Bozmadan sonra devam eden dava ziynet ve çeyiz alacağına ilişkin olup taraflarca açılan diğer davaların kesinleştiği, o halde kabul edilen ziynet alacağı ve çeyiz alacağı davasında davacı-davalı kadın lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine ve ziynet ve çeyiz eşyası alacağı davasının kabulü nedeniyle davacı-davalı kadın tarafından yapılan yargılama giderinin davalı-davacıdan alınmasına karar verilmesi gerekirken, kesinleşen diğer davalar yönünden yeniden davacı-davalı kadın ve davalı-davacı erkek lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi tazminatın çok olduğu, Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükümleri dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi tazminat takdiri gerekeceği-
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ise kararında; davalının hükmedilen maddi manevi tazminatın miktarlarının az olduğuna yönelik istinaf incelemesi talebinde bulunduğu belirtilerek, istinaf kanun yolu değerlendirilmesini sadece tazminat miktarları yönünden yaptığı, davalı kadın tarafından, ilk derece mahkeme kararı tamamı yönünden istinaf edildiği halde bölge adliye mahkemesince boşanma yönünden istinaf incelemesi yapılmamasının doğru olmadığı-
2. HD. 02.05.2019 T. E: 613, K: 5337-
2. HD. 02.05.2019 T. E: 1656, K: 5320-
2. HD. 02.05.2019 T. E: 462, K: 5233-
Tarafların yabancı mahkeme kararının kesinleştiği anda boşanmış sayılacakları, boşanmaya ilişkin yabancı mahkeme ilamında davacı kadının, eşinin ortak çocuklara yönelik olarak şiddet uyguladığı iddiasını ispat edemediğinin, tarafların anlaştıklarının ve erkeğin davayı kabulü ile boşanmaya hükmedildiğinin belirtildiği, o halde, yabancı mahkeme ilamında erkeğin kusurunun ispat edilemediğinin ve tarafların anlaşarak boşandıklarının tespit edilmesi ve artık yabancı mahkeme ilamının Türk Mahkemesi bakımından kesin delil ve kesin hüküm gücünü kazanmış olması karşısında eldeki davada davalı-karşı davacı erkeğe kusur yüklenmesi ve erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulünün doğru olmadığı- Maddi tazminat talebinin boşanmanın fer'isi niteliğinde olduğu-
İlk derece mahkemesince, çocuk yararına her ne kadar iştirak nafakasına hükmedilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen istinaf kararı tarihinde ortak çocuğun ergin olduğu, çocuğun ergin olduğu gözetilmeksizin, hakkında ergin olduğu tarihten sonraki dönemi de kapsayacak şekilde iştirak nafakasına yönelik istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesinin doğru olmadığı- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın az olduğu-
Yapılan yargılama ve toplanan delilerden; "kadının beddua ettiği" vakıasına davacı erkek tarafından dayanılmadığının, bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenemeyeceğinin, mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışların yanında, davacı erkeğin, davalı kadını "Evden kovduğu, sen git, sevdiğim kadını eve getireceğim dediği"nin, kadını boşanmaya zorladığının, davalı kadın tarafından cevap dilekçesinde bu vakıalara dayanıldığının, dinlenen tanık beyanlarıyla da bu vakıaların ispat edildiğinin anlaşıldığı, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadına oranla davacı erkeğin daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Davacı erkek boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu, boşanma sonucu kadının eşin maddi desteğinden yoksun kalacağı, Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşullarının kadın yararına oluştuğu-
Davacı-karşı davalı kadının, eşinin yatalak ve bakıma muhtaç halde olmasına rağmen kendisine bakmaması, davalı-karşı davacı erkeğin ise sürekli küfür ve hakaret ile şiddete teşebbüs olarak gerçekleşen davranışlarının, tarafların eşit düzeyde kusurlu olduğunu gösterdiği-