Tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın TMK. mad. 1007 uyarınca tazmini isteğine dair davanın nispi harca tâbi davalardan olduğu- Islah harcı alınmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulamayacağı- Islah edilen dava değeri üzerinden ıslah harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa ıslah edilen miktar üzerinden, aksi halde dava dilekçesinde gösterilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerektiği-
Belirsiz alacak davasından söz edebilmek için açıkça dava dilekçesinde belirtilmesi yada davanın HMK'nın 107. maddesine göre açıldığının gösterilmesi, dava dilekçesinde bu açıklık olmadığı sürece davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi, ayrıca davanın türünün ıslah ile değiştirilemeyeceğinin de bilinmesi gerektiği-
Ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de, tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturularak, tapu sicilinin hatalı olarak tutulması halinde, TMK. mad.1007 kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararın karşılanması gerektiği- Hükme dayanak yapılan ziraat bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, çekişmeli taşınmazın arazi niteliğinde bulunduğu belirtilerek zirai gelir yöntemiyle 2012 yılındaki değeri belirlenmişse de, gerçek zararın, tapu iptal kararının kesinleşme günündeki net gelir metoduna göre hesaplanmasının zorunlu olduğu; mahkemece 2012 yılı resmi rakamları esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu- Davacı ıslah dilekçesi ile toplam miktar için dava tarihinden itibaren faize karar verilmesini talep etmiş ise de, mahkemece verilen ilk hüküm davacı tarafça temyiz edilmediğinden ıslah edilen kısım için ıslah dilekçesinin verildiği tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ıslah harcının yatırıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmiş olmasının hatalı olduğu-
Dava belirsiz alacak davası türünde açılmış olup, bozma kararından sonra davacı tarafından HMK mad. 107/2 gereğince verilen talep artırım dilekçesi ile talep sonucu artırıldığı, mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiğinin aksine, somut uyuşmazlıkta bozmadan sonra yapılan bir ıslah işlemi söz konusu olmayıp, davacı tarafından talep artırım hakkı kullanıldığı, hukuki nitelik itibariyle talep artırım işlemi ıslah olmadığından, bozmadan sonra yapılan bir ıslah da söz konusu olmayacağı, açıklanan bu hususlar sebebiyle, mahkemece talep artırım dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiği-
Davacının açtığı ilk  tasarrufun iptali davasında, ıslah dilekçesinde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu" ve talebinden açıkça feragat ettiğini de belirtilmediği (HMK. mad. 109/3) anlaşıldığından, ek dava olarak yeni bir tasarrufun iptali davası açabileceği- Açılan ek davada, "Dava konusu gayrimenkulün devir tarihindeki değeri ile ıslah ile talep edilen değeri aradaki farkın davacının icra takip dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olarak davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmesinin isabetli olduğu-
Kısmi dava açılması halinde zamanaşımının yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesileceği, ancak talep konusu yapılmayan geri kalan kısım bakımından ise zamanaşımı işlemeye devam edeceği- HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılan eldeki davanın, HMK’nın yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına dönüşmeyeceği- Davacı tarafın ıslahla artırdığı miktar yönünden 6762 sayılı TTK’nın 1268’inci maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle bu kısma ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerektiği- Bir usul işleminin, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini koruyacağından, davanın açıldığı tarihte HUMK yürürlükte olup, davanın belirsiz alacak davasının açılasının mümkün olmadığı, bu durumda dava açılarak taraf usul işlemlerinden olan 'davanın açılması işleminin' tamamlanmış olduğu, yeni kanunla belirsiz alacak davası açılması mümkünse de bu taraf usul işleminin eski kanun döneminde mevcut olmadığı-
Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, davacının harcını yatırarak bedel artırma talebinde bulunulabileceği, ayrıca bundan bağımsız olarak HMK.'nun 176. maddesi gereği ıslah yapmak hakkının da mevcut olduğu, mahkemece davacının ıslah dilekçesi esas alınarak bir karar vermek gerekirken bedel artırım dilekçesini ıslah dilekçesi olarak kabul ederek bu dilekçedeki talep gibi karar verilmesinin ve ikinci dilekçe olan ıslah dilekçesinin dikkate alınmamasının doğru olmadığı-
Talep konusu ücret alacağının kabulüne, ihbar tazminatı, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına ilişkin isteminin ise reddine dair verilen birinci karar Özel Dairece, davacı ücretinin net olarak farklı bir meblağ kabul edilerek ücret alacağının bu miktar üzerinden hesaplanması gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacı tarafın ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği ücret alacağı talebini arttırarak, arttırılmış bu alacağın davalıdan tahsilini istemişse de, bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağından; bozmadan sonraki yargılama aşamasında yapılan ıslah hakkında hüküm kurulamayacağı-
Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, davacının harcını yatırarak bedel artırma talebinde bulunulabileceği, ayrıca bundan bağımsız olarak HMK. mad. 176 gereği ıslah yapmak hakkının da mevcut olduğu- Mahkemece davacının ıslah dilekçesi ve bedel artırım talebi esas alınarak bir karar vermek gerekirken sadece ıslah dilekçesindeki talep gibi karar verilmesinin ve bedel artırım talebinin dikkate alınmamasının doğru olmadığı- Hakimin manevi tazminatı takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği, bu hususlar dikkate alındığında, trafik kazası nedeniyle açılan davada takdir olunan (4.000,00 TL) manevi tazminatın az olduğunun görüldüğü ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerektiği-