GSM aboneliğine ilişkin sözleşmeye dayalı olarak tahakkuk olunan fatura bedelinin tahsiline ilişkin uyuşmazlığın, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği ve on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği-
İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın sözleşmesini feshinin, istifa olarak değerlendirilmesi gerektiği- Davalı asilin; sözleşmesini, imza ve içeriğine itiraz etmediği istifa dilekçesi ile sonlandırmış olduğu, istifasının haklı nedene dayandığını ispatla yükümlü olduğu; ispatın, davalının yasal süresi içerisinde davaya sunacağı cevap ve bildireceği deliller ile mümkün olduğu-
Zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesinin mümkün olmadığı- Kısmi dava da ıslah dilekçesine karşı davalı tarafın süresi içinde zamanaşımı defi ileri sürebileceği-
İşçilik alacağına ilişkin davada, dosyaya fotokopisi ibraz edilen fazla çalışma ücreti ve genel tatil ücreti tahakkuku içeren imzalı ücret bordrolarına karşı imza itirazında bulunulması ve mahkemece "belge asıllarının ibrazı için" davalıya verilen kesin sürenin kanuna uygun olarak ihtar edilmemesi durumunda, iki haftalık süre geçtikten sonra davalı tarafından sunulan ücret bordro asıllarının kanuni süre içerisinde sunulduğunun kabulü ile bunlar üzerinde imza incelemesi yapılarak karar verilmesi gerektiği-
Temyiz aşamasında ilk defa sunulan dekont suretinin yargılamanın başından beri davalının elinde bulunduğu, bu durumun davalı vekilinin cevap dilekçesindeki “…3-Yapmış olduğumuz araştırma sonucu davacının talep ettiği ihbar tazminatının kendisine ödendiği anlaşılmıştır.” şeklindeki savunmasından anlaşıldığı, bu belgenin temyiz aşamasına kadar sunulamama nedeni açıklanmadığı gibi, bu delilin de aslında yargılama sırasında davalının elinde bulunup sonradan oluşturulmadığı, davalının sonradan delil gösterilebilmesi için HMK’nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hâllerin mevcudiyetini de ileri sürmediği anlaşıldığı- Gerçekten de uyuşmazlık hakkında, bu işlemin dayandığı veya onu ortadan kaldıran belge ya baştan beri vardır ya da yoktur. Böyle bir belge varsa, belgeyi bilen davalının buna rağmen bu belgeden söz etmemesi ya da sunmaması, ona etkin hak arama imkânı tanınmamasından değil, kendi ihmalinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da, bu belgenin sonradan sunulması davayı uzatacak ve bu suretle davanın kısa sürede çözümlenmesini engelleyeceği- Öte yandan, davacının sunulan bu delile içerik olarak karşı çıkması sunulduğu tarih itibariyle mümkün olmayıp, aksi yorumla HMK’nın temel ilkelerinden uzaklaşan bir yola girilmemesi gerektiği- Şöyle ki; bu belgedeki ödemenin yapılmadığı, ya da dava konusu edilen alacak kalemleri dışında bir başka alacağa ilişkin olduğunu iddia etmesi hâlinde yeni baştan tahkikat işlemlerinin yapılması gerekeceğinden, bu durum yargılamayı uzatacak ve HMK’nın aşamalar sistemini bertaraf edeceği- Ne var ki, yeniden yargılama temyizde söz konusu olamaz ve temyiz incelemesinde tahkikat yapılamayacağı- Dolayısıyla, bu delil davanın en başından beri var olduğu hâlde yargılama aşamasında ileri sürmeyen davalının, kararın temyizi aşamasında yeni delil dosyaya sunarak bu delil doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesinin mümkün olmadığı-
Maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracı olan zamanaşımın, tüketici mahkemelerinde görülen davalarda, cevap süresi içinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerektiği- Sonradan zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi, savunmayı genişletme yasağına tabi olduğu- Bu nedenle, davalı, sonradan davacının açık muvafakati veya ıslah yolu ile zamanaşımı def’inde bulunabileceği-
İlk Derece Mahkemesi tarafından tarafların hukuki dinlenilme hakkını ihlal eder şekilde, ön inceleme duruşması icra edilmeksizin dosya üzerinden yetkisizlik kararı verilmesinin isabetsiz olduğu-
İşçinin hizmet süresinin, hizmet döküm cetvelinde geçen sürelerle sınırlı olarak belirlenmesi; işçiye ödenen aylık ücretin miktarının ise, taraf iddia ve savunmaları, tanıkların beyanları ile tüm dosya içeriğine göre; davacının son aldığı ücretin 1.350,00 TL brüt değil, 1.350,00 TL net olarak kabul edilmesi ve davacı tarafça talep edilen alacakların bu ücrete göre belirlenmesi gerektiği- İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği, yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshinin şart olduğu ve bu noktada ilişkinin sona erme şeklinin, haklı olup olmadığının önemi bulunmadığı; ayrıca, yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükünün işverene ait olup, işverenin yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlaması gerektiği- 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32/8. maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiş olup, ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı def’i, savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldıracağından- 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulünün kaldırıldığı, aynı yasanın 316. maddesi ve devamı gereğince iş davaları için basit yargılama usulünün benimsendiği, bu durumda ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi, hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesinin mümkün olmadığı ve ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği-
Davacılar tarafından 3561 sayılı Yasa uyarınca Kayseri Defterdarının kayyım olarak atanmasının istenildiği, bahsi geçen Kanun uyarınca Hazinenin hak ve menfaatinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, bu kapsamda kayyımdan delillerinin sorulup toplanması ve tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- HMK 320/1'de “mümkün olan hâllerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmişse de, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediği- Kayyım tayini istemine konu basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, dosya üzerinden karar verilebilmesi için “mümkün olan hâller” bulunmadığından, taraflara hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan ve taraflar duruşmaya davet edilmeden karar verilemeyeceği-
Somut olayda, davacılar tarafından 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca  ... Defterdarının kayyım olarak atanmasının istenildiği, bahsi geçen Kanun uyarınca Hazinenin hak ve menfaatinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, bu kapsamda kayyımdan delillerinin sorulup toplanması ve tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- O hâlde, HMK 'nın 320. maddesinin 1. fıkrasında, “mümkün olan hâllerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmiş ise de, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediğinin kabulü zorunlu olup; somut olayda, dosya üzerinden karar verilebilmesi için “mümkün olan hâller” bulunmadığından, taraflara hukuki dinlenilme hakkı tanınmadan ve taraflar duruşmaya davet edilmeden karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • kayıt gösteriliyor