Davalı vekilinin yasal temyiz süresi geçtikten sonra temyiz başvurusu yaptığı, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.03.1990 gün ve ¾ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince Yargıtay tarafından da bu yönde karar verilebileceğinden, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmesi gerekeceği-
İcra takibinde dosyanın işlemden kaldırılması halinde takip derdest kalmaya devam edeceğinden, takibin yapıldığı tarihte işlemekte olan zamanaşımı süresinin kesilmiş olduğu- Zamanaşımının alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden alacağın dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade ettiği- Borcun zamanaşımına uğramasıyla borcun (alacağın) sona ermeyeceği, sadece alacaklının alacağını dava yoluyla elde etme olanağının ortadan kaldıracağı, zamanaşımına uğramış bir borcun ifa edilebilen fakat dava edilemeyen eksik bir borç haline geleceği- TBK. 146'da (BK. 125'de) öngörülen zamanaşımı süresinin genel bir süre olup aksine bir hüküm bulunmadığı hallerde bütün alacaklar için geçerli olduğu- TBK. 149'a göre sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımının, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı- Zamanaşımının durması halinde, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada duracağı, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam edeceği- Zamanaşımının kesilmesi halinde ise borçlunun veya alacaklının ya da hakimin belli fiilleri sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağı- Zamanaşımını durduran ya da kesen sebeplerin TBK.'da sayılarak belirtilmiş olduğu- Alacaklının borçlu hakkında dava açması veya icra takibinde bulunması ile zamanaşımının kesileceği, zamanaşımı kesilince kesilmeden itibaren yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağı-
Temyize konu karar, gerçekte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında direnme kararı niteliğinde olmayıp, Özel Daire bozmasına konu önceki karardan farklı gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğin olduğu, bu nedenle kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye ait olduğu-
Gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılamayacağı-
Tapu sicil müdürlükleri tapu sicilinin tutulmasında ve bu sicillerin yasalara uygun oluşmasında görevli ve sorumlu olduğundan (TMK. mad. 997 vd.), tapu kütüğünde ve dayanak belgelerde alacaklının bankanın ve ipotek akit tablosunun saptanamadığı ipotek şerhinin terkini davasında, hak sahibinin belirlenmesi ve İsimsiz bir bankaya kayyum atanması sağlanarak yargılamaya devam edilmesi de mümkün olmadığından, davanın tapu sicilini tutmakla görevli ve sorumlu tapu sicil müdürlüğüne açılması gerekeceği-
Temyiz edenin sıfatı dikkate alındığında Özel Daire'ce onanmakla HUMK'nun 440/III-1.maddesi gereğince kesinleşmiş olduğundan, bu aşamadan sonra Özel Daire'nin yasanın emredici hükmüne aykırı olarak karar düzeltme istemi üzerine onama kararını kaldırarak verdiği bozma kararı vermesinin hukuken olanaklı olmadığı-
Usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması gerekeceği-