Taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre iş eksiliş tutarının yükleniciden talep edilmesinin mümkün olduğu- Bilirkişi incelemesi ile de davalı idarenin sözleşme kapsamında öngörülen kilometre mesafeleri ile gerçekleşen kilometre mesafeleri arasındaki eksik mesafe nedeniyle davacıya fazla ödeme yaptığı, davacı yüklenicinin ise davalı idareden alacak bakiyesinin kalmadığı ve tazminat talebinde bulunamayacağı tespit edildiğinden, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Her ki taraf tacirse yapılan yetki sözleşmesindeki mahkemenin "münhasır" yetkili kabul edileceği- Davacının tacir olmadığında gözetildiğinde yetki sözleşmesine değer verilemeyeceği-
Davacının oğlu askere gittiği dönemde, davalı yanında hukuki ve kişisel olarak bağımlı bir şekilde, iş sözleşmesine dayalı olarak, bahçıvan eşine yardım niteliğinde katkıdan ziyade, bizatihi kapıcı olarak iş görme edimini yerine getirerek çalıştığı anlaşıldığından; mahkemece taraflar arasında iş sözleşmesine dayanan ilişki olduğu kabul edilmek suretiyle, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, taraflar arasında iş ilişkisinin gerçekleşmemiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece bilirkişiden ek rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirse de Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen bozma kararına uyularak usuli müktesep hak oluşmuş olduğu- Bozma ilamına göre asıl işveren ve alt işveren olan taraflar arasındaki sözleşme ve şartnamelerde, fiili işçilik alacakları dışındaki iş akitlerinin feshedilmesi nedeniyle dava konusu tazminat alacaklarından tümüyle yüklenici alt işverenin sorumlu olacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından, dava dışı işçilere yapılan söz konusu ödemeler nedeniyle davacı Belediye ve davalıların yarı oranda sorumlu olduklarının kabulü gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına uyulmuştur; ancak mahkemece yanlış değerlendirme yapılarak, davalı yanın sorumluluğunun dava dışı işçinin kendi bünyesinde çalıştırdığı dönemle sınırlandırılarak yarı oranında bir karar verilmesi gerektiği-
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise işçiye ödenen ihbar tazminatından davalıların ve dava dışı taşeronların dönemine isabet eden tutarlar da sorumlu tutularak hesaplama yapıldığı, işçiye ödenen yıllık izin ücretinden son yüklenici olmayan dava dışı yüklenicilerin sorumlu tutulduğu, kıdem tazminatının ise her yüklenicinin kendi dönemindeki hizmet ve son giydirilmiş ücretle hesaplandığı ve hizmet süresi bir senenin altında kalan yüklenicilere yönelik kıdem tazminatı hesabı yapılmadığı anlaşılmakta olup-
İş kazası sonucu oluşan sürekli iş göremezlik nedeniyle meslekte kazanma gücündeki kayıp oranı, kazalı sigortalıya bağlanacak gelir ve hüküm altına alınacak tazminatın miktarını doğrudan etkilediğinden bu oranın hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde saptandığı tarihten itibaren (somut olayda, belirsizliğin Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu kararı ile ortadan kalktığı tarihten) zamanaşımının başlatılması gerektiği- Meslekte kazanma gücü kayıp oranı, iş kazasından dolayı talep edilecek maddi tazminatın sınırlarının belirlenmesi için gerekli olduğundan, ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminatın zamanaşımına uğradığından söz etmenin mümkün olmadığı-
İşçinin hizmet akdini yüklenici ile imzalamasına rağmen, iş yerinin işverene ait olması nedeniyle işçinin işe iadesinin işveren ve yüklenici birlikte gerçekleştirmek zorunda olduğu- İş verinin kabulü olmadan yüklenicinin işçiyi iade etmesinin mümkün olmadığı; ayrıca İş Mahkemesince işveren ve yüklenicinin müteselsilen sorumlu tutuldukları- Taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinde bu hususu düzenleyen bir hüküm de bulunmadığından, bu durumda işçinin işe iade edilmemesi nedeniyle işçiye ödenen bedelden tarafların yarı yarıya sorumlu tutulmaları gerekeceği-
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevli oldukları; açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davaların, genel mahkemelerin görevine girdiği- Buna karşın özel mahkemelerin, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevli oldukları- Şirket aleyhine açılan işçilik alacaklarının tahsili davasının sonuçlandırılmadığı, davalı borçlu "davacının ortağı olduğu bu şirkette sigortasız işçi olduğunu" savunmuş ve mahkemece de bu iddiaya dayanılarak hüküm tesis edilmiş ise de, davalının ceza yargılamasında şikayetçi olarak verdiği ifadelerinin devamında "perakende satmak için şirketten çay aldığı sırada bedelini ödeyememesi nedeniyle boş teminat senedi verdiği" şeklinde açıklama getirdiği dikkate alındığında, senedin işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde verildiğinin ve bu sebeple iş mahkemelerinin görevli olduğunun kabul edilemeyeceği-
Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme bulunmadığı- Bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulması gerektiği- Davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceğinin ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği-
İşçinin hizmet akdini yüklenici ile imzalamasına rağmen, iş yerinin işverene ait olması nedeniyle işçinin işe iadesinin işveren ve yüklenicinin birlikte gerçekleştirmek zorunda oldukları- İş verinin kabulü olmadan yüklenicinin işçiyi iade etmesinin mümkün olmadığı; ayrıca İş Mahkemesince işveren ve yüklenicinin müteselsilen sorumlu tutulduğu- Taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinde bu hususu düzenleyen bir hüküm de bulunmadığı- Bu durumda işçinin işe iade edilmemesi nedeniyle işçiye ödenen bedelden tarafların yarı yarıya sorumlu tutulmaları gerektiği-