Mahkemece her ne kadar davalı taraf lehine hapis hakkı tanınmasının düşünülmesi doğru ise de; hükmedilecek hapis hakkı bedelinin ............ Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen davada belirleneceği dikkate alınarak bu davanın sonucunun beklenmesi gerekirken, infazda tereddüt oluşturacak şekilde hapis hakkı bedeli belirtilmeden yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Tapu iptali ve tescil davalarının da iptali istenen tapu kayıtlarında malik ya da malikler kim ise o kişi veya kişiler taraf gösterilerek açılması gerektiği; çünkü açılan davanın kabulü durumunda kurulan hükmün tapuda infazı, hüküm ancak kayıt maliki hakkında kurulmuş ise mümkün olduğu- Dava konusu taşınmazlarda davalılar ya da murislerinin kayıt maliki olmadıkları, dolayısıyla davalıların taraf sıfatının bulunmadığı gözetilerek bunlar hakkındaki davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği, davanın esası hakkında hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına- Doğru taşınmazlar hakkında dava açılmasına rağmen parsel numaralarının maddi hata sonucunda yanlış yazıldığı durumda, yerel mahkemece resmî akitte yazılı parsel numaralarına göre doğru tapu kayıtları getirtilmeden karar verilmesinin isabetli olmadığı- Davacının açtığı tenkis davasından feragat etmesi, feragat tarihinden önce 1000 parsel sayılı taşınmazın davacıya devredilmesi, açtığı tapu iptali ve tescil davasını takipsiz bırakması ve yine 3469 parsel sayılı taşınmazda kök muristen intikal eden 8/12 payın 02.12.1994 tarihinde davacıya devredilmesi olguları ile dinlenen tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının 3469 parseldeki payı mirasçılar arasında rızai taksime konu edilen taşınmazlardaki miras payı karşılığında aldığı ve dava konusu taşınmazlarla bir ilgisinin bulunmadığı anlaşıldığından davacının dava hakkını kötüye kullanıldığının kabul edilemeyeceği-
Bir taşınmaz üzerinde 406 sayılı Kanun'un 14. maddesi hükmünce telgraf ve telefon tesisatı kurulmasının, malikin taşınmazı kullanma ve ondan yararlanma haklarını engellememesi halinde mümkün olduğu, dosya içindeki bilgi ve belgelere göre taşınmaza direk dikmek suretiyle elatıldığı davalı kurum tarafından faydalanıldığı anlaşıldığından davacının Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına değer verilerek; davalı kurumun elatma tarihi ile elatmaya son verildiği tarih tespit edilip davacı alacaklı tarafından talep edilen ecrimisil dönemi de dikkate alınarak bilirkişiye ecrimisil alacağı hesaplattırılarak sonucuna göre itirazın iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Ecrimisilin haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle; (ecrimisil bedelinin) en azı kira bedeli, en fazlası 'mahrum kalınan gelir kaybının karşılığı zarar' olduğu- Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı faydanın (olumsuz zararın) ecrimisilin kapsamını belirleyeceği-
Dosya kapsamında yer alan belge incelendiğinde, davası reddedilen davacıların, dava konusu meskenle ilgili birbirlerinden kira veya eşya ile ilgili talepte bulunmayacaklarını belirterek belgeyi imzaladıkları, davalı mirasçı ...’in belgede imzasının olmadığı ve muvafakata katılmadığı anlaşıldığından, bahsi geçen belgenin, bir kısım davacıların kendi aralarında imzaladıkları muvafakatname adı altında adi yazılı bir belge olduğu ve davalının muvafakata katılan kişiler arasında olmadığı hususları bir arada değerlendirildiğinde, davacıların kendi rızaları ile davalının hiç bir bedel ödemeksizin taşınmazı kullanmasına izin verdiklerinin düşünülmesinin hatalı olduğu-
8. HD. 21.06.2021 T. E: 2020/1993, K: 5297-
8. HD. 17.06.2021 T. E: 620, K: 5226-
8. HD. 16.06.2021 T. E: 2020/1906, K: 5192-
Dava konusu taşınmazda tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuşsa çekişmeli bölümün kim veya kimlerin paylarına isabet ettiği ve kimler tarafından kullanıldığı, oluşmamışsa davacının kullanabileceği yer bulunup bulunmadığı ortaya konulmuş olmadığından, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
Ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık sürenin dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlayacağı- Dava konusu ilk dönem olan 2007 dönemi için dava konusu taşınmazın mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği aylık ecrimisil bedeli belirlendikten sonra müteakip yıllara on iki aylık ortalamaya göre ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunan miktardan az olmamak üzere ecrimisile hükmedilmesi gerekirken hatalı bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olmasının isabetsiz olduğu-