Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunmasının gerekeceği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise 2004 Sayılı Kanun'un 278,279 ve 280 inci maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği - Özellikle İİK'nın 280 inci maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer taraflarınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden, yapılan işlemde mal kaçırma kastının irdelenmesi gerekeceği - Öte yandan 280/3 maddesine göre öngörülen karinenin somut olayda mevcut olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekeceği-
Temyiz başvurusunun süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği-
Vekilin, istifa veya azli de söz konusu olmadığına göre yetki belgesi ile duruşmaya giren vekil huzurunda karara çıkartılarak yine yetkili avukata yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu-
Özel Daire kararının davacı vekiline 20.12.2022 tarihinde tebliğ edilmesiyle başlayan iki haftalık temyiz süresi 03.01.2023 tarihinde sona ermiş olup, davacının UYAP üzerinden 04.01.2023 tarihinde elektronik imza ile imzaladığı temyiz başvurusunun süresinde olmadığı-
Özel Daire kararının davacı vekiline 18.04.2023 tarihinde tebliğ edilmesiyle başlayan iki haftalık temyiz süresi 02.05.2023 tarihinde sona ermiş olup, davacının temyiz harçlarını süresinde yatırması olmadığı, temyiz dilekçesinin de süresinde verilmesi ve kaydedilmesi gerektiği-
Bazı davalara özgü olarak (ipoteğin kaldırılması, önalım, geçit ve mecra irtifakı vs.) kanun yoluna başvurulması hâlinde davacının talepleri yanında, davalının taleplerinin de mahkemece değerlendirmeye alınması ve istinaf/temyiz sınırının buna göre belirlenmesi gerektiği- Davacının "taşınmazlar üzerindeki ipoteğin 9 ETL (Eski TL)'şer olan borç miktarını ödemeye hazır olduklarını belirterek terkinine karar verilmesini" istediği davada, her ne kadar hüküm altına alınan ipotek bedeli karar tarihindeki istinaf sınırının altında kalsa da, davalı taraf yargılama aşamasında belirlenen ipotek bedelini kabul etmediğini bildirerek ödenmeyen bedel için (Belediye rayiç bedeli olan) 309.204,00 TL’nin ödenmesine yönelik savunmada bulunduğundan, davalının bu talepleri nazara alınmadan, istinaf kanun yoluna ilişkin hüküm eksik ve hatalı değerlendirilmek suretiyle hüküm altına alınan ipotek bedeli gerekçe gösterilerek istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
İİK.'nin 364/2. maddesine göre, temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na göre yapılacağı- 6100 sayılı HMK.’nin 361/1. maddesi uyarınca ise, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği-
11. HD. 27.03.2023 T. E: 1818, K: 1860
İpoteğin kaldırılmasına ilişkin davanın kabulü ile "ipotek bedelinin 0.095 TL olduğu ve şerhin terkin edilmesine" dair yerel mahkeme kararında istinaf sınırı- İpoteğin kaldırılması davasında istinaf sınırı belirlenirken, davalı tarafın ileri sürdüğü taleplerin de nazara alınması gerektiği- Hüküm altına alınan ipotek bedeli karar tarihindeki istinaf sınırının altında kalsa da, davalı taraf ödenmeyen bedel için belediye meclisinin rayiç bedeli olan 116.200,00 TL’nin ödenmesine yönelik savunmada bulunmuş olduğundan, istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "İpoteğin kaldırılması davasında ipotek bedelinin denkleştirici adalete göre tespit edileceği, bu nedenle ipotek miktarı belirli olmadığından ipotek miktarının belirlenmesi ve buna göre kesinlik sınırının tespitinin gerekeceği" değişik gerekçe içeren görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davacı tarafın tanık deliline dayanmadığı, muvazaa iddiasını ispatlayan somut bir vakıa ya da delil ortaya koymadığı, dinlenilen davalı tanıklarının ise temliklerin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadığı, aksine murisin davacıdan mal kaçırma iradesinin bulunmadığını, yapılan satış işlemlerinin gerçek satış olduğunu, bedelinin muris tarafından tahsil edildiğini, satışlarda muvazaa olmadığını, çocuksuz olan murisin sağlığında mal tasfiyesi yaparak bedeli ile hayır işleri yaptığını, tanınmış bir iş adamı olduğundan bu durumun çevresince de bilindiğini beyan ettikleri, davalı vekilince sunulan dilekçe ile banka dekont suretleri sunulduğu, bedellerin arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olmadığı, bu durumda tüm dosya kapsamına göre ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği; hatalı değerlendirme ile üstelik bu konuda ispat yükü de ters çevrilmek suretiyle murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektirecek makul sebebi bulunduğunun, satış parasının ne şekilde ödendiğinin, davaya konu devir nedeniyle yapıldığı belirtilen ödemelerin miras bırakan tarafından ne şekilde kullanıldığının davalı tarafça ispat edilmesi gerektiğinin belirtilmesinin doğru olmadığı- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bedeller arasında aşırı fark bulunduğu, dinlenen tanık beyanlarının hükme esas alınamayacağı, muvazaa iddiası ispat edildiğinden Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-