Davacının yabancı uyruklu olmasından dolayı satın aldığı aracın davalı adına tescil edildiği, bu hususta taraflar arasında sözleşme akdedildiği, ancak iade istemine rağmen davalı tarafça aracın devrinin yapılmadığı belirtilerek, araç için ödenen bedelin iadesi talebine ilişkin davada; inanç ilişkisinin ancak yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı bulunması halinde, tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği, davacı tarafça dayanılan banka havale dekontlarından, yapılan havalenin araç alımı nedeniyle gönderildiğine dair bir kayıt olmadığından bu banka havale dekontlarının yazılı delil başlangıcı olarak kabulüne olanak olmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş olsa da; davacı tarafın sunduğu banka dokümanlarından, açıklamalı bir kısım havaleler yapıldığı ve yine dava konusu aracın alımına dair ilgili şirket tarafından fatura düzenlendiğinin anlaşıldığı, davacı tarafından yapılan havale işlemi ile dava konusu aracın alındığı bayinin kestiği fatura tarihleri göz önüne alındığında; Tofaş-Fiat yetkili bayii olan şirkete, dava konusu araca ilişkin ödemelerin kimin tarafından, hangi hesaptan ve hangi tarihte yapıldığı sorularak, davacıya ait İngilizce banka doküman metinlerinin de usulüne uygun olarak tercüme ettirilip, ilgili şirket adına ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davacının kredi temini amacıyla bağımsız bölümü davalıya devrettiği ve kredi taksitlerinin ödenmesi ile borç bittiğinde taşınmazın kendisine devredileceği yönünde davacı ile anlaştıklarını kredi borcunun büyük kısmını ödeyen davalıya bu bedeli ödeyeceğini ihtar etmesine karşılık taşınmazı devretmek istememesi üzerine açılan davada kredi ödemelerinin bazılarının davacı tarafça ödendiğine ilişkin dekontların delil başlangıcı olduğu halde inanç sözleşmesinin varlığı tanıkla ispatlanabileceğinden taraf tanıklarının dinlenmesi, inanç sözleşmesinin varlığı tespit edildiği takdirde davacı tarafın yaptığı bütün ödemelerin gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak belirlenmesi, bundan sonra TBK.'nın 97. maddesi gereği davacıya borcun ödemediği miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için süre verilmesi, depo edildiği taktirde bu paranın davalıya ödenmesi koşulu ile tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi, inanç sözleşmesinin varlığı bu deliller ile ispat edilemediği takdirde tarafların yemin deliline de dayandığı gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı, davalıya banka havalesi ile borç olarak para gönderdiğini tanık delili ile ispatlayamazsa da, HMK. mad. 169 vd. gereğince davalıya meşruhatlı isticvap davetiyesi çıkarılarak, davacının delil olarak dayandığı e-postaların davalı tarafından gönderilip gönderilmediği, e-posta içeriğinde bahsi geçen borç ilişkisinin nereden kaynaklandığı davalıya sorulup e-posta çıktıları hakkında açıklama yaptırılması gerektiği-
Bononun zamanaşımı süresinin dolması halinde alacaklının yalnızca temel ilişkiye dayalı olarak alacağını talep edebileceği- Senedin tek başına temel ilişkiyi ispatlamaya yeterli olmaması halinde yalnızca yazılı delil başlangıcı sayılacağı- Karz akdi zamanaşımının dava tarihi itibariyle dolmamış olması halinde yazılı delil başlangıcının tek başına ispat için yeterli olmayacağı ve bununla beraber diğer yan delillerin ve tanık beyanlarının aranacağı-
Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağı-
Davacılar davalı ile kardeş olup, davacılar tanıkla ispat imkanını kullanmayarak senede dayanmış ve senetteki imzanın davalıya ait olmadığı anlaşıldıktan sonra, davacıların iddia ettikleri hususları tanıkla ispat imkanları bulunmadığı gibi, dava dilekçesinde dayanılan senedin HMK. mad. 202'de yerini bulan yazılı delil başlangıcı olarak kabulünün de mümkün olmadığı- Liman Başkanlığı'nın cevabi yazısına göre davaya konu geminin yeniden inşa nedeniyle davalı adına tescil edildiği, veraset ilamına göre tarafların babası murise ait geminin ise mirasçılara intikalinden sonra, bütün mirasçıların davalıya verdiği vekaletnameye dayanılarak davalı tarafından dava dışı şahsa devredildiği hususları da dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İnançlı işlem ile borçlu, alacaklısına malını rehin etmek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanımak yerine, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanıdığı, sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri verme sorumluluğu oluştuğu- Belge ile ispatı gerektiği ve fakat böylesine bir belgenin bulunmadığı uyuşmazlıklarda; davacıların sunmuş olduğu dekontların uyuşmazlık ile bağlantılı olduğunun saptanması halinde delil başlangıcı teşkil edeceği ve çekişmenin giderilmesinde gözardı edilemeyeceği- Somut olayda, öncelikle kredi ödemesine ilişkin dekontların okunabilir asıllarının ibrazının sağlanması, dekontların davacıların elinde bulunması hususu da gözetilerek delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi, bu nitelikte sayılması durumunda dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, kredi borcunun kim tarafından ödendiği üzerinde durulmak suretiyle, bu aşamada TBK mad. 97 düzenlemesi de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davacının davalı aleyhine keşide ettiği ve dava konusu taşınmazların devri gerektiğini içeren ihtarnamelerin ve keza davalının bahsi geçen ihtarnamelere verdiği cevabın HMK'nin 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı olduğu-
Temsil olunan yetkisiz temsilcinin yaptığı sözleşmeye icazet verebileceği ve icazet verdiği takdirde de temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlem temsil olunanı bağlayacağı, temsilcinin yaptığı inanç sözleşmesindeki koşullara uygun davranan ve sonraki hukuki işlemlerini bu doğrultuda gerçekleştiren murisin inanç sözleşmesine icazet vermiş olduğu- Murisin inanç sözleşmesine icazet vermediğinin kabulü hâlinde, oldukça değerli ve kira gelirleri de yüksek olan taşınmazların çok uzun yıllar boyunca davacı şirket tarafından tasarruf edilmesine ses çıkarmamış olmasının hayatın olağan akışıyla bağdaştırılmasının da mümkün olmadığı- Bizzat muris tarafından açılan ferağa icbar davasının ilk oturumunda davacı şirket vekilinin davayı kabul etmesi ve bu davada verilen tescil kararının temyiz edilmeksizin kesinleştirilmiş olmasının inanç sözleşmesinin bir gereği olarak yapılmış olduğu, zira, inanç sözleşmesinde tarafların, sadece taşınmazlar hakkında satış vaadi sözleşmesi yapılması hususunda değil, ileride gerektiğinde tapuca kati olarak devirlerinin de sağlanması mümkün olmak üzere anlaşmış olduğu- İ. sözleşmelerinin kendine özgü sözleşmeler olması nedeniyle davacı şirketin o dava sırasında satış vaadi sözleşmesinin inançlı olarak yapıldığı yönünde bir savunma ile temlik işlemine karşı koymaması nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin hukukiliğinin kesinleştiğinden söz edilemeyeceği gibi davacının eldeki davada ileri sürdüğü iddiaların da iyi niyet kurallarına aykırı olduğundan söz edilemeyeceği- "İ.lı işlemin belgesi olarak dosyaya sunulan adi belgenin düzenlendiği tarihte vekilin davalıların murisinin vekili olduğuna dair bir vekâletname bulunmadığı gibi nam ve hesabına inanç sözleşmesi yapılan murisin bu sözleşmeye sonradan icazet verdiğinin de kabul edilemeyeceği, böyle olunca anılan belgenin geçersiz olduğu, kaldı ki ferağa icbar davası sırasında davacı şirket vekilinin hiç bir çekince ileri sürmeksizin ve taşınmaz bedellerinin de tahsil edildiğini belirterek davayı kabul ettiği, tüm bu olgular bir arada değerlendirildiğinde eldeki davanın kanıtlanamadığı" şeklindeki görüşün ve " belgenin bir inanç sözleşmesi niteliğinde bulunmasına ve dosya kapsamındaki delillere göre kendi nam ve hesabına sözleşme yapılan murisin bu sözleşmeye icazet verdiğinin anlaşılmasına karşın, davalılar tarafından sözleşme altındaki imzanın vekile ait olmadığı iddia edildiğinden bu iddianın da araştırılması gerektiği" yönündeki görüşün (mahkeme huzurunda bizzat dinlenen vekilin davalılar murisinin verdiği yetkiye dayanarak inanç sözleşmesinin yapıldığını ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan etmiş olması karşısında) HGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
Türk Ticaret Kanunu madde 776’da gösterilen zorunlu şekil şartlarını ihtiva etmeyen ve bu sebeple bono sayılmayan yazılı belgenin, temel ilişki bakımından delil başlangıcı sayılacağı, delil başlangıcının, gerek senetle ispat kuralının gerek senede karşı senetle ispat kuralının istisnası olduğu, HMK 202/1 maddesi uyarınca bu durumda tanık dinlenmesinin mümkün olduğu-