Borçlu tarafından yapılan yetki itirazında yetkili icra dairesinin doğru gösterilmemesi sebebiyle İlk Derece Mahkemesinin yetki itirazının reddi kararının yerinde olduğu, her iki takipte borcun sebebinin farklı olması nedeniyle mükerrer takip iddiasının yerinde olmadığı, teminat iddiasının da ispatlanamadığı, senette ödeme gününün yazılmamış olmasının tek başına teminat senedi iddiasını ispata yeterli olmadığından bahisle İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olduğu belirtildikten sonra, borçlu aleyhine hükmedilen tazminatın takip çıkışı üzerinden verilmesinin hatalı olduğu- Yetkiye ve borca itirazın reddi ile takibin durdurulması nedeniyle borçlu aleyhine takip konusu asıl alacak üzerinden %20 oranında tazminata hükmedilmesine karar verilmesinin yerinde olduğu-
Taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin münhasır olmayan yetki sözleşmesi olması ve borçluların ikametgahları ile takip dayanağı bononun düzenleme yerinin Ankara olması nedeniyle borçluların yetki itirazlarının yerinde olmadığı, İİK'nın 169/a-1 maddesi gereğince borçluların ödeme iddialarını takip konusu senede atıf yapan bir ödeme belgesi ile ispatlayamadıkları ve mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesabın doğru olduğu gerekçeleri ile borçluların istinaf başvurularının esastan reddine hükmedilmesinin isabetli olduğu-
Bonolarda düzenleyen ve lehtar şirketler tacir sıfatını haiz bulunduklarından HMK 17 gereğince yetki sözleşmesinin geçerli olduğu ve yetki sözleşmesi tarafların külli ve cüz’i haleflerini de bağlayacağından, lehtarın cirosu ile takip alacaklısı bankaya geçen bonoya dayalı takibin yetki kaydındaki yerde yapılmasının usule uygun olduğu-
Dava tarihinden önce şirket ortağı olan ve ancak "dava öncesi ortaklık sıfatı sona eren" kişinin, daha sonra ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık nedeni ile ortak veya ortaklığa dava açması ya da bu kişiye dava açılması durumunda HMK’nın 14/2. maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının uygulanması gerektiği-
Takibe dayanak genel kredi sözleşmesinde düzenlenen yetki anlaşmasının, kredi kullanan şirketin ortağı olan borçluları, TTK’nun 12/1. maddesi gereğince tacir olmaları nedeniyle bağladığının kabulü gerekeceği-
Borçluya ödeme emrinin tebliğ edilememesi halinde, borçlunun takipten haberdar olup yedi gün içinde itirazını icra dairesine bildirdiğinin ve alacaklının da anlaşmazlığı ve takibi sürdürme iradesinin mevcut olduğunun anlaşılması halinde ödeme emri tebliğ edilemese bile borçlunun itirazı geçerli olup alacaklının itirazın kaldırılmasını istemekte hukuki yararının olduğu- Takibe dayanak genel kredi sözleşmesinde düzenlenen yetki anlaşmasının, borçlunun 12/1. maddesi gereğince tacir olması nedeniyle bağladığının kabulü ile bu borçlu yönünden alacaklının itirazın kaldırılması isteminin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
HMK’nın 17. maddesinde tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıklar hakkında sözleşme ile mahkemeleri yetkili kılabilecekleri aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirtilen mahkemede açılacağı, HMK'nın 448. maddesinde de kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanacağı düzenlendiğinden, her iki tarafın tacir olduğu uyuşmazlıkta, önceden imzalanan sözleşme ile yetkili mahkemeyi belirleyen hükmün uygulanması gerektiği-
Aksi kararlaştırılmadıkça, davanın yalnız yetki sözleşmesinde belirlenen mahkemede açılacağı, taraflar, yetkili kıldıkları mahkemenin yanında, kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili mahkemelerin de yetkisinin devam etmesini isterlerse, bu durumun yetki sözleşmesinde ayrıca belirtilmesi gerekeceği, somut olayda; alacaklının bir adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başladığı, takip dayanağı bonoda kanunen yetkili mahkeme ve icra daireleri yanında, ... Merkez Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili kılındığının görüldüğü, bu durumda, takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK'nun 17. maddesinin ikinci cümlesi kapsamında itirazın değerlendirilmesi gerekeceği-
Her ki taraf tacirse yapılan yetki sözleşmesindeki mahkemenin "münhasır" yetkili kabul edileceği- Davacının tacir olmadığında gözetildiğinde yetki sözleşmesine değer verilemeyeceği-
Tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişilerin yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırt edildikleri- Tacirler veya kamu tüzel kişilerinin, kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda kabul edilebilecekleri- Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişilerinin, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmakta oldukları- Daha zayıf konumda olan kişilerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucunun böyle bir düzenlemeye gitmiş olduğu- Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmalarının da kabul edilmemiş olduğu-