Kesinleşmiş mahkeme ilamı ile alacağı sabit olan alacaklının borçlu hakkında bir icra takibinin olmasının BK'nun 19. maddesine göre açılan davalar için bir koşul olmadığı- Davalı üçüncü kişilerden birinin bitişik parselin maliki olup borçlu ile taşınmazlarının komşu olduğu, diğer üçüncü kişi davalının ise, borçlu ile aynı köy nüfusuna kayıtlı olup aynı köyde mukim olduğu ve bu halde anılan davalıların borçlunun mal kaçırma amacını bileceklerinden bu taşınmazları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği- Borçlu tarafından davalıya yapılan satışına ilişkin akit tablosunun getirtilerek, borcun doğumundan sonra gerçekleşen bir satışın varlığının teyid edilmesi halinde, bu davalının taşınmazı sattığı kişinin de davaya dahili sağlanarak her iki satış yönünden BK'nun 19. maddesine göre muvazaa olgusunun değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmişse, bu takdirde aciz halinin gerçekleşmiş sayılacağı- Borçlu şirket ait 5 taşınmaz üzerinde fazla miktarda farklı icra takiplerinden haciz bulunduğu ve kendilerinden önce tesis edilmiş ipoteklerin bulunduğu, haciz tutanağında, borçlunun işyerinde 2.000 TL lik taşınır haczi yapıldığı ve aynı gün borçlu şirketin yetkililerinin evinde yapılan hacizde de; kapının kapalı olduğu apartman görevlisinin borçlu ve eşinin bir kaç ay önce taşındığını beyan ettiği görülmekle, İİK. mad. 105/2 uyarınca, hacze kabil mal bulunmaz ise haciz tutanağı İİK'nun 143.maddesindeki aciz belgesi hükmünde olduğundan, icra dosyası kapsamında borçlunun alacak veya başka taşınır malı olmadığı, dava konusu taşınmaz dışındaki haciz konulan diğer taşınmazlar üzerinde başkaca haciz ve ipoteklerin olduğu  anlaşıldığından, bu hali ile davacının alacağını karşılama imkanı bulunmadığı ve artık borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek dikkate alındığında bedel farkı olmamakla birlikte, davalı üçüncü kişi, davalı borçlu şirketin muhasebecinin eşi olduğundan borçlu şirketin mali durumu hakkında da bilgi sahibi olması gereken kişi olduğu ve davanın İİK. mad. 280 gereğince kabulüne karar verilmesi gerektiği- Kural olarak davanın önşart yokluğundan reddi halinde esasa girilmeden önşart yokluğu nediyle usulden reddi ile yetinilmesi gerektiği ve bu durumda, maktu vekalet ücretine hükmedileceği-
Tasarrufun iptali davasında, davacı alacaklı ile davalı borçlu şirket arasındaki cari hesap ilişkisinin başladığı, yani borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerektiği-
Davalı borçlunun, davalı üçüncü kişiyle anlaşarak aralarında başlatılan muvazaalı icra takibinin (tasarrufun) iptali istemiyle açılan davada, davalı borçlu ile zorunlu dava arkadaşı olan üçüncü kişinin yetki itirazını birlikte ileri sürülmesi gerektiği- İptal davaları için yasada özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK 6 gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerektiği- Her iki davalının da cevap dilekçesi sunmadığı olayda, süresinden sonra davalı vekilinin yetki itirazında bulunmasının mümkün olmadığı- Usulüne uygun yetki itirazı bulunmadığından yetki itirazının reddi gerektiği-
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; muayene raporunda belirtilen % 84 oranında eksik ölçüm oranı dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, ancak muayene raporunun devamında sayacın eksik kayıt yapma oranı ile dozajı arasında çelişki bulunduğu, ana kartın değiştirildiğinin ifade edildiği, Tüketim Miktarı Hesaplama başlıklı bölümde bu şekilde kaçak tahakkukunun hesaplanma yönteminin bulunmadığı, ilgili bölümde belirtilen yöntemlerle kaçak ve ek kaçak tahakkukunun hesaplanması gerektiği, ayrıca kaçak tahakkuku hesaplanmasında k/k, dağıtım, iletim, psh ve fonlar dikkate alınmaksızın aktif tarifenin 1,5 katı ve KDV uygulanarak miktarın belirlenmesi, ek kaçak tahakkukunda ise aktif enerji bedeline k/k, dağıtım, iletim, psh vd birimler dahil edilerek giydirilmiş bedel üzerinden miktarın belirlenmesi gerektiği, bu şekilde kaçak elektrik kullanım hesabı yönünden mevzuata uygun teknik inceleme yapılmadığı, raporun taraf ve Yargıtay denetimine elverişli olmadığı gibi mevzuata da uygun olmadığı, talep edilen kaçak elektrik bedelinin yönetmelik ve 622 sayılı kurul kararının “Tüketim Miktarı Hesaplama” başlıklı bölümünde açıklanan yöntem ve sürelere uygun hesaplanması gerektiği, o halde; dosyanın önceki bilirkişi dışında uzman bilirkişiye verilerek, takibe konu toplam bedelin Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ve 622 sayılı EPDK kararı hükümlerine göre ayrıca ve denetime elverişli olarak hesaplanması için rapor alınarak, davacının menfi tespit talep edebileceği kaçak ve ek kaçak tahakkuk bedellerinin belirlenmesi gerekeceği-
Davacı alacaklı borcun çeklerin keşide tarihlerinden önce doğduğunu ileri sürmüşse de, davacının bu iddiasını tanık olarak bu davadan menfaati olan diğer takip borçlusunun ifadesine dayalı ispat edemeyeceği- Mahkemece tacir olan ve ticari defter tutmak zorunda olan davacı alacaklı şirket ile borçluların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak dava dayanağı takip dosyasındaki çek dayanağı ticari ilişki ve borcun doğumunun araştırılması gerektiği-
Davalı kamu borçlusu olduğu iddia edilen kişi hakkında sadece ihtiyati haciz kararı alındığı, hakkında takip yapılmadığı ve dolayısı ile kesinleşmiş bir takip olmadığı anlaşıldığından, bu davalı ve ona ait taşınmazla ilgili olarak tasarrufta bulunduğu 3. kişi ve 4. kişi hakkındaki davanın da dava koşulu yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali talepli açılan davada, davalının, yargılama aşamasında dava dayanağı olan vergi borçlarını ödediğini, tahsil ve tasfiye edildiğini beyan ettiği, mahkemece yaptırılan araştırma ve alınan bilirkişi raporuna göre de dava konusu borçların tahsil ve tasfiye edildiği anlaşıldığından, mahkemece vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden tarafların haklılık ve haksızlık durumlarının tespiti yapılarak sonucuna göre vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekeceği-
Dava, TBK. mad. 19 gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali davası olarak değerlendirilmiş ise de, dava dilekçesine, davacı vekilinin yargılama sırasındaki yazılı ve sözlü anlatımlarına göre, dava İİK'nun 277 vd. gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğundan, ve dava dayanağı takip dosyasında yapılmış bir haciz bulunmadığı gibi, İİK. mad. 143 gereğince aciz belgesi de sunulmadığından, davalı borçlunun aciz halinin ispatlanmamış olduğu ve davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Davalı üçüncü kişinin davalı borçlunun eşine dava konusu taşınmazı satın alması için vekalet vermesinin tek başına muvazaa olgusu için yeterli olmadığı-
İhtiyati haciz kararlarının, esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin kararlar olduğu; diğer bir anlatımla ihtiyati haczin, devam etmekte olan dava sonunda davacının hükmedilecek alacağının tahsilini garanti altına almak için davalının mallarına geçici olarak el konulması olduğu- İhtiyati haciz için davaya ilişkin tüm koşulların gerçekleşmesinin beklenmesi dava ile elde edilecek sonuçların alınamamasına yol açabileceğinden, davacının ihtiyati haciz talebinin İİK'nın 281/2 maddesi uyarınca teminat karşılığı kabulüne karar verilmesinin isabetli olacağı-