Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir...Murisin dava dışı mirasçıları vermiş oldukları dilekçeler ile kendilerine isabet eden payları kadastro tespiti öncesinde davacılara bıraktıklarını ve haklarından bu şekilde feragat ettiklerini söylediklerine göre, taşınmazın mirasçılar arasında yapılan taksim neticesinde davacılara isabet ettiği, bu şekilde terekeden ayrıldığı anlaşıldığından, davacıların taşınmazın kendi adlarına tescilini talep etmelerinde bir engel kalmamaktadır.
Adi ortaklıkta takibin tüm ortaklar tarafından başlatılması gerektiği, iş ortaklığının pilot ortağın ve ortaklığı her konuda temsile tam yetkili şirktetin de tek başına takip açamayacağı-
Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında tescil istemiyle açılan davada; taşınmazın sınırları içinde bulunduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı davaya dahil edilerek husumetin yaygınlaştırılması, delilleri toplanması daha sonra asıl dosya davacısı ve birleşen dosya davacıları taraflardan çekişmeli taşınmazın kendilerine ne şekilde intikal ettiği (taksim, satış, bağış vs.) sorularak, kendilerine bu husustaki iddialarını kanıtlama imkanı tanınması, davacı taraflarca çekişmeli taşınmazın geçerli bir sebeple murisinden kendisine intikal ettiği ispat edilemediği takdirde aktif dava ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi; davacı taraflarca aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kanıtlaması halinde ise, işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği-
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/a maddesi uyarınca, uygulama kadastrosunun, tapulama, kadastro veya değişiklik işlemlerine ilişkin; sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataları gidermek üzere uygulama niteliğini kaybeden, teknik nedenlerle yetersiz kalan, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen kadastro haritalarının tekrar düzenlenmesi amacına yönelik olduğu- Uygulama kadastrosuna ilişkin ihtilaflarda da paydaşlardan birisinin payı oranında işlemin doğruluğunun denetlenmesini istemesinin davanın niteliği gereği mümkün bulunmadığı- TMK 693/3 uyarınca, her bir paydaş ve ortağın diğerlerini temsilen dava açabileceği-
Önalım davası mirasçılardan sadece biri tarafından kendi adına tescil isteğiyle açılmışsa da, davacı tarafa verilen süre üzerine, davacı dışındaki mirasçıların davacı vekiline verdikleri vekâletnameler ile davacının eldeki davayı açmasına ve önalım hakkına konu payların onun adına tesciline muvafakat ettiklerinden, önalım hakkına konu payın davacı mirasçı adına tescili konusunda mirasçıların kendi aralarında TMK 702/2'ye uygun biçimde oy birliğiyle karar vermiş oldukları- "Davacının kendi adına tescil isteğiyle açtığı bu davanın tereke adına açılmış bir dava olarak kabul edilemeyeceği, diğer mirasçıların muvafakatinin ancak tereke adına dava açılması için yeterli ve gerekli olduğu, önalım davasının tereke adına açıldığının kabul edilebilmesi için tescil talebinin de tereke adına yapılması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu- Davacının murisi adına kayıtlı tapu tahsis belgesine dayanarak, miras ortaklığı adına tapu iptal ve tescil istemiyle dava açtığı tartışmasız olup, elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet söz konusu olduğunda; davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine atanacak temsili aracılığıyla davanın sürdürülmesi; bu yolla davanın görülebilirlik koşulu yerine getirildikten sonra davanın esası hakkında hüküm kurulması gerektiği- Davacı tarafından açılan davanın derdest olduğu, davadan haberdar olan diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri anlaşıldığından, mahkemece, davacının talebi doğrultusunda terekeye temsilci tayin edilmesi gerekirken "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mirasbırakanın noterde .düzenlenen vasiyetname ile davalının mirasçı olarak atandığı, miras ortaklığı devam ettiği sürece, davaya konu bankadaki para üzerinde bulunan elbirliği mülkiyetinin devam edeceği, tarafların elbirliği hissedarları olarak birlikte müracaatı olmadığı takdirde elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyetine çevrilmesine dair bir dava da bulunmadığından elbirliği ortaklığı sona ermemiş olup, mahkemece terekenin tasfiyesine yol açılacak şekilde tavzih kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Davacı çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile tüm mirasçılar adına tescilini istemiş ise de dava, murisin mirasçıları olan taraflar arasında görülmekte olup, diğer mirasçılar tarafından usulünce açılmış bir dava bulunmadığına ve mirasçılar arasında pay devirlerinin her zaman mümkün olmasına göre; davanın, davacının kendi miras payına ilişkin olduğunun kabulü gerektiği- Keşif mahallinde dinlenilen tarafların annesi dava konusu evi kocasının kendisine bağışlamadığını, bütün çocuklarının hissesi olduğunu, bu evi davalı ...’ye bağışlamadığını, tapuda birisinin kendisine imza attırdığını ve bu işlemin ne olduğunu sonradan öğrendiğini beyan etiğinden ve diğer mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarından çekişmeli taşınmazın müşterek muris ...’ten geldiği, ... tarafından eşi ...’e bağış yapılmayıp ... terekesinin de taksim edilmediği anlaşılmış olmasına göre "çoğun içinde azda vardır" kuralı gereğince en azından davacının miras payının verilmesi gerekirken davanın tümden reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Suya vaki müdahalenin men'i istemi-
Adi ortaklığın ticari faaliyette bulunarak, temsilcisi aracılığıyla ortaklık adına 'iskele kira ve şarta bağlı satış sözleşmesi' ve bono düzenlendiği anlaşıldığından, takip konusu borcun, ortağın şahsi borcu olmayıp, adi ortaklığın borcu olduğu- Adi ortaklığın borcu nedeniyle ortakların müteselsilen sorumlu oldukları ve ortaklığın mal varlığı el birliğiyle idare edildiğine göre, birlikte sorumluluk gereği, adi ortaklığın borcu nedeniyle adi ortaklığa ait mal veya alacağa haciz konulabileceği ve alacaklı tarafından ortaklığın mal varlığından tahsilat yapılabileceği- "Alacaklının, ortaklığa ait hak edişlerin haczi için adi ortaklık adına haciz müzekkeresi veya (İİK m. 89) haciz ihbarnamesi düzenlenmesini talep edemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-