Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle açılan boşanma davasında, akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alınan tarafa davranışları iradi olmadığından kusur yüklenemediği-
Taraflar Suriye vatandaşı olup, 6458 s. Kanun uyarınca geçici koruma statüsünde yer aldıkları- Boşanma davasındaki tarafların ikisi de Suriye uyruklu olduğundan, boşanma sebepleri bakımından müşterek milli hukuklarının araştırılarak öncelikle bu hukukun uygulanması, yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi ya da tespit edilen yabancı hukukun Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması halinde Türk hukukunun uygulanması gerektiği, müşterek milli hukukları araştırılmadan Türk hukukunun uygulanmasını hatalı olduğu-
Tanık isminin yanlış gösterilmesinin maddi bir hataya veya kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığının anlaşılması halinde, ilgili tanığın dinlenilmesi gerektiği- Mahkemece yapılacak iş, kadının tanık listesinde bildirdiği tanık ile dinletilmek istediği kişinin aynı kişi olup olmadığı araştırılarak, gerekli görülür ise zabıta araştırması da yapılıp aynı kişi olduğunun anlaşılması halinde dinlenilmesi gerektiği-
Davacı eş yararına 4721 sayılı Kanun'un 175 inci maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde mahkemece davanın kabulüne ilişkin kurulan hükmün yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı- Davacı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği- Boşanmaya sebep olan olaylarda kadının erkeğe nazaran az kusurlu olduğu, boşanma kararının 28.03.2020 tarihinde kesinleştiği, dosya içerisinde mevcut 08.10.2018 tarihli ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre adına kayıtlı mal varlığının bulunmadığı, kira olan evde çocuğu ile birlikte yaşadığı, her ne kadar bu araştırma belgesinde bir yemek şirketinde asgari ücretle çalıştığı tespit edilmiş ise de sonrasında alınan 10.01.2020 tarihli sosyal inceleme raporunda herhangi bir işte çalışmadığı, gelirinin bulunmadığı ve geçimini ailesinin yardımlarıyla sağladığının belirlendiği, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarının incelenmesinde ise direnme kararında belirtildiği üzere, davacının 2019 yılının 4 üncü ayında kendi isteği ile işten ayrıldığı, sonrasında birden çok kez işe başladığı, ancak iş sözleşmesinin işverence feshedilmesi nedeniyle işyerinden ayrılmak zorunda kaldığı, davacı ilk işinden kendi rızası ile ayrılmış ise de geçimini sağlamak için daha sonra birden çok işyerinde işe başladığı, işveren tarafından iş sözleşmesi feshedilene kadar çalıştığı, hâl böyle olunca kadın eşin sırf yoksulluk nafakası elde etmek için çalışmadığının kanıtlanamadığı- Davacının güncel SGK kayıtların incelenmesinde de hâlen çalışmadığı gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesi kararının isabetli olduğu-
Boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları- Maddi-manevi tazminat ile yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı- Erkeğin kusurlu davranışlarının gerçekten de evlilikte ağır ve süreklilik arzeder şekilde gerçekleştiğinden tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında erkeğin ağır, buna karşılık kadının az kusurlu olduğu- Tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılması gerektiği-
Özel Dairenin bozma ilâmı ile hükmün bozma kapsamı dışında kalan “yargılama harç ve giderleri ile vekâlet ücreti” yönlerinden kesinleşip kesinleşmediği-
Hâkimin, somut olayın özelliğine göre, boşanma kararının verildiği zamanda boşanma olgusuna dayalı olarak, eşin yoksulluğa düşeceğini öngörüyorsa yoksulluk nafakasına hükmetmesi gerektiği- Yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre yoksulluk nafakası konusunda bir karar verilmesi gerektiği-
Müşterek çocuğa istismar, fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddet, tehdit iddiaları ile evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma talep edilen davada, mahkemece, daha önce aynı vakıalara dayanarak boşanma davasından feragat edilmiş olması nedeniyle bu eylemlerinin affedildiği veya en azından hoşgörü ile karşılandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu- Davalı erkeğin, tarafların ortak kızlarına cinsel istismarda bulunması sebebi ile hükümlü olduğu sabit olduğu, yaşanan bu olayın vehameti, verdiği acı ve ızdırabın süregelen nitelik taşıması ve her daim yenilenmesi nedeni ile aynı vakıaya dayalı olarak açılan ilk davadan feragat edilmiş olması, davalı erkeğin eyleminin davacı kadın tarafından affedildiği sonucunu doğurmayacağı- Davalı erkeğin ceza dosyası ile sabit olan eyleminin ağırlığının süregelen nitelikte sonuçlar doğurması karşısında kadının önceki dava sürecindeki iradesinin hakkın özünden vazgeçme niteliğinde olmadığı, kendisi ve çocuklarını korumaya yönelik olduğunun kabulü gerektiği- Davacı kadının somut eylemi affettiği veya hoşgörü ile karşıladığı şeklinde değerlendirme yapılması hayatın olağan akışına ve hakkaniyet ilkesine aykırı olup; öz çocuğuna cinsel istismarda bulunan biri ile evlilik birliğini devam ettirmesi davacı kadından beklenemeyeceği-
Erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, evlilik süresince eşini aldattığı, hakaret ettiği, evlilik birliğinde olması gereken saygıyı ve sadakati eşine göstermediği, ayrılık döneminde eşine ekonomik şiddet uyguladığı, buna karşılık kadının da fiili ayrılık döneminde sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğu uyuşmazlıkta, tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında, eşlerin "eşit kusurlu" oldukları- "Kusurların sayısı ve niteliği itibarıyla erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu, Özel Daire ile mahkeme arasında kusurların neler olduğu ve niteliği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı için direnme kararının temyiz incelemesi sırasında vakıalara ilişkin yeni bir delil değerlendirmesi ile yeni bir kusur eklenmesi mümkün olmadığı, kadın eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan tanık beyanlarının, boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı- Davalı ve vekilinin beyanlarıyla, çilingir vasıtasıyla anahtarın değiştirildiği kabul edilmişse de, "yeni anahtarın yerinin kadına söylendiği" de ifade edildiğinden, davalının davacı tarafından ileri sürülen bu vakıayı hukuksal açıdan ileri sürülenden farklı olduğunu belirterek kabul ettiği, bu yöndeki bir beyanın diğer tarafı ispat külfetinden kurtardığından söz edilemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyan ve delillere itibar edilerek boşanmaya karar verilmesinin hatalı olduğu- Somut olayda davalının "kusurlu davranışlarının ispat edildiği" görüşü ile "kusura dayalı boşanma kararı verilmesi ilkesinden vazgeçilmesi, boşanma davası açıldığı takdirde artık eşler ve çocuklar bakımından evlilik birliğinin korunmasında bir yarar kalmadığı kabul edilerek evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının gerektiği" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-