Dava konusu taşınmazın ifrazının mümkün olup olmadığı hususunda Belediye Başkanlığı ile yapılan yazışmalar arasında çelişkilerin bulunduğu, bu çelişkilerin giderilerek, dava konusu taşınmazın ifrazının mümkün olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulmasından sonra işin esasına yönelik bir karar verilmesi gerekirken, taşınmazın ifrazının mümkün olmadığından bahisle karşı davacının temliken tescil talebinin reddine karar verilemeyeceği-
Muhdesatın tespiti isteği-
8. HD. 03.07.2018 T. E: 2016/19881, K: 14814-
Muhdesatın tespiti isteği-
Muhdesatın tespiti davalarının, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyet hükmüne tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında görülen bir dava olduğu-
Bir şeye malik olan kimsenin, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, arazi üzerindeki mülkiyetin, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsadığı, bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da girdiği, 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukuku'nda, muhdesattan, bir arazi üzerinde yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerektiği, muhdesatın, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmediği, muhdesat sahibinin hakkının, sadece şahsi bir hak olduğu, taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemeyeceği- Çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığının kabul edilmesi gerektiği, muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda, muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerektiği- Tespit davasının, kendine özgü davalardan olup, dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmadığı, bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanının sınırlı olduğu, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerektiği, eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığının kabul edileceği, hukuki yararın bulunmasının dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetileceği, hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği, öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğunun kabul edildiği-
Dava, 3402 s. Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü sürenin kaçırılmasından sonra açıldığından, dava konusu muhdesatların kadastro tespitinden önce taşınmaz üzerinde bulunduğu kadastro tutanağı ve tüm dosya kapsamıyla sabit olduğundan dava konusu muhdesatlar yönünden davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği- Dava konusu evin ve deponun yapılmasının maddi vakıa olması sebebiyle bir kısım davalıların davayı kabul etmesi eldeki davada sonuca etkili olmayacağı gibi, kabul beyanının, dava konusu taşınmaza ilişkin olarak açılan ortaklığın giderilmesi dosyası ve dava konusu taşınmazın satışı sırasında gözönünde bulundurulması gereken bir husus olduğu-
Dava konusu ... ada .... parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı olup, davacıların, taşınmaz üzerinde kayıt maliki ya da paydaş durumunda olmadığı, iddiada ileri sürülen maddi olgulara ve hukuki nitelendirmeye göre, kural olarak bu tür muhdesatın tespiti davalarının, paylı mülkiyet ya da elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi taşınmazlarda, tapu paydaşları arasında hukuki yararın bulunması durumunda görülen bir dava olduğu, malik olmayan davacıların, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yararları bulunmadığı-
Dava dilekçesinde davacı tarafından meydana getirildiği iddia edilen muhdesatlardan hangilerinin teferruat niteliğinde olduğu ve bahse konu yapılara ilişkin olarak davacının yaptığı işlerin muhdesatları tamamlamaya yönelik iyileştirme gideri olup olmadığı, ya da esaslı olarak iyileştirme niteliğinde olup olmadığı hususu, tanık beyanları ve bilirkişi raporları uyarınca duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilemediği- Mahkemece; bilirkişilerden ek rapor alınmak veyahut mahkemece gerekli görülürse yerinde yeniden keşif yapılmak sureti ile; dava konusu muhdesatların teferruat ya da iyileştirme gideri olup olmadığının ve iyileştirme ise esaslı nitelikte olup olmadığının belirlenmesi, yine tanıklara muhdesatların tamamının mı davacı tarafından yapıldığı yoksa, davacının muhdesatlarla ilgili iyileştirmeye yönelik işler mi yaptığı hususlarının ayrıntılı olarak sorulması, esaslı nitelikte olmayan iyileştirme gideri ve teferruat olduğunun tespiti halinde davacının tespit davası açmakta hukuki yararının olmayacağının, sebepsiz zenginleşmeye dayalı eda davası açabileceğinin düşünülmesi gerekirken, eksik araştırma ile karar verilmesinin doğru olmadığı-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu mad. 684 uyarınca bir şeye malik olan kimsenin, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, bütünleyici parçanın, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parça olduğu, aynı Kanun'un 718. maddesi hükmünde de, arazi üzerindeki mülkiyetin, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da gireceğinin açıklandığı, bu hükümler karşısında taşınmaz üzerinde bulunan ve bütünleyici parça niteliğindeki bina, ağaç gibi muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemeyeceğinden kural olarak ve aksine bir kanun hükmü bulunmadıkça muhdesatların mülkiyetinin tespitinin dava edilemeyeceği ve mahkemelerce de anılan kanun hükümleri gözardı edilerek mülkiyet tespitine karar verilemeyeceği-