TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Genel Hükümler > - Borç İlişkisinin Kaynakları > - Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri > - B. Kusursuz sorumluluk > - II. Özen sorumluluğu > Madde 66 - 1. Adam çalıştıranın sorumluluğu
Davacı banka, müşterisi internet bankacılığına tanımlı hesabından sms doğrulama şifresinin doğru girilmesi sonucu bilgisi dışında EFT işleminin gerçekleştirildiği, davacı bankanın güvenlik kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davalı GSM şirketi ve davalı bayinin müteselsilen sorumluluğuna hükmedildiği, sadece davacı bankanın güvenlik kusurunun bulunup bulunmadığı incelenerek eksik incelemeye dayalı karar verilmesinden dolayı kararın bozulması gerektiği-
Davalı şirkete taşınmak için teslim edilen emtianın kaybedildiği ve ulaşması gereken zamandan çok sonra hasarlı bir şekilde davacı tarafa teslim edildiği anlaşıldığından ve.davalı şirketin Türk Sivil Havacılık Kanunu m. 126 gereğince sınırlı sorumluluğunun aşılmasını gerektiren ağır ihmali bulunduğundan, mahkemece davalının meydana gelen zarardan sınırsız sorumluluğunun söz konusu olduğu göz önüne alınarak davacıların zararının tespit edilmesi gerektiği- Zamanında teslim edilmeyen emtianın önceden katılımı planlanan kongrede sergilenemediği göz önüne alınarak davacıların ticari itibarının zedelenip zedelenmediğinin değerlendirilmesi gerektiği-
SSK ve Bağ-Kur reçetesinin eksik çıkmasına ilişkin eylemin davacı eczanesinde kalfa olarak çalışan kişi tarafından gerçekleştirildiği, davacı eczacı, çalıştırdığı kalfanın eylemlerinden sorumlu olduğu gibi davalı Kurum ile imzalanan sözleşmenin tarafı olduğundan sözleşmeye aykırılık halinde uygulanacak işlemler de davacı hakkında uygulanması gerektiği-
Onaylama işlemi, onaylanan imzanın ilgiliye ait oluşunu belgelendirme dışında hukuki işlemlerin içindekileri kapsamayacağından, noterin belgelendirdiği kısmın sadece imza ve tarihten ibaret olacağı- Ancak, söz konusu belgenin düzenleme şeklinde yapılması ve ilgilinin beyanında bir belgeye dayanması hâlinde ise, Noterlik Kanunu'nun 88. maddesi gereğince, o belgenin, tutanağın ayrılmaz bir parçası sayılacağından tutanağa eklenmek üzere ibrazı gerektiği- Rehin şerhinin kaldırılmasına esas teşkil eden ibranamenin düzenlenmesi sırasında, anılan belge noterlik dairesinde içeriği tutanak altına alınmak suretiyle düzenleme şeklinde yapılmış olup, ibrada bulunan ilgili de beyanında açık bir şekilde Noterliğinin işlemine dayanmış olup, tutanak içeriğinde bu belgeye dayanılmasına karşın Noterliğin bu numaralı işleminin ibrazı istenmemiş ve ibranameye eklenmemiş olduğundan, oysa ki, Noterlik Kanunu'nun 88. maddesi uyarınca dayanak belge istenmiş olsaydı, başkaca bir araştırmaya gerek kalmaksızın daha ilk bakışta gerçek rehin alacaklısının bir başka kişi (şirket) olduğu anlaşılacağından, davalının yapması gereken işlemi kanuna uygun şekilde yaptığından ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceği- Rehin şerhi de, davalının yaptığı işleme güvenen ilgili emniyet birimlerince kaldırıldığı ve aracın dava dışı kişilere satılması nedeniyle de davacının alacağının teminatsız kaldığı ve zarara uğradığı anşaıldığından, davalı noterin ihmali ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu- Araç üzerindeki rehin şerhi idarenin işlemiyle kaldırıldığından, kendi sisteminde gerçek rehin alacaklısını görme imkânı bulunan idarenin gerekli denetimi yapmadan rehin şerhini kaldırmış olması nedeniyle noterin kusurlu eylemi ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının kesilip kesilmediği hususu da tartışılmış ve noterliğin bir güven kurumu olması yanında yaptıkları işlerde uzman olmaları, belge ve beyanları yaptıkları işlemlerle resmileştirmeleri nedeniyle düzenledikleri belgeye duyulan güvenin fazla olduğu, somut olayda da idari birimlerin ihmalinde bu güvenin etkili olduğu, dolayısıyla idarenin kusurunun illiyet bağını kesecek ağırlıkta olmadığının HGK çoğunluğu tarafından kabul edildiği- Davalı noterin sorumluluğunun, haksız eylemin asıl faili olduğu ve haklarında kamu davası açıldığı belirtilen üçüncü kişilerin ve bu kişilerden biri olduğu anlaşılan rehin borçlusunun ödeme aczine, haklarında takip ya da dava açılmasına bağlı olmadığı- Müteselsil sorumluluk nedeniyle zararın tazmininin davalıdan istenmesine engel bir durum olmadığı-
Davacının “adam çalıştıran” konumunda olup, sahtecilik işlemi yapan çalışanını seçmede ve denetlemede TBK’nın 66. maddesi uyarınca özen yükümlülüğüne uygun davranması gerektiği, Yükümlülüğe aykırı davranılması halinde adam çalıştıranın zararın oluşumunda müterafik kusurlu kabul edileceği, mahkemece öncelikle tarafların kusur oranlarının tespit edileceği-
Mesai saatleri bitiminde, işyeri dışında meydana gelen yaralama olayı sebebiyle TBK. mad. 66 uyarınca şirketin adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluğundan bahsolunamayacağı-
Taraflar arasındaki sözleşme gereğince davalı şirketin birinin işveren, diğerinin yüklenici olduğu ve bu işin yapımı sırasında davacının taşınmazına el atıldığı sabit olduğundan, davalı şirketler arasında olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 55.maddesi anlamında adam çalıştıran ilişkisi olduğu; her ne kadar davalılar arasında imzalanan Yapım İşleri Genel Şartnamesinde hasar ve zararın ödetilmesinden yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş ise de söz konusu düzenlemenin sözleşmenin tarafları arasındaki iç ilişki yönünden önemli olduğu, davacı yönünden bağlayıcı olmadığı; şu durumda davalı şirketin de diğer davalı ile birlikte zarardan müteselsilen sorumlu olduğu benimsenerek karar verilmesi gerektiği-
TMK. mad. 683 uyarınca bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtildiği, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği- Bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği ve bu önlem alınırken başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir oransallık ilişkisi olması gerektiği- Kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zararların kanuna göre Devletçe tazmin edileceği- Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği- Tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de eylem yada işlemin kusura dayanması gerekmediği, zira devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu- Davanın konusu olan bir taşınmazın değeri belirlenirken; cins ve nev'i, yüzölçümü, değeri etkileyebilecek tüm nitelik ve unsurlar, varsa imar durumu vergi beyanı, resmi kurumlarca yapılmış değer takdirleri, arazilerde taşınmaz malın mevki ve koşullarına göre olduğu gibi kullanılması durumunda getirebileceği net gelir; arsa ise emsal satışlara göre olması gereken satış değeri, taşınmazda yapı var ise, resmi birim fiatları, maliyet hesapları ve yıpranma payı ile bedelin saptanmasında etkili olacak diğer objektif ölçülerin gözönüne alınması gerektiği- Arsa niteliğindeki taşınmazın emsalinin üstün ve eksik yönleri belirlenip karşılaştırma yapılarak zeminine; resmi birim fiyatları esas alınıp yıpranma payının düşülerek üzerindeki muhdesat durumuna göre değerinin saptanması; taşınmazın tarım arazisi olması halinde net gelir üzerinden bilimsel yollarla değerinin belirlenmesi; her iki halde de yıpranma payının varsa değer kaybının düşülmesi, emsalin zorunluluk olmadıkça yakın ve benzer bölge ve yüzölçümlü olması, bu konuda taraflara emsal gösterme olanağının tanınması; bu yönden mahkemece de re'sen araştırma yapılması, bilirkişi kurullarının açıklanan hususları irdelemeye, saptamaya ve değerlendirmeye yetkin, sıfat ve yeteneğe sahip uzman bilirkişilerden oluşturulması gerektiği-