Davalı sulama kooperatifinin kamu kurumu niteliğinde olmayıp, özel hukuk hükümlerine tabi olduğu ve idari yargı yerinde dava edilemeyeceği, ayrıca davanın da özel hukuk hükümlerine dayanılarak açıldığı, şu durumda, davaya bakma görevinin adli yargıya ait olacağı, mahkemece aksi düşüncelerle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı, diğer yandan, idari davaların nasıl açılacağı İdari Yargılama Usulü Yasasında gösterilmiş olup; bir idari dava açılırken bu yasada gösterilen yöntemlere uyulmasının zorunlu olacağı, adli yargı yerinde açılan bir davanın idari nitelikte olduğu benimsenerek dosyanın idari mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş olmakla da başlangıçta adli yargıda açılan davanın idari yargıda açılmış sayılmayacağı-
Kıyı kenar çizgisi belirlenirken, öncelikle idare tarafından 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediğinin araştırılması, ondan sonra, üç jeologtan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılması; harita düzenlendiğinin ve 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın tarafların bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" düzenlendiği haritaya değer verilerek saptanması gerekeceği, harita düzenlenmediğinin ya da düzenlenip de 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmesi gerekeceği-
Devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından kamu yararına lüzumlu işlere tahsis edilmek üzere taşınmaza el konulmasının kamulaştırmasız el koyma olarak kabul edilebilmesi için, bunun süreklilik arzetmesi ve malikin taşınmazdan yararlanmasının engellenmesi gerekeceği, dava konusu taşınmazın kesin parselasyon planı kapsamında .... Mezarlığının gelişme alanı içerisinde kaldığı ve ağaçlandırılacak alan olarak ayrıldığı; anılan parselasyon planının tescil aşamasında olduğu davalı idarece bildirildiği, davalı ... Belediyece; dava konusu alanda, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7. maddesinin (S) bendine göre .... Mezarlığının sorumluluğunun ... Belediyesinde olduğunun belirtildiği, dava konusu taşınmazın kamulaştırılması için davalı idarece kamu yararı kararı alındığı, ancak kamulaştırma işleminin tamamlanmadığı, tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın 2560 metrekarelik bölümüne ... Belediyesince kamulaştırmasız el atıldığının kabul edilmesi gerekeceği-
Davalının ilişiği kesilene kadar yurt içinde davacı rektörlük bünyesinde gerçekleşen çalışmalarının karşılığı olarak yapılan maaş ödemelerinin, şayet dil kursu verilmişse bu kurs dönemiyle çakışmamış olması koşuluyla “taahhütname ve kefaletname” kapsamında iade edilecek kalemler arasında yer almadığının belirgin olduğu, davacı yanca taahhüdün ihlal edildiği gerekçesiyle davalıya maaş adı altında yapılan ödemelerin tümünün alacak kalemi olarak istenmesinin de olanaklı olmayacağı, davalının KPDS sınavından 60 puan alamaması, lisansüstü eğitime başlamak için ön koşul olan bu eksiği giderememesi nedeniyle ilişiğinin kesilmiş olması karşısında, taahhütname gereği istenebilecek kalemin, dil kursu verilmesine dayalı ve bu dönemle çakışan harcamalar olacağı-
Her ne kadar, davalı İzmir Büyükşehir Belediyesi sözleşmenin tarafı değil ise de; davadaki iddianın ileri sürülüş şekline ve sonuçtaki talebin açıklanan içeriğine göre; davacının, her iki davalı hakkında da aynı sözleşmeye dayandırdığı dava iki ayrı yönde mütalaa edilmek ve adeta dayanılan sözleşme ikiye bölünmek suretiyle, davalılardan biri hakkındaki davanın adli yargıda, diğeri hakkındaki davanın ise idari yargıda görülmesi gerektiğinin benimsenmesinin; yargı yoluna ve usul ekonomisine ilişkin hukuksal kural ve ilkelere uygun düşmeyeceği, hal böyle olunca; her iki davalı hakkındaki davanın da adli yargının görev alanı içerisinde bulunduğunun kabulü gerekeceği-
Davalının Tarım ve Köy işleri Bakanı olarak görevli bulunduğu sırada Müsteşar yardımcısı olan davacının, bu görevinden alınarak müşavirlik görevine atandığı, her ne kadar davacı, atama işleminin idari yargı kararı ile yürütülmesinin durdurulmasından sonra, 3.12.2003 tarihinde görevine iade edilmiş ise de, kısa bir süre sonra, 26.1.2004 tarihinde APK Uzmanlığı kadrosu ile ikinci kez görev yerinin değiştirilmiş ve salt kadro boşaltılması nedenine dayalı olarak yapılan bu ikinci atamadan sonra, açık bulunan diğer Müsteşar yardımcılığı kadrolarına başka atamalar yapılmış olması karşısında; Danıştay 5. Dairesince verilen 22.9.2003 tarihli yürütmeyi durdurma kararının gerçek anlamda uygulandığından söz edilmesinin olanaklı olmayacağı; davalının imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığından; zararın varlığının kabulü ile, davalının tazminatla sorumlu tutulması gerekeceğinin kuşku ve duraksamadan uzak olacağı-
Olayda kamu görevlisinin yükümlülüğünü yerine getirmediğine ilişkin idarece kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilmiş bir işlem bulunmaması karşısında; davacının uzmanlık eğitimi nedeniyle düzenlenen yüklenme senedi gereğince ödemiş olduğu tazminatı geri alabilmek amacıyla açılan davanın, taraflar arasındaki sözleşmeden (yüklenme senedinden) doğan alacak borç ilişkisi nedeniyle özel hukuk hükümlerine görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğunun kuşkusuz olacağı-
Davacının daha önceki atamalarını davalıların gerçekleştirmedikleri; ayrıca, idari yargının iptal kararından sonra göreve başlatıldığının anlaşılmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekeceği-
Mera ve ormanlardan zorunlu geçit tesis edilemeyeceği, devlet ormanı içerisinde fiili yollar bulunduğunun saptanması ve buna dayalı olarak davacı kooperatifin bu fiili yol veya yollardan yararlanma hakkına sahip olacağı benimsenmek suretiyle bir hüküm kurulması halinde; böylesi bir hükmün, sonuç itibariyle Devlet ormanından zorunlu geçit hakkı tesisi anlamına gelecektir ki, buna hukuken olanak bulunmayacağı,öte yandan orman içerisinde fiili yollar bulunduğu saptansa dahi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca, bu konudaki yetkinin Orman Bakanlığına ait olması nedeniyle, davacının öncelikle anılan hükümde öngörülen prosedür çerçevesinde, anılan yollardan yararlandırılması için Orman Bakanlığı’na başvurması gerekeceği, bu istemi reddedilirse, davacının, ancak ret işleminin iptali istemiyle bir dava açabileceği, böylesi bir davanın ise, adli yargının değil; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesi uyarınca idare mahkemelerinin görevi içerisinde bulunacağı-
Kural olarak meraların çıplak mülkiyetinin Hazineye, intifasının taşınmazın bulunduğu Köy Tüzel Kişiliğine ait olacağı, dava Hazine vekili tarafından açıldığına göre, somut olayda davacı tarafın aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekeceği-