Temliklerin muvazaalı olduğu saptanmak suretiyle 1922 parsel ile 101 ada 16 ve 148 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davacıların miras payları oranında davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizliğin olmadığı-
Miras bırakanların yapmış olduğu temliklerle ilgili olarak gerçek amaç ve iradelerinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğu ve bu amaçla temlikin gerçekleştirdiğinin kabul edilmesinin gerekeceği; bu arada taşınmazın imar görmesi nedeniyle imar evraklarının ve öncesinin getirtilmesinin; miras bırakanlar tarafından davalıya yapılan temlikin ne ölçüde imar parseline yansıdığının da saptanarak davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-
Tapu iptali ve tescil-
Dava konusu her üç parselin öncesinde miras bırakanın eşi olan Bahir'e ait olduğu, Bahir'in ölümü üzerine muris S.'in kendisine intikal eden 2/8 payını temlik ettiği, bu nedenle temlik edilen 2/8 pay üzerinden davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, taşınmazların tamamı muris S.'e ait kabul edilerek tümü üzerinden iptal ve tescile karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Mirasçılardan biri veya bir kısmının pay oranında istekte bulunabilmesi mümkün olup; tüm tereke adına iptal ve tescil talep edilmesi halinde iştirakin sağlanmasının gerekeceği-
Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından açılan ve henüz infaz edilmemiş bulunan dava ve kararlarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil yargılama gideri yükletilemeyeceği-
Davalı taraf savunmasında davaya konu taşınmazı satın aldığını gösterir banka dekontuna dayanmış olup, davacı tarafça bu ödemeye ilişkin bir irade beyanı olmadığı gibi aksi de kanıtlanmamıştır. Bu durumda 01.04.1974 tarih ve ½ Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması mümkün olmadığından davanın reddine karar gerekirken bu içtihada dayanan mahkeme kararının hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Somut olayda, temlik tarihinde murisin 60 yaşında olduğu, akdin yapıldığı 1974 yılından 1989 yılında ölene kadar bakılmadığı yönünde dava açmadığı, bu durumda davalının bakım borucunu yerine getirdiğinin kabulü zorunlu olup, somut olgulara göre temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu söyleyebilme olanağının olmadığı-
Kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğunun söylenemeyeceği, buna göre, işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı birleştirme Kararına göre belirlenen ve belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı, bunun yanında, davanın tamamen veya kısmen kabulü halinde de 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümlerinin gözetileceği-
Kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra meydana gelen değişiklik karşısında doğru olduğunun söylenemeyeceği, bu durum karşısında işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı-