Haksız rekabetin varlığı için; ilk defa yurtdışında piyasaya sunulan ve Türkiye'de de herhangi bir tescilli sınai hak ile korunmayan tasarımın uygulandığı ürünün, Türkiye'de ilk kez piyasaya sunulup, büyük emek ve para harcanarak tanınmış olması yeterli olmayıp, bir başkasının bu emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlanması yanında, ilaveten davalının taklit ürünleri satması nedeniyle, davacı firma ile davalıya ait firmanın aynı veya aralarında bağlantı bulunan firmalar olduğu hususunda, ortalama tüketici kitlesi nezdinde karışıklığa yol açması (iltibas oluşturması) gerektiği-
Kötü niyete ilişkin başka bir emare olmaksızın salt tanınmış markanın aynı veya benzerinin tescil edilmesi kötü niyetin varlığını kabulü için yeterli olmadığı - Kötü niyetin kabulü için bunun yanında, başvuru sahibinin, markayı gerçekte kullanma amacı olmaksızın engelleme, şantaj ve para koparma gibi amaçlarla tescil ettirdiğinin ispatlanması gerekeceği-
6102 sayılı Kanun'un 626 ncı ve 629 uncu maddeleri gereğince müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü bulunmakta olup özenli bir temsilci, iyiniyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarına aykırı olarak bir işlem yaparsa bu işlem kural olarak temsil görevinin dışında kalır. Bir başka deyişle, işlem için temsil edilenin yetki vermediğinin ve bu işlemin kural olarak temsil edileni bağlamayacağının kabulü gerekir. Bunun istisnası temsil edilenin temsilciye açıkça kendisiyle işlem yapma izni vermesi veya yapılan işleme sonradan icazet vermesi halidir ki, bu hallerde işlem geçerli olacağı - Dava dışı temsilci X'in dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide ettiği ve davacı şirket adına attığı aval imzasının müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, aval için kendisine verilmiş açık bir iznin veya icazetin varlığının iddia ve ispat edilmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde, aval işlemi davacı şirket açısından bağlayıcı olmadığından, batıl, geçersiz olduğundan davacı şirket tarafından açılan menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceği -
Davalı vekilinin istinaf dilekçesinin "işin eksiksiz teslim edildiği"ne ilişkin olmasının, bölge adliye mahkemesince "sözleşmeden doğan edimin ayıplı ifa edildiği ve hükmedilen cezai şart alacağı"na ilişkin olarak açık istinaf bulunmadığından bahisle esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı- Yüklenicinin istinaf dilekçesinde işin tamamını eksiksiz bir şekilde teslim ettiğini ifade etmiş olduğundan cezai şartı da istinaf ettiğinin kabulü gerekeceği-
Davalı 4.kişi, davalı 5. kişi, davalı 6.kişi, davalı 7. kişi ve davalı 8. kişi yönünden iptal sebebinin geçerli olmamasına, bu kişiler yönünden iptale karar verilebilmesi için davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişi olduklarının ispat edilmiş olmasının gerekmesine, davalı 4. kişinin davalı borçlu ile ticari ilişkilerinin bulunmasına davalı 5. kişinin davalı borçlunun eşi olmasına, davalı ile davalı borçlunun eşi arasında ilişki olduğu, bu ilişkinin asliye hukuk mahkemesinin dosyasından anlaşılıyor olmasına, diğer davalılar temyiz yoluna başvurmamış olmasına göre davalı vekilinin ve diğer davalı vekilinin dilekçelerinde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği-
İşbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmış olması, yargılama aşamasında hesap bilirkişi raporu alınmak suretiyle davaya konu alacak miktarlarının belirli hâle gelmemesi, varlığı tartışmalı olan bu alacaklar yönünden davacı tarafça talep arttırımı yapılmaması gibi hususlar nazara alındığında varlığı tartışmalı olan ve miktarı belirli hâle gelmeyen dava konusu alacak yönünden miktar itibarıyla kesin olduğundan ve istinaf kanun yolunun kapalı olduğundan söz edilemeyeceği-
Sıra cetvelinin iptali istemine ilişkin davada öncelikle şikayetçinin geçerli bir takibi ve haczi olmasının dava şartı olduğu ve bu hususun karar kesinleşinceye kadar dikkate alınması gerektiği- Şikayetçi alacaklı aleyhine İİK 277 ve TBK 19 uyarınca takibin iptali istemi ile  açılan davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği anlaşıldığından, sıra cetvelinin iptaline ilişkin davada şikayetçinin hukuki menfaati kalmadığı-
Uyuşmazlığın, TBK.'nin 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu-
Borçlu ve davacı üçüncü kişi şirketin adreslerinin farklı olduğu, ödeme emrinin borçluya haciz adresinde tebliğ edilmediği, tüzel kişiliği farklı olan davacı üçüncü kişi ve borçlu arasında organik bağ kurulmaya çalışılmışsa da, borçlu şirket tarafından distribitörlüğü yapılan ürünlerin borçlunun faaliyeti sona erdirdikten sonra davacı üçüncü kişi şirket tarafından distribütörlüğünün yapılmasının ticari hayatın olağan akışına uygun olduğu, bunun organik bağın varlığa, şirketin devralındığına veya borçlunun faaliyetlerinin üçüncü kişi şirket eliyle yürüttüğüne delil olamayacağı- Davalı alacaklı "borçlu şirket yetkilisinin üçüncü kişi şirket çalışanı olduğunu, SGK kayıtlarının yalnızca iki yılı kapsadığını, BA-BS formlarının getirtilmesi, Gümrük Ticaret Bakanlığından hangi tarihte hangi şirketlerin .... ürünleri getirttiğinin sorulması, ortak çalışanların tespiti bakımından tüm firmaların önceki yıllara ait SGK kayıtlarının istenilmesi, banka hesap dökümlerinin istenilmesi gerektiğini, muvazaanın bu delillerle incelenmesi gerektiğini, mahkemenin tarafları ve konuları aynı olan diğer dosyalarla birlikte bilirkişiye gönderilmesi gerektiğini, eksik inceleme ile tanzim edilen raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, borçlu şirkete ait bir çok muhasebesel nitelikteki evrakın haciz mahallerinde tespit edildiği, borçlu şirketin SGK'lı 5 çalışanının üçüncü kişi şirkette işe alınmasının organik bağ ve muvazaa iddialarımızı ispatlar nitelikte olduğunu" ileri sürmüşse de, davalı alacaklı vekilinin toplanmadığını ileri sürdüğü delillerin doğrudan davacı şirketle ilgisi bulunmadığı, borçlu ile davacı arasında organik bağın bulunmadığı, ispat yükü üzerinde olan davalı alacaklının karinenin aksini ispat edemediği- Davalı alacaklının kötüniyeti her türlü şüpheden uzak delillerle kanıtlanamadığından davacı üçüncü kişinin kötüniyet tazminatına ilişkin talebinin yerinde görülmediği- Haciz ve muhafaza baskısı altında davacı üçüncü kişi tarafından ihtirazi kayıtla ödendiği tutanaktan anlaşılan paranın faizi ile birlikte iadesi talebi hakkında karar verilmesi gerektiği-
Muvazaanın tek taraflı veya iki taraflı sözleşmelerde mümkün olduğu gibi, hem borçlandırıcı hem de tasarrufi işlemlerde yapılabileceği, oysa inanç sözleşmesi hakkın kullanılması ile ilgili olduğundan ancak tasarrufi işlemlerde söz konusu olacağı-İnan sözleşmesi inanılanın yükümlülüklerini, inanç konusunun kullanılma ve tekrar iade koşullarını düzenlediği, buna karşın muvazaa sözleşmesi ise yapılan işlemin tamamen veya kısmen sonuçlarını kaldıracağı-