Davacı alacaklı, İİK. mad. 277 vd. ile TBK. mad. 19 gereğince yapılan tasarrufun iptaline, dava konusu taşınmazların tapu kaydına İİK. mad. 281/2 gereğince ihtiyati haciz kararı konulmasına karar verilmesini talep etmiş olup, davada görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu- İİK. mad. 281 uyarınca verilecek ihtiyati haciz kararı dava konusu şey ile ilgili olduğundan, görevli mahkemece değerlendirilme yapılması gerektiği-
Borçlu müteahhit hakkında yaptığı icra takibinde, borçluya ait mal bulamadığı için alacağını tahsil edememiş olan alacaklının, borçlu müteahhidin yaptığı inşaatta kendisine düşen ancak tapuda kendi adına kayıtlı bulunan dairelerin (dükkanların) üçüncü kişilere arsa sahipleri tarafından satılması tasarrufu hakkında İİK.’nun 277. vd. göre ‘tasarrufun iptali davası’ açılabileceği gibi, TBK.’nun 19. maddesine dayalı olarak ‘muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davası’ da açılabileceğini, alacaklının bu konuda bir ‘seçimlik hakka’ sahip olduğu-
Borçlunun taşınmazını mal kaçırmak amacıyla oğlu adına adına tescil ettirmesine ilişkin tasarrufun iptalini istemiyle açılan dava İİK 277 vd. gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğundan, mahkemece sadece bu yönde verilen kararla yetinilmesi gerektiği- Davada "muvazaa sebebi ile tapu iptali tescil" talebinde bulunulmuşsa da, taraflar arasındaki işlem satışa dayalı olup ortada tapuda muvazaalı şekilde düzenlenmiş bir akit tablosu bulunmadığından davacının terditli isteklerinden "muvazaa sebebi ile tapu iptaline" yönelik talebinin reddine karar verilmesi doğru değilse de, bu durum sonuca etkili görülmediği-
Davalı dava konusu taşınmaz için tapudaki bedel dışında ödeme yaptığını resmi belgelerle ispatlanamadığından ve tapudaki satış bedeli ile rayiç değer arasında yirmi misline yakın fark bulunduğundan, tasarrufun İİK. mad. 278/3-2 gereğince iptaline karar verilmesi gerektiği- Davacı tanıklarının beyanından davalıların arkadaş olduğu, satış sonrası davacı ile anlaşmak için birlikte davacının evine gittikleri anlaşıldığından bu durumda  davalıların borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu tasarrufun İİK. mad. 280/1 gereğince iptale tabi olduğu- Davalı dördüncü kişinin muhtar olduğu ilçede borçlunun kuyumculuk yaptığı, davalı dördüncü kişinin dava konusu taşınmaza komşu üç parselin maliki olması nedeniyle borçlunun taşınmaz komşusu olduğu, davacı tanık beyanlarına göre borçlunun arkadaşı olduğu ve satış sonrası diğer davalılarla birlikte anlaşmak amacıyla davacının evine gidip görüştüğü, yine kendi beyanından yargılama sırasında borçlu ile görüşmesi gibi fiili ve maddi olgular birlikte değerlendirildiğinde davalı dördüncü kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunun kabulü ve dolayısıyla bu tasarrufun da İİK. mad. 280/1 gereğince iptale tabi olduğunun kabulü ile her iki satış yönünden de davanın kabulü gerektiği-
Davacının kendisinin alacağını akim bırakan bir işleme karşı, takip yapılmamış olması halinde ve İİK. 284. maddedeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması gibi durumlarda TBK. mad. 19'e dayalı olarak bir dava açabileceği gibi aynı işlem için koşulların varlığı halinde İİK. 277 vd maddelerine göre bir tasarrufun iptali davası açmasının da mümkün olduğu-
Davacının, alacağını tahsiline engel olmak amacıyla borçlu tarafından yapılan mal kaçırma işlemine karşı, borçlu hakkında takip yapmamış olsa dahi İİK.'nun 284. maddesindeki hak düşürücü süre geçmiş olsa dahi TBK.'nun 19. maddesine dayalı olarak borçlu hakkında "muvazaa davası" açabileceği gibi, aynı işlem için İİK.'nun 277 vd. maddelerine göre bir (tasarrufun iptali davası) da açabileceği-
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktan, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerektiği- Dava konusu olayda miras bırakanın davalı gelinine yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığı anlaşıldığından, ivazlı akitlerde tenkisin de mümkün olmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiği- 
Miras bırakan ile davacıların babalarının küs oldukları, miras bırakan ile görüşmedikleri, davalının ise murisle altlı üstlü oturduğu, davalının ödendiğini iddia ettiği Bağkur prim borçlarının tek kalemde değil, vadelerle ödendiği, öte yandan yine murisin eşinin hastane masraflarının Bağkur tarafından karşılandığı, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazlarını satmasını gerektirecek nedeninin bulunmadığı, özellikle çekişme konusu taşınmazların hepsinin mirasçı olan davalıya satılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, dolayısıyla miras bırakanın çekişmeli taşınmazları davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu-
Miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine yıllarca bakan gelinine minnet duygusu ile temliki yaptığı satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği-
Davalı kooperatifin ortaklar listesinde kayıtlı 314 ortağı bulunduğu, 45 ortağın asaleten 30 ortağın vekaleten olmak üzere toplam 75 ortağın toplantıda hazır olduğu, davalı kooperatifin tasfiye halinde bulunması nedeniyle Kooperatifler Kanunu'nun 81/4 ncü ve anasözleşmenin 87/9 ncu maddeleri uyarınca taşınmaz satışının görüşüleceği toplantılar haricinde toplantı nisabı aranmadığından toplantı nisabı yönünden alınan kararlar yönünden hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı-