Grup şirketlerin birlikte konkordato talep edebilecekleri ve davacı şirketlerin grup şirketi olduğu iddiası karşısında davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılarak davaların birleştirilerek bir arada görülmesi gerektiği- Mahkemece her bir davacı için ayrı ayrı başvuru ve karar harcı alınması, dava açılışı sırasında yatırılan başvuru ve karar harcının hangi davacı bakımından yatırıldığı davacı vekilinden sorularak diğer davacılar bakımından yatırılmayan başvuru ve karar harcı bakımından kesin süre verilmesi gerektiği- Davacı şirketin e-defter beratı tutmakla yükümlü olup olmadığının da araştırılması gerektiği-
Keşideci şirketin konkordato talebi kabul edilmiş ve suça konu ileri tarihli çekin, konkordato başvurusunda gösterildiği ve ödeme planına alınmış olduğu hallerde, çek bedelinin hesapta bulundurulması zorunluluğu bir mahkeme kararına istinaden ortadan kalkacağı için bir "hukuka uygunluk" nedeninin varlığının kabul edilebileceği, ancak, karşılıksız kalan çekin konkordato kapsamında olmadığı hallerde (örneğin; konkordato ilanından sonra keşide edilmiş veya ibrazı konkordato mühleti içinde yapılmış ve konkordato başvurusunda gösterilmeyen ve ödemesi planlanmayan çekin söz konusu olduğu bir durumda) karşılıksız kalan çekle ilgili ceza sorumluluğunun bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği- (Yargıtayın da, "konkordato mühleti içinde çek düzenlemeye engel bir halin bulunmadığını ve bu süreçte çek düzenleyenin karşılığını bulundurma sorumluluğu altında olduğunu ve bu nedenle ceza sorumluluğunun bulunduğunu" kabul ettiği)- Keşide ve ibraz tarihi konkordato mühleti içine tekabül eden çeklerin ileri tarihli keşide edildiği, konkordato anlaşması ödeme planına alındığı ispatlanamadığından, sanıkların 5941 s. K. mad. madde 5/1 uyarınca ceza sorumluluklarının bulunduğu-
Kişinin çekin keşide ve ibraz tarihlerinde ceza infaz kurumunda bulunmuş olmasının tek başına çekin karşılığını bankada hazır bulundurma yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak değerlendirilemeyeceği- Konkordato kararının suç tarihinden sonra verildiği ve dava konusu çek ile ilgili "karşılıksızdır" işlemi yapılması nedeniyle suçun unsurlarının oluştuğu-
En büyük rehin alacaklısı vekilinin davacı tarafından sunulan projeyi "kabul etmeyeceklerini" ve "yapılan müzakerelerde red oyu kullanacaklarını" açıkça beyan etmesi nedeniyle İİK mad. 308/h uyarınca rehinli alacaklıların rehinli alacak miktarının üçte ikisini aşan çoğunluğunun konkordato ön projesini kabul etmesinin tasdik için zorunlu olması karşısında rehinli alacaklar bakımından teklif edilen projenin kabul edilmesinin mümkün görülmediği değerlendirilmekte ise de bu hususun kesin mühletin verilmesinden sonra, Konkordato projesinin tasdiki aşamasında tartışılabilecek bir konu olup, geçici mühlet içerisinde yapılan kesin mühlet duruşmasında göz önüne alınamayacağı, İİK mad. 289/3'te belirtilen, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olmasının anlaşılmasından maksat yaklaşık ispat kuralı olup, taşınmazların üzerinde ipotek ve çok sayıda haczin bulunması nedeniyle piyasadaki ekonomik koşullara göre alıcı bulunmasındaki güçlüğün kesin mühlet talebinin reddini gerekçe oluşturamayacağı, çok teknik bilgiyi gerektiren bu hususta, konularında uzman konkordato komiserlerinin olumlu raporlarının aksine dosyada bir bilgi veya belge olmadığı gibi kesin mühlet içerisinde İİK mad. 289/4'si uyarınca oluşturulacak alacaklılar kurulunda tartışması gereken bir hususun karara dayanak yapılmasının doğru olmadığı-
Davacı, borçların tamamen ödeneceği belirtilmekteyse de, "projede borçların ne kadar bir zamanda, hangi vadelerle vb. şekillerde ödeneceğine ilişkin bir teklif olmadığı, taşınmazın davacı tarafından piyasa koşullarında ve değerinde satılacağı ve borçların bu şekilde tasfiye edileceği öngörülmekle beraber, mühlet konusunda hiç bir açıklama olmadığı, proforma gelir tablosu hazırlanmasına gerek duyulmadığı belirtilmekte olup İİK. mad. 287 gereğince, ilk derece mahkemesi, konkordato talebi üzerine İİK.'nun 286. maddesinde belirtilen belgelerin eksiksiz olarak sunulduğunun tespiti halinde geçici mühlet kararı vererek 297/2. maddesindeki hâller de dahil olmak üzere, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alacağından, davacı tarafından İİK.nun 286. maddesinde belirtilen ve dilekçe ekinde sunulması dava şartı olan belgeleri tamamlaması için HMK. m. 115/2'ye göre kesin süre verilerek ve konkordato ön projesinde bulunmayan mühlet ile ilgili olarak açıklama yaptırılarak, belgelerin de tamamlanması istenmesi ve kesin süre sonunda hâsıl olan sonuca göre karar verilmesi gerekirken, belgeleri tamamlaması ve projedeki eksikliğin (mühlet) açıklattırılıp giderilme imkanı tanınmadan (süre verilmeden) talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mahkemece atanan geçici komiser heyeti raporlarında özetle; "borçlu davacı şirketin 31/07/2018 ara bilanço tarihi itibariyle rayiç değerlere göre (-) 2.171.264,23.-TL borca batık olduğu, bu dönem itibariyle kârlılık oranının % 1 olduğu, yıllık net kârının 89.760,00.-TL olarak gerçekleşebileceği kabul edilse bile kârın tamamının borç ödemelerine ayrılması durumunda dahi borçların tasfiyesinin 56 yıl süreceği, öngörülen bu kâr miktarının beş kat fazla gerçekleşmesi durumunda dahi borçların tasfiyesinin 11 yıl süreceği, bu durumda bile bankaların rehni aşan alacaklarının bulunması durumunda borç tasfiyesinin 15 yıldan az olamayacağı, konkordatonun tasdiki halinde borçların 2 yıl içinde ödeneceğine dair hedeflerin gerçekçi olmadığı, şirketin borç miktarı ile net dönem kârları dikkate alındığında, yapısal iyileşme sağlayamayacağı" tespit edilmiş olup yapılan sermaye artışının, raporda da işaret edildiği üzere sembolik olmaktan öteye gidemediği, davacı tarafın, sermaye arttırımı ile ilgili olarak istinaf sebepleri yerinde olmadığı, ayrıca raporun yeterli olmadığı, yeterince araştırma yapılmadığı yönündeki davacının itirazları da yerinde görülmediği anlaşıldığından ve rapordaki eksikliklerin neler olduğu ve sonuca ne gibi bir etkisi olacağı yönünde somut açıklamalar bulunmadığından, konkordato komiserlerinin verdiği rapor ve bu raporu esas alan mahkemenin davacı şirketin kesin mühlet talebinin reddi ile iflasına ilişkin kararının isabetli olduğu-
İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yolu açık olduğundan, ilk derece mahkemesince verilen sözleşmelerin feshine onay verilmesi talebinin reddine ilişkin ara karar, ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz talebinin reddi veya bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilmiş geçici hukuki koruma tedbirlerine ilişkin bir karar olmadığı, sözleşmenin feshine onay verildikten sonra konkordato davası reddedilse bile sözleşmeler yeniden eski haline dönmeyeceğinden ve hiç fesih olmamış gibi kabul edilemeyeceğinden ortada geçici hukuki koruma tedbiri bulunmadığı-
Konkordato talep edebilmek için, borçların vadesi geldiği halde ödeyememe veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunması gerektiği- Konkordato komiser raporlarındaki tespitle bu şartın gerçekleşmediği anlaşıldığından, İİK mad. 287'de yapılan atıfla, İİK. mad. 291'de ifade edildiği üzere "konkordato talebi ile amaçlanan iyileşmenin kesin mühletin sona ermesinden önce gerçekleştiğinin komiserin yazılı raporu ile mahkemeye bildirmesi üzerine mahkemece, resen kesin mühletin kaldırarak konkordato talebinin reddine karar verebilir" düzenlemesi kapsamında verilen hükmün bu kapsamda ve sonuç itibarı ile yerinde olduğu- İflas erteleme davası devam eden borçlu şirketin konkordato talebine yasal bir engel olmadığı- Konkordato komiser ön raporlarına göre, geçici mühlet kararının kaldırılarak, konkordato talebinin reddine dair verilen kararın sonuç olarak yerinde olduğu- İİK.nın 287. maddesinin atfı ile 291. ve 292. maddeleri gereğince borçlu ve varsa yasada belirtilenlerin duruşmaya davet edilip dinlendikten sonra karar verilmesi gerekir ise de, tarafların duruşmaya çağrılması ve netice olarak aynı kararın verilmesinde usul ekonomisi ilkesi de gözetildiğinde hukuki yarar olmadığı-
Konkordato komiserlerince verilen son raporda; "davacı şirketin rayiç değerlere göre borca batıklığının (-) 28.719.626,63.-TL olduğu, ortaklara olan borçların düşülmesi halinde borca batıklığın (-) 21.399.163,43.-TL olarak kabul edildiği, davacı şirketin projesinde en somut ve kabul edilebilir üç önerisinin bulunduğu, birincisinin 3.000.000,00.-TL sermaye arttırımı, ikincisinin İstanbul Çatalca'da bulunan 2 adet arsanın satışından elde edilecek gelirin borçların ödenmesine ayrılması, üçüncüsü ise İzmir Çeşme'deki 4 adet arsanın satılarak yine satışından elde edilecek gelirin borçların ödenmesine ayrılması olduğu, üç önerinin de gerçekleşmesi durumunda dahi borca batıklığın (-) 11.806.163,43.-TL'ye gerileyeceğinin" bildirildiği, "...merkez binasının, ... antrepo ve binasının, ... iştirak payının, bir kısım araç, iş makinesi ve demirbaşların satıldığı, ortakların nakit katkı sağladığı, çabaların olumlu karşılandığı, ancak ekonomik durgunluk ve işlerin oldukça azalması nedeniyle zarar edildiği, borçların makul seviyeye indirilemediği" anlaşıldığından, "projenin güçlü ve zayıf yönleri değerlendirilerek kârlılık olmadığı sürece projenin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı, kârlılığın ise ülkedeki ekonomik durumun düzelmesi ile birlikte işlerin açılmasına bağlı olduğu, bugünkü ekonomik koşulların devamı halinde projenin başarı sansının bulunmadığının bildirilmiş olduğu- Davacı tarafından dosyaya yansıyan borç ödeme gayreti ve kararlılığına rağmen, tüm bu çabaların projenin başarıya ulaşması için yeterli olmadığı gerekçesi ile davanın reddi yönündeki kararında bir isabetsizlik görülmediği-
Konkordato komiserinin emirlerine uyulmaması nedeniyle İİK. mad. 292/c gereğince iflas kararı verildiğinden, borçlunun dinlenmesi gerektiği, davacı vekiline bu hak tanınmadan karar verilmesinin savunma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali olacağı-