Borcun tamamının ödenmesi halinde, tasarrufun iptali davasının konusu kalmadığından dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderinin ve özellikle karar harcının davadaki haklılık durumuna göre belirlenmesi gerektiği-
Mahkemece davanın konusuz kaldığı kabul edilerek esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmekle, dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunun tespit edilip, o tarafın yargılama giderlerine mahkum edilmesi gerekirken anılan hususlarda değerlendirme yapılmaksızın davacının yargılama giderlerinden sorumlu tutulması ve vekalet ücreti yönünden yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Talebe konu edilen zarar miktarı, kredi borçluları tarafından yargılama sırasında ödenmekle davanın konusuz kaldığı anlaşıldığından, bu hususun yerel mahkemenin kabulünde olmakla birlikte; mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler ve dava tarihindeki durum nazara alınarak, “dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına” dair hüküm tesisi gerekirken, hukuki yarar bulunmadığı gerekçesi ile “davanın reddine” şeklinde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkin davada davalılardan biri hakkında görevsizlik kararı verildiğinden, görevsizlik kararı verilmesi üzerine yargılama giderlerine görevli mahkemece karar verileceği-
Bölge adliye mahkemesince, esas hakkında taleplerin her biri hakkında tek tek hüküm kurulması gerekirken, ilk derece mahkemesi kararına gönderme yapılmak suretiyle ilk derece mahkeme kararının diğer kısımlarına aynen geçerlilik tanıyacak ve kararın infazında tereddüt oluşmasına sebebiyet verecek şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Yeni Tapu Sicil Tüzüğü hükümleri dikkate alındığında, tapu müdürlüklerine oldukça geniş yetkiler verildiği, tapudaki hataların daha kısa sürede, idari yoldan düzeltilmesine imkân tanındığı ve kayıt düzeltimleri için öncelikle müdürlüklere başvuru yapılmasının zorunlu tutulduğu- Bu nedenle, yeni Tapu Sicil Tüzüğünün yürürlüğe girdiği 17.08.2013 tarihinden itibaren, ilgililerin idareye müracaat etme ön şartını yerine getirmeden doğrudan mahkemede dava açmaları halinde, davayı açmakta haklı olduklarını söyleyebilme olanağının olmadığı- Hal böyle olunca, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine hükümedilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının, yetkisizlik kararı nedeniyle yargılama da davalılar lehine vekalet ücreti tayini gerekirken hükmedilmemesi ve mahkemece davanın esastan reddine karar verildiği halde, davalılar vekili yararına nispi yerine maktu vekalet ücreti belirlenmesinin bozma nedeni olacağı ancak bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir niteliğinde görülmediğinden hükmün düzeltilerek onanacağı-
İstihkak davalarında, geçerli bir haczin varlığı davanın ön koşullarından biri olup; UYAP sisteminden yapılan kontrolde alacaklı vekili tarafından 10.5.2019 tarihli dilekçe ile, toplamda 95.000 TL alacağı haricen tahsil ettiklerini, bakiye alacaktan feragat ettiğini, dosyanın infazen işlemden kaldırılarak hacizlerin kaldırılmasını talep etmiş olduğu anlaşılmakla, Mahkemece bu bilgilere göre; istihkak davasının konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına-
İlgililerin tapu müdürlüklerine yaptıkları düzeltim başvuruları üzerine, tapu müdürlüklerinin araştırma ve soruşturmayı yapmadan verdikleri soyut içerikli ret kararlarının tapu kaydında malik isminin düzeltilmesi istemine ilişkin davayı mahkeme önünde dinlenebilir hale getirmeyeceği, verilen bu tür ret kararlarına karşı ilgililerin itiraz imkanı da bulunduğundan, davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği- Kendisini vekille temsil ettiren Tapu Müdürlüğü lehine vekalet ücreti yönünden bir karar verilmesi gerektiği-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak görülen karşılıklı boşanma davasında; mevcut hastane kayıtları ile uzman raporlarına göre, hasta eşin bu hastalığa yakalanmasında kendi kusurunun bulunmadığı, evlilik öncesinde de bu hastalık nedeniyle bir uzman tanısının bulunmadığı, hastalığı nedeniyle başkasının bakımına muhtaç olmuş bir kişinin, birlik görevlerini yerine getirmemesi kusur olarak yüklenemeyeceği gibi bakım için anne evine bırakılması, aile içinde alınan bir karar sonucunda olduğuna göre de eşe birlikte yaşamaktan kaçınma şeklinde bir kusurun yüklenilmesinin doğru olmadığı; artık diğer eş tamamen kusurlu sayılacağı için, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği sabit olan hasta eş yararına tedbir ve yoksulluk nafakasına hükmedilmesi ve ayrıca hasta eşin menfaatleri zedelendiği ve kişilik hakları saldırıya uğradığı için uygun miktarda maddi ve manevi tazminatın takdir edilmesi gerektiği-