Davalı borçlu ile aralarında hayvan ticareti ile ilgili iş ilişkisi bulunduğunu, davalı borçludan alacaklı olduğunu, alacağına mahsuben söz konusu gayrimenkulün borçludan satın alındığını açıkça beyan eden davalı 4. kişinin İİK 280/1 hükmüne göre davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden olduğu ve davalılar arasındaki tasarrufun iptale tabi olduğu-
Dava sırasında dava konusu taşınmazın devri halinde, davacıdan; taşınmazların devredildiği dava dışı kişi davaya dahil edip etmeyeceği yada davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceğinin sorulması gerektiği- Dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteklerin, taşınmazların dava dışı kişilere devredilmesinden sonra fekkedildiği anlaşılmakta ise de, bu borçların kim tarafından ve ne kadar ödendiği tespit edilmediğinden öncelikle bu tespitin yapılarak bedel farkının varlığının buna göre değerlendirilmesi gerektiği-   Yalnızca davalılar arasında her zaman düzenlenmesi mümkün adi yazılı sözleşmeye istinaden dava konusu bir tasarruf yönünden davanın kabulü ile diğer tasarruf yönünden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Dava konusu taşınmazlardan biri dava açıldıktan sonra ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibi neticesinde ihale yoluyla satıldığından, cebri satıştan sonra kalan para olmaması nedeniyle söz konusu bu taşınmaz yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına ve davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderinin takdir edilmesi gerektiği-
Tanık "üçüncü kişi adına yapılan devrin tapudaki bedel üzerinden yapıldığını" belirtmiş ise de, bedelsiz ve kredi ödeninceye kadar adına tescil aldığı taşınmazın, kredilerinin ödenmesinden sonra bedel ile devredildiği iddiasının yaşam deneyimleri ile bağdaşmadığı- Taşınmaz tapuda devir edildiği halde, bu devrin kredi borcunun kapanması üzerine yapıldığı belirtildiğine göre, yaklaşık 21 gün sonra çekilen kredinin taşınmaz alımında ödenen para olduğunun kabulü edilemeyeceği- Nam-ı müsteara taraf olduğu iddia edilen davalı, taşınmaz satım tarihinde 19 yaşında, diğer taşınır araçların alım tarihlerinde ise 18-19 yaşlarında olduğundan ve 18 yaşından önce resmi olarak ticari faaliyette bulunması mümkün olmadığından, bu kadar kısa sürede, (2018 tarihi itibari ile 167.120,00 TL'lik ev ve 120.000,00 TL'lik araca) sahip olmasının ve aylık 5.700,00 TL kredi ödediğinin kabulünün de hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı- Araç alımlarında kullanılan senetlerin kefillerinin de davalı borçlular olmasının davacının namı müstear (borçluların ticari faaliyetlerini (birinin oğlu, diğerinin kardeşi olan) davalı üzerinden devam ettirerek, taşınır ve taşınmaz mallarını davalı adına tescil ettirdikleri) iddialarını güçlendirdiği-
Tasarruf tarihine yakın tarihte üçüncü kişinin hesabından çekilen paranın tasarrufa yapılan ödeme olarak değerlendirileceği- Taşınmazın rayiç ve anlaşma değeri kadar bir ödemenin yapıldığı sabitken, üçüncü kişinin "tasarruf tarihinden 7 ay sonra kendisine yapılan mahsül satışının satış bedelinden düşüldüğünü" belirtmesi halinde, "satıştan 7 ay sonra yapılan ödemenin alacağa mahsuben yapıldığının ve bu nedenle mutad ödeme olmadığının" kabul edilemeyeceği, mahkemece "tasarrufun iptali davasının reddine" karar verilmesi gerektiği-
Davalının yargılama devam ederken vefat ettiği, mirasçılarının da mirası red ettikleri ve buna ilişkin kararın kesinleştiği anlaşıldığından, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi gerekleceği- Mirası red eden mirasçıların taraf ehliyetleri kalmadığı halde aleyhlerine yargılama giderlerine hükmedilmesinin hatalı olduğu- Davalı  üçüncü kişinin, aynı gün borçlunun aynı ilin farklı yerlerinde bulunan iki taşınmazını satın almasının kötü niyetli olarak değerlendirilmesinin Anayasa ile güvence altına alınmış mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olacağı ve bu durum için özel bir nedenin ortaya koyması, alıcı ve satıcı ile ne şekilde tesadüf ettiklerini açıklamasının beklenmesi, borçlunun mali durumu ve ızrar kastığını bildiğinin ispatı davacı alacaklıya ait iken, ispat külfetinin ters çevrilerek üçüncü kişiye yüklenmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı- İvazlar arasında önemli oransızlık olmaması (İİK 278/III-2) ve İİK’nın 280/1.maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun ispatlanamaması nedeni ile davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
 Taşınmaz devrinden sonra çekilen kredinin taşınmaz alımında ödenen para olarak kabul edilemeyeceği- 18 yaşındaki davalının ev, araç gibi malvarlıklarına sahip olması ile aylık 5.700,00 TL kredi ödemesinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı- Araç alımlarında kullanılan senetlerin kefillerinin davalı borçlular olmasının da davacının nam-ı müstear iddialarını güçlendirdiği-
Davalılar arasındaki taşınmaz satışı iptal edilse dahi davalı bankanın ipoteği devam edeceğinden, ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık davalı bankanın satın almasının İİK 279/2 maddesi gereğince devrin iptalini gerektirmeyeceği- Taşınmazda davalı borçlunun oturmaya devam etmesinin de davalı banka ile aralarında bulunan protokol gereği olduğu, daha sonra davalı banka tarafından davalı-borçluya taşınmazı boşaltması ve ecrimisil bedelinin yasal faizi ile ödenmesi için ihtarname gönderildiği, davacının, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık davalı bankanın taşınmazı devir almasında mal kaçırma olgusu bulunduğunun ispatlanmadığı- Taşınmaz satış bedelinin ipotek alacaklılarının alacağını dahi karşılamadığı- "Borcun ödenmemesi halinde mülkiyetin alacaklıya geçeceği" şeklindeki sözleşmenin geçersiz olacağına ilişkin TMK'nun 873. maddesindeki hükmün somut olayda uygulanmasının söz konusu olmadığı- İşlemin borcun ödenmemesi üzerine borcun tasfiyesine ilişkin protokol gereği yapıldığı ve yasal olarak bankaların borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin mevzuata uygun bir işlem olduğu-
Dava konusu taşınmazın satış tarihinden sonra davalı-borçlu tarafından kullanıldığı ve satış tarihinden 6 ay sonra yine borçlu şirket yetkilisi tarafından ..." sitesinde satışa sunulduğunun iddia edilmiş olduğu, bu hususların gerçek olup olmadığı ve borçlu şirket tarafından kullanılmasının, 6 ay sonra yine kendileri tarafından satışa sunulmasının dayanağının ne olduğunun ispatlanması gerektiği - Tasarrufun muvazaalı olup olmadığının tespiti açısından önem arz edecek olmasına rağmen bu hususlarda araştırma yapılmamasının yerinde olmadığı- Davacı tarafından, davalı-borçlu ile davalı-3. Kişi şirketler arasında, tasarruf tarihinden önce doğmuş ve devam eden  ticari ilişki olduğu, aynı iş kolunda faaliyet gösterdiklerinin belirtildiği- İİK'nun 280/1 maddesi anlamında emarenin olduğu iddia edilmiş olup,  davalı şirketlerin ticari defterleri, vergi kayıtları, ticaret sicil kayıtları celp edilerek, konusunda uzman  bilirkişilerden  rapor alınması ve ticari ilişkinin olup olmadığının belirlenmesinin gerektiği-  İİK’nin 280/son fıkrasına göre ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar  kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur, karinenin ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilebilir. Davaya konu taşınmazlar tapuda atölye ve arsası olarak kayıtlı olup, davalı-borçlu şirketin mevcut ticari malvarlığı tespit edilerek, bu taşınmazların ticari işletmesi olup olmadığı veya emtiasının mühim kısmını oluşturup oluşturmadığı da araştırılmalıdır. Ayrıca, yapılacak araştırmalar neticesinde, tasarrufun iptalinin gerekmediği sonucuna ulaşılır ise, dava dilekçesinde BK'nun 19 maddesine dayalı olarak da tasarrufun iptalinin istendiğinin de dikkate alınarak bu hususta da araştırmaların yapılması gerektiği-  Davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmakta olup, tek bir vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, aynı sebeple davanın reddedildiği ve mecburi dava arkadaşlığı olduğu dikkate alınmadan, davalılar yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdirinin doğru olmadığı- Öncelikle takip dayanağı ilamın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, dava ön şartlarının irdelenmesi, ön şartların varlığı halinde, yukarıda belirtilen hususlarda gerekli nicelemelerin yapılmasının gerekmekte olduğu- Kararın kaldırılması gerektiği-
Tasarrufun iptali davasına konu alacağın tamamının mı yoksa bir kısmının mı temlik edildiğinin belirlenip HMK.m.20 uyarınca yetki incelemesinin yapılması gerektiği- Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararı ile birlikte maktu vekalet ücretine hükmedilmesi ve aynı sebebe dayanılarak karar verildiğinden tek vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği-
Davalı bankanın, üzerinde 1. dereceden ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık satın alması durumunda, taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipotek devam edecek olduğundan, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık devir almasında mal kaçırma olgusu olmadığı- İpotek dikkate alındığında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından, muvazaa olgusu ispatlanmadığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-