Davalının, murisin parasının harcandığını savunduğu, bu savunmasını tarafların anne kız olması sebebiyle tanık dahil tüm delillerle ispatlayabileceği-
Mahkemece ilk hüküm kurulurken dava dışı mirasçılar da dahil edilerek tüm mirasçılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmişken, direnme hükmü sırasında, yalnızca dava açan mirasçı bakımından hüküm kurulmuş olmakla, yeni bir hüküm oluşturulduğu, hal böyle olunca kurulan bu yeni hükmün incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesinin gerektiği-
Mirasçılardan biri tarafından açılan ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptal ve tescil davasında; terekeye atanan temsilci davaya icazet vermiş ise, davayı takip yetkisi temsilciye geçeceğinden, mahkeme kararının da ilk davayı açanla sınırlı olmayıp tüm mirasçıları da kapsayacak şekilde hüküm kurulması gerekeceği-
Mirasçıların murisin (tereke) borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu oldukları, müteselsil sorumluluğun bir kanun hükmü veya irade beyanı dolayısıyla zararın tamamının ya da bir kısmının, sorumluların tamamından ya da bir kısmından talep edilebildiği, borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu; Borçlar Kanununun 142/II. maddesine göre, alacak tamamen karşılanıncaya kadar müteselsil sorumluluğun devam edeceği-
Miras bırakanın zengin ve varlıklı bir kişi olduğu, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, ayrıca SSK.ve Emekli Sandığından maaş aldığı, davalı ile aynı yerde birlikte ikamet ettikleri, taşınmazın akitte belirtilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı oransızlık bulunduğu, muris muvazaası hakkında aşağıda ve daha önceki daire kararlarınca açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olayda yapılan temlikin muvazaalı olduğu-
Miras şirketine mümessil tayini gerektiği belirtilmiş ise de tüm mirasçılar davada taraf olduğundan miras şirketine mümessil tayinine gerek bulunmadığı, ancak dahili davalıların aralarında menfaat zıtlığı bulunan davacı ve müdahil davacılarla aynı vekil ile temsil edilemeyeceği-
Muris muvazaasının söz konusu olduğu uyuşmazlıklarda sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaşılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği; bir iç sorun olan ve gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu; miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği; bunun içinde mahkemece ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu-
Mahkemenin kesinleşen hüküm fıkrasında diğer parsel numaraları ile birlikte bu parsel numarasının da yazılmamış olmasının infazla ilgili ve hüküm fıkrası kapsamına göre yerel mahkemece halli mümkün olan bir husus olduğu, salt bu nedenle açıkça dava konusu edilen ve taraflar arasında miras taksim sözleşmesine dahil olduğu konusunda uyuşmazlık olmayan 1813 parselin dava konusu olmadığı düşünülemeyeceği gibi derdest bir dava varken aynı konuda ayrı bir davaya konu edilmesinin ve bu parsel hakkındaki eldeki dava sürerken kesinleşen ilk kararın yok sayılmasının da olanaklı olmayacağı, dolayısıyla, daha önce hükme bağlanmış ve kesinleşmiş bir hususun, yeniden karara bağlanmasında hukuki yararın da bulunmayacağı-
Taksim tamamlanmadan terekedeki bir mal hakkında açılacak istihkak davası ile terekenin yazım ve tespiti davalarının, malın bulunduğu yerde, mirasçılık belgesi verilmesi davasının mirasçıların her birinin sakin olduğu yerde, bu iki halin dışındaki davaların ise, miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi ve bu kesin yetkinin, mahkemenin her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekeceği-