Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağının (en eskisinin) tarihine göre; tasarruf iki yıllık süreden sonra yapılmış olduğundan, ivazlar arasında oransızlık nedeni ile tasarrufun iptal edilemeyeceği- Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki satışın hem trampa olarak kabul edilmeyip, hem de dava konusu olmayan taşınmazın, taşınmada oturan kiracıya satılmasının danışıklı olarak kabul edilmesinin çelişkili olduğu ve bu durumun İİK 280/1 gereğince üçüncü kişinin, borçlunun mali durumunu bildiği ve alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğinin kabulü için yeterli bir gerekçe olmadığı-
Borçlu şirketin iflasından önce dava konusu taşınmazlar üzerinde diğer davalı lehine tesis ettiği ipoteklerin iptalini istemi- Temlik alan temlike eden alacaklının haklarının halefi olduğundan, borcun doğum tarihinin, temlik tarihi değil, ilk alacaklının alacağının doğduğu tarih olarak kabul edilmesi gerektiği- İflas eden borçlunun ayrı bir tüzel kişiliği mevcut olup davacının özel şahıs olduğu, müflis şirketle aralarında organik bağ olmasının ve bu davadaki alacağı temlik alarak davayı devam etmesinin TMK. m. 2 kapsamında değerlendirilemeyeceği- Davalı üçüncü kişi bankanın, davalı müflis şirkete kullandırdığı kredi ile davalı bankanın kredi borçları ödenerek, ipotek tesis edildiğini, buna rağmen kullandırılan kredi tarihinden yaklaşık 1 yıl sonra ipotek tesis edilmesi ve bundan yaklaşık 1 ay sonra ipoteklerin fekkedilerek daha yüksek verilen kredinin nerde ise 6 katı bedelli yeni ipoteklerin tesis edilmesine ilişkin tasarrufunun İİK. m. 280 uyarınca iptali gerektiği- Uzman bilirkişi aracılığı ile ipotek akit tablosu, davalı banka lehine tesis edilen ticari işletme rehni belgeleri ile ihale tutanağının incelenerek, ihale tutanağındaki makine ve techizatın ipotek kapsamında olup olmadığı veya hangilerinin kapsamında kaldığı tesbit edilerek, tesbit dışında kalan makine ve techizat bedelinin, davacıya ödenen ihale bedeli ile oranlamasının yapılarak ortaya çıkan rakamın davalı üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlunun beyanındaki soyut "tarla komşuluğu" olgusu, yasanın (İİK. 280) aradığı “borçlunun içinde bulunduğu mâli durumu bilme ve bilmesini gerektiren açık emare” olarak kabul edilerek, başkaca hiç bir delil ve emareye ihtiyaç duyulmadan "tasarrufun iptali" davasının kabulü isabetli midir? Davalı üçüncü kişinin, (borçlunun) "alacaklılarına zarar verme kastını" da bilmesi veya bilinmesinin gerekmesi (de) aranmalı mıdır?
Tasarrufun iptali davası-
Bozmadan sonra borcun davalı tarafından ödenerek kapatılması halinde, taşınmaz için ödenen bedelin, borç ödemesi olarak yatırılan bedel eklenerek hesap edilmesi gerektiği ve bu durumda ortaya dikey bir bedel farkı çıktığı tespit edilirse, bu taşınmaz yönünden de tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Her ne kadar dava konusu taşınmazın davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye 1/3 fiyatına satışının gerçekleştiği görülmüşse de, taşınmazın ipotek yüklü olarak devredildiği anlaşıldığından, ipotek bedeli göz önüne alındığında bedel farkının bulunmadığının kabulü gerekeceği- İİK.nun 280. maddesine göre kötü niyeti kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, dava konusu taşınmaz Bodrum’da yer alırken davalılar İstanbul’da ikamet ettiğinden dava konusu taşınmazın davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişinin eşine taşınmaz devri için verdiği vekaletname ile devredilmesi tek başına davalılar arasında kötü niyeti başka delillerle desteklenmeden göstermeyeceği, bundan başka davalılar arasında akrabalık bağı, iş ortaklığı, arkadaşlık gibi kötü niyeti gösterir bir durum da kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dosya içerisinde yer alan ticaret sicil kayıtlarının yer aldığı CD'de davalı borçlu şirketin yetkilisi olan şahsın davalı 3. kişinin de temsilcisi olduğunun, tasfiye memuru olarak işlem yaptığının, dava konusu tasarruf işlemini de davalı borçlu adına ve davalı 3. kişi adına vekaleten şirket yetkilisi olan şahsın yaptığının anlaşıldığı, davalı borçlu ile davalı 3. kişi arasında organik bağ olduğunun anlaşılmasına göre davalı 3. kişinin davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden olduğunun kabulü gerekeceği- Uygulamada çeklerin keşide tarihlerinden önce düzenlendiğinin ve keşide gününde ibraz edildiklerinin de sık rastlandığı, davacı vekilinin beyanlarına göre takibe konu çeke dayalı yapılan takibin dayanağının davalı borçlu ile yapılan ticaretten kaynaklı olduğunun, bu ticari ilişki neticesinde de faturalar kesildiğinin, fatura tarihlerinin çek keşide tarihinden öncesine dayandığının iddia edildiği, dosyaya da fatura örneklerinin ibraz edildiği, o halde davacı alacaklı ile davalı borçlu şirket arasındaki alacak-borç ilişkisinin başladığı yani borcun gerçek doğum tarihini tespit edebilmek bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğini saptayabilmek için davacı alacaklının ve davalı borçlu şirketin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak borcun doğum tarihinin belirlenmesi, daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde işin esasına girilerek iptal nedenlerinin oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu şirkete çıkartılan ödeme emrinin, kayıtlı adresini terk etmiş olması nedeniyle iade edildiği ve hakkındaki tebligatların TK'nun 35. maddesine göre yapıldığı, Ticari kayıtlarda faal olarak görülmesine rağmen adresine ulaşılamadığının görüldüğü, bu hali ile kaçak konumunda olduğu, Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre kaçak olması nedeniyle aciz halinin gerçekleştiğinin kabulü gerektiği- Taşınmazı borçlunun muamelede bulunduğu kişiden devralan kişiler için borçlunun maksadını bilen ya da bilmesi gereken kişilerden olduğunun diğer bir ifade ile kötüniyetli olduğunun ispatlanması gerektiği- Davalıların sadece aynı alanda faaliyet göstermelerinin kötüniyet için yeterli olmadığı- Mahkemece davalıların şirket kayıtları getirtilerek, şirket ortak ve kurucularının, faaliyet konularının, faaliyet gösterdikleri yerlerin hepsi bütün olarak değerlendirilerek arada ilişki bulunup bulunmadığı, davalıların borçlunun durumunu bilebilecek kişilerden olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davalı üçüncü kişi tarafından satın alındığı tarihte taşınmazın üzerinde ipotek bulunması halinde, bedeller arasında dikey olarak oransızlık olup olmadığının tespiti gerektiği- İpotekler nedeniyle, büyük borç altına girerek satın aldığı taşınmazı, ipotek sahibi alacaklı bankanın yaptığı takipteki ihalede yeniden satın alan davalı üçüncü kişinin, taşınmazı satıştan sonra da borçlunun eşine kiraya vermesi, borçlu ile davalı arasında önceye dayalı tanışıklık olması, borçluya ait şirketler ile para transferinin bulunması karşısında, ilk satışın bedel farkı ve üçüncü kişinin borçlunun mali durumu ve ızrar kastını bilmesi nedeni ile iptali gerektiği, ihale ile satın alma konusunda, davacı vekilinin "ihaleden alımın nam-ı müstear olarak yapıldığı, taşınmazın borçlu adına davalı üçüncü kişi tarafından alındığı" şeklindeki iddiaları değerlendirilerek, ihale tarihlerine yakın tarihlerde borçlu tarafından üçüncü kişiye yapılmış bir para transferi olup olmadığının araştırılması, ilk alıştan itibaren ayrı da olsa, taşınmazın borçlunun eşi tarafından kullanılıyor olması olguları birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı vekili tarafından dosyaya ibraz edilen haciz tutanağında davalı üçüncü kişinin haciz mahallinde olduğun, davalı borçluyu tanıdığını beyan ettiğinin anlaşıldığından, ayrıca davalı üçüncü kişi ile ilgili kolluk araştırmasında davalı üçüncü kişinin verdiği beyanda, davalı borçluyu 2012'den beri tanıdığını, davalının iş yerine zaman zaman gittiğini, bu şahıstan(emlakçı olması sebebi ile) ev satın aldığını, arkadaşlığının devam ettiğini, yanında çalışmadığını beyan etmesine göre, mahkemece davalılar arasındaki tanışıklık ilişkisi araştırılmaksızın, İİK'nın 280. hükmü değerlendirilmeksizin karar verilmesinin doğru olmadığı-