Dava konusu ilamsız takibin 16.05.2019 tarihinde başlatıldığı, davanın ise 30.03.2020 tarihinde açıldığı, davaya dayanak İdare Mahkemesi kararının 01.10.2024 tarihinde kesinleştiği, takip ve dava tarihi itibariyle henüz davalının davacı aleyhine sebepsiz zenginleştiğinden söz edilemeyeceği-
Asıl davanın, dava tarihi itibarıyla davalılardan anonim şirketinin %95 hissesinin, bu hisseler karşılığında düzenlenen muvakkat ilmühaberlerin mülkiyetinin davacı şirkete ait olduğunun, davalı üçüncü kişinin pay defterine İcra Müdürlüğünce yapılan kaydın geçerli ve bağlayıcı olduğunun tespiti istemine ilişkin olduğu, davaya konu hisse senetleri davacının borcundan dolayı kesinleşen icra takibi sonucunda -ilk ihale tebligat usulsüzlükleri nedeniyle iptal edilmiş olmasına rağmen- iptaline karar verilen bu ihale ile hisseleri satın alan ve davacı tarafça kötüniyetli oldukları ispatlanamayan, ihale alıcısı emin sıfatı ile zilyetten edinen iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olan davalıların bu kazanımlarını etkilemeyecek olmasına göre mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu- Ceza mahkemesi kararında, davacı tarafından davalı tarafa karşı ileri sürülen maddi vakıaların hukuka aykırılığına yönelik olarak tereddüde mahal vermeyecek düzeyde açık bir tespite yer verilmediği, sadece davalı şirketlerin yöneticilerinin fiilleri hakkında isnat edilen suçlar yönünden yapılan değerlendirme ile delil yetersizliği sonucu atılı suçların davalı şirketlerin yöneticileri tarafından işlendiğinin sabit olmaması ve suçların unsurları itibarı ile oluşmadığı nedenine dayalı olarak beraat kararı verildiği, ceza mahkemesi kararının eldeki davaya bir etkisinin bulunmadığı- “İhalenin feshi kararlarının kesinleşmesiyle birlikte davalının iyiniyetli zilyet ve malik sayılmasının mümkün olmadığı, davalının sonradan iptal olunan ihale ile elde ettiği davalı şirket hisselerinin %56’sını üçüncü kişiye, %33,5’ini dördüncü kişiye çok kısa sürede devrettiği, anılan şirketlerin geçmişte hiçbir liman işletme tecrübesi, yeterli personeli bulunmayan ve oldukça düşük sermayeli şirketler olduğu, devir öncesinde ticari teamüllere aykırı şekilde hiçbir hukuki ve iktisadi inceleme (due diligence) raporu alınmadığı, hisse alım satımına ilişkin para trafiğine rastlanmadığı, davalıların hayatın olağan akışına aykırı, kötüniyetli ve muvazaalı olarak birlikte hareket ettiklerine dair ciddi ve haklı itiraz ve iddiaları dikkate alınmadığı, üçüncü kişiler arasındaki muvazaanın her türlü delille ispat edilebileceği, delil yetersizliği sebebiyle verilen beraat kararlarının hukuk mahkemelerini bağlamayacağı, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olayın hukuki ihtilaf olduğu ve değerlendirmenin hukuk mahkemeleri tarafından yapılması gerektiğinin ifade edildiği gözden kaçırılarak, iyiniyetin sonuca etkisi tartışılmaksızın, genel mahkemeler açısından bağlayıcılığı olmayan icra hukuk mahkemesi kararına dayanarak davalı şirketlerin hisse senetlerini iktisapta iyiniyetli sonraki müktesip oldukları kabul edilerek davanın reddine karar verilmesinin yerinde görülmediği gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği” görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
İİK.nun 40. maddesine göre iade işlemlerinin, dayanak ilamın Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılması ya da temyizen bozulması ve aynı maddenin 2. fıkrası gereğince hakkında takip yapılan borçlunun hiç veya o kadar borcu olmadığının kesin bir ilamla tahakkuk etmesi durumunda uygulanacağı açık ise de öncelikle dikkat edilmesi gereken husus takip şekli olmakla şikayete konu icra memuru kararına ilişkin takip dosyası ilamlı icra takibi olmayıp, genel haciz yoluyla ilamsız icra takibidir. Aslolan takibin başlangıçtaki türü olup işe iadeye dair tespit hükmünün dosyaya sunulması sonuca etkili değildir. Kaldı ki bahsi geçen ilamla yalnızca davada hükmedilen yargılama giderlerinin istenmesi mümkündür. Dolayısıyla somut olayda İİK'nun 40. maddesinin uygulama yeri yoktur.
İtirazın iptaline ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı istinafı üzerine kaldırılmış olmasının icra takibini durdurmayacağı, takip devam edeceğinden ihaleye etkisinin olmadığı, itirazın iptali davasının kabulü halinde takibe devam edilebilmesi için takibin kesinleşmesine gerek olmadığı, İİK’nın 40. maddesinin ilamlı icra takiplerinde söz konusu olacak olup ilamsız takipte kıyas yolu ile uygulanamayacağı, takibin ilamlı takip olmayıp ilamsız takip olduğu, bu hale göre İİK'nın 40. maddesinin etkisinden bahsedilemeyeceği bu nedenle takibe devam edilebilmesinin ve ihalenin yapılmasının usulüne uygun olduğu-
İtirazın iptaline ilişkin kararının Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılmış olmasının icra takibini durdurmayacağı, takip devam edeceğinden ihaleye etkisi bulunmadığı- İtirazın iptali davasının kabulü halinde takibe devam edilebilmesi için takibin kesinleşmesine gerek bulunmadığı- İİK’nın 40. maddesinin ilamsız takipte kıyas yolu ile uygulanamayacağı, bu nedenle takibe devam edilebilmesinin ve ihalenin yapılmasının usulüne uygun olduğu- " İtirazın iptali kararı kaldırıldıktan sonra icra takibinin kaldığı yerden devamını sağlayacak yeni bir itirazın iptali kararı verilmeden ihalenin yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna" dair karşı oyun kabul edilmediği-
Takip dayanağı ilam ortadan kalkmış olup hükmünü yitirdiğinden takibin devamına olanağın olmadığı, bir başka deyişle davanın reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiği görülmekle İİK'nın 40/2. maddesi uyarınca ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen eski haline iade olunacağından icra dosyasına ödenen meblağın alacaklıya iadesi konusunda muhtıra gönderilmesinin isabetli olduğu- Takip dayanağı ilam bozulmakla davanın reddine karar verildiği, kesinleşme tarihinin 10.12.2020 olduğu, muhtıranın 26.04.2021 tarihinde düzenlendiği, muhtıra tarihi itibariyle davanın reddine dair son karar kesinleşmiş olup kesinleşme ön şart olduğundan önceki tarihlerde icra dosyasına ödenen meblağın eski hale iade koşullarının oluştuğu-
Uyuşmazlığın; dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası sonucu dava dışı sigortalı çalışan işçiye yapılan ödemelerin rücuen tazmini amacıyla İş Mahkemesinde açılan dava sonucu davacının yaptığı ödemenin, kendi sorumlu olduğu miktar düşüldükten sonra kalan miktarın davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir. ödenen işçi alacağı tazminatının iş mahkemesi kararı gereği davalılardan kusurları oranında rücuen tahsili istemine ilişkin olduğu-
İhaleden sonra takip iptal edilse dahi ihale yasal koşullara uygun olarak yapılmış ise ihalenin geçerli olduğunun kabul edileceği, ihale usulüne uygun olarak yapılıp kesinleşir ise ihalenin feshine karar verilmedikçe ihalenin sonuçları ortadan kalkmayacağına göre, ihale konusu taşınmazların alacaklı adına tescili için izin verilmesinde usul ve yasaya uymayan bir yönün olmadığı, bu sebeple, icra müdürlüğünce İİK’nın 40. maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle tescil yazısı yazılmamasının doğru olmadığı, İİK’nın 40. maddesinin takibin olduğu yerde durmasını temin etmekte olup, kesinleşmiş ihaleye herhangi bir etkisinin bulunmadığı- Şikayetçi-alacaklının ihale konusu taşınmazları alacağa mahsuben aldığı ve takibe dayanak ilamın bozulması sebebiyle, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere İİK’nın 133. maddesinin uygulanması ihtimal dahilinde olup, alacaklı yanca daha fazla para yatırılmasının gerektiğinin anlaşılması halinde İİK’nın 133. maddesi uyarınca icra müdürlüğünce alacaklıya muhtıra çıkarılmak suretiyle eksikliğin giderilmesinin mümkün olduğu-
Asliye hukuk mahkemesinin itirazın iptaline ilişkin kararı üzerine alacağın haricen tahsil edilip, kararın bozulmasından sonra asliye hukuk mahkemesince verilen yeni karar üzerine fazla ödenmiş olan paranın tahsili için başlatılan genel haciz yolu ile ilâmsız takipte ödeme emrinin takip talebinde gösterilen asliye hukuk mahkemesinin ilâmındaki vekile tebliğinin usul ve yasaya uygun olduğu, "takip dosyasına vekil tarafından ayrıca vekâletname ibraz edilmemişse , ödeme emrinin asıla tebliği gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taşınmazların ilamsız icra yoluyla başlatılan takip sonrasında verilen tahliye kararı gereği tahliye edildiği, ancak tahliye infazından sonra Bölge Adliye Mahkemesince tahliye kararının kaldırılarak reddedilmesi sebebiyle İİK m. 40 uyarınca İİK 366/son göndermesiyle icranın iadesi mümkün ise de; temyiz aşamasında Sulh Hukuk Mahkemesinin tahliye kararının kesinleştiği ve bu kararın maddi anlamda kesin hüküm teşkil ettiği ve İcra Hukuk Mahkemesi bağlayacağından İİK 40. maddesi gereğince icranın iadesinin mümkün olmadığı-
