Tapu iptali ve tescil davalarının da iptali istenen tapu kayıtlarında malik ya da malikler kim ise o kişi veya kişiler taraf gösterilerek açılması gerektiği; çünkü açılan davanın kabulü durumunda kurulan hükmün tapuda infazı, hüküm ancak kayıt maliki hakkında kurulmuş ise mümkün olduğu- Dava konusu taşınmazlarda davalılar ya da murislerinin kayıt maliki olmadıkları, dolayısıyla davalıların taraf sıfatının bulunmadığı gözetilerek bunlar hakkındaki davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği, davanın esası hakkında hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına- Doğru taşınmazlar hakkında dava açılmasına rağmen parsel numaralarının maddi hata sonucunda yanlış yazıldığı durumda, yerel mahkemece resmî akitte yazılı parsel numaralarına göre doğru tapu kayıtları getirtilmeden karar verilmesinin isabetli olmadığı- Davacının açtığı tenkis davasından feragat etmesi, feragat tarihinden önce 1000 parsel sayılı taşınmazın davacıya devredilmesi, açtığı tapu iptali ve tescil davasını takipsiz bırakması ve yine 3469 parsel sayılı taşınmazda kök muristen intikal eden 8/12 payın 02.12.1994 tarihinde davacıya devredilmesi olguları ile dinlenen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının 3469 parseldeki payı mirasçılar arasında rızai taksime konu edilen taşınmazlardaki miras payı karşılığında aldığı ve dava konusu taşınmazlarla bir ilgisinin bulunmadığı anlaşıldığından davacının dava hakkını kötüye kullanıldığının kabul edilemeyeceği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan arsa sahibi dava tarihinden önce vefat ettiğinden ve tek mirasçı olarak kızı davacının bu davayı kendi adına açtığı, annesinin vefatı ile tek mirasçı olarak ondan kanunen intikal eden hakların ve borçların külli halef sıfatıyla sahibi olduğu anlaşıldığından aktif dava ehliyetinin bulundu-
Günümüzde dijital mal varlığının yadsınamaz ve göz ardı edilemez bir gerçeklik olduğu, dijital mal varlığı ve dijital miras ile ilgili olarak yasal bir düzenleme bulunmadığı, bu konuda yasal bir boşluk bulunduğu, bu nedenle, TMK'nun 1. "Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir." hükmü kapsamında, tespit talebi gereğince murisin ölüm tarihi itibariyle tüm aktif ve pasif mal varlığının tespiti ve murisin e posta hesabı ve buna bağlı olarak kullanılan sosyal medya hesapları, dijital cüzdan hesapları vb. maddi değer ifade eden ve TMK mad. 599 kapsamında terekesine dahil olup mirasçılarına intikali gereken dijital mal varlığının da tespitinin gerekeceği, ölü kişinin e-posta hesabının özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilemeyeceği-
Mirasçılardan biri tarafından murisin ölümünden sonra yapılan kira sözleşmesinin kayıt maliki ile yapılan kira sözleşmesini sona erdirmeyeceği-
8. HD. 26.06.2019 T. E: 2018/3696, K: 6556-
Çaplı taşınmazda el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemi-
Paydaşlar arasında ecrimisil isteği-
Paylı mülkiyette paydaşlar arasındaki ecrimisil isteği-
8. HD. 13.03.2019 T. E: 2017/14831, K: 2605-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 599. maddesi hükmü uyarınca; mirasın, murisin ölümüyle ve terekenin açılmasıyla mirasçılarına geçeceği ve mirasçıların terekedeki mallar (menkul-gayrimenkul) üzerinde bu tarih itibarı ile hak sahibi olacakları, hal böyle olunca; satış tarihi itibari ile mirasbırakanın hayatta olduğu, davacıların dava konusu taşınmazlar üzerinde henüz hak sahibi olmadıkları, usulüne uygun ıslahla müddeabihin artırıldığı da gözetilmek suretiyle taşınmazların dava tarihindeki keşfen belirlenen ve davacıların payına karşılık gelen miktar üzerinden kabul kararı verilmesi ve bu miktara dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile temlik tarihindeki değer esas alınması ve temlik tarihinden itibaren faiz işletilmesi suretiyle hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-