Davalı/karşı davacıların arsa maliki olarak dava açmadığı, arsa malikleri ile gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapan ve bu şirkete devredilen hisseleri kendi üzerlerine intikal ettirerek dava açtığı; bu hisselerin sözleşme gereği davacı kooperatife devrinin gerektiği ve iş bu hisselerin devri için kooperatif tarafından açılan davanın kabulü ile söz konusu hisselerin kooperatif adına tesciline karar verilmesi karşısında, davalı/karşı davacıların gecikme tazminatı talep edemeyeceği-
Sözleşmenin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, tarafların gerçek iradelerinin davaya konu aracın davacıya ait olduğunu gösteren inançlı işlem sözleşmesi yapmak olduğu; bu durumda, mahkemece sözleşmenin inançlı işlem sözleşmesi niteliği de dikkate alınarak, gerekli değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Manevi tazminat, beden gücü kaybı nedeniyle bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hakimin, M.K.nun 4 üncü maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmesi gerekeceği-
Davacı vekili, müvekkilinin yayın tarihinde başsavcı vekili olduğunu, gazetenin 19.02.2007 tarihinde yayınlanan "savcıya rüşvet soruşturması” başlıklı haberin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ederek manevi tazminat istemiş ise de haberde geçen tümcelerin yayının yapıldığı andaki görünürdeki gerçeklik ilkesine uyduğu, davacının HSYK’na verdiği ifadesi, gazetecinin müştekiden aldığı bilgileri belirli bir ölçüde abartma unsuru içinde kamuoyunun bilgisine aktardığı, haberin toplumu ilgilendiren bir konu olduğu, bu nedenle kamu yararının da bulunduğu anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının ve davalının akaryakıt satış işi yaptıkları, davacının kendisine ait taşınmazda mevcut işini devam ettirmek istediğini ileri sürerek ihtiyaç nedeniyle mecurun tahliyesine karar verilmesini istediği, ancak mecur üzerinde mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarında mecurun halen davalı tarafından akaryakıt satış işi için kullanıldığı ve taşınmaz üzerinde bazı musakkaf yapıların bulunduğu buna rağmen mahkemeye kiralananın niteliği konusunda herhangi bir kira sözleşmesinin sunulmadığı anlaşılmakla; mahkemece, mahallinde yeniden keşif yapılarak taşınmazın üstün vasfının ne olduğu, yani açık alanın mı fazla olduğu yoksa musakkaf alanın mı fazla olduğunun belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Haksız şikayet nedeniyle açılmış olan manevi tazminat davasında; davaya konu şikayet dilekçesi incelendiğinde davalının, 1994 yılından beri haksızlığa uğradığını düşündüğü konularla ilgili olarak tek tek açıklamalar yaptığı, mağduriyetine sebebiyet veren işlemleri tesis eden belediye görevlileri hakkında şikayette bulunduğu, dilekçesine yargı kararlarını da eklediği görülmekle bu durumda, şikayetin az da olsa hukuken korunması gereken bazı emarelere dayandığı ve yasal sınırlar içinde kalarak kullanıldığı anlaşıldığından, şikayetin haksız olarak yapıldığından bahsedilemeyeceği ve manevi tazminat talebinin tümden reddi gerekeceği-
Davacı tarafından şartların değiştiği ve özel gelişmelerin varlığı iddia ve ispat edilmedikçe olağan rayice uygun olarak kararlaştırılan kira bedeline Üretici Fiyat Endeksi artış oranının üç yıl için artırımı esas alınarak bulunacak kira bedelinin o dönemin hak ve nesafet kurallarına uygun ve aşırı olmayan bir kira bedeli olduğunun ilke olarak kabul edilmesi ve ona göre uygulama yapılması; bundan sonra ise hak ve nesafet ilkeleri uygulanarak kira bedelinin tespit edilmesi gerekeceği-
818 sayılı Borçlar Kanununun 512, Medeni Kanunun 545 ve 532. maddeleri bir arada incelendiğinde ölünceye kadar bakma sözleşmesini ancak Sulh Hakimleri, noterler veya kanunlarca kendilerine yetki verilmiş diğer görevlilerin düzenleyebilecekleri-