4721 sayılı TMK. mad. 28 hükmü uyarınca hukuki şahsiyetin ölümle son bulacağı, öte yandan, tapu sicillerinin tutulması ve sicil oluşturulmasının kamu düzeni ile ilgili olduğu, hakimin doğru sicil oluşturmakla yükümlü olduğu ve eldeki davada davacıların miras payı oranında iptal ve tescil istedikleri gözetilerek, 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesi uyarınca taleple bağlı kalınarak davacıların miras payı oranında iptal ve adlarına tescile karar verilmesi gerekirken ölü kişi adına tescile karar verilmesinin doğru olmadığı gibi taşınmazın terekeye döndürülmesinin de hatalı olduğu- Muris muvazaasında önemli olan murisin gerçek iradesinin tereddüte yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması olduğundan davalılarca ibraz edilen ve tarihi belirtilen dekontların doğruluğunun bankadan, temlik tarihinden sonra murisin toplu prim borcu ödeyip ödemediğinin kurumdan ve murisin halen üzerine kayıtlı veya mirasçılarına intikal eden başka taşınmazının olup olmadığının ilgili tapu müdürlüklerinden sorulması, delillerin eksiksiz biçimde toplanması ve hasıl olacak sonuca göre çekişme konusu taşınmazlar yönünden bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek, yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gibi çekişme konusu parsel numarası belirtilen taşınmaz yönünden davacıların miras payı oranında iptal ve adlarına tescile karar verilmesi gerekirken ölü kişi adına tescile karar verilmesinin hatalı olduğu-
"Kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri"nin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği- Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tespit edilmeye çalışılması, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması, öte yandan, davalının TMK. mad. 1023 korumasından yararlanıp yararlanamayacağının tespiti için iyi niyetli olup olmadığı hususunun araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 440 ve 441 parsel sayılı taşınmazlar yönünden mirasbırakan ...’in 4/5 payını kadastrodan önce 1964 yılında davalı çocuklarına hibe ettiğinin, bu beyanı tutanağa geçirilerek imzası ile doğruladığının, murisin bu eylemi 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK kapsamına girmediği gibi, muris üzerinde kalan 1/5 payın da ölümüyle mirasçılarına intikal ettiğinin, muris tarafından yapılan bir devir bulunmadığının anlaşıldığı, hal böyle olunca; 440 ve 441 parsel sayılı taşınmazlar yönünden kabul kararı verilmesinin doğru olmadığı- Kabul kararı verilen 457 parsel sayılı taşınmazın, geldisi olan 12.02.1970 tarih ve 20 sayılı eski tapu kaydına göre davalılara ait iken 05.07.1970 tarihinde taşınmazın 1/5 payını mirasbırakana satarak devrettikleri, bu payın da mirasbırakanın ölümüyle mirasçılarına intikal ettiği, bu parsel yönünden de mirasbırakan tarafından yapılan bir devir işlemi bulunmadığı anlaşıldığından 457 parsel sayılı taşınmaz yönünden de kabul kararı verilmesinin isabetsiz olduğu-
Uyuşmazlıkta, davalının dava konusu edilen parsel ile aynı tarihlerde davacı ve dava dışı kardeşi adına da komşu taşınmazların alındığı yönündeki savunmasının değerlendirilmesi bakımından sözü edilen bu taşınmazların tapu kayıtları ile akitlerinin getirtilerek, çekişme konusu taşınmazın muris adına tescil edildiği tarihte davalının yaşının tespiti ile mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin savunmada ileri sürüldüğü üzere bir hakkın devri mi yoksa diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla mı yapıldığı hususunun tereddüte yer vermeyecek biçimde tespitinden sonra hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemin iptaline ilişkin açılan davalarda, davacının icra takip yapması ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad. 283/1, 2 kıyasen uygulanarak "iptal ve tescile gerek olmaksızın" davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği-
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK. mad. 570 uyarınca sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlararası tasarrufları dikkate almak gerekeceği ve işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği, birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralının gözetilmesi gerektiği- Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkının gündeme geleceği ve davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanmasının söz konusu olamayacağı, daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmayacağı ve o zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenerek bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verileceği- Mirasbırakanın taşınmazın parasını ödeyerek aldığı, ancak yurtdışında bulunması sebebiyle oğlu N. üzerine tescil ettirdiği iddiasının gizli bağış iddiası olup ispatlanması halinde tenkise tabi olacağı-
Muris muvazaası durumunda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli, 1/2 sayılı İ.ları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı TMK. mad. 706., 6098 sayılı TBK. mad. 237 ve Tapu Kanunu'nun mad. 26'da öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa sebebiyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği-
Muvazaalı satışın iptali ve davacı adına tescili istemine ilişkin davada, evlilik birliği içinde ortak kazanç ile edinilen dava konusu taşınmazların üçüncü kişiye muvazaalı olarak satıldığı iddiasının 01.01.2002 tarihinden sonra edilen mallara uygulanacağı, taşınmazların 01.01.2002 tarihinden önce edinildiği, davacının açtığı boşanma davasında davacının tahsili gereken bir alacağının bulunduğunun ispat edilmediğinin anlaşıldığı, taşınmazların dava dışı eş tarafından edinme tarihine göre 743 s. MTK'nun 170. maddesinin uygulanması gerektiği, buna göre eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın BK'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerektiği, taşınmazların satış değerinin gerçek değerinden düşük olmakla birlikte, taşınmazlarını satış yolu ile geçtiği mal kaçırma kastı ile yapıldığı veya davacının katkısı ile alındığının ispatlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Asli müdahilin iddiasının ön sorun şeklinde incelenmesi, feragat beyanının gerçek iradeyi yansıtıp yansıtmadığının açıklığa kavuşturulması, gerçekten müdahilin hileye düşürüldüğü saptandığında feragat beyanının bir hukuki netice doğurmayacağı gözetilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi, aksi halde feragat doğrultusunda işlem yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Temlik tarihinde murisin borç baskısı altında olduğundan söz edilemeyeceği, diğer icra dosyalarının ise murisin ölümünden sonra mirasçılarına karşı elektrik, su vb borçlar nedeniyle başlatılan takipler olduğu, ayrıca taşınmazın satış bedeli ile keşfen belirlenen rayiç değeri arasındaki fark bir bütün halinde değerlendirildiğinde murisin mirasçılardan mal kaçırma iradesi ile hareket ettiği-