İçerik Akışı

Tek başına tanık beyanlarının davanın kabulü için yeterli olmadığı-

Tam kusurlu eşin tek taraflı irade ile boşanma davası açması hukuk sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkardığından, tam kusurlu eşin boşanma davası açamayacağı- Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi gerekeceği- Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa az kusur tespit edilmiş olsa dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamayacağı, yani az kusurlu eşin karşı çıkması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmamasının anlaşılması sebeplerinin varlığı halinde ancak boşanmanın mümkün olacağı- Tanık beyanlarının ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenilmeyecek derecede birliğin sarsıldığı ve davanın kabulü için yeterli olup olmadığı ışığında somut olay incelendiğinde; tanık ifadelerinin bir kısmı duyuma dayalı olduğu gibi mevcut beyanların birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli beyanlar olmadığı, tanık ifadelerinin sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görüldüğünden, davalı erkeğin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, davacı kadının boşanma davasının reddi gerektiği-

Uluslararası Sözleşmelerin Normlar Hiyerarşisinde Yeri- Sigortalılık Giriş Tarihi-

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/son maddesi uyarınca, yöntemince yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olduğu gibi, normlar hiyerarşisi yönünden uluslararası sözleşme kurallarına, uygulamada yasal güç tanınmakta ve bu kuralların uygulanma önceliğinin bulunduğu- Davacının yurt dışında "Çocuk Yetiştirme" nedeniyle sigorta kapsamına alındığı 07.01.1979 tarihinin ülkemizde sigorta başlangıç tarihi olarak kabulü istemiyle açılan davada, öncelikle, bu durumda somut olayın çözümü bakımından normlar hiyerarşisinde kanunların (3201 sayılı Kanun) üzerinde yer alan Anayasa ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulduğu Türk Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesi kapsamında konunun bir çözüme kavuşturulması gerektiğinden, davacının 07.01.1979 tarihi itibariyle "çocuk yetiştirme"den dolayı ödenen zorunlu primlerin, Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uzun vadeli sigorta kollarından olan “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları (aylıkları)” başlıklı beşinci bölümü 02.11.1984 tarihinde imzalanıp 05.12.1985 tarihli ve 3241 sayılı Kanun ile onaylanıp yürürlüğe giren Ek Sözleşme ile getirilen sözleşmenin 29. maddesi hükmü kapsamında, uzun vadeli sigorta kollarından olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından Alman rant sigortasına giriş niteliğinde bir sigortalılık girişi olduğunun kabulü gerektiği-

Ödeme şartını ihlâl-

Haciz talebinde bulunulması üzerine taahhüt sözleşmesinin alacaklı vekili tarafından tek taraflı olarak bozulması sebebiyle, sanığın ödeme şartını ihlâl suçundan beraatine karar verilmesi gerektiği-

Eski eşe karşı açılmış ecrimisil davası- Hukuki nitelendirme- Görevli mahkeme-

Boşanma kararı kesinleşmesine rağmen davacıya ait konutta davacının rızası hilafına haksız olarak oturmaya devam ettiği iddia edilen davalı eski eşe karşı açılmış ecrimisil davasının (dava dilekçesinde, davalı aleyhine 15 aylık kira parasının ödenmesi için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali talep edilmiş ise de) asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği-

Kiracılık ilişkisinin kabulü- Ecrimisil-

Dava konusu uyuşmazlıkta, davacı tarafın dava konusu taşınmazda kullandığı başkaca bölümler bulunduğuna, ayrıca davalı tarafın dava konusu taşınmazdaki kiracılık ilişkisi kabul edilerek ihtarname ile davalıdan hissesine düşen pay yönünden kira alacağı talebinde bulunulduğuna göre, davacı tarafından açılması gereken dava kira alacağına ilişkin dava olup, ecrimisil talebi ile açılan eldeki davanın reddine karar verilmesi gerektiği-

Temsilcide yanılma-

Davanın Maliye Hazinesi'ne yöneltilmesi gerekirken, Başbakanlık Gümrükler Müsteşarlığına yöneltilmiş olmasının temsilcide yanılma olarak kabul edilmesi gerektiği, mahkemece öncelikle davacıya süre verilerek dava dilekçesinin Maliye Hazinesi'ne tebliği ile taraf teşkili sağlandıktan sonra uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulması gerektiği-

İstihkak davası- Güçlü delil olma/olmama-

Hacze konu hayvanların bir kısmının kulak küpe numaraları İlçe Tarım Müdürlüğü yazısı uyarınca davacı adına kayıtlı ise de anılan belgeler ilgilinin beyanına dayalı olarak düzenlendiklerinden, istihkak davalarında güçlü delil teşkil etmeyeceği-

Müdahalenin men'i ve ortak alanlara kal ile birlikte haksız işgal tazminatı talebi-

Müdahalenin men'i ve ortak alanlara kal ile birlikte haksız işgal tazminatına karar verilmesi talepli davada müdahalenin men'i ve kal davasının tefrik edilerek Sulh Hukuk Mahkemesinde derdest olduğu anlaşılmakla bahsedilen mahkemedeki yargılamada müdahale edilen alanların neler olduğunun tespiti sonucu mahkemece verilecek kararın kesinleşmesi beklenilerek kesinleşen yerler yönünden (müdahale edilen yerler) ecrimisil talebi hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-

Arabulucu Müzakerelerinde Dava Açma Süresi

Telekonferans yöntemiyle yapılan arabulucu müzakerelerinde iki haftalık dava açma süresi, arabulucu ve her iki taraf imzasının tamamlandığı tarihten itibaren başlayacağı-

İhalenin feshi- Para cezası- İpoteğin paraya çevrilmesi

Satış talebinin düşmesi ile geçerli bir satış talebi kalmayacağından, satış isteme süresinin durması ve yeniden işlemeye başlamasının söz konusu olamayacağı; bu nedenle satış talebinin düşmesinden itibaren yeni bir süre işlemeye başlayacağı, dolayısıyla İİK’nın 150/e maddesinde belirtilen iki yıllık sürede alacaklının yeniden satış talep etmesinin zorunlu olduğu- İki yıllık satış isteme süresi içinde satış talep edilmez veya satış talebinin geri alınması hâlinde aynı sürede yenilenmez ise takibin düşeceği- Takibin düştüğü tarihten sonra yapılan işlemler yok hükmünde olacağından yapılan ihalenin de bu nedenle feshi gerekeceği ve İİK’nın 150/e hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re’sen gözetileceği-