Davacının muvazaalı işleme dayalı iddiasını yazılı delille ispat edemediğinden davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun vesair delil'', ''her türlü yasal delil'' , açıklamalarının yemin delilini de kapsadığı ve davacının dava dilekçesinde " her türlü yasal delil" deliline dayandığından davacının davasını ispat için yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonuca gidilmesi gerekeceği- Muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescilin yolsuz bir tescil hükmünde olduğu- Muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen kararın, yenilik doğurucu (inşaî) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasî) bir hüküm durumunda olduğu- Muvazaanın taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, muvazaanın mahkemece kendiliğinden (re'sen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği-
İptali istenen tasarruf tarihinden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra İİK. mad. 277 vd. uyarınca açılan tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği-
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu, söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği* Mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İ.ları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkin davada, dava konusu edilen bağımsız bölüme karşılık gelen arsa payının yarı hissesinin muris tarafından, diğer yarı hissesinin ise davalının babası olan dava dışı kişi tarafından davalıya temlik edildiği anlaşıldığından yalnız muristen davalıya temlik edilen hisse üzerinden davacının miras payı oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesi gerektiği-
Murisin davaya konu taşınmazlarını yalnız yaşayan kız kardeşini koruyup kollamak ve maddi-manevi yardım sağlamak amacıyla ona devrettiği, ölümünden sonra geride birçok taşınmaz bırakan murisin mal kaçırma düşüncesiyle hareket etmesi halinde başkaca taşınmazlarını da kardeşine devredebilecekken sadece davaya konu olanlarla yetindiğinden, mirastan mal kaçırma iradesinin bulunmayıp temliklerin muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasına konu olamayacağı-
Muris muvazaasına konu taşınmazların akit bedelleri ile gerçek değerleri arasındaki bariz farkın saptandığı; murisin emekli maaşı aldığı ve SGK güvencesi olduğu, bankada vadesiz mevduat hesaplarının bulunduğu; taşınmazlarını ölümünden 12-16 gün önce satmasını haklı ve makul gösterecek somut bir nedenin varlığının da kanıtlanamadığından taşınmazların davacılardan mal kaçırmak amacıyla emanetçi konumundaki davalıya muvazaalı biçimde temlik edildiği sonucuna varılacağı-
Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinde, bakım alacaklısının temliki işlemde "bakıp gözetilme" koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin; mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemeyeceği ve akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılacağı- Murisin tek taşınmazını, davalı oğluna ölünceye kadar bakım aktiyle devrederken aynı zamanda kendisini güvenceye almak için intifa hakkını uhdesinde tuttuğu, pay temliki yapabilecekken taşınmazın tamamını devrettiği, ekonomik durumunun kendisini baktırmaya yetecek seviyede olduğu, nitekim evinde kaldığı sürede bakımının ağırlıklı olarak bakıcısı tarafından yapıldığı, gerek bakıcı masrafının gerekse bakımevine yattığında da bakımevi masrafının kendi maaşından karşılandığı anlaşıldığından, ölünceye kadar bakım akti yapmasındaki gerçek iradesinin bakılıp gözetilme koşulundan değil, özellikle davacı oğlunun eşi ile yaşadığı anlaşmazlıktan ötürü, taşınmazdan davacı oğlunun pay almaması düşüncesinden kaynaklandığı ve muvazaa ile illetli bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği-
Mirasbırakan adına kayıtlı başkaca taşınmazlar olarak ada ve parsel numaraları belirtilen bağımsız bölümlerden bahsedilmiş ise de davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde bu bağımsız bölümlerin kat irtifaklarının yapıldığının ve tapuda göründüklerinin, fakat gerçekte fiilen zeminde böyle yerlerin olmadığının beyan edildiği anlaşıldığından fiilen zeminde numaraları belirtilen bağımsız bölümlerin var olup olmadıklarının araştırılması,muvazaa iddiasının bu delillerle birlikte değerlendirilmesi, daha sonra muvazaa iddiasının kanıtlanması halinde ise son kayıt maliki olan davalının TMK. mad. 1023 gereğince iyiniyetli olup olmadığının, gerekirse tanıklar tekrar dinlenerek saptanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-
Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantı var sayılacağı- Muris muvazaasına dayalı davalarda,temlikin yapıldığı tarihte tarafların sosyal ve ekonomik durumları,tarafların beşeri ilişkileri,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, gelenek ve görenekler,olayların olağan akışı,somut olayların her temlik için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğinin yerleşik uygulama olduğu- Aynı gün içinde açılan her iki davada,taraflar ve hukuki neden aynı olmakla birlikte miras bırakanın farklı tarihte ve farklı taşınmazlara ilişkin temlikleri de her devir ayrı bir işlem olup görünürdeki benzerlik veya amaç benzerliğinin birleştirme için yeterli sayılmayacağı-
