Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmazsa tenkis istemi- Davalı, "murisin evin yapımı sırasında adına kayıtlı olan otobüsü satmak suretiyle katkıda bulunduğunu, murisin evin yapımı nedeniyle çevreden de aldığı borçları ödeyememesi nedeniyle çekişme konusu taşınmazı satmak istediği, bunun üzerine çekişme konusu taşınmazın satışının bedel karşılığı yapıldığını" savunmuşsa da, bahse konu otobüs satımı ve paranın ödendiğine yönelik herhangi bir somut delil bulunmadığı gibi, davalının devrettiği bir aracın da bulunmadığı, dinlenen tanık beyanlarından; "mirasbırakan ile tarafların yurt dışında çalıştığı, murisin herhangi bir borcu bulunmayıp ekonomik durumunun yerinde ve beldede ev yaptırabilecek nitelikte olduğu"  anlaşıldığından, yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu- Murisin paraya ihtiyacı olduğu yönündeki savunmanın, taşınmazın gerçek değeri ile satış bedeli olduğu iddia edilen miktar arasında oluşan fahiş fark karşısında hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi inandırıcı da bulunmadığı, davalının ev yapımı sırasında maddi destekte bulunduğunun kabulü hâlinde dahi bu hususun tek başına taşınmazın mülkiyetinin devrini gerektirir nitelikte kabul edilemeyeceği ve bölge adliye mahkemesince, yargılama sürecinde ileri sürülmeyen emek ve hizmet olgusunun semen olarak kabul edilmesi gerektiği yönündeki direnme gerekçesinin de hatalı olduğu-
Evliliğin boşanma sebebiyle sona erdirilmesine karar verilmesi hâlinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği- Somut olayda; taraflar arasında yurtdışında açılan boşanma dava tarihi tespit edilerek sonucuna göre tasfiyeye dahil edilecek malla belirlenerek tasfiyenin gerçekleştirilmesinin gerektiği-
Davacı, sözleşmeye konu düğün organizasyonunun iptal edilmesi ve organizasyonun gerçekleşmemesi nedeni ile sözleşme gereğince yapılan ödemelerin iadesini talep etmiş olup sözleşmenin cezai şarta ilişkin hükümlerinin haksız şart niteliği taşıdığından geçersiz olduğu- Bölge Adliye Mahkemesince, "sözleşmeye konu düğünün iptalinde ve sözleşmenin feshinde davalının kusuru bulunmadığından davalının, düğünün iptali nedeni ile uğradığı zararı davacıdan talep edebileceği" haklı olarak kabul edildikten sonra, davalının beyanları ile "uğranılan zararın usulünce ileri sürülmediği" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de; savunmasında ileri sürmesine rağmen davalının e-posta aracılığı ile kendisine sözleşmenin iptal edildiğinin bildirilmesinden sonra, kararlaştırılan gün için başka bir organizasyon tertip edip edemediği hususunun yeterince araştırılmamış olduğu-
"Karbon nüshanın imza incelemesine esas alınamayacağını" kabul eden bozma kararına uyulmakla, artık sunulan suret belgenin davacı tarafça verilmiş bir belge olarak kabul edilemeyeceği, davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bu belgeye hukuken değer atfedilmesinin artık mümkün olmayacağı- Somut olayda bir delil başlangıcının var olup olmadığı (karbon nüsha makbuzun delil başlangıcı olup olmadığı) tartışması artık yapılamayacağından, ispatla ilgili istinai hâlin varlığından da bahsedilemeyeceği- Ödeme savunmasında bulunan davalının karşı tarafa yemin teklif etmek istediklerine ilişkin beyanı göz önünde bulundurularak davalıya yeminle savunmasını ispat imkânı tanınması gerektiği-"Uyulan bozma kararında belge aslının sunulamaması hâlinde izlenecek yolla ilgili olarak mahkemeyi bağlayacak şekilde kesin bir yol haritası çizilmediği, mahkemenin bozmaya uygun şekilde belge aslını sorduğu ve aslın sunulamaması üzerine dosyadaki delilleri tekrar değerlendirerek bir sonuca vardığı, yemin delilinin en son kullanılabilecek bir ispat yolu olduğu, karbon nüshanın herhangi bir fotokopi belgeden farklılık arz ettiği, bu özelliğinden dolayı somut olayda bilirkişinin 'karbon nüsha üzerinde imza incelemesi yapılabileceğini' belirterek 'imzanın davacıya ait olduğunu' tespit edebildiği, dosya kapsamı itibarıyla bu tespitin aksinin ortaya konulamadığı gözetildiğinde mahkemenin belgenin davacı elinden çıktığını kabul ederek nüshaya delil başlangıcı olma vasfı atfetmesinin ve tanıkla ispatı mümkün görmesinin haklı ve yerinde olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tapusuz bir taşınmazın tapu müdürlüğünde devredilmeyeceğinin herkes tarafından bilindiği, davacıların çapa bağlanmış dava konusu taşınmazı tapu müdürlüğünde iradi olarak devrettikleri, bunun aksinin davacı tarafından TMK. 6 ve HMK. 190 gereğince kanıtlanamadığı, resmî senette gösterilen satış bedeli ile temlik tarihindeki rayiç bedel arasındaki farkın tek başına yanılgıya (hataya) düşüldüğü sonucunu da doğurmayacağı- "Asıl dava davacılarının dava konusu parsel içerisindeki ev ve havuzların kuzey tarafında kalan boş tarlayı devretmek istedikleri, bu kısmı tapusuz taşınmaz olarak nitelendirdikleri, ancak hata ile dava konusu taşınmazın tamamını davalıya devrettikleri, tanık beyanları ve alınan bilirkişi raporlarından iddianın kanıtlandığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
"Tebliğ mazbatasındaki imzanın kendisine ait olmadığını" ileri süren borçlunun bunu ispat etmesi gerektiği- (Adli Tıp Kurumu ve Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı) Bilirkişi raporlarında "imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı hususunda bir kanaat bildirmenin mümkün olmadığı" sonucuna ulaşıldığından, mazbatadaki imzanın kendisine ait olmadığı hususunun borçlu tarafından ispatlanamamış olduğu-
Murisin ölümünden önce ölünceye kadar bakma akdi ile kardeşine devrettiği, bu sözleşmenin ehliyetsizlik, şekle ve ahlâka aykırılık kademeli olarak muris muvazaası nedenlerinden dolayı geçersiz olduğunu ileri sürerek açılan tapu iptal ve tescil davasında; temlik işlemin ivaz karşılığı ve ivazında bakım borcu olduğu, bakım borcunun da yerine getirildiği, yapılan temlikin muvazaalı olmadığı, sözleşmenin iyi niyet ve dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde yapıldığının kabul edilemeyeceği ve temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla yapılmadığı sabit olduğundan davanın reddine karar verileceği-
Mahkemece davacı tanık beyanlarına üstünlük tanınmış ise de; davacı tanıklarının davaya konu işlemin muvazaalı olduğuna ilişkin açık beyanları olmadığı gibi miras bırakanın davacı ile oğlu ile arasının iyi olduğunu beyan ettikleri anlaşıldığı, murisin davacı oğlundan mal kaçırmasını gerektirir bir bir durumun varlığının ispat edilemediği, davalı tarafın savunmasında murisin satıştan elde ettiği para ile ikinci eşine taşınmaz aldığı yönünde savunmada bulunduğu, davalı tarafın bu savunması dosya kapsamına giren belgeler, tapu kayıtları ve davalı tanıklarının beyanları ile uyumlu olduğu, dolayısıyla davacı taraf temlikin muvazaalı olduğu iddiasını kanıtlayamadığı, murisin tek temlik işlemindeki iradesinin bölünemeyeceği gibi bedeller arasındaki farkın da tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı tanık beyanlarının kendi içinde bile çelişkili olduğu, baba ile kızı arasında yapılan temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edildiği, dolayısıyla direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Davacı tarafın yargılama boyunca inanılan kişinin davalı olduğunu iddia ettiği ancak dava konusu bağımsız bölümün devri sırasında davalı tarafından kullanılan bir kredinin bulunmadığının anlaşıldığı, davacı tarafın iddiası gözetildiğinde dava konusu bağımsız bölümün davalıdan diğer davalıya devri sırasında diğer davalı tarafından kullanılan konut kredisine ilişkin ödemelerin yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı, davacı tarafça inançlı işlemin delili niteliğinde yazılı bir belge ya da yazılı delil başlangıcı sunulmadığı halk böyleyken davacı ile ilk kayıt maliki davalı arasında dava konusu bağımsız bölümün temliki ile ilgili inançlı bir işlemin olduğunu söyleyebilme olanağının bulunmadığı-
Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “uyarlama” davası açılabileceği-