Elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazlar üzerinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payının taşınmazın tamamı üzerinde söz konusu olduğu, TMK.nun 702. maddesi gereğince tasarrufi işlemlerde oybirliğinin aranacağı, dava da bir tasarrufi işlem olup, kural olarak üçüncü kişilere karşı tüm mirasçıların birlikte dava açmalarının gerekeceği, davacının dava dilekçesinde, sadece kendi adına iptal ve tescil isteğinde bulunduğu, bu nedenle terekeye dâhil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma sıfat ve hukuki ehliyetinin bulunmadığı-
Elbirliği ile mülkiyette tasarruf işlemleri için ortakların oybirliği ile karar vermelerinin gerekeceği, bu bakımdan davacının tek başına taşınmazın adına tapuya tesciline karar verilmesini istemesinin mümkün olmadığı, dosya içerisinde bulunan nüfus kaydına göre, davacının babasının 1985 yılında öldüğünün ve davacıdan başka dava dışı mirasçılarının da bulunduğunun anlaşıldığı, davacı, muristen intikal ve taksim hukuki sebebi ile taşınmazın adına tescilini istediğine göre davanın tereke adına açılmadığında uyuşmazlığın bulunmadığı, eldeki davanın, mirasçılık sıfatı bulunmayan üçüncü kişiye (Hazine’ye) açıldığı, dava şartı, kamu düzeni ile ilgili olduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi taşınmazın taksim ya da başka devir yoluyla davacıya verilip verilmediğinin mahkemece re'sen araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu-
Dava dışı kalan mirasçıların, böyle bir davada 11.10.1982 gün ve 3/2 sayılı YİBK'na göre, sonradan muvafakatlarının alınması ya da miras şirketine mümessil tayini suretiyle dava koşulunun yerine getirilmesinin de mümkün bulunmadığı-
Davacı ehliyetsizlik hukuksal nedeniyle ve kendi payına hasren tek başına dava açamaz. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Türk Medeni Kanununun 702/4. maddesine yanlış anlam verilerek, elbirliği mülkiyetinde ortaklardan her birinin ortaklığın haklarını koruma amaçlı elatmanın önlenmesi davası açabileceği halde, “davacıların kendi paylarına yönelik istemde bulundukları ve böyle bir davada tüm ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine temsilci atanması suretiyle taşınmazın tamamı hakkında hüküm kurulamayacağı” şeklindeki gerekçeyle, elatmanın önlenmesi davasının reddine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Taksim sözleşmesinin yapıldığı 25.11.2008 tarihi itibariyle 13878 parsel sayılı taşınmaz paylı mülkiyet şeklinde tapuya kayıtlı olup, elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olmadığından tüm mirasçıların katılımıyla yapılan bu sözleşmeye değer verilmesinin kural olarak doğru olmadığı-
Davanın mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olduğu gözetilerek davacıların sadece miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken mirasçılardan bir kısmının kendi payları için açtığı davanın diğer mirasçının paylarını kapsamayacağından bahisle reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu-
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygın olduğundan, muris muvazaasına nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK. mad. 640 uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği-
Muris muvazaası iddiasına dayalı davalarda hakkı zedelenen her mirasçı kendi miras payı oranında istekte bulunabileceği gibi; taşınmazın terekeye iadesini, diğer bir deyişle tüm mirasçılar adına iptal ve tescilini de isteyebileceği; isteğin bu kapsamda olduğu ve her ne kadar dosyaya davaya muvafakat iradesini gösteren ve dava dışı mirasçıların adını taşıyan bir dilekçe sunulmuş ise de, imzaların mirasçılara ait olup olmadığı belirlenmediği; diğer bir deyişle dilekçede kimlik tespiti yapılmadığı gibi duruşmada da okunmuş olmadığından yöntemine uygun biçimde iştirakın sağlandığının söylenemeyeceği-