Kamulaştırma bedelinin tespiti ile terkin istemi- HMK 353/1-a maddesinde altı bent hâlinde sayılan hâllerde istinaf mahkemesinin esası incelemeden verdiği ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararlarının kesin olduğu-Delillerin öncelikle ilk derece mahkemelerinde toplanıp değerlendirilmesi ve bundan sonra başvuru olursa Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir değerlendirme yapılması gerektiği- Davaya konu taşınmazların hangi taşınmazlardan ifrazen oluştukları ve ifraz edilen bu taşınmazların daha önce yola bitişik olup olmadıkları araştırılıp daha önce yola bitişik olmamaları hâlinde yola kavuşmaktan kaynaklanan değer artışı oluşup oluşmadığı hususlarının yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile ayrıntılı şekilde tespit edilmemiş olmasının önemli nitelikteki bir veya birden fazla delilin toplanmamış olması anlamına geldiği-
Dava dilekçesinde talep edilen alacak miktarı bakımından dava tarihinden, ıslah dilekçesinde talep edilen alacak miktarı bakımından da arabuluculuk son tutanak tarihinden itibaren faizin işletilmesi gerektiği-
Taraflar arasında imzalanan sözleşmede, yüklenici tarafından binanın “iskânı alınmış şekilde bitirileceği”nin kararlaştırıldığı, iskân alınmamışsa yüklenicinin edimini ifa ettiğini kabul etmenin mümkün olmayacağı, iki tarafa borç yükleyen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, inşaat belirli bir aşamaya gelmiş ise ifanın tamamlanmasını beklemek ve gerekiyorsa dava açılması halinde de bu konuda fırsat tanıyarak ifaya olanak tanımak hakkaniyete uygun ise de, iş sahibi için de bu beklemenin bir tahammül sınırının bulunduğu- 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici 16. maddenin 5. fıkrası hükmüne göre, yapı kayıt belgesi aldıktan sonra malikler, tam muvafakat ile tapuya müracaat ederek ve yapı kayıt belgesi için ödenen bedel kadar ilave ödeme yaparak, cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edebileceği, bölge adliye mahkemesince kat mülkiyetine geçilmiş olmasının yapı kullanma izin belgesinin alınmış olduğunu gösterdiğine ilişkin gerekçe ile istinaf başvurusunun reddinin hatalı olduğu- Mahkemece dava reddedilmiş ise de; dava konusu binanın yasal hale getirilip getirilemeyeceği açıklığa kavuşturulmadığı, bu husus değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerektiği- Muhalefet şerhinde “Yapı kayıt belgesinin TMK.’nin 683. maddesinin bir malike tanıdığı tüm hakları sağladığı için, bu hakları “yok hükmünde” saymanın; öncelikle 3194 sayılı Kanun’un geçici 16. maddesine aykırı olacağı, kullanılan ve kullanılmaya devam edilecek ve anılan kanunun ekonomik değer atfettiği yapının “ekonomik değerinin olmadığı” kabul edilerek sözleşmenin feshedilmek suretiyle yapının arsa sahiplerine terk edilmesi ve yükleniciye yaptığı işin karşılığının verilmemesi hakkaniyete uygun düşmeyeceği, yüklenicinin iskân ruhsatı yerine aldığı yapı kayıt belgesi dikkate alınarak; yapının, iskan ruhsatına sahip olması ile yapı kayıt belgesine sahip olması arasında piyasada bir değer düşüklüğü varsa bu değer bilirkişiye tespit ettirilerek ve depo ettirilmek suretiyle sözleşme gereğince yükleniciye bırakılması gereken bağımsız bölümlerin tespit edilerek bir karar verilmesi gerektiği” görüşünün sunulduğu-
Davalı vekilinin istinaf dilekçesinin "işin eksiksiz teslim edildiği"ne ilişkin olmasının, bölge adliye mahkemesince "sözleşmeden doğan edimin ayıplı ifa edildiği ve hükmedilen cezai şart alacağı"na ilişkin olarak açık istinaf bulunmadığından bahisle esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı- Yüklenicinin istinaf dilekçesinde işin tamamını eksiksiz bir şekilde teslim ettiğini ifade etmiş olduğundan cezai şartı da istinaf ettiğinin kabulü gerekeceği-
Davalı 4.kişi, davalı 5. kişi, davalı 6.kişi, davalı 7. kişi ve davalı 8. kişi yönünden iptal sebebinin geçerli olmamasına, bu kişiler yönünden iptale karar verilebilmesi için davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişi olduklarının ispat edilmiş olmasının gerekmesine, davalı 4. kişinin davalı borçlu ile ticari ilişkilerinin bulunmasına davalı 5. kişinin davalı borçlunun eşi olmasına, davalı ile davalı borçlunun eşi arasında ilişki olduğu, bu ilişkinin asliye hukuk mahkemesinin dosyasından anlaşılıyor olmasına, diğer davalılar temyiz yoluna başvurmamış olmasına göre davalı vekilinin ve diğer davalı vekilinin dilekçelerinde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği-
İşbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmış olması, yargılama aşamasında hesap bilirkişi raporu alınmak suretiyle davaya konu alacak miktarlarının belirli hâle gelmemesi, varlığı tartışmalı olan bu alacaklar yönünden davacı tarafça talep arttırımı yapılmaması gibi hususlar nazara alındığında varlığı tartışmalı olan ve miktarı belirli hâle gelmeyen dava konusu alacak yönünden miktar itibarıyla kesin olduğundan ve istinaf kanun yolunun kapalı olduğundan söz edilemeyeceği-
Sıra cetvelinin iptali istemine ilişkin davada öncelikle şikayetçinin geçerli bir takibi ve haczi olmasının dava şartı olduğu ve bu hususun karar kesinleşinceye kadar dikkate alınması gerektiği- Şikayetçi alacaklı aleyhine İİK 277 ve TBK 19 uyarınca takibin iptali istemi ile  açılan davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği anlaşıldığından, sıra cetvelinin iptaline ilişkin davada şikayetçinin hukuki menfaati kalmadığı-
Uyuşmazlığın, TBK.'nin 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu-
Borçlu ve davacı üçüncü kişi şirketin adreslerinin farklı olduğu, ödeme emrinin borçluya haciz adresinde tebliğ edilmediği, tüzel kişiliği farklı olan davacı üçüncü kişi ve borçlu arasında organik bağ kurulmaya çalışılmışsa da, borçlu şirket tarafından distribitörlüğü yapılan ürünlerin borçlunun faaliyeti sona erdirdikten sonra davacı üçüncü kişi şirket tarafından distribütörlüğünün yapılmasının ticari hayatın olağan akışına uygun olduğu, bunun organik bağın varlığa, şirketin devralındığına veya borçlunun faaliyetlerinin üçüncü kişi şirket eliyle yürüttüğüne delil olamayacağı- Davalı alacaklı "borçlu şirket yetkilisinin üçüncü kişi şirket çalışanı olduğunu, SGK kayıtlarının yalnızca iki yılı kapsadığını, BA-BS formlarının getirtilmesi, Gümrük Ticaret Bakanlığından hangi tarihte hangi şirketlerin .... ürünleri getirttiğinin sorulması, ortak çalışanların tespiti bakımından tüm firmaların önceki yıllara ait SGK kayıtlarının istenilmesi, banka hesap dökümlerinin istenilmesi gerektiğini, muvazaanın bu delillerle incelenmesi gerektiğini, mahkemenin tarafları ve konuları aynı olan diğer dosyalarla birlikte bilirkişiye gönderilmesi gerektiğini, eksik inceleme ile tanzim edilen raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, borçlu şirkete ait bir çok muhasebesel nitelikteki evrakın haciz mahallerinde tespit edildiği, borçlu şirketin SGK'lı 5 çalışanının üçüncü kişi şirkette işe alınmasının organik bağ ve muvazaa iddialarımızı ispatlar nitelikte olduğunu" ileri sürmüşse de, davalı alacaklı vekilinin toplanmadığını ileri sürdüğü delillerin doğrudan davacı şirketle ilgisi bulunmadığı, borçlu ile davacı arasında organik bağın bulunmadığı, ispat yükü üzerinde olan davalı alacaklının karinenin aksini ispat edemediği- Davalı alacaklının kötüniyeti her türlü şüpheden uzak delillerle kanıtlanamadığından davacı üçüncü kişinin kötüniyet tazminatına ilişkin talebinin yerinde görülmediği- Haciz ve muhafaza baskısı altında davacı üçüncü kişi tarafından ihtirazi kayıtla ödendiği tutanaktan anlaşılan paranın faizi ile birlikte iadesi talebi hakkında karar verilmesi gerektiği-
Muvazaanın tek taraflı veya iki taraflı sözleşmelerde mümkün olduğu gibi, hem borçlandırıcı hem de tasarrufi işlemlerde yapılabileceği, oysa inanç sözleşmesi hakkın kullanılması ile ilgili olduğundan ancak tasarrufi işlemlerde söz konusu olacağı-İnan sözleşmesi inanılanın yükümlülüklerini, inanç konusunun kullanılma ve tekrar iade koşullarını düzenlediği, buna karşın muvazaa sözleşmesi ise yapılan işlemin tamamen veya kısmen sonuçlarını kaldıracağı-