Davacı banka ile davalı şirket arasında yapılan genel kredi sözleşmesi uyarınca, davalı şirketin konkordato başvurusunda önce sözleşmeden doğan edimlerini ifa ettiği, sözleşmeye aykırı bir eyleminin bulunmadığının belirtildiği, buna göre konkordato başvurusundan itibaren sırf bu nedenle feshedilemeyecek sözleşmelerin ayakta olacağı, borçlu şirketin ödemelerinin konkordato komiseri kurulunun denetiminde bulunduğu, konkordato nedeniyle alınan tedbirlerin alacaklı bankaya da genel kredi sözleşmesini sonlandırma yetkisi vermeyeceği gibi, borçlu şirketin alacaklı bankadan kullanmış olduğu kredilerin ödenmesinde de herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığı anlaşıldığından, bu sözleşmelerin yürürlüğünü akamete uğratacak sonuç doğurucu mahiyette hesabın kat edilerek, teminat mektuplarının ve çek sorumluluk bedellerinin depo edilmesi talebinin konkordato kurumunun amacına uygun olmayacağı, geçici mühlet kararından sonra hesabın kat edilmesinin İİK'nun 296 ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırı olduğu-
Mahkemece, bozma ilamında da belirtildiği üzere davacı vekiline iki haftalık süre verilmesine rağmen davacı vekili tarafından talebin ne kadarının iş makinası hasarı olduğunun ne kadarının da munzam zarara ilişkin olduğunun belirtilmediği, bu durumda, mahkemece; davacı vekiline, talebinin ne kadarının munzam zarar, ne kadarının da makina hasarına ilişkin olduğunun bildirilmesi için kesin mehil verilerek bu süre içinde talep konusu kalemler için ayrı ayrı miktarı belirtmesi, verilen kesin süre içerisinde belirtilmemesi halinde ise her bir kalem yönünden talebinin yarıya yarıya yapıldığının kabulü gerektiğine ilişkin ihtar yapılarak her bir alacak kalemi yönünden miktar belirlenmeden eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı- Mahkemece bozma ilamında da belirtildiği halde davacının ................. tarihli ıslah dilekçesine karşı davalı tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def’inde bulunulmasına rağmen, zamanaşımı defi hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılmadığı, bu durumda, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde, davalının zamanaşımı def’i değerlendirilmeden olumlu olumsuz bir karar verilmeden, esasa girilerek ıslah ile artırılan miktar yönünden de karar verilmesinin doğru olmadığı-
Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzeltilerek yeniden esas hakkında duruşma yapmadan karar verildiği-
Asıl ve birleşen davadaki uyuşmazlığın mevzunda aykırı olarak yapılan eğitim hizmeti faturalandırmaları karşılığında yapılan ödemelerin tahsil istemi olduğu- HMK m. 369'da Yargıtayın temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırılık hâllerini inceleyebileceği öngörülmüşse de, istinaf incelemesinde ileri sürülmediği için istinaf dairesince incelenmeyen bir konunun temyizde ileri sürülmesi durumunda, Yargıtayın bu temyiz sebebini incelemesinin mümkün olmadığı- Birleşen davada davalı hakkında istinaf aşamasında ileri sürülmeyen hususların, temyiz aşamasında ileri sürülemeyeceği- Mahkemece hükme esas alınan raporun taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde ve hükme esas alınan raporda da belirtildiği üzere; okula giden öğrencilere grup eğitimi verilemeyeceği iddiasının sübuta ermediği, bu nedenle 103.610,68 TL'lik ödemenin yerinde bulunması nedeniyle davacının iadesini talep edemeyeceği- 16.11.2005 tarihli ve 294 sayılı ''Özel Eğitim Kurumu Ruhsatnamesi'' ile davalı tarafından ... Eğitim Kursu ticari ünvanı altında özel eğitim faaliyetlerinin yürütülmesine izin verildiği, davalının, ticari işletmesini Noterde düzenlenen devir sözleşmesi ile davalı şirkete, onun da Noterliğin ''Devir Sözleşmesi'' ile ...Özel Eğitim Kursunun ruhsatnamesi ve işyerinin işletme hakkını diğer davalı şirkete devrettiği, HMK m. 2'de de belirtildiği üzere, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu- TTK 4'te mutlak ve nisbi ticari davalar belirtilmiş olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık mutlak ya da nisbi ticari dava kapsamına girmediğinden, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu- Dosyadaki devir sözleşmeleri incelendiğinde; devirlerin kısa süreler içerisinde gerçekleşmesi ve tüzel kişileri temsilen imza atan kişilerin soyadlarının aynı oluşu gözetildiğinde; taraflar arasında gerçek bir devir ilişkisinden bahsedilemeyeceği, şirketler arasında organik bağ olduğu, dolayısıyla kabul edilen alacaktan müteselsilen sorumlu bulundukları-
Tapudaki satış bedeli ile iptali istenen tasarrufa konu taşınmazların tasarruf tarihindeki rayiç değeri arasında mislini aşan fark bulunduğu, davalıların evvelinde dava dışı şirketin hissedarı iken davalının şirketteki hisselerinin dava dışı kişiye devrederek adı geçen şirket ortaklığından ayrıldığı, davalılar arasında yapılan protokolde davalının şirketteki hisselerine karşılık dava konusu taşınmazların devrinin kararlaştırıldığı ve taşınmazların devri sırasında davalı adına kullanılan vekaletnamenin içeriğinde dava konusu taşınmazların bilgilerine yer verildiği, taşınmazlara ait geçmiş yıllara ilişkin vergi borçlarının davalılar adına dava dışı oğlu tarafından ödendiği, dinlenilen tanık beyanlarına göre taşınmazların tasarruf yetkisinin davalı tarafından kullanıldığı, yapılan devir işleminin alacaklılardan mal kaçırma kastı ile yapıldığının davacı tarafça ispatlanamadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Yargıtay incelemesine konu itirazın iptali ve takibin devamına ilişkin davada; dava konusu takibin iptaline dair söz konusu dosya getirtilip incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunmasının gerekeceği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise 2004 Sayılı Kanun'un 278,279 ve 280 inci maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği - Özellikle İİK'nın 280 inci maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer taraflarınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden, yapılan işlemde mal kaçırma kastının irdelenmesi gerekeceği - Öte yandan 280/3 maddesine göre öngörülen karinenin somut olayda mevcut olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekeceği-
Arabuluculuk konusu uyuşmazlıkların "işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanan alacaklar" olarak belirtildiği ancak dava konusu alacaklar bakımından anlaşma sağlandığı veya sağlanamadığının açıkça belirtilmemiş olduğundan dava şartı olan arabuluculuk faaliyetinin yerine getirilmediği-
................. Tarihli celse de İlgili ................ Belediyesi'nden dava konusu taşınmazla ilgili bütün blokları kapsayacak şekilde yapı kullanım izin belgesinin alınıp alınmadığı alınmış ise hangi blok'a hangi tarihte alındığının bildirilmesi istenilmiş olup, gelen cevabi yazıda ; davalı arsa sahibine isabet eden bağımsız bölümlerin yapı kullanma izin belgelerinin davanın açıldığı tarihte henüz düzenlenmediği görüldüğü, her davanın açıldığı tarihteki şartlar ile değerlendirilmesi gerektiğinden davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mazotun sahibi şirket tarafından açılan tazminat davasında ve davalı kurum tarafından açılan rücu davasında mazotun davacı yedieminin kusuru nedeniyle zayi olduğu ve davacının mazotu kendisinin tükettiğine karar verildiği, bu kararların Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleştiği, istinaf konusu karar ile söz konusu kararların talep sonuçları farklı ise de taraflarının aynı olduğu, diğer dosyalarda verilen kararların kesin hüküm teşkil etmese de bu dosyaların taraflarının aynı olması ve verilen kararlarda tarafların kusurlarının tartışılmış olması ve mazotun zayi olmasına davacının sebep olduğuna karar verilmesi nedeniyle verilen kararların eldeki dosyada güçlü delil niteliğinde bulunduğu, davacının mazotun tümünü teslim tarihinden itibaren usulüne uygun muhafaza etmediği ya da tükettiği, yedieminlik görevini usulüne uygun olarak yerine getirdiği konusunda ispat külfetinin davacıda olduğu, davacının belirli bir süre için de olsa bu görevi yerine getirdiğini kanıtlayamadığı, davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu-