Davacıdan talep edilen gider, "taraf teşkiline" ilişkin gider avansı olduğundan yatırılmamasının sonucunun "dava şartı yokluğu" sebebiyle davanın usulden reddi olduğu- Mahkemece; davalıya yapılacak tebligat için gerekli gider nedeniyle davacıya çıkarılan (yatırılmama durumunda davalıya tebligata ilişkin işlemden vazgeçmiş sayılacağı ve mevcut delil durumuna göre karar verileceği hususunu bildiren) muhtıra geçersiz olduğundan, bunun sonucunda "ispatlanamadığı" gerekçesi ile "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı- TTK. 5/a maddesinde getirilen düzenlemenin dava çeşidine mi yoksa dava konusuna mı ilişkin olduğu?-
Ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı-
İcra takibi yapıldıktan sonra, henüz tebligat yapılmadan takip bedelinin ödenmiş olduğu anlaşılmış olduğundan, davacının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının kalmadığı-
Dava tarihinden önce kapatılan vakfın yöneticilerinin görevleri kapatma ile sona erdiği, yani dava tarihi itibari ile vakıftaki görevleri sona ermiş olduğundan bu hususta mahkemeden davalıların görevden alınmalarını istemekte davacı yanın hukuki yararının mevcut olmadığı, ancak görevden alınma için ileri sürülen sebeplerin varlığının sabit olması durumunda Vakıflar Kanunu'nun 10/4.maddesi kapsamında yöneticilerin aynı veya başka bir vakfın yönetim ve denetim organında görev alamayacakları-
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının ilk talebinin 4721 sayılı TMK'nin 286 ve 291.maddesi kapsamında soybağının reddi davası olduğu gözetilerek, bu dava kapsamında davacı ve davalıların aktif ve pasif husumet ehliyetleri, dava için öngörülen hak düşürücü süreler de dikkate alınarak mütevveffa ... arasında babalık karinesine, dayalı olarak hukuken kurulmuş bulunan soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak şekilde soybağının reddine ilişkin değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi, ikinci talebin yani ...'nın babasının davalı ... olduğu yönündeki iddia yönünden ise davanın TMK'nin 301.maddesi kapsamında babalığın hükmen tespiti davası olduğu iş bu dava açısından davacı ...'nin aktif husumet ehliyeti bulunmadığından babalık davasının usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kooperatif üyeliğinin devir ile sona erdiği iddiasına dayalı menfi tespit davası davacının hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddedilmişse de sunulan belge konusunda davalının isticvabı yoluna gidilip, gerektiğinde imza incelemesi yaptırılarak bu belgenin davaya etkisi, delil olarak sunulan adi yazılı taahhütnamenin içeriği diğer tüm delillerle birlikte tartışılıp değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerektiği-
Aynı talebin, aynı nedene dayalı olarak aynı borçlu tarafından huzurdaki şikayette de tekrarlandığının ve bu haliyle anılan istem yönünden derdestliğin söz konusu olduğunun anlaşıldığı, o halde ilk derece mahkemesince, borçlunun sulh hukuk mahkemesi tedbir kararına aykırı olarak takip başlatıldığı isteminin HMK.'nun 114/1-ı ve 115. maddeleri uyarınca derdestlik nedeniyle usulden reddi ile teminat iddiasının incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
E. davası niteliğindeki ve genel hükümlere tabi İİK. 308/b uyarınca açılan davada arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu-
İlk davada taşınmazların, miras yoluyla gelen hak, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, ölü olduğu belirtilmek suretiyle murisin kızı adına tespit edildikten sonra, askı ilan süresi içinde açılan tespite itiraz davası sonucunda Kadastro Mahkemesinin temyiz edilmeksizin kesinleşen kararı ile mirasçılar adına tapuya tescil edildiği, eldeki dava dosyasında ise davacıların anılan ve arkadaşlarının, aynı taşınmazların kendi murisleri adına bulunan eski tapu kayıtları kapsamında kaldığını, Kadastro Mahkemesinde görülen davadan haberdar olmadıklarını ve bu davada adlarına pay tescil edilmediğini ileri sürerek, taşınmazların miras payları oranında adlarına tescili istemiyle dava açtıkları anlaşılmaktadır, bu haliyle her iki davanın taraflarının ve dava sebeplerinin farklı olduğu tartışmasız olup, davaların sırf aynı taşınmazlar hakkında görülmesi nedeniyle, kesinleşen ilk davanın sonraki dava yönünden kesin hüküm teşkil edeceğinin kabulünün hukuken mümkün bulunduğu-