Mahkemece Dairemizin bozma ilamına uyulmakla davalı erkeğin bozma ilamında belirtilen kusurlarının dışında "Kadına ve ortak çocuğa şiddet uygulama ve ortak çocuğa küfür etme" vakıalarının davalı erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceğinin, yine de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kesinleşen bozma ilamımızda da belirtildiği üzere "Birlik görevlerini yerine getirmeyen, kadına hakaret ve küfür eden" davalı erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Davacı kadının, yasal süreden sonra yapmış olduğu yoksulluk nafakası talebi hakkında mahkemece karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm oluşturacak şekilde talebin reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminatın az olduğu-
Mahkemece, her ne kadar Dairemizin bozma ilamına uyulmuş ise de; 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılmasının mümkün hale getirildiği, sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin derdest davalara da uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu Yargıtay kararlarıyla açıklandığı, açıklanan tüm bu nedenlerle mahkemece ıslahla arttırılan talebin de değerlendirilerek, sonucuna uygun karar verilmesi gerekeceği-
Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılmasının mümkün hale getirildiği, sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu-
Süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, "ileri sürülen vakıaların inkârı" niteliğinde olup bu inkarın zamanaşımı def'ini de kapsadığının söylenemeyeceği- Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin "savunmanının genişletilmesi yasağı" kapsamında kaldığından reddi gerektiği-
Cevap dilekçesi vermeyen davalı "aynı zamanda dava konusu emtianın bedelini de inkâr ettiğinden" sadece kusur tespiti yönünden alınan bilirkişi raporuna göre karar verilmesinin hatalı olduğu- Davalının mandalinanın fiyatını da inkâr etmiş sayılacağı gözetilerek bu hususta da dosya kapsamında yer alan deliller değerlendirilerek inceleme ve araştırma yapılması gerektiği- Davalı vekili bilirkişi raporuna itirazında kusur oranına itiraz etmeyerek sadece "emtianın bozuk olduğunu" ileri sürdüğünden, davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürülen bu vakıanın, savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu ve üzerinde durulmasının mümkün olmadığı-
Özel Dairenin birinci bozmasından sonra kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğ edildiği; bunun üzerine davalı vekili tarafından verilen bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde kusur oranına itiraz edilmeyerek sadece mandalinaların bozuk olduğunun ve bu hususun gözetilerek bilirkişi raporu hazırlanması gerektiğinin ileri sürüldüğü, ne var ki davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürülen bu vakıanın, savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu, bu nedenle HMK’nin 141/1 maddesi gereğince davalının bu savunması üzerinde durulmasının mümkün olmadığı, bu itibarla mahkemece, davalının mandalinaların bozuk olduğu yönündeki savunması dikkate alınmadan sadece cevap dilekçesi vermemekle mandalinanın fiyatını da inkâr ettiği de kabul edildiğinden içerisinde ziraat mühendisinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu- Usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği- Mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu- (22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 s. K. ile değişen) HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılmasının mümkün hale getirdiği-
Davacı vekilinin ............. tarihli celsede davalının dava açıldıktan sonra boşalttığını şeklindeki beyanı ve tanıkların beyanlarında davalının taşınmazı tahliye ettiğine ilişkin anlatımları, keşifte taşınmazın tahliye edildiğinin gözlemlendiği dikkate alındığında taşınmazın yargılama aşamasında tahliye edildiği anlaşılmakla, davalı tarafından yargılama sırasında müdahale sona erdirildiğinden dava konusuz kalmakla dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği- Davalı ile dava dışı ... arasında yapılan kira sözleşmesi pay ve paydaş çoğunluğu sağlanmadığından davacı yönünden geçersiz olup, ona karşı ileri sürülemeyeceği, davalının yargılamanın sonlanmasından sonra istinaf talebinde taşınmazı kira sözleşmesine ve 1/2 pay malikinin muvafakatine istinaden kullandığı savunmasına dayandığı gözetildiğinde süresinde ileri sürülmeyen bu savunmaya itibar edilemeyeceği dikkate alınarak bilirkişi tarafından hesaplanan ecrimisil bedelinin davacının payına tekabül edecek miktarı belirlenerek bu miktar yönünden kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Islah ile dava değeri artırılmış ise bu durumda ıslah, bir taraf usul işlemi olduğundan nisbi harcın yatırılması gerekeceği, eğer harç yatırılmamış ise Harçlar Kanunu 32. maddesi uyarınca müteakip işlemlerin yapılamayacağı- Davalı zamanaşımı savunması yapmadığı sürece, o hak ve alacak için zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile, hakimin bunu kendiliğinden gözetemeyeceği; davayı sürdürmek ve alacağı hüküm altına almak zorunda olduğu-
Ön inceleme duruşmasında davacının hangi hukuki sebebe dayandığının açıklattırılması gerekirken, bu husus yerine getirilmemiş ise de, davacı tarafından gerek cevaba cevap dilekçesi gerekse istinaf ve temyiz başvuru dilekçelerinde açıkça hile hukuksal nedenine dayandığı belirtilmekle, bu hukuki sebep yönünden araştırma ve inceleme yapılması gerekirken inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olarak yargılama yapılarak sonuca gidilmesinin doğru olmadığı-