Dosya kapsamından davalının 26.3.2010-21.2.2013 tarihleri arasında davalı borçlu şirketin eski eşi ile birlikte ortağı olduğu, eski eşinden 15.12.2008 tarihinde boşanmasına rağmen 2010 yılında alınan dava konusu aracın banka kredisine kefil olduğu, kredi borcunu 19.4.2013 tarihinde 20.000 TL olarak ödeyerek dava konusu aracı 22.4.2013 tarihinde borçlu şirketten aldığı, davalı ile eski eşi arasındaki ceza dosyasındaki 12.11.2012 tarihli hazırlık ifadelerinden tarafların birlikteliklerinin 2011 yılına kadar devam ettiğinin anlaşıldığı, yine dava konusu aracın 12.11.2012 tarihli tutanaktan davalının kullanımında olduğunun anlaşıldığı, takip konusu borcun tanzim tarihi olan 20.9.2012 tarihinde davalının borçlu şirketin ortağı olduğu, 12.11.2012 tarihli tartışma ve kavganın borçlu şirketin borçları nedeniyle meydana geldiği, dolayısıyla davalının ortağı olduğu şirketin durumunu ve amacını yani borçlarını bilmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, yine dava konusu aracın davalı tarafından alacağa mahsuben (aracın banka kredi borcunu ödemiş olması) alınmış olması nedeniyle dava konusu tasarrufun İİK’nun 279/3-2 ve 280/1 madde gereğince iptale tabi olduğu-
Takip konusu borcun iptali istenen tasarruftan önce 28.10.2005 tarihli kredi kartı sözleşmesi ile doğmuş olduğu, 2.7.2013 tarihli haciz tutanağının İİK’nun 105.maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde bulunduğu, dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç bedel arasında misli fark bulunduğu, tapudaki bedel dışındaki ödeme iddiasının ispatlanamadığı, davalı ...’in eşi tarafından aldatıldığını bilmesine rağmen anlaşmalı boşanarak mal paylaşımı talebinde bulunmadığı, mevcut geliriyle dava konusu taşınmazı almasının hayatın akışına aykırı olduğu gibi borçlunun durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu tasarrufların iptale tabi olduğu-
Tasarrufun iptali davalarında, iptali istenilen işlemin, borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olması gerektiği- Borçlu ile davacı alacaklı arasındaki cari hesap ilişkisi davacı tarafından borçluya yapılan mal satışı ile başlamış olduğundan, takip dayanağı bononun düzenleme tarihine göre borcum doğum tarihinin tespit edilemeyeceği- Cari hesap ilişkisi incelendiğinde 09.10.2009 tarihinde başlayan ticari ilişkide 25.11.2009 tarihine kadar borç 40.763,65 TL ulaşmış, bundan sonra da takibin başladığı 05.05.2010 tarihine kadar borç sıfırlanmadan borç bu miktarın altına düşmeyecek şekilde ve artan oranda seyretmiş ancak mal satışına da devam edilmiş olduğundan, senedin tanzim tarihinde (01.03.2010) borçlunun 45.387,72 TL borcu olduğu gibi, bu borç belirtildiği gibi hiç sıfırlanmadan devam eden ticari ilişki içerisinde 28.04.2010 tarihinde ulaştığı miktar 48.108,41 TL olduğundan, takibin bu miktar üzerinde yapılmasının alacaklı ile borçlu arasındaki borcun 28.04.2010 tarihinde doğduğu anlamına gelmeyeceği- İptali istenilen ilk tasarruf,  borcun doğumundan sonra olduğundan mahkemece, işin esasına girilmesi gerektiği- Davanın ön koşul yokluğundan reddedilmesi halinde, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
Borçlu ile davalı şirket arasındaki söz konusu tasarruf yönünden tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç bedel arasında misli fark bulunması nedeniyle İİK’nun 278/3-2, ayrıca davalı borçlunun ortağı ve temsilcisi olduğu şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki nedeniyle davalı 3.kişi şirketin borçlunun durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olması nedeniyle İİK’nun 280/1.madde gereğince iptale tabi olduğu- Davalı 4. ve 5. kişiler, muhtelif şirketlerde ortak ve yönetici olarak bulunmalarına rağmen adı geçen kişiler ile ortağı oldukları şirketlerin davalı borçlu ve onun ortağı olduğu şirket ile ticari ilişkisi içinde bulunduğu, aralarında organik ve fiili bağ olduğu davacı tarafından ispatlanamadığından dolayısıyla davalı 4.ve 5 kişinin kötüniyetli oldukları davacı tarafından ispatlanamadığından 4 ve 5 kişi durumundaki davalılar hakkındaki davanın reddine; bu durumda, davalı şirket hakkındaki davanın İİK’nun 283/2 madde gereğince bedele dönüşmesi nedeniyle davacının dava konusu alacak ve fer’ileriyle sınırlı olarak davalı 3.kişi şirketin dava konusu taşınmazı elden çıkardığı tarihteki bedeli olan 3.800.000,00 TL tazminatla sorumlu tutulmasına (aynı taşınmaza ilişkin olarak başka alacaklılar tarafından açılan ve tazminat olarak hükmedilerek kesinleşen dosyalar var ise o dosyalarla da tekerrür oluşturmayacak şekilde) karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değer arasında misli fark bulunduğu gibi, davalı borçlu şirket ortağı ile davalı 3 .kişinin aynı köy, cilt ve hanede nüfusa kayıtlı oldukları, aynı yörede ticari faaliyette bulundukları, davalının savunmasından borçlunun durumunu ve amacını bildiği ve emsal olarak sunulan ve Yargıtay tarafından düzeltilerek onanan bir diğer dosyada da "davalı borçlu şirket ortağı adına kayıtlı taşınmazı davalı 3. kişinin ağabeyine, borçlu şirketin adına kayıtlı taşınmazı da 4. kişiye, onun da davalının ortağı olduğu şirkete devrettiği her iki tasarrufun da iptaline karar verildiği" görüldüğünden, dava konusu tasarrufun İİK'nun 278/3-2, 280/1 maddeleri gereğince iptale tabi olduğu-
İvazlar arasında fahiş fark olduğu, borçlu ile davalının kardeş, diğer davalı ile ise aynı köyde ve aynı mahallede oturdukları ve aynı kooperatifte birlikte çalıştıklarından borçlunun mali durumunu bildikleri veya bilmesi lazım gelen şahıslardan olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Boşanma protokolünde "davalı adına tapuda kayıtlı taşınmazın satılarak bedelinin %50 oranında paylaşımı" konusunda anlaşılmışsa da, bu bedelin kendisine ödenmemesi üzerine katkı payı alacağı davası sonucu açarak belirlenen bedelin tahsili için başlatılan icra takibine geçen davacı-alacaklı "davalı eski eşinin satmış olduğu evin bedeli ile yeni bir ev alarak babası adına tescil ettirdiğini, borçlunun babası olan diğer davalının da yeni alınan evin çıplak mülkiyetini torununa devrettiğini,  taşınmazın borçlu eşi ve ve diğer davalı müşterek çocukları tarafından kullanıldığını, nam-ı müstear şeklinde yapılan tasarrufların iptaline karar verilmesini" talep etmiş olup borçlu eşin babası olan davalının boşanan kızı ve torunu için ev alması ve bir baba olarak kendisini bu konuda sorumlu tutması hayatın olağan akışına uygun olmakla birlikte, bu sorumluluğu yerine getirebilecek ekonomik güce sahip olduğunun da borçlunun babası olan davalı tarafından ispatlaması gerektiği- Tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece öncelikle davalı borçlu eski eşin sattığı ve elde ettiği taşınmaz bedelini ne şekilde harcadığı konusunda belge, banka hesap hareketleri, kredi kartı harcamaları, SGK kayıtları, çıkarıldığını belirttiği işyerinden çıkış belgeleri varsa aldığı tazminat miktarı, boşanma dosyası ile nafakaya ilişkin takip dosyası; davalı alacaklının hesap hareketleri, adi satış sözleşmesine ilişkin dava konusu taşınmaza ilişkin inşaat sözleşmesi, yapı ruhsatı...vb belgeler ile, gerektiğinden anılan şirketin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davalı borçlu eşin babası olan diğer davalının aile nüfus kayıt tablosu istenerek dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini 20 yaşındaki torununa devretmesinin hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, dava konusu taşınmazın rayiç değeri yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlulardan sadece birinin adresinde haciz yapılmış ve tutulan tutanak İİK’nun 105 niteliğinde geçici aciz belgesi niteliğinde ise de diğer borçlu adreslerinde yapılmış haciz ve alınmış bir aciz belgesi bulunmadığından, davalı dışındaki davalılar yönünden davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği-İvazlar arasında fahiş fark olmadığı gibi davalının borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğu ispat edilmemiş olup, borçlunun bu amaçla hareket etmesi bir başka deyişle kötü niyeti yeterli olmayıp üçüncü kişinin bu amaçtan haberdar olduğunun ispatı gerekeceği- Tapu yazılı belge niteliğinde olduğundan burada yazılı olan bedelin davalı üçüncü kişi tarafından ödendiğinin kabul edilmesi, aksi iddianın ileri süren tarafından ispatı gerekirken anılan davalıya usule aykırı olarak ispat külfeti yüklenerek, bedeli ödediğini ispatlayamadığı gerekçesi ile reddinin isabetli olmadığı-
Davacı tarafından davalı Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü'ne gönderilen satış bedeli ve temlik konusunda bilgi isteme içerikli yazılar 6183 sayılı K. mad. 79 kapsamında gönderilmiş haciz ihbarnamesi niteliğinde olmadığı- Arsa sahipleri ile yüklenici şirket arasındaki sözleşmelerin tarihsiz ve adi belge niteliğinde olması, taşınmazların arsa sahipleri adına tapuda kayıtlı olması, anılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılmaması, sözleşmelere ilişkin damga vergisinin davalı 3. kişi şirket tarafından davadan sonra yatırılması, kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu taşınmazda davalı borçlu şirketin temsilcisinin anne ve babasının malik olması gibi maddi ve hukuki olgular gözönüne alındığından davalı şirketler arasındaki temlik işleminin 6183 S. K. mad. 30 gereğince iptale tabi olduğu, esas davanın davacının kesinleşen alacak ve ferileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekeceği- 6183 sayılı Yasa'nın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği-
Bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenemeyeceği- Davalı üçüncü kişi şirketin borçlunun komşusu olması nedeniyle onun durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olduğu, dava konusu taşınmaz üzerinde ticari işletme bulunması nedeniyle dava konusu tasarrufun İİK. mad. 280/1-2-3 gereğince iptale tabi bulunduğu-