Taraflara tebliğ olunmayan, ilan edilmeyen ve ilgililere dava açma olanağı vermeyen bir idari tasarrufun Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını ortadan kaldırmasının mümkün olmayacağı, öyleyse, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine yönelik idari işlemlerin adli yargı yönünden kural olarak takdiri delil niteliğinde olup, bağlayıcılığı bulunmayacağı-
İdarenin, elkoyma eylemini, o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı ile yapmış olması gerekeceği, elkoyma eylemi açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım sözkonusu ise, kamulaştırmasız elkoyma olgusunun mevcut olmayacağı, bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile, taşınmaz bedelinin istenilmesine hukuken olanak bulunmayacağı, böyle bir durumun, sadece ve ancak, uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı olarak isteme olanağı verebileceği, kamulaştırmasız elkoyma hükümlerinin uygulanması, mal sahibinin kullanımına engel olma ve malın elinden alınması anlamını taşıdığına göre, taşınmaz, mal sahibinin elinde bulunduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibinin idareden değer karşılığının verilmesini isteyemeyeceği-
Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesinin, taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmiş olması ya da taşınmazın öncesi bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kullanılagelen kamu malı niteliğinde mera olduğunun saptanmasına bağlı olacağı-
Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğu; ancak 3621 Sayılı Kıyı Kanunu’nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerekeceği-
Haksız eylemden kaynaklanan bir alacağın dava edilmesinde hukuksal yararın varlığının tartışılamaz bir gerçek olduğu, özellikle, el atmanın önlenmesi ve yıkım ya da başka bir dava ile ecrimisil istenmesi halinde, ecrimisille ilgili davayı idari yargıya göndermenin; genel mahkemedeki davaları bekletici sorun saymanın, ecirimisilin tahsilinin uzunca bir süre sürüncemede kalması sonucunu doğuracağı, hazinenin hukuksal yararının ecrimisilin diğer isteklerle birlikte sonuca bağlanmasında olacağı, nitekim, Hukuk Genel Kurulunun da 2886 sayılı Kanunun 1.1.1984 yılında yürürlüğe girmesinden sonra intikal eden işlerde, ecrimisil taleplerinin ihbarname ya da ihtarname şartına bağlı olmadığını, Hazinenin beş yıllık süreye ilişkin olarak ecrimisil isteyebileceğini karara bağladığı, idarenin işlem ve eylemlerine karşı açılan davaların İdari Yargı’nın kapsamına alındığı, idarenin şahıslar aleyhine açtığı davaların ise bu kapsama girmediği-
Kıyının kamuya açık tutulabilmesi ve yasanın bu alanda idareye verdiği görevlerin yerine getirilebilmesi ve kıyıda planlama ve uygulamanın yürütülebilmesi için öncelikle, kıyıya ilişkin bir tespitin yapılmasının zorunlu olacağı, bu nedenle idarenin kendi açısından kıyı kenar çizgisini belirlemesi gerekeceği-
Kesinleşen İdare Mahkemesi kararının,yasama ve yürütme organları ile bütün mahkemeleri ve davanın tarafları yanında,iptal edilen sözleşme hükümleriyle ilgisi olan GSM işletmecisini de bağlayacağı, bu durumda, GSM İşletmecisi ile Türk Telekomünikasyon A.Ş. arasında aktedilen Ara Bağlantı Sözleşmesinin, çağrı sonlanma ücretlerine ilişkin esasları düzenleyen bölümün İdare Mahkemesince iptal edilmesi sonucu idari sözleşmede oluşan boşluk nedeniyle doğan uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevine gireceği-
Uyuşmazlık Mahkemesinin 22.01.1996 gün ve Esas: 1995/1, Karar: 1996/1 sayılı ilke kararına göre; özelleştirme kapsamına alınan kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarının özel hukuk tüzel kişiliğine geçiş döneminde kamu kurumu olma vasıflarını tamamen yitirmedikleri, bu kurumlarda çalışan sözleşmeli ve kapsam dışı personelin kamu personeli sayıldıkları, idare ile olan ilişkileri nedeniyle açılan davalarda, işlemin yasaya ve hukuka uygun olup olmadığının incelenmesinin idari yargı yerinin görevine girdiği belirtilmiş, sonuç bölümünün (3) ve (4) numaralı betlerinde, gerek özelleştirme kapsamında bulunan ve gerekse bu kapsamda olmayan Kamu İktisadi Teşebbüslerinde kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlığın çözüm yerinin, idari yargı olduğu-
Her iki taahhütnamenin, birbirini tamamlamak için düzenlendiği ve öğrencinin başarısız olması halinde yapılan harcamalardan sorumluluğunu temin maksadıyla yapıldığı ortada olduğundan davacının, idareye verdiği taahhütnamelerden dolayı borçlu olmadığının tesbitini isteyemeyeceği-