Bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yönteminin hava fotoğrafları olduğu, bu hava fotoğraflarının kadastro tespitinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olmasının gerekeceği, bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için kadastro tespit tarihinden geriye doğru 20 – 25 yıl öncesine ait (1977-1987 yılları arası) en az iki farklı tarihe ait stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olmasının ve bu fotoğrafların stereoskopla üç boyutlu olarak incelenmesinin gerekeceği, ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde, arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabileceği-
Dava konusu parsellerde davacının miras payı dışında kalan paylarında davalılar adına miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş ise de, yargılama devam ederken davalı mirasçıların kendi aralarındaki pay satışları yaparak taşınmazlardaki pay oranlarının değiştiği gözönüne alınmadan, pay oranlarının belirlenmiş olmasının doğru olmadığı-
Kamu tüzel kişileri arasında köy tüzel kişilikleri hariç diğer kamu tüzel kişilerinin hiçbirinin kazanmayı sağlayan zilyetlik ile taşınmaz edinmelerinin olanaklı olmadığı, öteden beri sapma göstermeyen Daire ve Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğu, bu nedenle davacının TMK.nun 996. maddesi gereğince satıcısının eklemeli zilyetliğine dayanmasının da olanaksız olduğu, kaldı ki davacının sadece hayvan gübresi dökmek suretiyle taşınmazdan yararlandığının keşif tutanağı kapsamından anlaşıldığı, saptanan bu somut olgular karşısında dört tarafı mera ile çevrili bulunan ve kadim meradan açılmak suretiyle elde edilen taşınmaz hakkında açılan davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Şayet taşınmaz bölümleri paylaşım, bağış, satış ya da miras payının devri ile davacıya kalmamış ise, davacı dışında başka mirasçıların da olduğu gözetilerek davacının tek başına üçüncü kişiye karşı aktif dava açma ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmesinin düşünülmesinin gerektiği-
Murisin ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğuna göre, davanın mirasçılardan birine karşı yöneltilmesi yeterli olmayıp bütün mirasçılara yöneltilmesinin ve taraf teşkili sağlanmasının gerekeceği-
Mahalli bilirkişi ve tespit bilirkişileri davaya konu taşınmazın 60 yılı aşkın bir zamandan beri aktif yol olarak kullanıldığını açıkladıklarına göre davacının bayisi olan köyün taşınmaz üzerindeki zilyetliğini iradi olarak terk ettiğinin kabulünün gerekeceği, bu durumda davacının TMK.nun 996. maddesine göre; bayisi olan köyün zilyetlik süresini, kendi süresine ekleyemeyeceği, satın alma tarihi olan 27.07.2007 tarihinden tespit tarihi olan 18.02.2009 tarihine kadar TMK.nun 713 ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi de dolmadığından mahkemece davacının davasının reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada taşınmazların zaman zaman kullanıldığı ifade edilmiş ise de, mahalli bilirkişilerin beyanlarında taşınmazların önceki zilyetlerinin 1970’li yıllarda adayı terk ettiklerinin ifade edildiği, taşınmazların uzunca bir süre terk edildiğine göre, sonradan zilyetliği devralan kişinin zilyetliğine değer verilemeyeceği-
Davacı, dava konu yeri 06.07.1994 tarihli belediye encümen kararı ile belediyeden satın aldığını ileri sürerek tapunun iptaliyle adına tescilini istemiş ise de; eldeki davanın 21.01.2009'da açıldığı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların davacının dava konusu yerde herhangi bir zilyetliğinin olmadığını açıkladıkları, öte yandan belediyece yapılan parselasyonda 4 ada 9 nolu parsel olarak belirlenen bu yerin tapuda işlem görmediğinin anlaşıldığı, ziraat bilirkişi raporu ve eki fotoğraflar incelendiğinde; çekişmeli yerde herhangi bir zirai faaliyetin olmadığının görüldüğü, hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Mahkemece yapılacak işin; yeniden yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanıklar HMK.nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca davetiyeyle keşif yerine çağrılması, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle adı geçenlerin keşif yerinde dinlenilmesi, dava konusu taşınmazın müşterek muris Ö.'den sonra kim tarafından ne şekilde tasarruf edildiği, davacının herhangi bir şekilde tasarrufunun bulunup bulunmadığı, davacının herhangi bir tasarrufunun varlığı halinde taşınmazın bütünü karşısında kapsadığı alan ve sürekliliğinin yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması olduğu-
Taşınmazın miras bırakanın terekesine dahil olduğu, TMK.nun 640/2 ve 702/2 maddelerine göre, mirasçıların terekeye elbirliği ile sahip olacakları ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri, elbirliği mülkiyeti devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliği ile karar vermelerinin gerekeceği, dava açmak da tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin terekeye dahil bir malın tapusunun iptaline ve kendi adına tescili isteğine ilişkin dava açması mümkün olmadığı gibi bu yönde bir davaya diğer mirasçıların oluru ile devam edilmesinin de mümkün olmadığı-