Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesinin ve böylece davacı borçlu tarafa fazladan yargılama giderleri yükletilmesini sağlamanın hakkın kötüye kullanılması olduğu; hukuk düzeni tarafından korunamayacağı- İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı-
Velayeti anneye verilen küçüğün babası ile arasında kurulan kişisel ilişki, çocukların yaş ve eğitim durumlarındaki değişen şartlara göre her zaman yeniden düzenlenebileceğinden, mahkemece, çocuğun yaşına ya da baba ile aynı şehirde olup olmadığına göre kademeli olarak ilişki kurulmasına dair verilen kararın isabetli olmadığı-
Ketmi verese hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin davada, mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin karar sayılı ilamının kesinleşmediği anlaşıldığından, ilamın kesinleştirilmiş örneğinin temin edilerek, mahkemece davacıların taraf sıfatının belirlenmesi, bilahare davacının temliki bildiğine ilişkin davalı iddialarının, akrabalık ilişkileri de araştırılmak suretiyle ve davalı tarafın ediniminde iyiniyetli olup olmadığının duraksamaya yer bırakmaksızın tespiti ile sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerektiği-
Davacının davalıyı vekil tayin ettiği günden hemen 1 gün sonra temlikin yapıldığı ve davacının da çok kısa süre (15 gün sonra)  sonra vekili vekillikten azlettiği, davalıların satış bedeli olarak 190.000,00 TL’nin davacıya elden ödendiğini savundukları, ancak iddia olunan satış bedelinin miktarı nazara alındığında ödemenin yapıldığına ilişkin bir belge ibraz edilmediği, yine iddia olunan satış bedelinin miktarı itibarıyla tanık delili ile ödendiğinin ispatlanmasının da mümkün olmadığı, kaldı ki satış bedelinin davacıya elden ödendiğini beyan eden davalı tanıklarının daha önce ...’yı tanımadıklarını da ifade etmeleri karşısında davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının hususu da kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmediği gözetildiğinde, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının sabit olduğu-
Paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulması, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin saptanılması, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlığın, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği-
Pay devrinin inşaat sözleşmesi gereğince yapılan bir devir olduğu ve bu nedenle TMK. mad. 732 ve dürüst davranma başlığını taşıyan 2. maddesine göre önalım hakkının kullanılamayacağı-
Davalının uzun yıllar taahhütlerini yerine getireceğine dair davacıda güven yarattığı -taşınmaz devrini de içeren- protokoldeki şekil şartı sebebiyle davalının protokolün geçersizliğini ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılmasını teşkil edeceği- Kendi edimlerini tümüyle ifa eden davacı, karşı tarafın edimini ifa etmemesi nedeniyle protokolden beklediği faydayı elde edemediğinden, üçüncü kişiye ödediği taşınmaz bedelinin davalı tarafından tazmininin gerektiği- "Uyuşmazlığın geçersiz taşınmaz satış sözleşmesine dayalı olduğu, bu halde tarafların ancak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre verdiklerinin iadesini isteyebileceği, dava konusu istemin ise bu kapsamda değerlendirilemeyeceği" şeklindeki görüşün YHGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
Genel kredi sözleşmesinde davacının müteselsil kefil olduğu, bu durumda TTK. mad. 7 ve TBK. mad. 584/son uyarınca, davacının da şirket ortağı ve yöneticisi gibi kefalet vermiş sayıldığından eş rızasına gerek olmadığı, müteselsil kefalet sözleşmesine imza atan, davalı bankanın güven verip davalı bankanın asıl borçluya kredi kullandırmasından sonra davacının kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesinin, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı 30/07/2013 tarihinden dava tarihi olan 19/11/2014 tarihine kadar sessiz kalmasının, dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu-
5510 sayılı Kanun'un 56/2. maddesine dayalı olarak Kurum tarafından açılan yersiz ödenen aylıkların geri alınması talebine ilişkin davalar ile hak sahibi tarafından açılan Kurum işleminin iptali ve aylık bağlanması talebine ilişkin davalarda özellikle boşanılan eşle kurulan ilişkinin "fiili olarak birlikte yaşama olgusu" kapsamında yer alıp almadığının, ilişkinin niteliğinin ve başlangıç tarihinin açıkça ortaya konulması gerekeceği-
Ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, davalının işlem tarihinde hukuki ehliyete haiz olsaydı dahi taşınmazın 2/5 payının resmi akitte gösterilen değere yakın bir değerde satışa konu edileceği dikkate alındığında, davacının dava açma hakkının davalıyı zararlandırma amacıyla kötüye kullanması sonucu davalı zarar göreceğinden davanın reddi gerekeceği-