Danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğinde olduğundan, kural olarak danışıklı işlem (muvazaalı muamele) nedeniyle hakları zarara uğratılan üçüncü kişilerin, ''danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunduğu ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olduğu takdirde'', tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebileceği- Davacı ve davalı arasındaki boşanma davası reddedilerek kesinleştiğinden, davacının bir alacağının söz konusu olmadığı ve muvazaaya dayalı davanın da reddine karar verilmesi gerektiği-  Boşanma davası reddedilerek kesinleşmiş olduğundan, davacının bir alacağının da söz konusu olmadığı ve bu durumda, muvazaaya dayalı dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin davanın da reddi gerekeceği-
TBK. mad. 19 gereğince muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal istemine ilişkin davada, borçlu ile davalı eşi arasındaki satış işleminin bedelsiz ve mal kaçırma amacıyla yapıldığı anlaşıldığından ve diğer tasarruf yönünden ise satış bedelinin ödendiğinin ispatlanamamış olduğundan, tasarrufların iptali gerektiği-
Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceği, 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanmasının mümkün olamadığı, davacının delil listesinde tanık deliline dayanmasına ve liste halinde isim ve adreslerini bildirmesine rağmen, davacı tanıklarının haklarında vazgeçme olmadığı halde, mahkemece de herhangi bir gerekçe gösterilmeden dinlenilmediği, ayrıca, mahkemece, tanıkların keşif mahallinde hazır edilmesi yönünde verilen kararın usûle uygun olmadığı-
Davacının saha işçisi olarak çalıştığı ve mahkemece, mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılmaksızın sonuca gidildiği, yapılan araştırmanın davalı ve dava dışı şirket arasındaki ilişkinin tespiti yönünde yeterli olmadığı görülüğünden,  öncelikle davacının hangi işverenlere bağlı olarak çalıştırıldığı, alt işverenlerin sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için bağımsız organizasyona, uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip bulunup bulunmadığı, işçi temini niteliğinde ihale yapılıp yapılmadığı, aynı işte asıl işveren işçilerinin çalışıp çalışmadığı, Alt İşveren Yönetmeliğine aykırı şekilde ihale verilip verilmediği, davacının hangi tarihli ihale ile hangi işverene bağlı çalıştırıldığı, ilgili hizmet alım sözleşmesinde gösterilen iş dışında başka bir işte çalıştırılıp çalıştırılmadığı şüpheye yer vermeyecek, çelişkileri giderecek ve denetime elverişli şekilde tespit edildikten sonra muvazaa hususunun değerlendirilmesi gerektiği- Kural olarak sendikal haklardan işçiler ancak üyeliklerinin bildirildiği tarihten itibaren faydalanabileceği-
İİK. mad. 277 vd. (ya da BK. 18) uyarınca açılan tasarrufun iptali davaları "ticari davalardan olmadığı"ndan ve bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi gerektiği-
Satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenlendiği, bedelin alındığının sözleşmede hükme bağlandığı, aksinin ve sözleşmenin muvazaalı olduğunun eşdeğer delillerle ispat edilemediği, davacının kendi muvazaasına dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davaya konu edilenin taraflar arasındaki ticari alım satım ilişkisi değil, davalı şirket ile diğer davalı 3. kişi arasındaki muvazaalı olduğu ve iptali istenilen işlem olduğu, tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmelerinin görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacağı, ne tasarrufun iptali davasının, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nin 283. maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davasının TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olmadığından 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kaldığı-
Davacının inançlı işlem hukuksal nedenine dayandığı, iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı gibi yemin deliline de dayanmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Muvazaaya (BK. mad. 18'e) dayalı davada aile mahkemesince verilen görevsizlik kararı davalı vekiline tebligat zarfı üzerinde davacı vekili olarak .....  yazılı olmasına rağmen olarak kalemde, kimin tarafından tebliğ edildiği belli olmayan ve dosyada taraf olmayan vekaleti de bulunmayan kişi imzasına tebliğ edilerek kesinleştirmiş ve asliye hukuk mahkemesine gönderilmişse de, davacı vekili olarak yetkisiz vekile yapılan tebligat, Tebligat Kanunun 23 ve 41. maddelerine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğundan davacı vekilinin dilekçesi doğrultusunda kararı öğrendiği tarih geçerli kabul edilerek ve aynı tarihte dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini de talep etmesi nedeniyle dosyanın görevli nöbetçi asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği; mahkemece "görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren 2 hafta içinde dilekçe vererek talepte bulunmadıkları anlaşıldığından davanın HMK'nun 20/1 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına" karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
TBK 19. uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad.  283/1, 2 kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden yetki verilmesi gerektiği- Davacılar haksız fiille ilgili olarak davalı aleyhine tazminat davası açtıklarından, davanın sonucu beklenerek davacılar lehine tazminata hükmedildiği takdirde, davalılar arasındaki dava konusu taşınmazın satış işleminin muvazaalı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-