Bononun tanzim tarihi olan 05/05/2012'de davacının davalı borçludan alacaklı olup olmadığı, davalı borçlu ile ticari ilişkinin söz konusu tarihten önceye dayalı olup olmadığının araştırılması, takip dayanağı bononun hangi ticari ilişkiye dayalı olarak düzenlendiğinin belirlenmesi, bononun düzenleme tarihinde herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığının anlaşılması halinde davanın dava şartı yokluğundan (tasarruf tarihinin borcun doğumundan önce yapılmış olması gerekçesi ile) davanın reddine karar verilip davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
Tasarrufun iptaline ilişkin davada borçlunun haciz mahallinde hazır bulunduğu, hacze kabil malının bulunmadığının belirtildiği, ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edildiğine dair tebligat mazbatasının dosya içerisinde olmadığı, takibin de iş bu dosya yönünden kesinleşmediği-
Tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için diğer dava koşullarının yanında borçlunun aciz halinin olması gerektiği- Bu eksikliğin karar kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında giderilmesinin mümkün olduğu- Bozmadan sonra davacı alacaklı tarafından haciz tutanağının dosyaya ibraz edildiği, davalı borçlunun da haciz mahallinde hazır bulunduğu ve 'davalı borçluya ait hacze kabil mal bulunamadığı'nın tutanağa yazıldığı, söz konusu haciz tutanağının İİK. m. 105 kapsamında geçici aciz vesikası hükmünde de olduğu-
Dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmelerinin gerektiği-
Gerek TBK 19, gerekse İİK 277 vd.na dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için, davacının borçludan bir alacağının olması ve bu alacağın iptali istenilen işlemden önce doğmuş olması gerektiği- Kredi genel sözleşmelerinde, sözleşmede kararlaştırılmış limit içinde kredi sürekli tekrarlandığından, kredi alan geri ödeme yaptığı nispette tekrar kredi kullandığından, yani, kredi kapatılmadığından ve yenilenmediğinden, borcun ilk kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte doğmuş sayılacağı- Takip dosyası ile ilgili olarak açılan itirazın iptali davasının (kesinleşen) sonucunun beklenmesi gerektiği-
Borçlunun, 202.000,00 TL rayiç değerli taşınmazını, eski eşine -'anlaşmalı boşanma' sonucunda- 1 TL bedelle satmasının, iptale tabi olduğu-
29/11/2011 tarihinde tapunun borçlunun kardeşi davalıya devredildiği, borcun doğumundan önce başlayan bir süreçte yapılan işlemin, alacaklıdan mal kaçırma amacı ile yapıldığından söz edilmesinin mümkün olmadığını, borçlunun asıl tasarrufunun borcun doğumundan önce yaptığı 18/12/2002 tarihli mirastan feragat sözleşmesi olduğunu, bu sözleşmenin iptal edildiği ve geçersiz olduğu ispat edilmediğinden ve 29/11/2011 tarihli tapu işlemi bu sözleşmenin infaza konulması niteliğinde olduğundan, davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
6183 s. Kanundan kaynaklanan tasarrufun iptali davaların görülebilmesi için, diğer genel dava koşullarının yanında davacı alacaklının, davalı borçlu hakkında 'kesinleşmiş bir takibinin bulunmasına' ilişkin özel dava koşulunun da mahkemece re'sen araştırılması gerekeceği- Avukatlık Kanunu uyarınca "6183 s. Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirleneceğinden" davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin 'maktu' hesaplanması gerekirken 'nispi' hesaplanması ve davanın tazminata dönüşmesi halinde, bedelin sadece üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesi gerekeceği-
Davanın niteliği itibarıyla TBK.'nin 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu açık olup, mahkemenin bu açıklığa rağmen İİK.'nin 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davası olarak nitelemesinin isabetli olmadığı- İİK. 283/1, 2 maddesi kıyasen uygulanarak 'iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi' yönünden hüküm kurulması gerektiği, ancak bu tür davaların görülebilmesi için de diğer dava koşularının yanında davacıların borçlulardan alacaklı olmaları yani hukuki yararlarının olması gerektiği-
Dava açmada hukuki yararının bulunması dava şartlarından olduğu gibi temyiz Kanun yoluna başvuracak olan tarafın da temyiz yoluna başvuruda hukuki yararının bulunması gerekeceği- Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabileceği- İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan veya süresini geçirdiği için istinaf yoluna başvurmamış olan taraf yönünden, verilen karar kesinleşeceği için artık bu tarafın temyiz yoluna başvurmasında hukuki yararı bulunduğu- Şayet, karşı tarafın istinaf yoluna başvurması üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından yeniden esas hakkında karar verilmiş ise, o takdirde karara karşı istinaf yoluna başvurmamış olan tarafın da temyiz yoluna gidebileceği-