İcra Mahkemesine başvuru yaparak finansal kiralama konusu mal üzerinde icra müdürlüğünce uygulanan haczin kaldırılmasını isteyen 3. kişinin şikayet tarihi itibariyle finansal kiralama konusu malların kiracısı durumunda olduğunun belirlendiği, kiracı 3. kişinin, yargılama aşamasında mülkiyete de hak kazandığı değerlendirildiğinde ve bu durumda artık mülkiyeti kaybeden finansal kiralama şirketinin de istihkak davası açamayacağı düşünüldüğünde 3. kişinin şikayette hukuki yararı (korunmaya değer hakkı) bulunduğunun kabulü gerekeceği, dilekçede ileri sürülen vakanın haczi kabil olmadığı (haciz dışı tutulması gerektiği) halde finansal kiralama konusu malların haczedildiği iddiası olduğunun, talebin ise bu mallar üzerine konan haczin kaldırılması talebini içerdiğinin görüldüğü, bu hali ile başvurunun İcra Müdürlüğü tarafından yanlış uygulanan haciz işlemini şikayet olarak nitelendirilmesi ve uyuşmazlığın İİK 16. madde ve devamında düzenlenen şikayet koşullarına göre çözümlenmesi gerekeceği, mahkemece, dava konusu mahcuzun bulunduğu mahalde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, Finansal Kiralama Sözleşmesine konu makine ile mahcuzun aynı olup olmadığı (seri no, model yılı vd karşılaştırma yapılmak sureti ile) kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi için ek rapor alınması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken istihkak davası nitelemesi ile dava tarihinde başvuranın malik olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesinin, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunun, borçlunun haline münasip alabileceği mesken değeri yönünden yeterli olmadığına dair gerekçesi yerinde ise de; bu gerekçeye dayanarak Bölge Adliye Mahkemesince, yerinde yeniden keşif icra edilmek suretiyle uzman bilirkişi veya bilirkişilerden rapor alınarak taşınmazın kıymetinin ve borçlunun İstanbul’un daha mütevazi bir semtinde haline münasip evi alabileceği değerin İİK'nın 82. maddesinin birinci fıkrasının 12. bendinde değinilen ilke ve kurallar gözetilerek belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, raporda belirlenen değerin, İstanbul şartlarında kabul edilebilir olmadığına dair afaki bir gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
İlk Derece Mahkemesince alınan 21.04.2022 tarihli bilirkişi raporunda incelemenin laboratuvar ortamında yapılıp yapılmadığı, hangi aletler ve yöntemlerin kullanıldığının belirtilmediği bu haliyle bilirkişi raporunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 gün 2001/12-436 E.,2001/467 K. ve 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararlarında açıklanan kıstaslara uygun olmadığı ve bu rapora borçlu tarafından yasal süresi içerisinde itiraz edildiği de görülmekle uyuşmazlığa çözüm getirecek nitelikte bulunmayan bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisinin ve borçlunun istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddinin isabetsiz olduğu-
Her ne kadar mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeye çalışılmış ise de, Bölge Adliye Mahkemesinin ortadan kaldırma kararı gereği yeniden rapor aldırılmasına rağmen ilk derece mahkemesince, ortadan kaldırma kararı öncesi aldırılan .................... tarihli bilirkişi heyet raporu esas alınarak itirazın kabulü yönünde hüküm kurulduğu, alacaklının istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince de dairenin ortadan kaldırma, yeniden incelenmek üzere mahkemesine gönderme kararı uyarınca, mahkemece yeniden 3 kişilik bilirkişi heyetinden rapor aldırıldığı, raporda "bono üzerinde yer alan her iki imzanın davacının eli ürünü olamayacağının kabulü gerektiğine" dair kesin kanaat bildirildiği, söz konusu raporun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçeleriyle alacaklının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmekle; ........... Bölge Adliye Mahkemesi ........... Hukuk Dairesi'nin ..............sayılı kararıyla dosya kapsamındaki raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeni ve farklı bir bilirkişi uzman heyetinden rapor aldırılarak karar verilmesi yönündeki ortadan kaldırma kararı uyarınca ilk derece mahkemesince hükme esas alınan raporun esasa etki etmeyeceği, Bölge Adliye Mahkemesince belirtilen raporun da 3 kişilik bilirkişi heyeti değil tek kişilik adli belge inceleme uzmanından alınan bilirkişi raporu olduğu görülmekle hüküm kurmaya elverişli olmayan rapora dayalı olarak sonuca gidilmesinin doğru olmadığı-
TC Anayasası’nın 4709 sayılı Yasa ile değişik 46/son maddesi hükmüne göre; kesin hükme bağlanan (kesinleşmiş) kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi halinde 17.10.2001 tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanmasının talep edilebileceği, bu oranın, kararın kesinleşme tarihinden sonrası için yapılacak hesaplamada dikkate alınacağı- İlk Derece Mahkemesince, takip dayanağı ilamın kesinleşme tarihine kadar yasal faiz, kesinleşmeden itibaren şikayete konu dosya hesabı tarihi olan 27.12.2021 tarihine kadar ise Anayasa’nın 46/son maddesinde yer alan faizin uygulanacağı dikkate alınarak, bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle, şikayete konu dosya hesabı tarihi itibariyle bakiye dosya borcunun belirlenmesi gerekeceği-
Mahkemece ek rapor alınarak asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek faizin yıllık %13,75 oranı üzerinden şikâyet konusu olan 27.11.2014 tarihli dosya hesabı tarihine göre hesaplattırılarak, direnme kararının borçlu tarafından temyiz edildiği de gözetilerek oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile direnme kararının bozulduğunun, mahkemece bozmaya uyulmasına karşın hükme esas alınan bilirkişi raporunda %13.75 faiz oranı üzerinden yapılan hesaplama kapsamında şikayetin reddine karar verildiğinin anlaşıldığı, bu durumda, mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği şekilde asıl alacağa takip tarihinden itibaren şikayet konusu dosya hesabı tarihi olan 27.11.2014 tarihine kadar işleyecek faizin yıllık %13,75 oranı üzerinden hesaplama yaptırılarak, şayet ilk karardan aleyhe bir durum çıkması halinde borçlunun usuli kazanılmış hakkı da nazara alınarak bir karar verilmesi gerekirken, şikayetin borçlunun kazanılmış hakkını ihlal edecek şekilde reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İlk Derece Mahkemesince; borçlunun şikayet dilekçesinde fesih nedeni olarak ileri sürdüğü kıymet takdirine ilişkin itirazları değerlendirilerek aldırılan raporda taşınmaz üzerinde herhangi bir yapının olmadığı taşınmaz üzerindeki binanın yıkılmış olduğu belirtilerek taşınmazın kıymet takdirine itiraz dosyasındaki rapor tarihindeki sadece arsa değerinin 280.820.00 TL olarak belirlendiği, icra müdürünün kıymet takdiri yaptığı tarih olan 26.10.2017 tarihinde taşınmaz üzerindeki binanın yıkılmamış olduğu ve değer tespitinin de bu haliyle yapıldığı, mahkemece icra müdürünün kıymet takdiri yaptığı tarih 26.10.2017 tarihindeki taşınmazın durumu ile değerinin tespit etmesi gerekeceği, kaldı ki şikayete konu taşınmazın kentsel dönüşüm sebebiyle yıkıldığı ve taşınmazın diğer malikleri tarafından da binanın depreme dayanıklı olarak yeniden inşaatı için anlaştıkları da dosya arasına sunulan belgelerden de anlaşıldığından, mahkemece, fesih nedeni olarak ileri sürülen kıymet takdirine ilişkin itirazların konusunda uzman bilirkişi marifeti ile yeniden keşif yapılmak suretiyle incelenerek, taşınmazın 26.10.2017 tarihindeki durumu ile tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedelin (320.000,00 TL'nin) üzerinde olması halinde ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceği-
.............. tarih, ............ yevmiye numaralı ipotek akit tablosunun incelenmesinde; şikayetçinin taşınmazı üzerinde, alacaklı bankadan doğmuş ve doğacak borçlarına ilişkin olarak üst sınır ipoteği şeklinde tesis edildiğinin ve ipotek limitinin 600.000 TL olduğunun, ........... Noterliği'nin ihtarnamesiyle kesinleşen borcun 523.717,27 TL olduğunun, takibin de bu miktar üzerinden başlatıldığının anlaşıldığı, o halde, mahkemece, borcun ödendiğinin, İİK'nın 33. maddesi kapsamında belgelerle ispatlanıp ispatlanmadığının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi gerekirken; icra mahkemesince bağlayıcı olmayan komiser raporuna dayanılarak hazırlanan bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İcra müdürlüğünce gayrimenkul değerleme uzmanından aldırılan kıymet takdir raporları ile itiraz üzerine mahkemece bilirkişi kurulundan aldırılan kıymet taktir raporu, günümüz ekonomik koşulları ile birlikte değerlendirildiğinde; taşınmazın değerinin, 2019 yılında daha yüksek belirlenmiş iken 30.03.2021 itibariyle hangi gerekçe ile düştüğüne dair net değerlendirmeler içermediği, bu haliyle ihale konusu taşınmazın gerçek değerinin tespit edilemediği, ayrıca şikayetçi tarafından sunulan, ............ Asliye Ticaret Mahkemesinin ................ E. sayılı ortaklıktan çıkarılma davasında, şikayetçi şirketin mal varlığının tespiti için aldırılan, bilirkişi raporunda; ihale konusu taşınmazın değerinin 30.09.2021 tarihi itibariyle 41.210.500,00 TL olarak tespit edildiği de görülmekle, kıymet takdir raporlarında, ihale konusu taşınmazın tespit edilen değerleri arasında fahiş fark bulunduğu anlaşılmakta olup bu durumda, ihalenin feshi davasına bakan mahkemece, raporlar arası farklı değerlendirmelerin neden kaynaklandığının tespiti ile denetime elverişli ayrıntılı bir rapor alınmak sureti ile sonuca gidilmesi gerekeceği, o halde; Bölge Adliye Mahkemesince, taşınmazın vasfı da gözetilerek; gayrimenkul değerleme uzmanı, inşaat mühendisi, harita mühendisi ve makine mühendisinden oluşacak konusunda uzman bilirkişiler kurulu marifeti ile mahallinde keşif yapılarak, taşınmazın değerine yönelik itirazlar denetlenerek, satışa esas alınan kıymet takdirinin yapıldığı tarih itibariyle (icra müdürlüğü keşif tarihi 30.03.2021) tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedelin üzerinde olması halinde, ihalenin feshine, muhammen bedelin altında olması halinde ise, ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Hukukumuzda tanıkların taraflarca hazır edilmesini zorunlu kılan bir kural bulunmadığı- Hâkimin olaylara, adalet hizmetine çözüm odaklı yaklaşması, şekilci olmaması gerektiği- Keşif harç ve avansının kısa süreli farkla tamamlanmış olmasından dolayı keşiften vazgeçilmiş sayılması ve bu gerekçe ile davanın reddi kararı verilmesinin yerinde görülmediği-