Kararın tefhimi, "mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşeceği- Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebileceği- Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekeceği- 321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilenin HMK'nin 297. maddesindeki unsurlar olduğu; Buna göre; mahkemenin, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını alıp yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmesi ve kural olarak mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususların açıklanması gerektiği- İcra İflas Kanunu'nun 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gün olduğu- Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması gerektiği- Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı-
Bankadaki mevduatın, menkul haczi gibi icra müdürlüğünce bankaya yazılacak yazı ile haczedilebileceği gibi, İİK'nin 89. maddesindeki uygun olarak düzenlenen haciz ihbarnamesi ile de haczedilebileceği- Bu takdirde İİK'nin 89. ve bunu izleyen maddelerde yazılı hukuki sonuçlar doğacağı- İİK'nin 89. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişi Bankanın, borçluya ait mevduat hesabı üzerinde rehin hakkının olduğunu ileri sürmesi, haciz ihbarnamesine itiraz niteliğinde olup, alacaklı İİK'nin 89/4. maddesi uyarınca üçüncü kişinin cevabının aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü kişinin İİK'nin 338/1. maddesi hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebileceği- Üçüncü kişinin haciz müzekkeresine karşı mevduat hesabı üzerinde rehin hakkı bulunduğunu ileri sürmesi ise, İİK'nin 96/1 uyarınca istihkak iddiası niteliğinde olup, icra müdürünün istihkak prosedürünü düzenleyen İİK’nin 96-97 maddelerinde yazılı kurallara göre işlem yapması gerekeceği-
Dava konusu haciz, üçüncü kişinin ek iş yeri adresinde yapılmış olup, haciz sırasında üçüncü kişi ortağının hazır bulunduğu, ticaret sicil kayıtlarına göre borçlunun haciz adresinde faaliyette bulunmadığı, kolluk araştırma belgesine göre ise borçlu şirketin haciz adresinden farklı bir adreste 2015 yılından bu yana faaliyette bulunduğunun tespit edildiği- Borçlu şirket ortaklarından birinin, üçüncü kişi şirkette de ortak iken borcun doğumundan önce ortaklıktan ayrıldığı, borçlu şirketin diğer ortağının ise, üçüncü kişi şirkette sigortalı çalışan iken yine borcun doğumundan önce işten ayrıldığı- Haciz mahallinde borçlu şirketin ünvanının geçtiği belgeler bulunmuş ise de anılan belgeler güncel olmadığından mülkiyet karinesinin davacı üçüncü kişi lehine olup, davanın İİK m. 96 gereğince üçüncü kişi tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı- Davalı alacaklı tarafından üçüncü kişi yararına olan karinenin aksi güçlü ve inandırıcı delillerle ispat edilemediğinden; davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Davacı üçüncü kişi ile borçlu arasında devir ilişkisinin bulunduğu kabul edilmekle birlikte, İİK. 44, TBK ve TTK hükümleri uygulanmak suretiyle davacı üçüncü kişinin borçtan sorumlu olması gerektiğine dair kabulün hatalı olduğu- Haciz mahallinde borçlu şirket ile aynı olacak şekilde Market unvanını kullandığı yine ‘... Market’ yazan poşet ve demirbaşların kullanıldığı tespit edilmiş ise de, dava konusu hacizden önce üçüncü kişi şirket borçluya ait ‘... Market’ unvanını devralmış olduğundan anılan unvanın kullanılması hayatın olağan akışına uygun olduğu- ‘Haciz mahallinde hazır bulunan kişinin borçlu şirketin eski ortağı olduğu’ yerel mahkeme kararına gerekçe yapılmış ise de, dosya da yer alan ticaret sicil kayıtlarına göre anılan kişi borcun doğumundan çok önce borçlu şirket ortaklığından ayrılmış olup borcun doğum tarihi itibari ile borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında organik bağ olmadığı- Muvazaanın ispatı açısından borçlunun haciz adresinde faaliyetine devam ettiğine dair dosyaya yansıyan net bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi dosya kapsamında yer alan vergi ve ticaret sicil kayıtlarına göre, borçlu şirket yedi şubesindeki faaliyeti terk etmekle birlikte, merkez adresini farklı şube adresinden birine taşıyarak faaliyetine devam ettiğinden, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki devre ilişkin olarak düzenlenen faturaya göre borçlunun birden fazla şubesini içindeki eşyaları ile birlikte bedel karşılığında üçüncü kişiye devrettiği, ödemelerin yapıldığı, üçüncü kişinin borçlu şirkete borcunun kalmadığı ve yapılan ödemelere ilişkin dekontların ticari kayıtlarda yer aldığı da sabit olduğundan, borçlunun yedi şubesini kapatması nedeni ile iş akdi sonlandırılan bir kısım işçinin Bingöl ilinde bulunan ve aynı alanda faaliyet göstermeye başlayacak olan üçüncü kişi şirkette işe başlaması hayatın olağan akışına aykırı olmadığından, danışıklı işlem yapıldığının kabul edilemeyeceği-
İstihkak davasının, borçlunun borcu için haczedilen ve fakat üçüncü bir kişinin de üzerinde hak iddia ettiği bir mal üzerindeki uyuşmazlığın, somut icra takibi bakımından çözülmesi suretiyle, söz konusu mal üzerindeki haczin akıbetini (caiz olup olmadığını) belirleme amacına yönelik bir dava olduğu-
Davacı üçüncü kişi şirket mahcuzları borçlu şirkete kiraya verdiğini iddia etmesine rağmen, bu doğrultuda bir inceleme yapılmadığı, davacı üçüncü kişi ile ulaşılabilmesi halinde borçlu şirkete ait ticari defterler getirtilip bu defterler üzerinde araştırma yapılarak davacı ile borçlu arasındaki kira ilişkisinin gerçek bir kira ilişkisi olup olmadığı, kira bedeli ödemelerinin defter kayıtlarında yer alıp almadığı; ayrıca kira sözleşmesinin ilgili Vergi Dairesine bildirilip bildirilmediği ve şirketin kira parası, stopaj ödeyip ödemediği, incelenen defterlerin açılış ve kapanış tasdikinin yapılıp yapılmadığı, defterlerin usule uygun tutulup tutulmadığı, sahibi lehine delil vasfı taşıyıp taşımadığı hususları nazara alınarak bu araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Bankanın "müşterisi olan takip borçlusunun hesapları üzerinde, rehin, hapis ve mahsup hakkı bulunduğunu" ileri sürmesi üzerine açılan istihkak davasında, haciz yazısının tebliğ tarihi itibariyle kredi sözleşmesinden doğan borcun tamamının ödenmemiş olduğu ve davalı Bankanın riskinin olduğu anlaşıldığından, haczin rehin hakkından sonra geçerli olduğunun kabulü ile borçlunun hesabında bulunan paranın davalı üçüncü kişi Bankanın riskini karşılayacak miktardan fazla olması sebebiyle, riski aşan tutar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu 04.04.2017 ve 06.04.2017 tarihli hacizler, borçlu şirkete ödeme emrinin tebliğ edildiği adresten farklı olarak üçüncü kişinin ticaret sicilde kayıtlı adresinde yapılmış ise de, üçüncü kişi şirket borcun doğumundan sonra 30.01.2017 tarihinde kurulduğu gibi, üçüncü kişi şirketin hakim ortağı ..., borçlu şirketin yetkilisi iken 20.03.2017 tarihinde yetkileri iptal edilmiş olduğu- Dava konusu haciz sırasında hazır bulunan üçüncü kişi ortağı ..., borçlu şirket ve ortağı da olan borçlu ...’ün teyzesinin oğlu olduğunu, diğer üçüncü kişi şirket ortağı ...’in de borçlu ...’ün kayın biraderi olduğunu beyan ettiği; öte yandan dava konusu 04.04.2017 tarihli hacizde hazır bulunan ve muhasebeci olduğunu beyan eden ... , borçlu şirketin kapanması nedeni ile işten çıkartılan 30 işçinin üçüncü kişi şirkette çalışmaya başladığını, üçüncü kişi şirket ortaklarının da borçlu şirket eski çalışanları olduğunu beyan etmiştir ki, üçüncü kişi şirket ortağı H., haciz sırasında daha önce borçlu şirkette çalıştığını belirttiğini- Dosya kapsamındaki SGK kayıtlarının da bu beyanı destekler nitelikte olduğu; bu durumda, mahcuzların haciz sırasında üzerinde mülkiyet iddia eden üçüncü kişi şirketin elinde olduğunun kabul edilemeyeceği- O halde şikayetin kabulüne karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi Bölge Adliye Mahkemesince de talebin İİK'nin 96-97 maddelerinin uygulanmasına yönelik şikayet istemine ilişkin olduğu göz ardı edilerek, açılmış bir istihkak davası varmışçasına karinenin kimin lehine olup olmadığı ve delilleri ile ilgili değerlendirme yapılması da hatalı olduğu-
İcra mahkemesinin nihai kararları tefhim veya tebliğinden itibaren 10 gün içinde temyiz edilebilir ise de “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması gerektiği- İcranın geri bırakılması kararına karşı alacaklının 7 gün içinde genel mahkemelerde dava açıp açmamış olması halinde, "alacağın zamanaşımına uğradığı" hususunun kesin hüküm teşkil edeceği ve icranın geri bırakılması kararının, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğuracağı ve icra dosyasındaki mevcut hacizlerin kalkacağı, alacaklı tarafından açılmış böyle bir dava varsa sonucunun istihkak davasında "bekletici mesele" yapılacağı ve dava sonuna kadar icra takibinin duracağı, davanın kazanılması halinde duran icra takibine devam edileceği, davanın kaybedilmesi halinde ise dosyadaki hacizlerin kalkacağı-