Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmazı hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin konut kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerektiği-. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmakta olduğu- Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller ise de, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmesi halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabileceği-
İİK'nın 82/1- 4. ve 12. maddelerine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şart olduğu gibi, haczin yargılama süresince de ayakta kalması gerektiği- Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle ve mahkemece re'sen İİK'nın 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşüp düşmediğinin belirlenmesi gerektiği-
Meskeniyet iddiasının bir haczedilmezlik şikayeti olup; mahcuzun değerini ve borçlunun haline münasip alabileceği meskenin değerinin haciz tarihi itibariyle hesaplanmasının zorunluluk olduğu- Bölge Adliye Mahkemesinin borçlunun alabileceği haline münasip evin değerinin dava tarihi itibariyle tespit edilmesi gerektiğine yönelik tespiti ve sonrasında görüş değişikliğine gidildiğini belirterek taşınmazın karar tarihine yakın bir zamana ilişkin olarak belirlenen değerini esas alarak hüküm kurmasının doğru görülmediği-
Delil avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verileceği- Adli yardım talebinin kabulü halinde mahkemece gider avansı ödemesine yönelik yapılan ihtarın hükümsüz kalacağı- Mahkemece verilen kesin süre dururken, adli yardım talebi konusunda henüz kesin bir karar verilmemiş olması nedeniyle iki haftalık süre içerisinde ne şekilde hareket edeceğini bilemeyeceğinden bu durumun tek başına davacının kötü niyetli olduğunu göstermeyeceği- İhtarda kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık ve net olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi gerektiği-
6183 s. K. uyarınca konulan hacizle ilgili olarak uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi gereğince kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi olan İstanbul İş Mahkemesi görevli olduğundan, İcra Mahkemesince; dava şartları arasında yer alan mahkemenin görevli olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine, (verilecek karar 6100 sayılı Kanunu’n 362/1-c maddesi gereğince verildiği anda kesin olacağı için) 6100 sayılı Kanunun 20. maddesi gereğince kararın tebliğine müteakip 2 hafta içerisinde talepte bulunulduğunda dosyanın görevli İstanbul Nöbetçi İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi gerekeceği-
Haczin tapuya işlenmesinin haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşıdığı, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerektiği- Haciz tarihi itibariyle İİK'nın 106. maddesinin yürürlükte olan hükmü uyarınca satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, şikayet tarihi olan 24.12.2021 tarihi itibarı ile haczin ayakta ve geçerli olduğu; ancak İlk Derece Mahkemesi karar tarihi 09.05.2023 itibarı ile alacaklının, bir yıllık sürede dava konusu taşınmaza ilişkin satış talep etmediği, bu nedenle taşınmaz üzerindeki şikayete konu haczin İİK'nın 110/1. maddesi uyarınca karar tarihinden önce düştüğü-
İİK'nın 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, borçlu adına kayıtlı taşınmaz üzerine konulmuş geçerli bir haczin varlığı gerektiği- İİK'nın 82/1-12. maddesinde yer alan haczedilmezlik şikayetinin İİK'nın 16/1. maddesi uyarınca 7 günlük süreye tâbi olduğu- Bu sürenin öğrenme tarihinden başlayacağı-
İİK'nın 82. maddesinin 1. fıkrasının 12. bendi gereğince, borçlunun “haline münasip” evi haczedilemeyeceği- Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirleneceği- Buradaki “aile” teriminin, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsadığı- Makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerlerin maddede öngörülen amaca aykırı olup, borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmeyeceği-
İİK'nın 82. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığının şart olduğu- Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nın 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekeceği- Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesinin zorunlu olmadığı- Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nın 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği- Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşıdığı; ne var ki üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerektiği-
Şikayet konusu haciz müzekkeresinde “ ileride hisse senedi veya ilmühaber çıkarılması halinde borçlunun çıplak payına düşen hisse senetlerinin ya da ilmühaberlerin borçluya verilmeyip, icra dairesine teslim edilmesine, borçluya çıplak payı ile ilgili bütün tebligatların bundan böyle icra dairesine yapılması ve borçlunun muvafakatinin alınması gereken bütün müşterek tasarruflar ve kararlar için borçlu ortak yerine icra dairesinin muvafakatinin alınmasına” denilmekte olup bu kısım bakımından icra müdürünün şirket ortağı yerine geçtiği ve 3. kişinin hukuki yararı olduğu-