Somut uyuşmazlıkta; Bölge Adliye Mahkemesince, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilerek, borçlunun usulsüz tebligat şikayetinin kabulü ile borçlu lehine vekalet ücretine hükmedildiği, borca itirazının ise reddine karar verildiği anlaşılmakla birlikte, borca itirazın reddedildiği ve alacaklının kendini bir vekille temsil ettirdiği de gözetilerek, ilk derece yargılaması açısından borca itirazın reddi nedeniyle alacaklı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğu.
Hamil tarafından kendisinden önceki tüm cirantalar ve keşideci hakkında başlatılan kambiyo takibinin tüm borçlular yönünden kesinleşmesinden sonra, hamil ile kendisinden önceki ciranta arasındaki takip konusu senedin verilmesine neden olan ilişkinin feshedilmesi nedeniyle hamilin dosya alacağını kendisinden önceki cirantaya devrettiği ve böylece bu cirantanın, alacaklının (hamilin) tüm haklarına sahip olduğu- Temlik alan cirantadan önce bonoda yer alan diğer cirantalar ve keşidecinin devralana karşı müteselsilen sorumlu oldukları- Hamilin dosya alacağını son cirantaya temlik etmesinin, bonodaki diğer borçluları "müteselsil sorumluluk" esası gereği borçtan kurtarmayacağı- "Takip dosya alacağının tüm ferileriyle birlikte borçlu cirantaya temlikinin 'itfa' sonucunu doğuracağı, itfayla takibin son bulması nedeniyle aynı takipte 'alacaklı ve borçlu sıfatı birleşen' ciranta tarafından takibe devam edilemeyeceği" şeklindeki görüşün isabetli olmadığı-
Alacaklının ikrarı ile ödeme belgesinde yazılı ödemelerin takibe konu bono borcu ile ilgili olduğu ve belge altındaki imzanın kendisine ait olduğu çekişmesiz olup belgede tahrifat yapılarak belgeye sonradan “senede istinaden 3.537.000 TL verdim” ibaresinin eklendiğine yönelik iddianın ispatının alacaklıya ait olduğu- Ödeme belgesi içeriğinde HMK m. 207 kapsamında çıkıntı, kazıntı veya silinti görülmediğinden, imzası ikrar edilen bu belgenin İİK m. 169/a-1'de yazılı ödeme (itfa) belgesi niteliğinde olduğu- Alacaklı "söz konusu belgenin hazırlanıp imzalanmasından sonra alınan görüntüsünde bu belgenin bulunmadığını, belgenin bu halinden sahte olarak üretildiğini" ileri sürerek suret belge sunmuş ise de söz konusu fotokopinin belge niteliğinde olmadığı, hukuki sonuç doğurmayacağı ve alacaklının tahrifat iddiasının yargılamayı gerektirdiği- "Somut olayda; bila tarihli “Verilen Para” başlıklı "senete istinaden 3.537.000 Tele verdim" şeklinde belge sunulmuş ise de, takip konusu bonoya mahsuben yapıldığı yönünde bir açıklama bulunmadığı gibi, alacaklının bu ödemenin takip konusu bonoya ilişkin olarak yapıldığı yönünde açık kabul beyanının da bulunmadığı anlaşılmakla, ödeme iddiasında bulunan davacı/borçluların bu iddialarını İİK m. 169/a'da öngörülen bir belgeyle kanıtlayamadıkları, davacı/borçluların, borca itirazlarını ispatlayamadıklarından mahkemece itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" şeklindeki karşı görüşün benimsenmediği-
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 135/1. maddesinde ise 'Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesiyle borç sona erer.' ifadesi yer almakta olduğundan; müteveffanın mirasının 1/5 oranında takip alacaklısı N. ile itiraz eden Ş.O , S.Y. ile F. Ove dava dışı borçlu A.O’ya intikal ettiği dolayısıyla müteselsil borçlu mirasçıların borcunun, mirasçı alacaklının iç ilişkideki payı oranında ortadan kalkacağının kabulü ile davalı/alacaklı N.'nin, alacaklı-borçlu sıfatının birleşmesi nedeniyle miras hissesi oranında itiraza konu borcun sona erdiği-
İİK m. 193 uyarınca, "İflasın açılması, borçlu aleyhindeki haciz yolu ile yapılan takiplerle, teminat gösterilmesine ilişkin takipleri durduracağı; iflas kararının kesinleşmesi ile takiplerin düşeceği- İflasın tasfiyesi müddetince müflise karşı yukarıda belirtilen takiplerden hiçbirinin yapılamayacağı-
Mirasçı borçluların "bononun, satış sözleşmesinin teminatı olarak verildiğine" ilişkin "borca itirazının", "imza itirazıyla" çelişme halinde olduğundan, borçluların "imzayı inkar etmedikleri" sonucuna varılması gerektiği- "Bononun teminat bonosu olduğu ve takip konusu yapılamayacağı" itirazının, "borca itiraz" niteliğinde olduğu ve bu iddianın kanıtlanamamış olduğu- Borçluların bu konudaki istinaf istemlerinin de Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiş olduğu ve çelişme konusu olmaktan çıktığı- "Takibe konu senedin bono niteliğinde olduğu" icra mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince de kabul edildiğine göre, İİK m. 170/a'nın somut olayda uygulanamayacağı- "Takibin muvakkaten durdurulduğu", "borçlunun borca itirazının reddedildiği" ve "alacaklının talebi" de bulunduğu gözetildiğinde, İİK. m. 169/a-6 gereğince alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği- "Yasal koşullar oluşmadığından borçlu-mirasçılar aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği" şeklindeki karşı oyun (ve Samsun BAM 4. HD. kararının) isabetli bulunmadığı-
Dosyada bulunan raporda, imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı hususunda net bir görüş bildirilmemiş olduğu; mahkemece, bu rapor hükme esas alınarak "itirazın kabulüne" karar verilmiş ise de, kesin kanaat bildirmeyen mevcut rapora göre sonuca gidilemeyeceği- Bu durumda, alacaklı tarafça yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edildiğine göre; mahkemece ispat yükünün alacaklı da olduğu kuralı da nazara alınarak yeniden uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
12. HD. 18.11.2024 T. E: 4762, K: 9492
Her ne kadar borçlu itiraz dilekçesinde "teminat senedi" iddiasını ileri sürmemiş ve imza itirazı ile çelişecek bir itiraz da ileri sürülemez ise de; itiraz dilekçesinde süresi içinde borca da itiraz edilmiş olduğu ve teminat iddiasının da borca itiraz niteliğinde olup, alacaklının senedin teminat olarak verildiğine ilişkin kabulü karşısında HMK'nun 141/2. maddesi gereğince iddianın genişletilmesi söz konusu olmayıp, teminat iddiasının sürede olmadığından da bahsedilemeyeceği-
İcra mahkemesince alacaklının tazminatla ve para cezası ile sorumlu tutulması doğru ise de, tazminata ve para cezasına yabancı para alacağının takip tarihindeki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı belirlenerek hükmedilmesi gerekirken, yabancı para (USD) esas alınmak suretiyle tazminata ve para cezasına karar verilmesinin isabetsiz olduğu-