Davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı, davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için, kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulduğu, fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirdiği ve bunun için de işyerinde kayıt tutma dolayısı ile belgeleme yükümlüsü olan işverenin sunacağı bordrolara ve kayıtlara ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi, davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi söz konusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan, davanın "belirsiz alacak davası" olarak görülmesinin yerinde olduğu- "Davalı Milli Savunma Bakanlığının kamu kurumu olduğu, toplu iş sözleşmelerinin sendika vasıtasıyla elde edilebileceği, dava dilekçesinde fark işçilik alacaklarının neden kaynaklandığının açıkça belirtildiği, sendika üyesi olan davacının çalışma süresini ve ücret miktarını belirleyebileceği, 'belirsiz alacak' davasının koşullarının bulunmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark ücret, ilave tediye, akdi ikramiye ve verimliliği teşvik primi alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının "belirsiz alacak davası" olarak eldeki "işçilik alacağı"na ilişkin davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı-
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevli oldukları; açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davaların, genel mahkemelerin görevine girdiği- Buna karşın özel mahkemelerin, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevli oldukları- Şirket aleyhine açılan işçilik alacaklarının tahsili davasının sonuçlandırılmadığı, davalı borçlu "davacının ortağı olduğu bu şirkette sigortasız işçi olduğunu" savunmuş ve mahkemece de bu iddiaya dayanılarak hüküm tesis edilmiş ise de, davalının ceza yargılamasında şikayetçi olarak verdiği ifadelerinin devamında "perakende satmak için şirketten çay aldığı sırada bedelini ödeyememesi nedeniyle boş teminat senedi verdiği" şeklinde açıklama getirdiği dikkate alındığında, senedin işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde verildiğinin ve bu sebeple iş mahkemelerinin görevli olduğunun kabul edilemeyeceği-
Çalışma süresi ispat yükü üzerinde olan işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu ve işyeri kayıtları gibi yazılı delillerle ya da tanık beyanı gibi takdiri delillere dayanabileceği- Ücretin, kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödeme olduğu- Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmesi gerektiği- İş sözleşmesinin taraflarının, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilecekleri- İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olmasının, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmeyeceği-
Somut olayda dava konusu kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı-
Davacı işçinin 10.03.1982-31.10.1985 tarihleri arasında aralıksız olarak davalı işverene ait iş yerinde geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkin dava- Dinlenen davacı tanığının, bordro tanığı olmakla birlikte tespiti istenen çalışma dönemlerinin tamamına ait dönem bordrolarında isminin bulunmadığı, ayrıca bildirilen çalışmalarının aralıksız olmadığı dikkate alındığında, sadece bu tanığın beyanı yeterli olmadığından, uyuşmazlık konusu dönemleri kapsayan bordrolarda kayıtlı tanıkların adreslerinin tespiti ile bilgilerine başvurulması; bordro tanıkları bulunamadığı ya da beyanları yeterli görülmediği takdirde komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri SGK, maliye, zabıta, meslek odası ve muhtarlık marifetiyle belirlenerek beyanlarının alınmasının gerektiği-
İş kazasında yaralanan işçinin açtığı tazminat davasında, bekletici mesele yapılan maluliyet oranının tespitine dair dosyanın kesinleştiği tarihte davacının zararının kesin şekilde belli olduğu kabul edilerek zamanaşımının meslekte kazanma gücü kaybı oranının kesin şekilde belirlenmesinden sonra hesaplanması gerektiği- "Tazminata konu zararın varlığının öğrenilmesi yeterli olduğundan, zamanaşımı başlangıç tarihinin olay tarihi olduğu ve davacının ıslah dilekçesiyle talep ettiği maddi tazminatların zamanaşımına uğradığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Ticari taksi sahibi ile aracı kullanan şoför arasındaki ilişkinin, "iş sözleşmesi" veya "hasılat kirası" olduğu durumlar- Taksi şoförünün, araç sahibine her gün düzenli olarak yaptığı ödemeden geride kalanın kazanç olduğu bir ilişkide ekonomik riski taşıyanın şoför olduğu ve bu durumda taksi şoförü ile araç sahibine arasındaki ilişkinin iş ilişkisi olmayıp kira akdine dayandığı ve uyuşmazlığın iş mahkemelerinin görevi kapsamında olmadığı-
İşçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkin davada, genel tanık anlatımlarından, davacının davalı iş yerinde host olarak çalıştığı, Uşak-İzmir, Uşak-Ankara ve İzmir-Ankara otobüs seferlerindeki araçlarda host görevlisi olarak bulunduğu, seferin birinin tamamlanmasından sonra davacının diğer sefere devam ettiği, haftada sadece 1 gün Uşak’ta kalıp dinlendiği, haftanın 6 günü ve genel tatillerde de aynı şekilde çalışmayı sürdürdüğünün anlaşıldığı; her ne kadar tanıklar davacının 24 saat araçta bulunduğunu belirtmiş ise de, uykuda, yemekte ve sefer aralarında geçen süreler dikkate alındığında, Yargıtay’ın 14 saatten fazla çalışma yapılamayacağı, bu durumda dahi 2 saatlik ara dinlenmesinin düşülmesi gerektiği şeklindeki kararları da göz önünde bulundurularak davacının haftanın 6 günü günlük 4,5 saat fazla çalışma yaptığı tespiti ile fazla çalışma alacağının hesaplandığı- Esasen davacının fazla çalışma yaptığı konusunda ihtilaf bulunmamakta olup, yapılan bu fazla çalışmanın süresinin uyuşmazlık konusunu oluşturduğu, bu bağlamda davacının fazla çalışma yaptığı davacı tanık beyanlarından anlaşılsa da; davacının çalıştığı iş yeri, yapılan işin niteliğinin de göz önünde bulundurulması gerektiği- Davacının çalışma şekli ve süresine ilişkin davalı işveren tarafından herhangi bir kayıt ibraz edilmemesi nedeniyle vardiyalı çalıştığının ispat edilemediği de görüldüğünden, davacı tanık beyanlarına göre davacının vardiyasız ve tek başına çalıştığının da kabulünün gerektiği, hâl böyle olunca; davacı tanıklarının beyanları, yapılan işin niteliği, davacının otobüs seferlerinde tek başına host olarak çalışmış olması nedenleriyle davacının günlük 4,5 saat fazla çalışma yaptığının kabulünün gerektiği-
Davacının isteminin dayandığı hukuki sebep, "kendisi ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesi ile davalının 'ücret' borcuna ilişkin olmayıp davacı ile davalı arasındaki borç ilişkisi iddiasına dayandığından, yani, davacı, almış olduğu senede dayanarak, davalıya verdiğini iddia ettiği borcu talep ettiğinden, uyuşmazlığın çözümünde, yanlar arasındaki hukuki ilişkide, öncelikle Borçlar Kanunu’nun karz akdi hükümleri ile kambiyo senedine dayanılması nedeniyle ticari hükümlerin uygulanması gerektiği- "Davacı işçinin, işverenin kredi çekememesi nedeniyle, talimatı üzerine, işveren için kredi çekildiği, hukuki ve kişisel bağımlılık nedeni ile iş ilişkisi kapsamında kredi çekilip işverene verildiği, davacının serbest iradesi olmadığı için tarafların eşit konumda olduğu ve serbest irade ile kararlaştırılan karz sözleşmesinden söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın iş sözleşmesinden ve iş ilişkisinden kaynaklandığı, bu nedenle iş mahkemesinin görevli olduğu yönündeki bozmasının isabetli olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-