İcra ve İflâs Kanunu'nda Yapılan Son Değişiklikler:

6352 SAYILI, 2.7.2012 TARİHLİ KANUN, 6103 SAYILI, 14.1.2011 TARİHLİ KANUN ve 6728 SAYILI, 15.07.2016 TARİHLİ KANUN ile İCRA ve İFLÂS KANUNU’NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER, GETİRİLEN YENİLİKLER ve BU KONULARA İLİŞKİN SON İÇTİHATLAR

2.7.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun[1] ile İcra ve İflâs Kanunu’nun 1., 8., 9., 13/a., 18., 32., 42., 58., 60., 67., 68., 68/a., 69., 72., 82., 88., 89., 97., 99., 106., 110., 112., 114., 115., 118., 123., 124., 126., 127., 129., 150/e., 168., 169/a., 170., 171., 243. maddelerinde değişiklik yapılmış, Kanun’a 8/a. maddesi ile üç geçici madde eklenmiş ve Kanun’un iki maddesi (12. ve 116. maddeleri) yürürlükten kaldırılmıştır.

Değiştirilen bu maddelerden; 8/a., 9.,58., 60.,88., 89/VII., 106., 112., 114., 115., 118., 123., 124., 126., 127., 129., 150/e., 168., 171.,243., geçici 9., geçici 11. ve bu kanun ile yürürlükten kaldırılan 12. ve 116. maddelerinin, bu Kanun’un yayım tarihi olan 5.7.2012 tarihinden 6 ay sonra, diğer maddelerinin ise Kanun’un yayım tarihi olan 5.7.2012 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür (6352 s. K. m. 106).

6352 sayılı Kanunun niçin hazırlandığı (ya da kanuna neden gereksinim duyulduğu) TBMM’ye sunulan Hükümet Gerekçesi’nin “genel gerekçe” bölümünde şu şekilde ifade edilmiştir:

“İcra-iflâs mevzuatında yapılan değişiklikler kapsamında;2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununda, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren birçok değişiklikler yapılmış olmakla birlikte, bunlar köklü ve kapsamlı bir boyuta ulaşmamıştır. Bu nedenle, Kanun, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermekte yetersiz kalmıştır. Ayrıca doktrinde ve uygulamada, Kanun’un aksayan yönleri hakkında getirilen eleştiriler yanında, toplumda da alacaklı ve borçlu arasındaki menfaat dengesinin bulunmadığı yönünde şikâyetler sıkça dile getirilmektedir. Bu nedenle, Kanun’un uygulanmasına ilişkin engellerin ortadan kaldırılması, yargının hızlandırılarak günümüzün değişen sosyal ve ekonomik koşullarına uyum sağlanması, alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesinin korunması ve uygulamada yaşanan aksaklıkların giderilmesi amaçlanmıştır.

Tasarıda; daha modern bir icra teşkilâtı kurulması, icra dairelerindeki işlemlerde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin kullanılması, icra ve iflâs dairelerinin para ile ilişiğinin zorunlu haller dışında tamamen ortadan kaldırılması, asgari ücret tutarının altında kalan alacakların takibi için ilamsız takibe başlamadan önce, borçlunun bilinen en son adresine ödemeye davet yazısı gönderilmesi, borçlu ile aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için gerekli her türlü ev eşyası hacizlerinin önlenmesi, paraya çevrilme masraflarını karşılamayacak nitelikteki malların yediemin depolarına götürülmesinin önüne geçilmesi, yediemin depolarının daha verimli işletilebilmesine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır.”

14.1.2011 tarihli ve 6103 sayılı Kanun[2] ile İcra ve İflâs Kanunu’nun; 23., 26., 28., 29., 31., 91., 97., 136., 179/a., 206., 288. maddelerinde değişiklik yapılmış, Kanun’a 31/a,144/a,153/a maddeleri eklenmiş, Kanunu’nun 206. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi -maddeye yeni bir fıkra eklenerek- ve 288. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü cümlesi, madde metninden çıkarılmış, ayrıca 24. maddesinin yedinci fıkrası, 27. maddesinin ikinci fıkrası, 92. maddesinin dördüncü fıkrası, 144. maddesinin beşinci fıkrası, 153. maddesinin üçüncü fıkrası, 257. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Değiştirilen Deniz Ticaret Hukuku’na ilişkin bu maddelerin, “1.7.2012 tarihinde yürürlüğe gireceği” öngörülmüştür.

Bu değişiklikler yapılırken, zaman darlığı nedeniyle -yeni Medeni Kanun’da, Borçlar Kanunu’nda, Ticaret Kanunu’nda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda olduğu gibi- madde metinleri dil bakımından arılaştırılmamış ve Kanun’a eklenen yeni maddeler nedeniyle madde numaraları değiştirilmemiştir.

15.07.2016 tarih ve 6728 sayılı Kanun[3] ile İcra ve İflâs Kanunu’nun 179, 179/a ve 179/b maddelerinde değişiklik yapılmış; 287. maddenin sekizinci fıkrası değiştirilmiş ve Kanun’a 179/c maddesi ile geçici 12. madde eklenmiştir. Yapılan bu değişiklik ve yeni hükümlerin yayım tarihinde yürürlüğe gireceği kabul edilmiş olup 15.07.2016 tarih, 6728 sayılı Kanun da, 09.08.216 tarihli 29796 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[4]  6728 sayılı Kanunun (genel) gerekçesinde “iflasın ertelenmesi” kurumunda yapılan bu değişikliklerle ilgili olarak şu ifadelere yer verilmiştir:

“…İflasın ertelenmesi kurumu, hukukumuzda kavram olarak daha önce de mevcut olmakla birlikte, 2003 yılında İcra ve İflas Kanununda 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ağırlıklı olarak uygulanmaya başlanmıştır. 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra konkordato kurumu işlevsiz kalmış ve iflasın ertelenmesi kurumu birden bire yoğun bir ilginin konusu olmuştur. O kadar ki, son birkaç yıldır kurumun asıl amacından saptırıldığı ve mecramdan tamamen çıkarak hiçbir şekilde amaca hizmet etmediği şeklinde eleştiriler dile getirilir olmuştur.

İflasın ertelenmesi kurumu borçlu ile alacaklıların menfaatleri ve hatta milli ve bölgesel menfaatler arasında hassas bir dengeye dayanmaktadır. Ancak, bu kurum son yıllarda tamamen borçlunun menfaatlerini gözeten ve alacaklıların menfaatlerini dikkate almayan bir görünüme büründüğünden, dengenin tekrar kurulması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Tasarıyla iflas erteleme uygulamalarında kendini gösteren ve hem bu talebin taraflarınca dile getirilen hem de uygulayıcılar ve akademisyenler tarafından ortaya konan sorun ve sakıncaların giderilmesi amaçlanmaktadır…”

Bu genel açıklamalardan sonra, şimdi 6352, 6103 ve 6728 sayılı Kanunlarla 2004 sayılı, halen yürürlükte bulunan İcra ve İflâs Kanunu’nda yapılan değişikliklere ve getirilen yeni hükümlere -kanunun hazırlık çalışmaları sırasında yapılan görüşmeler ile “Madde Gerekçeleri”nden yararlanarak- değinelim:

I. Kanun’un 1. maddesinde[5] yapılan değişiklikle;

-İcra dairelerinde çalışan personelin uzmanlaşmasını sağlamak ve böylece hizmet kalitesini artırmak amacıyla, sadece icra dairelerinde çalışacak “icra katipliği” kadrosu yaratılmıştır.

-İcra müdür ve icra müdür yardımcıları, Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılacak olan yazılı sınav ve yine Bakanlıkça yapılacak sözlü sınav sonucuna göre atanacaktır.

İcra kâtipleri, merkezî sınavda başarılı olanlar arasından Bakanlıkça yetki verilecek adalet komisyonları tarafından yapılacak uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre atanacaktır.

İcra dairelerinde görev yapan kadrolu icra kâtiplerinin yeterli olmaması durumunda, Bakanlıkça belirlenecek esaslar çerçevesinde adalet komisyonlarınca icra dairelerinde zabıt kâtibi, mübaşir ve hizmetli görevlendirilecektir.

Ayrıca, “icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra kâtibinin izin ve hastalık gibi herhangi bir nedenden dolayı yokluğu durumunda, bu görevin adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek bir yazı işleri müdürü veya zabıt kâtibi tarafından yerine getirileceği” hükme bağlanmaktadır.

-İcra müdürü ve icra müdür yardımcıları ile icra katiplerinin yazılı sınav, sözlü sınav, görevlendirilme, nakil, unvan değişikliği, görevde yükselme ve diğer hususlar yönetmelikle düzenlenecektir.

 Bu hususun “özlük haklarına ilişkin olduğu ve Anayasanın 128/2. maddesi hükmüne göre, ‘yönetmelikle’ değil, ‘kanunla’ düzenlenmesi gerektiği” ileri sürülerek Anayasa’ya aykırılık iddiası ile başvuruda bulunulmuşsa da, Anayasa Mahkemesi, “Kanun koyucunun dava konusu kuralla düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılan hususlarda belirtilen kanun hükümleri ile temel kuralları belirleyip yasal çerçeveyi çizdikten sonra, bu çerçevenin içinde kalacak ve değişen koşullara göre farklılık gösterebilecek uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin ayrıntıların düzenlenmesini yürütmeye bırakmasında, Anayasa’nın 128. maddelerine aykırı bir yön bulunmadığı” gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar vermiştir (Bknz: Anayasa Mahkemesi, 04.07.2013 T. E:2012/100, K:84).

-Adalet Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde, gerektiğinde, icra dairelerinde Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu “zabıt katibi”, “mübaşir” ve “hizmetli” görevlendirilecektir.

-Adalet Bakanlığı, “icra dairelerini bir arada bulundurmaya veya aynı icra mahkemesine bağlamaya” yetkili olacaktır.

II. Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen yeni fıkra[6] uyarınca;

- “İcra ve İflas dairelerince verilen kararların gerekçeli olarak tutanaklara yazılacağı” öngörülmüştür.

Böylece bugüne kadarki uygulamada görüldüğü üzere, alacaklının, borçlunun ya da 3. kişilerin icra dosyasına ilişkin talepleri hakkında icra ve iflas dairelerince, herhangi bir gerekçe belirtilmeden, çok defa kaşe kullanılmak suretiyle karar verilmesi önlenmek istenerek, etkin bir denetim sağlanması amaçlanmıştır.

Gerekçesi bulunmayan kararları anlamada zorlanan taraflar, bu nedenle sık sık kararlara karşı şikâyet yoluna gitmek zorunda kaldıklarından, “kararlara gerekçe yazılmak suretiyle”, tarafların şikâyet yoluna daha az başvurmaları amaçlanarak şikâyete konu kararların icra mahkemesince daha çabuk değerlendirilerek, şikâyetlerin daha kısa sürede çözüme kavuşması sağlanmak istenmiştir.

III. Kanun’un 8. maddesinden sonra gelmek üzere Kanun’a eklenen 8/a maddesi ile[7];

- İcra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra/iflas iş ve işlemlerinde UYAP’ın (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin) kullanılacağı, her türlü veri, bilgi, belge ve kararların UYAP vasıtasıyla işlenileceği, kaydedilip saklanacağı” öngörülmüştür.

- “ ‘Usulüne göre güvenli elektronik imza’ ile oluşturulan elektronik verilerin senet hükmünde olduğu, güvenli elektronik imzanın ‘elle atılan’ imza ile aynı ispat gücüne haiz olduğu, güvenli elektronik imzanın, kanunlarda güvenli elektronik imza ile yapılamayacağı açıkça belirtilmiş olan işlemler dışında, ‘elle atılan imza’ yerine kullanılacağı, güvenli elektronik imza ile oluşturulan belge ve kararlarda, kanunda birden fazla nüshanın düzenlenmesi ve mühürleme işlemini öngören hükümlerin uygulanmayacağı” öngörülmüştür.

- “Zorunlu nedenlerden dolayı fiziki olarak düzenlenen belge veya kararların, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP’a aktarılacağı ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletileceği, bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asıllarının, gönderen icra ve iflas dairesinde saklanacağı, ayrıca fiziki olarak gönderilmeyeceği; ancak belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hallerin saklı olduğu” belirtilmiştir.

- “Elektronik ortamdan fiziki olarak çıkartılması gereken hallerde, icra müdürü veya görevlendirdiği personel tarafından ‘belgenin aslının aynı olduğu’ belirtilerek imzalanıp mühürleneceği” belirtilmiştir. Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre, “gün sonunda” bitecektir.

Elektronik işlemlerin UYAP vasıtasıyla yapılmasına dair usul ve esaslar Adalet Bakanlığı tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenleneceği kabul edilmiştir.

Maddenin 2. fıkrasında “Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler senet hükmündedir. Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı ispat gücünü haizdir” şeklindeki ibarenin, ‘Anayasa’nın 20/3. fıkrasına aykırı olduğu’ iddia edilmiştir.  Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruda, bu düzenlemenin, Anayasa m.20/3 de ifade edilen “Herkes kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir” ilkesine aykırılık teşkil ettiği, “kişiyi pek çok şekilde bağlayan, borç ve taahhüt altına sokan senedin ıslak imza yerine elektronik imza ile de oluşturulabilmesini kabul etmenin doğru bir yaklaşım olmadığı, çünkü ıslak imza ile oluşturulan senet altındaki imzanın bir başkası tarafından atılabilmesinin mümkün olmadığı, oysa elektronik imza bilgileri her zaman için kötü niyetli kişiler tarafından elde edilme riskini taşımakta olduğu” ileri sürülmüştür.

Buna karşın Anayasa Mahkemesi, “Elektronik imza yönteminde, izin verilmeyen kişilerin belgeye ulaşabilmesini engelleyen ‘erişim kontrolü fonksiyonu’nun bulunması nedeniyle, kişisel veri niteliği bulunabilecek elektronik imzalı belgelere başkalarının erişmesi önlenebildiği, dolayısıyla, kuralın, Anayasa’nın 20. maddesinde belirtilen kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına aykırılık oluşturacak bir müdahaleye zemin hazırlaması ya da bu hakkı sınırlandırmasının söz konusu olmadığını” belirterek düzenleme, Anayasa’nın 20. maddesine aykırı olmadığından “iptal isteminin reddi”ne karar vermiştir (Bknz: Anayasa Mahkemesi, 04.07.2013 T. E:2012/100, K:84).

Yüksek mahkeme,

“Hakim tarafından elektronik ortamda imzalanıp, onaylanan ve UYAP Avukat Portalı’ndan editör programı ile yazdırılmış ilamın takibe konulmasında Yasa'ya uymayan bir yön bulunmadığını”,[8]

“İtiraz dilekçesinin üzerinde yazılı tarihin itiraz tarihi olarak kabulüne imkan bulunmadığı; itiraza esas olan tarihin, anılan dilekçenin icra tutanağına geçirilip UYAP sistemine işlendiği tarih olduğunu”,[9]

“Alacaklı vekilinin, UYAP üzerinden takip dosyasına elektronik imzalı belge göndermesinin, dosyanın fiilen incelendiği ve dosyadaki diğer işlemlerden, özellikle icra müdürünün alacaklı vekiline istihkak davası açması için süre verdiğine dair kararından haberdar olduğu anlamına gelmeyeceğini”,[10]

 “İcra dosyasında, alacaklı vekili tarafından dosyanın yetkili İcra Müdürlüğü'ne gönderilmesine ilişkin icra tutanağında bir kayıt olmadığı gibi, Uyap sistemine kaydedilmiş bir talep dilekçesine de rastlanmadığı, bu durumda, takip dosyası, alacaklı vekili tarafından usulüne uygun bir gönderme talebi olmaksızın (ya da şifahi beyan ile) re'sen icra müdürlüğünce yetkili yere gönderilmiş olup, başvurunun, HMK.'nun 20. maddesinde öngörülen iki haftalık kesin süre içerisinde yapıldığının kabulünün mümkün olmadığını, HMK'nun 20. maddesi hükmünün kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle aleyhe bozma ilkesinin nazara alınamayacağını”,[11]

“Borçlular vekilinin dava dilekçesiyle birlikte vekaletnamesini de UYAP ortamında ibraz ettiğinin anlaşıldığından, bu durumda vekaletnamenin İİK'nun 8/a maddesi uyarınca UYAP’dan gönderilmesi yeterli olup ayrıca fiziken dosyaya ibrazı zorunlu olmadığını”[12]

IV. Kanun’un 9. maddesinde[13] yapılan değişiklikle;

- İcra ve iflâs dairelerinde yaşanan bir takım aksaklıkları önlemek amacıyla tahsilatların ve ödemelerin banka aracılığı ile yapılması, icra ve iflâs dairelerinin para ile ilişiğinin en aza indirilmesi için;

a- İcra ve iflâs dairelerine yapılacak her türlü nakdi ödeme, Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek bankalarda İcra ve İflas Dairesi adına açılan hesaba yapılacaktır.

b- Haciz sırasında, borçlu veya üçüncü kişiler tarafından yapılan ödeme nedeni ile tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere, icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilecektir.

-İcra ve iflas dairelerince yapılması gereken her türlü nakdi ödeme, ilgilisinin gösterdiği banka hesabına aktarılmak üzere, icra müdürü tarafından re’sen bankaya verilecek talimat gereği yapılacaktır. Talimat, paranın icra ve iflas dairesi hesabına yatırılmasını takip eden en geç üç iş günü sonuna kadar verilecektir.

Böylece hesaba yatırılan paralardan alacaklıya veya yediemin, bilirkişi, çilingir ve şoför gibi diğer ilgili kişilere ödenmesi gereken tutar, talimat verilmek suretiyle, ilgililerin banka hesap numarasına aktarılacaktır.

-İcra ve iflas daireleri aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında, zorunlu hallerde ise kiralanacak banka kasalarında muhafaza edeceklerdir.

6352 sayılı Kanunla İİK.’nun 9. maddesinde yapılan değişiklikle “icra ve iflâs dairelerine yapılacak her türlü ödemelerin, Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek bankalarda İcra ve İflas Dairesi adına açılacak hesaplara ödenmesi” öngörülmüş olduğundan “İcra dairesine ödeme” kenar başlığını taşıyan İİK.’nun 12. maddesi konusuz kalmıştır. Bu nedenle, maddenin kanun metninden çıkarılması gerekmiştir…

V. Kanun’un 12. maddesi, 6352 sayılı Kanun’un 135/I. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Yüksek mahkeme de “İİK.’nun 12. maddesinin -6352 s. K.’nun resmi gazetede yayımlanma tarihi olan- 05.07.2012 tarihinde yürürlükten kaldırıldığını, borçlu 03.07.2012 tarihinde icra dairesine ödeme yaptığına göre, tahsil harcı oranının da ödemenin yapıldığı bu tarihe göre hesaplanması gerektiğini”[14] belirtmiştir.

VI. Kanun’un 13/a. maddesinin birinci fıkrasında[15] yapılan değişiklikle;

“Cumhuriyet Savcıları’nca ilk defa yapılacak teftiş sonucu düzenlenecek raporların bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine ilişkin düzenleme” ‘yazışmalara ve bürokrasiye yol açtığı’ gerekçesiyle madde metninden çıkarılmıştır…

VII. Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasında[16] yapılan değişiklikle;

İcra mahkemesinde görülen uyuşmazlıkların ‘ivedi işlerden sayılacağı’ maddeye ayrıca eklenmiştir. Yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK.’nun 176. maddesinin birinci fıkrasının 11. bendi “basit yargılama usulüne bağlı tutulan dava ve işlerin” de adli ara vermede (tatilde) görüleceğini belirtmekteydi. 6100 sayılı yeni HMK.’nda ise basit yargılama usulüne tabi olan işlerden bahsedilmeksizin “…kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler” in adli tatilde görülecek dava ve işlerden olduğu kabul edilmiştir. (HMK. mad. 103/1-h). 6100 sayılı HMK.’na paralel olarak 18. maddede yapılan bu değişiklikle, icra mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların -eskiden olduğu gibi- adli tatilde görülmeleri sağlanmıştır.

Yüksek mahkeme;

“İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılacağından (İİK. mad. 18/1); HMK. 103/1-h uyarınca adli tatil hükümlerinin uygulanamayacağını ve süresinden sonra yapılan temyiz isteğinin reddedilmesi gerektiğini”,[17]

“İİK mad. 18 gereğince, icra mahkemesine arzedilen hususların ivedi işlerden sayılacağını ve bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağını; Memur işleminin şikayeti ve İİK. 96 gereği açılan istihkak davasının kabulü istemine ilişkin davada, mahkemece, öncelikle şikayet istemi hakkında prosedür uygulanarak şikayet istemi hakkında bir karar verilerek şikayet isteminin sonuca bağlanması, şikayet kabul edilmediği takdirde terditli açılan davada istihkak istemi hakkında bir karar verilmesi gerektiğini, hem şikayet istemini hem de istihkak istemini kapsayacak şekilde ‘dava şartı eksikliği’ nedeniyle (HMK . mad. 119) davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin hatalı olduğunu”,[18]

√ “İcra mahkemesine arzedilen hususların ivedi işlerden sayılacağını ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanacağını (6352 s. Kanunla değişik İİK. mad. 18/1), şikayetin HUMK. döneminde yapılmış ve tahkikat aşamasına geçilmiş bulunması halinde, artık sadece HMK. mad. 324 uyarınca delil avansının istenebileceğini, gider avansı istenmesinin yerinde olmadığını”[19]

belirtmiştir...

VIII. Kanun’un 23. maddesinde[20] yapılan değişiklikle;

-Madde metni yeniden düzenlenmiştir. Düzenleme sonucunda önceki metnin birinci fıkrasında yer alan “gemi ipoteklerini” sözcüğü metinden çıkarılmıştır.

-Önceki metinde yer alan “Taşınmaz tabiri, gemi siciline kayıtlı olan gemilere de şamildir. Diğer gemiler bu kanun hükmünce taşınır sayılır” şeklindeki son fıkra hükmü, maddeden çıkarılmıştır.

-Maddenin son fıkrasında, “Açıkça öngörülen istisnalar dışında” -bay-rağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın- bütün gemiler hakkında “İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümlerinin uygulanacağı”[21] belirtilmiş olduğundan, yeni TTK’nun;

“Bu Kanun’da, İcra ve İflâs Kanunu’nun taşınmazlara ilişkin hükümlerine tâbi olacağı açıkça bildirilen gemiler hakkında, 936 ncı madde hükmünün uygulanmayacağı”nı belirten 937 nci maddesinin,

“Bir sicile kayıtlı olan Türk ve yabancı bayraklı gemiler, İcra ve İflâs Kanunu’nun taşınmazların satışına ilişkin hükümlerine göre, bir sicile kayıtlı olmayan Türk ve yabancı bayraklı gemiler ise taşınırların satışına ilişkin hükümleri uyarınca paraya çevrileceği”ni belirten 1383 üncü maddesinin,

“Bu kısımda özel olarak düzenlenmeyen hususlarda, İcra ve İflâs Kanunu hükümlerinin, 936 ncı madde ile 937 nci maddelerinin birinci fıkrasında öngörüldüğü şekilde uygulanacağı”nı belirten 1351 inci maddesinin, gözden uzak tutulmaması gerekir.

-Maddeye, son fıkra olarak “Açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında bu Kanun’un taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Bu Kanun uyarınca gemi siciline verilecek şerhler, Türk Ticaret Kanununun 977 nci maddesi hükmüne tâbidir.” şeklinde yeni bir hüküm eklenmiştir. Böylece “gemi siciline kayıtlı olan gemiler”in taşınmaz, buna karşın “gemi siciline kayıtlı olmayan gemiler” in ise taşınır kabul edilmesi ilkesinden vazgeçilerek “bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler”in -kanunda açıkça öngörülen istisnalar dışında- taşınır sayılması kuralı kabul edilmiştir.

Gemi, türü ne olursa olsun taşınır eşyadır. Zaten, bir taşıma aracının taşınır olmadığını düşünmek mümkün değildir. Ancak, İİK. m. 23 uyarınca; gemi siciline kayıtlı gemilerin icra hukuku hükümlerinin uygulanmasında taşımaz gibi değerlendirilmeleri, uygulamada “bu tür gemileri taşınmaz niteliğine sahip olduğu” gibi yanlış bir kanaat oluşmasına sebep olmuştur. TTK m. 936’da bu konudaki duraksamayı gidermek için “her türlü geminin o kanunun ve diğer kanunların uygulanmasında taşınır eşya olduğu” hüküm altına alınmıştır. TTK m. 937’de ise; gemiler hakkında kıyasen uygulanacak taşınmazlara ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Uygulama Kanunu m. 41 ile İİK. m. 23, 26, 28, 29 ve 136’da gerekli değişiklikler yapılmış ve İİK’na 31/a, 144/a ve 153/a maddeleri eklenmiştir.[22]

Ayrıca belirtelim ki; yürürlükten kalkmış bulunan 6762 sayılı Kanun’un “yola hazır gemilerin ihtiyati haciz yoluyla da haciz edilemeyecekleri”ni öngören 892. maddesine paralel bir hüküm yeni TTK’da yer almadığından, artık “yola (sefere) hazır gemiler”in ihtiyaten ya da kesin olarak haczi mümkün olabileceği gibi, “fiilen hareket etmiş (seferde) bulunan gemilerin dahi haczedilip muhafaza altına alınmaları” mümkün olacaktır (TTK. 1366/1, c:1; 1367/1).

Yeni TTK.’daki bu hükümler doğrultusunda; sicile kayıtlı olan gemiler “taşınmaz mallar” gibi, buna karşın; sicile kayıtlı olmayan gemiler ise “taşınır mallar” gibi haczedilebilecektir. Hatta sicile kayıtlı olan gemilerin, haciz yazısının sicile kaydı ile haczi mümkün olabileceği gibi, fiilen de haczedilmeleri (sicile haciz yazısı bildirilmeden) -tıpkı bugün araçların haczi nasıl trafik siciline haciz yazısı gönderilerek veya fiilen haczedilerek gerçekleştiriliyorsa- mümkün olacaktır.

Yüksek mahkeme,

“İhtiyati haciz kararında, ‘geminin seferden menine’ ilişkin hüküm bulunmasa da, ihtiyati haciz kararının infazı kapsamında, icra müdürlüğünün geminin seferden menine ilişkin işleminde, TTK.'nun 1366-1. maddesinde yer alan yasal düzenlemeye aykırılık bulunmadığını”,[23]

“Haczine karar verilen geminin icra müdürlüğü tarafından seferden men edilerek muhafaza altına alınacağını; geminin başka hissedarlarının bulunmasının seferden men edilmesine engel teşkil etmeyeceğini”,[24]

“Seferden men şeklindeki muhafaza işleminin, geminin haczinin doğal bir sonucu olduğunu”,[25]

“Sicile kayıtlı gemilerin satışının, İİK'nun taşınmaz satışına ilişkin hükümlerine göre yapılacağını (TTK. 1383; İİK. 136)- İİK. mad. 136 uyarınca, tapu sicilinden gemi sicili anlaşılacağı için tapu sicilindeki ilgili kavramından da gemi sicilindeki ilgililerin anlaşılması gerektiğini- Gemi sicilindeki ilgililerin, lehine şerh verilenler olduğunu- Gemi sicilinde şikayetçi lehine ihtiyati haciz şerhi mevcut ise de; bu haczin mahkeme kararı ile kaldırıldığı ileri sürülmüş olduğundan, ihale tarihi itibariyle ihtiyati haczin geçerliliğini sürdürüp sürdürmediği, TTK'nun 1376 ve İİK'nun 264. maddeleri birlikte değerlendirilmek suretiyle belirlenip buna göre şikayetçinin ihalenin feshini isteyebilecek kişilerden olup olmadığı değerlendirildikten sonra, şikayetin esası hakkında karar verilmesi gerektiğini”,[26]

“Alacaklı tarafından borçlu hakkında İİK'nun 153/a maddesi uyarınca gemi alacağının verdiği rehin hakkına dayalı olarak taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız icra takibi yapılması gerekirken, taşınmaz rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlatılmasının isabetsiz olduğunu”[27]

“Takip borçlusunun borcundan dolayı, takipte taraf olmayan üçüncü kişinin mallarının haczedilmesi halinde, ileride sorumluluğu doğacağından, borçlunun bu işleme karşı şikayet hakkının bulunduğunu-  Hacze konu gemi hakkında taşınır mal hükümleri uygulanacağından, borçlunun haczin kaldırılması yönündeki istemi istihkak iddiası niteliğinde olup, borçlu tarafından istihkak davası açılması da mümkün olmadığından; haczin kaldırılması istemin bu nedenle reddi gerektiğini”[28]

“Açıkça öngörülen istisnalar dışında -bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın- bütün gemiler hakkında İİK’nun taşınırlara ilişkin hükümlerinin uygulanacağını- Satış ilanının borçlu vekiline tebliğ edilmemiş olmasının İİK'nun 127. maddesi gereğince başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğunu”[29]

“Bir sicile kayıtlı gemi hakkında taşınmazların satışına ilişkin hükümlerin uygulanacağı ve de gemi siciline kayıtlı gemiler için gemi sicilindeki kaydın tapu sicilindeki kayıt gibi işleme tabi olacağını, gemi sicilinde malik olarak kayıtlı bulunan kişilerin İİK.nun 134. maddesinde belirlenen tapudaki ilgili sıfatına haiz olup ihalenin feshi isteminde ilgili sayılacaklarını, yani, sicile kayıtlı geminin satılması için hakkında işlemler yapılan gemi maliki üçüncü kişinin bu konuda yasal yola başvurmasında hukuki yararının olduğunu”[30]

belirtmiştir.

IX. Kanun’un 24. maddesinde yapılan değişiklikle;

6103 sayılı Kanun’un 41/l. maddesiyle İİK’nun 24. maddesinin “26 ncı maddenin 3 ve 4 üncü fıkraları, gemi siciline kayıtlı olmayan gemiler hakkında da uygulanır” şeklindeki (yedinci) son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

X. Kanun’un 26. maddesinde[31] yapılan değişiklikle;

Bu maddede değişiklikten önce -“…veya bir gemi siciline kayıtlı olan geminin”, “…veya gemi siciline kayıtlı olan gemiyi” şeklinde- madde metninde geçen “gemilere ilişkin ibareler” maddeden çıkarılmıştır.

XI. Kanun’un 27. maddesinde yapılan değişiklikle;

Bu maddede değişiklikten önce yer alan “gemi siciline kayıtlı olan gemi, borçlunun elinde bulunmazsa alacaklı, borçlunun gemiyi işgal etmekte olan şahsa karşı sahip olduğu hakları haiz olur. Şu kadarki gemi üçüncü bir şahıs tarafından davadan sonra ve hükümden önce gemi siciline geçirilmiş bir akit sebebiyle işgal edilmekte ise birinci fıkra hükmü tatbik olunur.” şeklindeki ikinci fıkra hükmü madde metninden çıkarılmıştır.

XII. Kanun’un 28. maddesinde[32] yapılan değişiklikle;

Bu maddede değişiklikten önce “…gemi sicil dairelerine”, “…veya geminin” ve “…tescil edilmiş gemiler hakkında da Ticaret Kanunu’nun 879. maddesinin ikinci fıkrası” şeklinde madde metninde geçen “gemilere ilişkin ibareler” madde metninden çıkarılmış ve madde başlığı “taşınmaz davalarında hükümlerin tapu sicil dairelerine tebliği” şeklinde değiştirilmiştir.

XIII. Kanun’un 29. maddesinde[33] yapılan değişiklikle;

Bu maddede değişiklikten önce “…veya gemide”, “…veya gemi” şeklinde madde metninde geçen “gemilere ilişkin ibareler” çıkarılmıştır.

XIV. Kanun’un 31. maddesinde[34] yapılan değişiklikle;

Bu maddede değişiklikten önce “…gemi üzerindeki intifa haklarına” ve “…veya gemi siciline kayıtlı olan bir gemi üzerindeki intifa hakkının” şeklinde madde metninde bulunan ve madde başlığında geçen “gemilere ilişkin ibareler” çıkarılmıştır. Madde başlığı “İrtifak haklarına mütedair ilamlar” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

XV. Kanun’a 31/a. maddesi[35] olarak eklenen yeni maddeyle;

-Bütün gemilere (bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın) ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin kararların “kesinleşmedikçe icra edilemeyeceği” (takip konusu yapılamayacağı) kabul edilmiştir.

-Sicile kayıtlı Türk gemilerine ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin davalarda davacının lehine hüküm verilmesi halinde, davacının istemine gerek kalmaksızın hükmün tefhimi ile birlikte özeti, gemi sicil müdürlüğüne bildirilecek ve verilen hüküm gemi siciline şerh edilecektir.

-Sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün yabancı bayraklı gemiler bakımından mahkemece, bu fıkrada öngörülen bildirimler “geminin bayrağını taşıdığı devletin en yakın konsolosluğu”na yapılacaktır.

-Bayrağına ve siciline kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın “bir geminin tahliye ve teslimine” ilişkin bir ilamın icra dairesine verilmesi halinde, icra müdürünün borçluya bir “icra emri” göndererek, ‘o geminin yedi gün içinde teslimini emredeceği’ öngörülmüştür. Borçlunun; a) Gemiye zilyet olduğu halde icra emrinin gereğini yerine getirmemesi halinde, ilam hükmü zorla infaz edilecektir. b) Geminin zilyedi olmaması halinde ise; 1-Alacaklı, geminin ilamda yazılı değerinin alınmasını isteyebilecektir. Borçlu, bu değeri ödemezse ayrıca hükme gerek kalmaksızın söz konusu değer kendisinden haciz yoluyla tahsil olunacak, geminin değeri ilamda yazılı olmadığı ve taraflar bu değer üzerinde anlaşamadığı taktirde, değer icra müdürü tarafından seçilecek bilirkişi heyetine tespit ettirilecektir. 2-Alacaklı, gemiye zilyet olan üçüncü kişiye karşı borçlunun sahip olduğu hakları kullanabilecek ancak, “üçüncü kişi, davadan sonra ve hükümden önce gemi siciline tescil edilmiş bir sözleşmeye dayanarak gemiye zilyet ise” bir numaralı bent hükmü uygulanacaktır.

-Alacaklıya teslim olunan gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu veya üçüncü kişi, ayrıca hükme gerek kalmadan zorla çıkarılacaktır.

-Gemide bulunup da ilama dahil olmayan eşya, çıkarılarak borçluya teslim ve bu kişi hazır değilse vekiline tevdi olunacak, bunlardan hiçbiri bulunmazsa bu eşya, masrafı ileride borçluya ödetilmek üzere peşin olarak alacaklıdan alınıp emin bir yerde veya alacaklının yedinde saklanıp ve icra dairesince hemen yapılacak tebligat üzerine borçlu eşyanın bulunduğu mahalde ise beş, değilse otuz gün içinde eşyayı almaktan veya masrafı ödemekten kaçınırsa yahut gerek görülürse, icra müdürü, icra mahkemesinin kararıyla, bunları satıp, tutarından masrafı ödeyecek; fazlası kalırsa borçlu adına Adalet Bakanlığı’nca çıkarılan yönetmelikte nitelikleri belirlenen bankalardan birine yatıracaktır.

- ‘Sicile kayıtlı Türk gemileri üzerinde’ “ipotek” veya “intifa hakkı”nın kurulmasına veya kaldırılmasına ilişkin ilam’ icra dairesine verilince, icra müdürü, üçüncü fıkrada yazılı şekilde yedi günlük bir icra emri gönderecek, borçlu, icra emrini yerine getirmezse, ilamın hükmü zorla yerine getirecektir.

- ‘Gemiye ilişkin bir işin yapılmasına ya da yapılmamasına dair olan’ ve önceki fıkra hükümlerine girmeyen ilamların icrası hakkında, 30. madde uygulanacaktır.

XVI. Kanun’un 32. maddesine -ikinci fıkra olarak- eklenen[36] yeni hükümle;

- “Uluslararası ilişkilerde ortaya çıkabilecek sorunların ortadan kaldırılması amacıyla, yabancı devlet aleyhine başlatılan ilamlı icra takiplerine ilişkin icra emrinde, uluslararası antlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borçlu devlete ait olan mallar hakkında cebri icra yapılabileceği hususu”nun borçluya gönderilecek “icra emri”nde ayrıca ihtar edileceği, maddede öngörülmüştür.

- Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca belirtelim ki; ilamsız takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 60. maddesinde -ve “kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna ilişkin ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 168. maddesinde ve “kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 171. maddesinde de; “Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı” na açıklık getirmek amacıyla; “ödeme emri”nde, 7 gün (10 gün), (5 gün) içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı” nın da bildirilmesi zorunluluğuna ilişkin değişikliğe paralel bir değişikliğin, İİK. mad. 32’de de yapılması maalesef unutulmuştur. Aynı unutma nedeniyle İİK.’nun 146., 149., 149/b., 155. ve 269. maddelerinde de, İİK.’nun 60.,168., 171. maddelerinde yapılmış değişikliğe paralel bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu yasal boşluğun en kısa zamanda -bu maddelerde de aynı doğrultuda değişiklik yapılarak- giderilmesi gerekecektir…

XVII. Kanun’un 42. maddesine -ikinci fıkra olarak- eklenen[37] yeni hükümle;

- “Yabancı devlet aleyhine ilamsız takip yoluna başvurulamayacağı” öngörülmüştür.

-3.Yargı Paketi içinde “İİK Değişiklik Tasarısı” adı altında hazırlanıp hükümetçe TBMM’ye sunulan Tasarının 6. maddesinde;

“Haciz yoluyla ilamsız takiplere başlanmadan önce, asıl alacak tutarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında ise alacaklı, borçlunun bilinen en son adresine iadeli taahhütlü posta yoluyla meşruhatlı ödemeye davet yazısı göndermek zorundadır. Bu ödemeye davet yazısında;

1. Alacaklının adı soyadı, varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, adresi,

2. Talebe konu alacak veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda talep edilirse faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi,

3. Alacak, belge veya senede dayandırılıyor ise sureti, yoksa borcun sebebi,

4. Bu ödemeye davet yazısı için harcanan posta gideri,

5. Ödemenin yapılması istenen banka adı ile alacaklıya ait hesap numarası,

6. Tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içinde (2) numaralı bent gereği belirlenen tutar ile ödemeye davet yazısı için harcanan posta giderinin ödenmesi gerektiği,

7. Beş iş günü içinde (6) numaralı bent gereği ödenmesi gereken tutarın ödenmemesi halinde cebri icra yoluna başvurulacağı,

Hususları bildirilir.

Ödemeye davet yazısının tebliğ edilememesi veya bu davete rağmen beş iş günü içinde ödeme yapılmaması halinde icra takibine başlanabilir.

Bu maddede düzenlenen hususları incelemek görev ve yetkisi icra müdürüne aittir.”

şeklinde yer alan teklif; önce Alt Komisyon sonra da Adalet Komisyonu tarafından “2004 sayılı Kanun’un 42’nci maddesine haciz yoluyla ilamsız takiplere başlanmadan önce, Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından onaltı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının iki katının altındaki asıl alacak tutarları açısından alacaklı, borçlunun alacaklı tarafından bilinen adresine iadeli taahhütlü posta yoluyla meşruhatlı ödemeye davet yazısı göndermek zorunluluğunu ve ödemeye davet yazısında bulunacak hususları düzenleyen fıkralar, gönderilecek ödemeye davet yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin tetkiki ile tebligatın usulsüz yapıldığına dair muhtemel şikayetler nedeniyle getirilen düzenlemenin iş yükünü artıracağı ve uygulamada sorunlar oluşturacağıgerekçe gösterilerek, madde metninden çıkarılmıştır.

XVIII. Kanun’un 58. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde[38] yapılan değişiklikle;

-Takip talebinin elektronik ortamda da yapılabilmesine imkân sağlanmıştır. Böylece Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemini (UYAP) kullanan avukatlar, bürolarından icra takip talebinde bulunabileceklerdir.

-Alacaklının (veya vekilinin) takip talebinde bulunurken “banka adını ve hesap numarasını” da bildirmesi sağlanarak, icra dairesi tarafından yapılan tahsilatların alacaklı hesabına aktarılması amaçlanmıştır.

-Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarasının bildirilmesi gerekecektir.

Yüksek mahkeme,

“Vergi kimlik numarası ile ödemenin yapılacağı banka hesap bilgilerinin her zaman tamamlanabileceği ve ödeme emrinin iptali nedeni olarak kabul edilemeyeceğini”[39]       belirtmiştir.

XIX. Kanun’un 60. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde[40] yapılan değişiklikle;

-İcra müdürünün, “alacaklının takip talebi” üzerine “örnek:7 ödeme emri” düzenleyebilmesi için, “takip talebinin Kanun’da öngörülen şartları içerip içermediğini” incelemesi koşulu getirilmiştir.

Bilindiği gibi; İİK’nun 58 inci maddesi gereğince, takip talebini kabul eden ve 59 uncu madde gereğince takibin gerektirdiği masrafları ve harçları alacaklıdan peşin alan icra dairesi, borçluya tebliğ edilmek üzere -Yön. mad. 19/g gereğince -borçlu sayısından bir fazla sayıda hazırlanan- “örnek: 7 ödeme emri” düzenlemektedir. Borçluya ödeme emri gönderilmesi için alacaklının geçerli bir «takip talebi»nde bulunmuş olması gerekir. İcra müdürü, -geçerli bir «takip talebi» üzerine -“alacağın muaccel ve mevcut olup olmadığını”, zamanaşımına uğrayıp uğramadığını, istenen faizin yüksek olup olmadığını incelemeksizin- derhal bir ‘ödeme emri’ düzenleyip borçluya göndermeye mecburdur.

Maddede yapılan değişiklik sonucunda; 60. maddenin birinci fıkrası “İcra müdürü, takip talebinin bu Kanunda öngörülen şartları içerdiğine karar verirse ödeme emri düzenler. Talebin kabul edilmemesi halinde verilen karar tutanağa yazılır.” şeklinde değiştirilmiş olduğundan, icra müdürlerinin alacaklının “takip talebi”nde bulunması üzerine, hemen borçluya “örnek: 7 ödeme emri” gönderme zorunluluğu bulunmamakta, “İİK.nda öngörülen şartları içerdiğine karar verirse”, icra müdürü, borçluya “ödeme emri” düzenleyip gönderecektir.

Alacaklının takip talebini -İİK.’nda öngörülen şartları içermediği gerekçesiyle örneğin; “alacaklı veya vekilinin banka hesap numarası”nın ya da “alacaklı veya vekilinin vergi kimlik numarası”nın takip talebinde belirtilmemiş olması nedeniyle- kabul etmeyen icra müdürünün, “takip talebini niçin kabul etmediğini” gerekçesiyle birlikte icra tutanağında -İİK. mad. 8/II uyarınca- belirtmesi gerekecektir...

-“Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı”na açıklık getirmek amacıyla; ödeme emrinde, 7 gün içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı”nın da bildirilmesi öngörülmüştür.

-Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca belirtelim ki; “ilamsız takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 60. maddesinde -“kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna ilişkin ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 168. maddesinde ve “kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 171. maddesinde de;- “Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı” na açıklık getirmek amacıyla; “ödeme emri”nde, 7 gün (10 gün), (5 gün) içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı” nın da bildirilmesi zorunluluğuna ilişkin değişikliğe paralel bir değişikliğin, İİK. mad. 32’de de yapılması maalesef unutulmuştur. Aynı unutma nedeniyle İİK.’nun 146., 149., 149/b., 155. ve 269. maddelerinde de, İİK.’nun 60., 168., 171. maddelerinde yapılmış değişikliğe paralel bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu yasal boşluğun en kısa zamanda -bu maddelerde de aynı doğrultuda değişiklik yapılarak- giderilmesi gerekecektir…

Yüksek mahkeme,

“Ödeme emrinde, icra müdürlüğünün hesap numarasının bulunmaması halinde, ödeme emrinin iptaline karar vermesi gerektiğini”,[41]

“İcra emrinde hesap numarasının bildirilmemesinin de sonradan ikmali mümkün bir eksiklik olup icra emrinin iptalini gerektirmeyeceğini”,[42]

“Vergi kimlik numarası ile ödemenin yapılacağı banka hesap bilgilerinin ise her zaman tamamlanması mümkün olduğundan, ödeme emrinin iptali nedeni olarak kabul edilemeyeceğini”,[43]

“Borçlunun 13 örnek ödeme emrinde icra müdürlüğünün hesap numarasının yazılmaması nedeniyle iptaline ilişkin başvurusunun, şikayet niteliğinde olup, yasal yedi günlük sürede yapılmasının zorunlu olduğunu”[44]

belirtmiştir.

XX. Kanun’un 67. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklik ve maddeye -son fıkra- olarak eklenen fıkra[45] ile;

-İcra ve İflâs Kanunu’nun diğer maddelerinde -yani; 68., 68/a., 69., 72., 89., 97., 169/a. ve 170. maddelerinde- olduğu gibi bu maddede yer alan icra inkar tazminatı oranı, günümüzün değişen ekonomik koşulları dikkate alınarak (yüksek bulunup) bu oran, yüzde yirmi olarak belirlenmiştir.

Yüksek mahkeme (Yargıtay 6. HD., 13. HD., 15. HD., 19. HD. ve 23. HD. 3. HD.) bu konuda “itirazın iptali davasında; İİK 67/2’deki %40 ibaresi, 02.07.2012 tarihinde ve 6352 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile %20 şeklinde değiştirildiğini, ancak 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden sonra yapılan icra takipleri üzerine açılacak itirazın iptali davalarında, icra inkar tazminatının asgari “%20 olarak” uygulanacağını, bu tarihten önce yapılan takipler üzerine açılan itirazın iptali davalarında ise %40 olan tazminat oranının uygulanması gerekeceğini”[46] belirtmişken Yargıtay 7. HD. ise aksi görüşte olup “inkar tazminatını %20’ye indiren hükmün yayımlandığı tarihten itibaren derhal uygulanması gerektiğini”[47] ifade etmiştir.

belirtmiştir...

Görüldüğü gibi, “itirazın iptali” davalarında verilen yerel mahkeme kararları Yargıtay’ın farklı dairelerince incelendiğinden, tazminat oranının hangi tarihten itibaren %20 olarak uygulanacağı konusunda farklı uygulamalar ortaya çıkmıştır...

-Maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle; yüzde yirmi olarak belirlenen“icra inkar tazminatı (kötü niyet tazminatı)”nın tespitinde ‘takip talebi veya davadaki talebin esas alınacağı’[48] maddeye eklenen son fıkrada açıklığa kavuşturulmuştur.

XXI. Kanun’un 68. maddesinin 7. fıkrasında[49] yapılan değişiklikle;

“İtirazın (kesin) kaldırılması” talebinin, esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde borçlunun, talebin aynı nedenlerle reddi halinde ise alacaklının, diğer tarafın talebi üzerine, yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceği -Kanun’un 67., 68/a., 69., 72., 89., 97., 169/a. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliklere paralel olarak- maddenin yeni şeklinde öngörülmüştür.[50]

Yüksek mahkeme,

“5.07.2012 tarihinden önce başlatılan icra takibi üzerine vaki itirazın kaldırılması ve tahliye istemli davada, davacı lehine %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı takdir edilmesi gerekirken %20 oranında icra inkâr tazminatına karar verilmesinin hatalı olduğunu”,[51]

“Takip tarihi itibariyle geçerli olan İİK.'nun 68/son maddesinin ilk cümlesine göre %40’tan aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edileceği göz önüne alınmadan -İİK'nın 6352 s.K. ile değişik 68/son maddesi nazara alınarak- %20 oranı üzerinden tazminat tayininin isabetsiz olduğunu”,[52]

 “İtirazın kaldırılması talep tarihi olan (03.08.2012) itibariyle, 6352 s. Kanun gereğince, itirazın kaldırılması istemi kabul edilen alacaklı lehine %20 tazminata hükmedilmesi gerekeceğini”[53]

belirtmiştir.

XXII. Kanun’un 68/a. maddesinin 8. fıkrasında[54] yapılan değişiklikle;

“İtirazın (geçici) kaldırılması” talebinin, esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde borçlunun, talebin aynı nedenlerle reddi halinde ise alacaklının, diğer tarafın talebi üzerine yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceği -Kanun’un 67., 68., 69., 72., 89., 97., 169/a. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliklere paralel olarak- maddenin yeni şeklinde öngörülmüştür.

XXIII. Kanun’un 69. maddesinin 5. fıkrasında[55] yapılan değişiklikle;

“Borçtan kurtulma davası”nda haksız çıkan tarafın dava veya hükmolunan şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedileceği -Ka-nun’un 67., 68., 68/a., 72.,89., 97., 169/a. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliklere paralel olarak- maddenin yeni şeklinde kabul edilmiştir.

XXIV. Kanun’un 72. maddesinin 4. ve 5. fıkralarında[56] yapılan değişiklikle;

İnkâr tazminatı oranı, Kanun’un 67., 68., 68/a., 69., 89.,97., 169/a. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliklere paralel olarak, yüzde yirmi oranında kabul edilmiştir.

Yüksek mahkeme,

“Menfi tesbit ve istirdat davalarında 6352 s. Kanun ile %20’ye indirilmiş olan tazminat oranının Kanunun yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden sonra yapılan takiplerde uygulanacağını”,[57]

“Menfi tespit davasında hükmedilen kötüniyet tazminatından, aynı takip nedeniyle icra hukuk mahkemesince İİK’nun 170/son maddesi uyarınca hükmedilen % 20 oranındaki icra inkar tazminatının indirilemeyeceğini”[58]

belirtmiştir.

XXV. Kanun’un 82. maddesinin birinci fıkrasının (2), (3) ve (12) numaralı bentlerinde[59] yapılan ve fıkraya eklenen (13) numaralı bent[60] ile ve ayrıca maddeye eklenen iki yeni fıkra[61] ile yapılan değişikliklerle;

-“Borçlunun ‘mesleki eşyası’nın haczedilemeyeceği, bu bentte ‘ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedenî çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya’ olarak öngörülmüştür. Örneğin; bir doktorun tansiyon ölçme aleti, bir kimya gerin mikroskobu, bir marangozun keser ve testeresi, bir bakkalın terazisi, terzinin dikiş makinesi ve makası, avukatın hukuk kitapları ve yazı makinesi, bilgisayarı, tenekecinin havyası vs. meslek için gerekli olan tulum, önlük vb. elbiseler de haczedilemez.

Bu bentte, yani İİK. 82/I-2’de, haczedilemeyeceği öngörülen meslek için gerekli olan eşyalar, daha ziyade el becerisine dayalı âletler olup, sermaye değeri yüksek olan alet ve edevatı kapsamaz…

Yüksek mahkeme;

“Şikayetçi borçlu şirketin bir ticari şirket olup, sermaye ağırlıklı makinelerinin haczedildiği, borçlu şirketin faaliyetinin sermayenin önem kazandığı teşebbüs olarak nitelendirilmesi gerekeceğini, İİK'nun 82. maddesinin 2. bendinin uygulanabilmesi için emek ağırlıklı faaliyetin bulunması koşulunun gerçekleşmediği anlaşılmakla, haczedilmezlik şikayetinin tümüyle reddi gerektiğini”,[62]

√ “Kuaförlük mesleği için döner koltuk ile pedikür spa koltuğunun "zaruri mesleki eşya" olduğunu”,[63]

“Bir ticari işletme dolayısıyla teşebbüs olan tatlı su balıkçılığı ve lokantada haczedilen jeneratör, masa ve sandalyelerin sermaye ağırlıklı olmaları nedeniyle, mahcuzların, borçlunun balık üreticiliği ve lokantacılık mesleğini yürütmesi için zorunlu alet ve edevattan kabul edilemeyeceğini”,[64]

“Borçlu şirketin yaptığı iş, maden işletmesi ile ilgili ticari iş olup şikayete konu eşyalar anılan teşebbüsün malları olduğundan ve bir ticari işletme dolayısıyla teşebbüs olan maden işletmeciliğinde sermayenin değeri emeğin değerinden fazla olduğundan, haczedilen malların, İİK’nun 82/1. maddesinin 2. bendi kapsamında kabul edilemeyeceğinden ve mesleki eşya sayılamayacağından haczi kabil mallar olduğunu”[65]

belirtmiştir.

Ayrıca belirtelim ki; 6352 sayılı Kanun ile İİK.’nun 82. maddesine eklenen yeni fıkra uyarınca “bu bentte sayılan ve haczedilemeyeceği öngörülen mesleki eşyaların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere “haczedilerek satılabilecektir.

Bu bendin yani İİK mad. 82/I-2’nin değişiklikten önceki “borçlunun zatı ve mesleki için zorunlu elbise ve eşyasiyle borçlu ve ailesine lüzumlu olan yatak takımları ve ibadete mahsus kitap ve eşyası”nın haczedilemeyeceğine ilişkin hüküm, bugün için, bu tür eşyaların ancak parasal bir değer taşımaları (ekonomik bir değeri bulunmaları) halinde haczedilebilmeleri, parasal değer taşımayan (ekonomik bir değeri olmayan) eşyaların ise haczedilememeleri gerekir…

- “ ‘Borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya’nın haczedilemeyeceği bu bentte ‘para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri’ olarak öngörülmüştür.

Maddenin bu bendinin (İİK. 82/I-3), 6352 sayılı Kanun’dan önceki şeklinde “haczi mümkün olmayan eşyalar” maddede “pek lüzumlu ev eşyası” şeklinde tanımlanmış iken, 6352 sayılı Kanun’la yapılan yeni düzenlemede önceki metinde yer alan “pek” sözcüğü madde metninden çıkarılarak “pek lüzumlu” olmayıp, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için sadece “lüzumlu eşya” sayılabilecek eşyaların haciz dışı bırakılması amaçlanmıştır. Bunun sonucu olarak daha önce evde bulunan buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi, fırın, elektrik süpürgesi eskiden ‘pek lüzumlu ev eşyası’ sayılmayarak haczedilirken, bundan sonra bu tür eşyalar ‘lüzumlu eşya’ sayılarak haczedilmeyebilecektir…

Yüksek mahkeme -bugüne kadarki içtihatlarında- “haczedilen eşyanın, İİK. mad. 82/I-3 gereğince ‘lüzumlu ev eşyası’ olup olmadığının, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak saptanması gerektiğini” belirtmişti…

Yüksek mahkeme, bugün de, “Mütevazi bir hayat standardının sürdürülebilmesi ve içinde bulunulan sosyal statünün asgari koşullarının muhafazasını temine yarayan, borçlunun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşyanın “lüzumlu eşya” olarak kabul edileceğini, mahkemece mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak sureti ile haczi talep edilen her bir eşyanın haczinin mümkün olup olmadığını İİK.’nun 82. maddesindeki ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini”[66] belirtmektedir.

Borçlunun “işyerinde” bulunan buzdolabı, televizyon vb. eşyaların haczi mümkün olduğu gibi, “evinde” bulunan; kurutma makinesinin, iki kapılı buzdolabı gibi lüks nitelikte bulunan (değeri yüksek olan) eşyaların, kanımızca-bu tür eşyalar borçlu ve ailesi için “lüzumlu eşya” niteliğinde sayılamayacağından- haczi mümkündür...

Yüksek mahkeme (Yargıtay 12. HD.);

 “Borçluya ait LCD televizyonun bir adet olduğu ve niteliği itibarı ile lüks sayılmayıp değeri de pek fahiş olamayacağına göre haczedilemeyeceğinin kabulü gerektiğini”,[67]

“Kural olarak ev eşyası haczedilemezse de, aynı amaca hizmet eden birden fazla eşya var ise birisinin haczedilebileceğini ve böyle bir durumda muhafazası ve satışı zahmetsiz olan, taliplisi fazla olan malın haczedilmesi, lüzumlu olmayan ev eşyaları için de haczedilmezlik kuralının uygulanmaması gerektiğini; mütevazi bir hayat standardının sürdürülebilmesi ve içinde bulunulan sosyal statünün asgari koşullarının muhafazasını temine yarayan, borçlunun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşyanın lüzumlu eşya olarak kabul edileceğini, bu sebeple, yapılan menkul haczine ilişkin olarak, mahkemece borçlunun meskeninde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak sureti ile haczedilen her bir eşyanın yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda haczinin mümkün olup olmadığı değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğini”,[68]

“6352 s. Kanun’la değiştirilen İİK. 82/1-3. maddesi gereğince ev eşyalarının haczinde uygulanacak kriterler ve “lüzumlu eşya” kavramı ile ilgili olarak; mütevazi bir hayat standardının sürdürülebilmesi ve içinde bulunulan sosyal statünün asgari koşullarının muhafazasını temine yarayan, borçlunun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya lüzumlu eşya olarak kabul edilmesi gerektiğini, lüzumlu eşyanın değerinin pek fahiş olmadığı sürece haczedilmezlik şikayetinin dinlenmesine engel oluşturmayacağını, haczedilmezlik şikayetine konu edilen televizyon ve bilgisayarın, günümüz koşullarında lüzumlu ev eşyası olduğunu; bir adet olduğu ve değeri de pek fahiş olmadığına göre haczedilemeyeceğini”,[69]

“Mütevazi bir hayat standardının sürdürülebilmesi ve içinde bulunulan sosyal statünün asgari koşullarının muhafazasını temine yarayan, borçlunun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşyanın lüzumlu eşya olarak kabul edilmesi gerektiğini, lüzumlu eşyanın değeri pek fahiş olmadığı sürece haczedilmezlik şikayetinin dinleneceğini, lüzumlu olmayan ev eşyaları için ise haczedilmezlik kuralının uygulanamayacağını”,[70]

“6352 s. Kanunla değiştirilen İİK. m. 83/III gereğince, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için ‘lüzumlu’ olan buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, koltuk takımı, ütü, fırın, halı, bulaşık makinesi gibi insan onuruna yakışan hayatın sürdürülmesi için varlığı zorunlu olan ev eşyaları haciz konusu yapılamayacağını ve bu konuda, haciz konusu malın borçlunun haline uygun olup olmadığı ölçütünün değerlendirmeye alınamayacağını- Koşu makinesi, fotokopi makinesi ve yazının haczedilebileceği, tüplü televizyonun ise borçluya bırakılıp aynı amaca hizmet eden değeri daha yüksek ve satışı kolay olacak olan LCD televizyonun haczedilmesi ile aynı gerekçe ile tüplü bilgisayarın ve kasasının haciz dışı tutularak borçluya bırakılması ve marka bilgisayar kasası, LCD bilgisayar monitörü ile tablet bilgisayar ve dizüstü bilgisayarın haczinin ise kanuna uygun olacağını”,[71]

√ “Haczedilmesi istenen koltuk takımı, buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası, halı vb. gibi ev eşyaları birer adet olup lüzumlu eşya olarak haczedilmeleri mümkün değil ise de; fırın gibi 2’şer adet bulunduğu anlaşılan bir kısım eşyalardan değerinin düşük olanının borçluya bırakılması, diğerinin ise haczedilmesi gerekeceğini”,[72]

“Koltuk takımı, buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası, fırın, halı vb. gibi ev eşyaları lüzumlu eşya olup, haczedilmeleri mümkün değil ise de; fiyatı yüksek, muhafaza ve paraya çevrilmesi kolay, alıcısı bulunabilecek olan LCD, Plazma TV, kurutma makinası gibi eşyaların, (6352 s. Kanun mad. 16 ile değişik) İİK. mad 82/3’de öngörülen amacın dışında borçlu ve ailesi için gerekli, zorunlu mallardan olmadığını, ayrıca haczi istenen aynı nitelikte olan eşyalardan birden fazla bulunması durumunda, bunlardan değeri daha düşük, satılması ve muhafazası zor olanın borçluya bırakılması, diğerlerinin haczedilmesi gerekeceğini- Haczedilmezliğe ilişkin şikayet borçlunun hukuki durumunu etkileyeceğinden öncelikle taraf teşkilinin sağlanması gerekeceğini”,[73]

“Mütevazi bir hayat standardının sürdürülebilmesi ve içinde bulunulan sosyal statünün asgari koşullarının muhafazasını temine yarayan, borçlunun yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşyanın lüzumlu eşya olarak kabul edilmesi gerekeceği ve lüzumlu eşyanın değeri pek fahiş olmadığı sürece haczedilmezlik şikayetinin dinlenmesi gerekeceğini- Haczedilmezlik şikayetine konu edilen televizyonun lüzumlu ev eşyası olduğu ve değeri de pek fahiş olmadığından -6352 s. Kanun mad 16 ile değişik- İİK. mad. 82/3 gereğince haczedilemeyeceğini”,[74]

“İcra müdürünün, artık, alacaklı tarafından haczi talep edilen eşyanın haczi kabil olup olmadığını değerlendirerek talebin kabulü veya reddine karar verme yetkisine sahip olduğunu (6352 s. Kanun mad. 16 ile değişik İİK. mad. 82/son)- Tarafların şikayeti üzerine icra müdürünün bu konuda verdiği kararı denetleyecek olan icra mahkemesinin mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak sureti ile söz konusu icra müdürlüğü işleminin İİK. mad. 82/3’e uygun olup olmadığını değerlendirmesi gerekeceğini, eksik inceleme ile hüküm tesisinin isabetsiz olacağını”[75]

belirtmiştir…

-Maddenin (borçlunun haline münasip evi)ne ilişkin 12. bendinin değişiklikten önceki şeklinde ifade edilen (“Ancak evin kıymeti fazla ise…”) şeklindeki hüküm, bu bende ait olmaktan çıkarılarak, müstakil fıkra halinde maddeye eklenmiştir...

-’Öğrenci burslarının haczedilemeyeceği’ şeklinde maddeye yeni bir bent (13. bent olarak) eklenmiştir.

-Maddede; “Birinci fıkranın (2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmının, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılacağı” öngörülmüştür.

Bu nedenle;

√ “Borçlunun mesleki eşyası”nın (İİK 82/I-2),

√ “Çiftçi borçlunun nakil vasıtalarının ve diğer eklenti ve ziraat aletleri” nin ve “çiftçi olmayan borçlunun sanat ve mesleki için lüzumlu olan alet edevat ve kitapları ile arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları”nın (İİK 82/I-4),

√ “Bağ, bahçe veya meyve veya sebze yetiştiricisi olan borçlunun ve ailesinin sanatı için lüzumlu bulunun âlet ve edevat”ın (İİK 82/I-7),

√ “Borçlunun haline münasip evi”nin (İİK 82/I-12),

kıymetinin fazla olması durumunda, “bedelinden haline münasip bir kısmı” nın, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla “haczedilerek borçluya bırakılacağı ve daha sonra da satılacağı”, maddede açıklanmıştır.

Yüksek mahkeme;

“Mahkemece; İİK. mad. 82/1. fıkrasının 4. bendi ve 3. fıkrası uyarınca, borçlunun ve ailesinin geçimini sağlaması için yeterli arazi miktarı ile arazi üzerinde yetiştirilebilen ürün de dikkate alınarak borçlunun, faaliyetlerini sürdürebilmesi için traktöre ihtiyacı olup olmadığı, ihtiyacı varsa, şikayete konu traktörün kıymeti ile borçlunun haline münasip traktörü alabilmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, traktörün kıymeti borçlunun haline münasip traktörün bedelinden fazla ise satılmasına, satış bedelinden İİK.'nun 82. maddesinde nitelikleri belirlenen traktörü alabilmesi için gerekli olan paranın borçluya bırakılmasına, kalanın alacaklıya ödenmesine karar verilmesi gerekeceğini”,[76]

√ “Traktörün haczedilmezliğine ilişkin şikayette, mahkemece borçlunun ve ailesinin geçimini sağlaması için yeterli arazi miktarı ile arazi üzerinde yetiştirilebilen ürün de dikkate alınarak borçlunun İİK. mad. 82.’nin 1. fıkrasının 4. ve 7. bentleri kapsamında faaliyetlerini sürdürebilmesi için traktöre ihtiyacı olup olmadığı, ihtiyacı varsa şikayete konu traktörlerin ayrı ayrı kıymetleri ve borçlunun haline münasip traktörü alabilmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten ve borçluya hangi traktörü tercih ettiği sorulduktan sonra, tercih edilmeyen traktörle ilgili borçlunun şikayetinin reddine, tercih edilen traktör haline münasip ise onun üzerindeki haczin kaldırılmasına, tercih edilen traktörün kıymeti borçlunun haline münasip traktörün bedelinden fazla ise satılmasına, satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen traktörü alabilmesi için gerekli olan paranın borçluya bırakılmasına, kalanın alacaklıya ödenmesine karar verilmesi gerekeceğini”,[77]

“Borçlunun ve ailesinin geçimini sağlaması için yeterli arazi miktarı ile arazi üzerinde yetiştirilebilen ürün de dikkate alınarak borçlunun İİK'nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 4.ve 7. bentleri kapsamında faaliyetlerini sürdürebilmesi için traktöre ihtiyacı olup olmadığı, ihtiyacı varsa şikayete konu traktörün kıymeti ve borçlunun haline münasip traktörü alabilmesi için gerekli bedel bilirkişilere tesbit ettirildikten ve traktörün kıymeti borçlunun haline münasip traktörün bedelinden fazla ise satılmasına, satış bedelinden nitelikleri belirlenen traktörü alabilmesi için gerekli olan paranın borçluya bırakılmasına, kalanın alacaklıya ödenmesine karar verilmesi gerektiğini”,[78]

“Borçlunun tek geçim kaynağının çiftçilik olmaması halinde, çiftçi kabul edilmeyen borçlunun traktörünün de haczedilebileceğini”[79]

belirtmiştir.

-Maddeye ‘son fıkra’ olarak eklenen, “İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir” şeklindeki yeni hükümle, haczedilmek istenen bir malın gerek “İİK’nun 82. maddesi kapsamında kalıp kalmadığını” ve gerekse “haczedilmezlik konusunda diğer hükümler içeren kanunlar uyarınca haczedilip haczedilmeyeceğini” icra memurunun değerlendirebileceği esası kabul edilmiştir.

İcra memurunun, bir malın haczedilip haczedilemeyeceğini saptarken çok dikkatli davranıp, tarafların karşılıklı çıkarlarını yasa yapıcının amacı doğrultusunda bağdaştırmaya çalışması gerekir. Çünkü, gerçekte haczi mümkün olan bir malı haczetmemesi halinde, alacaklı bu işleme karşı şikâyet yoluna başvursa bile, icra mahkemesinin de hatalı bulduğu kararı bozması üzerine, yeniden haciz yapılıncaya kadar, borçlunun o malı kaçırması mümkündür. Buna karşın, gerçekte haczedilmemesi gereken bir malın haczi -özellikle, haciz işlemi ile birlikte muhafaza altına alınması- borçluyu güç durumda bırakabilir. Kanımızca, bir malın haczedilip haczedilemeyeceği konusunda bir duraksama belirirse, icra memurunun, alacaklı yararına davranıp, malın haczi yoluna gitmesi -o malın borçlu tarafından kaçırılmasını önleyeceği ve haciz işleminin icra mahkemesi tarafından bozulması halinde aynen borçluya geri verilmesi mümkün olduğundan- daha uygun bir davranış olur.

Yargıtay bugüne kadar tüm kararlarında “icra memurunun, bir malın haczedilip haczedilemeyeceğini takdir edemeyeceğini, alacaklının gösterdiği tüm malları haczetmesi gerektiğini, borçlunun bu işleme karşı şikâyet yoluna başvurması halinde, icra mahkemesinin, malın haczedilebilen mallardan olup olmadığına karar vermesi gerekeceğini” belirtmişti...

Kanun koyucu, yüksek mahkemenin bu konudaki uygulamasını öteden beri eleştiren doktrindeki eleştirileri dikkate alarak, maddede değişiklik yapma gereğini duymuştur…

İİK.’nun 82. maddesine son fıkra olarak eklenen bu yeni hüküm uyarınca, yüksek mahkeme de;

“İcra memurunun, haczi talep edilen malın haczinin kabil olup olmadığını değerlendirerek, bu doğrultuda haciz talebini yerine getirip getirmeme konusunda "takdir yetkisi" (İİK. mad. 82/son) bulunduğunu, bunun dışında haciz talebini reddetme yetkisinin bulunmadığını- 6831 sayılı Yasa'nın 2/B maddesi kapsamında Hazine adına kayıtlı taşınmaz üzerindeki bina bakımından enkaz haczinin mümkün olduğunu”,[80]

“İcra memurunun haczi talep edilen malın bu madde uyarınca haczinin kabil olup olmadığını değerlendirerek, bu doğrultuda haciz talebini yerine getirip getirmeme konusunda takdir yetkisinin bulunduğunu”,[81]

“İcra müdürü alacaklının şikayete konu haciz talebini yerine getirmek zorunda olup, bu konuda icra müdürünün takdir hakkı bulunmadığı, çıkarılacak haciz ihbarnamesine karşı itirazda bulunma hakkının 3.kişiye ait olduğunu”,[82]

“İcra müdürünün ‘haciz yapılan adresin 3. kişiye ait olduğu’ gerekçesiyle haciz talebini reddetme yetkisi bulunmadığını ve haczedilen şeyin İİK. mad. 83/c kapsamında olup olmadığına dair taktir yetkisinin de bulunmadığını”,[83]

“İcra müdürünün, haczedilen şeyin İİK'nun 83/c. maddesi kapsamında olup olmadığını takdir etme yetkisinin bulunmadığını”,[84]

√ “(6352 s. K. mad. 16 ile değiştirilen) İİK. mad. 82/sonda icra memurunun haczi talep edilen malın bu madde uyarınca sadece haczinin kabil olup olmadığını değerlendirebileceğini; icra müdürünün “haczi istenen taşınırın üçüncü kişiye ait olduğu” gerekçesiyle haciz talebini reddetme yetkisinin olmadığını, böyle bir durumda, üçüncü kişinin ‘istihkak iddiası’nın tutanağa geçirilip İİK. mad. 97-99 uyarınca istihkak prosedürünün işletilmesi gerekeceğini”,[85]

“(6352 s. K. mad. 16 ile değiştirilen) İİK. mad. 82/a göre, icra memuruna haczi talep edilen malın bu madde uyarınca haczinin kabil olup olmadığını değerlendirme konusunda yetki tanındığını, icra müdürlüğünce “haczi istenen binanın tapusunun bulunmadığı, hakkında ‘yıkım’ kararı bulunduğu, satışının mümkün olmadığı” belirtilerek alacaklı vekilinin talebi reddedilmiş ise de, söz konusu bina bakımından enkaz haczi mümkün olduğundan, alacaklının şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekeceğini”,[86]

“İcra memuruna sadece haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığına yönelik bir taktir hakkı tanındığını (-6352 s. K. mad. 16 ile değişik- İİK. mad 82/son), İİK. 89/1 gereğince gönderilen haciz ihbarname tebliğlerinin usulsüz olduğunun ancak ilgilisi tarafından İİK’nun 16. maddesi uyarınca yasal sürede icra mahkemesinde şikayet yoluyla ileri sürülmesi halinde değerlendirilebilecek bir husus olup, icra müdürlüğünce kendiliğinden nazara alınıp tebligatın usulsüz olduğuna karar verilemeyeceği gibi, icra mahkemesince de re’sen inceleme konusu yapılamayacağını”,[87]

İİK. mad. 82/son gereğince, icra memurunun, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendireceğini; haczi mümkün olmayan vergi, resim ve harç gelirleri ile birlikte -kira geliri gibi- haczi kabil paraları, aynı havuz hesabında tutan borçlu belediyenin, iyiniyetle bağdaşmayan bu eyleminin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ve artık belediyenin, bu nitelikteki hesaplarda yer alan paraların ‘haczedilmezliğini ispatlayamadığı’nın kabul edilmesi gerekeceğini”,[88]

“İcra müdürlerine alacaklı tarafından haczi talep edilen eşyanın haczi kabil olup olmadığını değerlendirerek talebin kabulü veya reddine karar verme yetkisi verildiğini- İcra müdürünün bu konuda verdiği kararın şikayet edilmesi üzerine icra mahkemesinin keşif ve bilirkişi incelemesi yapmak suretiyle icra müdürünün işleminin İİK. mad. 82/3’e uygun olup olmadığını denetleyeceğini”,[89]

√ “6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden sonra yapılan hacizler hakkında 6352 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekeceğini, takip tarihi 05.07.2012’den önce olsa da, takip işleminin (haciz işleminin) ne zaman yapıldığının dikkate alınması gerekeceğini”,[90]

“İcra memuruna sadece haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığına yönelik bir taktir hakkı tanındığını (-6352 s. K. mad. 16 ile değişik- İİK. mad 82/son), ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü ancak ilgilisi tarafından İİK. mad. 16. uyarınca yasal sürede icra mahkemesinde şikayet yoluyla ileri sürülmesi halinde değerlendirilebilecek bir husus olduğunu, bu hususun icra müdürlüğünce kendiliğinden nazara alınıp tebligatın usulsüz olduğu değerlendirilerek alacaklının haciz isteminin reddine karar verilemeyeceğini”,[91]

“İcra müdürünün haczedilemeyen mallar hakkında talebi reddetme yetkisinin -6352 s. Kanun ile 82. maddeye eklenen son fıkra uyarınca- bulunduğu, ancak bu takdir yetkisinin her olayda somut olarak icra mahkemesince denetlenmesi gerekeceğini”,[92]

“İcra müdürünün, artık, alacaklı tarafından haczi talep edilen eşyanın haczi kabil olup olmadığını değerlendirerek talebin kabulü veya reddine karar verme yetkisine sahip olduğunu (6352 s. Kanun mad. 16 ile değişik İİK. mad. 82/son); tarafların şikayeti üzerine icra müdürünün bu konuda verdiği kararı denetleyecek olan icra mahkemesinin mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak sureti ile söz konusu icra müdürlüğü işleminin İİK. mad. 82/3’e uygun olup olmadığını değerlendirmesi gerekeceği, eksik inceleme ile hüküm tesisi isabetsiz olacağını”,[93]

“6352 s. Kanun ile değişik İİK. mad. 82. kapsamında icra müdürüne tanınan yetkinin sadece malın haczi kabil olup olmadığı ile sınırlı olduğu, icra müdürünün bunun dışında, örneğin malın üçüncü kişiye ait olduğu ya da haciz ihbarnamesi gönderilmesi istenen kişilerin borçluya nazaran üçüncü kişi sayılamayacakları gerekçesi ile haciz talebinin veya haciz ihbarı gönderilmesi isteminin yerine getirilmesi konusunda herhangi bir taktir yetkisinin bulunmadığını; haczi talep edilen malın üçüncü kişiye ait olduğunun iddia edilmesi halinde istihkak prosedürünün uygulanacağı ya da kendisine haciz ihbarı gönderilen kişinin üçüncü kişi olmadığı yönündeki iddiasını İİK. mad. 16. uyarınca şikayet yoluyla icra mahkemesinde ileri sürebileceğini”[94]

belirtmiştir…

XXVI. Kanun’un 88. maddesinde[95] yapılan değişiklikle;

- “Haczedilen malların Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edileceği” maddede öngörülmüştür.

Adalet Bakanlığına ait depo ve garaj bulunmayan yerlerde, alacaklının haczedilen malın borçluda bırakılmasını kabul etmemesi halinde, gideri peşin olarak kendisinden alınarak (İİK. m. 95) haczedilen mal, üçüncü bir kişiye, yediemin olarak teslim edilir.

Üçüncü kişinin elinde bulunan taşınır malın haciz edilmesi halinde, 4449 sayılı Kanun’a ait hazırlık çalışmaları sırasında Komisyon tarafından hazırlanan metinde yer alan “üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır malların, bu şahıstan alınmayıp, kabulü halinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılacağına” dair olan hüküm, maddenin TBMM’de görüşülmesi sırasında, Adalet Komisyonu’nda “...alacaklının muvafakati ve...” sözcükleri maddeye eklenerek değiştirilmiş ve bu değişik şekliyle -maalesef- kanunlaşmıştı. Daha sonra, 12.2.2004 tarihli ve 5092 sayılı Kanun’la bu madde yeniden Komisyon’un düzenlediği şekle dönüştürülmek istendiyse de, Adalet Komisyonu’nda da benimsenen bu değişiklik, TBMM’de verilen bir önerge ile geri alınmıştır... DoktrindeBir taşınır malı elinde bulunduranın, onun maliki sayılacağını öngören İİK. 97a hükmü ile taşınır mallarda zilyetliğin mülkiyete karine teşkil ettiğiniöngören MK. 985/I hükmüne ve hayatın olağan akışına aykırı olan bu hükmün en kısa zamanda değiştirilmesinin isabetli olacağı» belirtilmişti.

Yukarıda belirtilen, İİK.nun 88. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “...alacaklının muvafakati ve...” ibaresi Anayasa Mahkemesince 12.01.2012 T. E:2010/90, K:2012/4 sayılı kararla -Anayasanın 2, 13 ve 35. maddelerine aykırı bulunarak- iptal edilmişti.

6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle; öteden beri eleştiri konusu olmuş olan 88. maddenin ikinci fıkrası Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararı doğrultusunda değiştirilerek “... üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü halinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği taktirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. 6352 sayılı Kanun değişikliğinden önce, Anayasa Mahkemesi’nin 12.01.2012 T. E:2010/90, K:2012/4 sayılı kararı ile “alacaklının muvafakati ve...” ibaresi madde metninden çıkarılmış olduğundan ve bu ibarenin, uygulanmasından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın, Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına da karar verildiğinden, 12.01.2012 gününden itibaren “taşınır mallarda zilyetliğin mülkiyete karine teşkil ettiği” ilkesine ters düşen bu uygulamaya son verilmiş ve maddenin 2. fıkrasının 3. cümlesi bu şekliyle hemen yürürlüğe girmiştir.[96]

- “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşma hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yabancı devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı veya hükümet üyelerini taşıyan ulaşım araçlarının, bu kişiler Türkiye’de bulundukları sürece muhafaza altına alınamayacakları ve yediemine bırakılamayacakları” maddede yapılan yeni düzenlemede öngörülmüştür.

- Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin bu yetkilerini “Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilmeleri” öngörülmüştür. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmayacak, depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda “işletme belgesi” Adalet Bakanlığı tarafından verilecektir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; “lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığı’nın lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara” ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenlenecektir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler, Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek tarifeyle belirlenecektir.

-İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine haczedilen malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri almasını ilgililere resen bildirecektir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü “icra mahkemesinin kararı ile” taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satacak, elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenecek, artan miktar 9 uncu madde hükmüne göre muhafaza olunacaktır. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar icra mahkemesi tarafından “basit yargılama usulüne göre” çözümlenecektir.

-İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilecek, aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunacaktır.

- 6352 sayılı Kanun’un hazırlık çalışmaları sırasında 88. maddenin ikinci fıkrasının “... haczedilen taşınır malların toplam değeri Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından 16 yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının beş katından az ise muhafaza altına alınmaz, borçlu veya üçüncü kişiye yediemin olarak bırakılır...” şeklinde değiştirilmesi Hükümet Tasarısı ile teklif edilmişse de, bu değişiklik TBMM’ce benimsenmediği için yasalaşamamıştır.

XXVII. Kanun’un 89. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkralarında[97] yapılan değişiklikle;

-Kanun’un üçüncü fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi “yüzde yirmisinden” şeklinde -Kanun’un diğer maddelerinde yani; İİK 67., 68., 68a., 69., 72. ve 97., 169/a. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliğe paralel olarak- “yüzde yirmisinden” şeklinde değiştirilmiştir.[98]

-6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önceki dönemde; haciz ihbarnamesi, bir tüzel kişinin ya da kurumun -özellikle, bankaların- merkez ve şubelerinden hangisine tebliğ edilmiş ise, beyanda bulunma yükümlülüğü de yalnız ihbarnameyi alan merkez yada şubeye ait idi. İİK. mad. 89/VII’deki «merkez» sözcüğünü, «bankanın merkez şubesi» şeklinde anlamak gerekiyordu. Böylece, 89. madde hükmünün, özellikle bankalara karşı kötüye kullanılmasının önüne geçilmek istenmişti... Ancak, bu hükme rağmen, bir bankaya «merkez şube ve ajanslarına da şamildir» şeklinde bir haciz ihbarnamesi tebliğ edilirse, bankanın kendi merkez şubesi bakımından, haciz ihbarnamesine süresi içinde cevap vermesi gerekiyordu.

Ayrıca şu hususu da belirtelim ki, bankalardaki paraların haczi için, paranın bulunduğu bildirilen banka şubesine haciz ihbarnamesinin gönderilmesi gerekiyordu. Yoksa, “ilgili banka şubelerine sorulmak üzere, Türkiye Bankalar Birliğine haciz ihbarnamesi gönderilmesi” kabul edilmiyordu.

6352 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile İİK.’nun 89. maddesinin yedinci fıkrası “Haciz ihbarnamesi, borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür” şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklik adı geçen Kanun’un yayım tarihinden 6 ay sonra 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğünden sonra başlayacak olan yeni dönemde haciz ihbarnamelerini bir hükmi şahsın veya müessesenin (bankanın) merkez veya şubelerine hangisine tebliğ edilmiş ise, beyanda bulunma mükellefiyeti yalnız bu ihbarnameyi tebellüğ eden merkez veya şubeye ait olmayacak, haciz ihbarnamesi, tüzel kişinin veya müessesenin tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilecek, haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlü olacaktır...

-Kendilerine haciz ihbarnamesi tebliğ edilen üçüncü kişiler, “meslek ya da banka sırrı” gerekçesiyle, cevaptan kaçınamazlar. Cevap vermeğe ve borçlunun hesabındaki parayı istendiğinde icra dairesine teslim etmeye mecburdurlar (İİK. mad. 367).

XXVIII. Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde[99] yapılan değişiklikle;

İİK’nun “gemi” ve “gemi sicili” sözcüklerinin geçtiği maddelerinde yapılan değişikliğe paralel olarak; maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “tapuya ve mahcuz gemi ise kayıtlı bulunduğu daireye” ibaresi “tapu siciline” olarak; ikinci fıkrasında yer alan “yukarda adı geçen daireler” ibaresi “tapu siciline” olarak değiştirilmiştir.

XXIX. Kanun’un 92. maddesinde yapılan değişiklikle;

Maddenin “-Yola çıkmaya hazır gemilerin cebri icra yolu ile satılamayacağı gibi, ihtiyaten haciz de edilemeyeceği”ne ilişkin- yürürlükten kalkmış olan 6762 sayılı “Ticaret Kanunu’nun 892 nci maddesi hükmü saklıdır” şeklindeki dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

6103 sayılı kanunla yapılan değişiklik sırasında, yürürlükten kaldırılmış bulunan 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun 892. maddesine paralel bir hükme, yeni 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer verilmemiş olduğundan, bu düzenlemenin sonucu olarak da İİK.’nun 92. maddesinden önceki kanunun 892. maddesine atıf yapan 4. fıkrası, zorunlu olarak yürürlükten kaldırılmıştır.

XXX. Kanun’un 97. maddesinin yedinci fıkrasında[100] ve on üçüncü fıkrasında[101] yapılan değişikliklerle,

-İİK’nun “gemi” ve “gemi sicili” sözcüklerinin geçtiği maddelerinde yapılan değişikliğe paralel olarak; maddenin yedinci fıkrasında bulunan “kiralanan yer veya sicile kayıtlı gemilerdeki” ibaresi “kiralanan taşınmaz veya gemilerdeki hapis hakkına tabi….” şeklinde değiştirilmiştir. Bu suretle “kiralanan gemilerdeki hapis hakkına tabi eşya” ile ilgili düzenleme yalnızca “sicile kayıtlı gemiler”e değil “gemi kira sözleşmesine konu olan her türlü gemiye uygulanacak nitelikte” olduğundan, yapılan değişiklik uyarınca hükmün uygulama alanı “her türlü gemiye teşmil edilecek şekilde” genişletilmiştir.

-Kanun’un diğer maddelerinde -yani 67., 68., 68/a., 69., 72., 89., 169/a., ve 170. maddelerinde- yapılan değişikliğe paralel olarak maddede yer alan “yüzde kırk” oranı “yüzde yirmi” olarak değiştirilmiştir.[102]

Yargıtay 8. HD.;

İİK. 97/13 gereğince alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddinin yanı sıra teminat karşılığında takibin ya da satışın ertelenmesi kararının da verilmesi ve teminatın da yatırılmış olmasının gerektiği, tazminat miktarının geciken miktarın %20’sinden az olamayacağına dair kanun değişikliğinin -yürürlük tarihi olan- 05.07.2012 tarihinden itibaren derhal uygulanması gerektiğini”,[103]

“02.07.2012 tarihinde 6352 sayılı Kanun’un 19. maddesi İİK. mad. 97/13’de öngörülen tazminat oranını %20 olarak değiştirilmiş olduğundan, bu tarihten itibaren tazminat oranının % 20 olarak uygulanması gerektiğini”,[104]

“İİK’nun 97/13. maddesindeki tazminat oranının 05.07.2012’de yürürlüğe giren 6352 sayılı kanun’un 19. maddesi ile %20’ye indirildiğinin dikkate alınmamasının isabetsiz olduğunu”,[105]

 “İİK’nun 97/13. maddesi uyarınca alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için hangi mahcuzlar yönünden takibin ya da satışın durdurulması kararı verildiği hususları gerekçede belirtilip tartışılmadan ve tazminat oranının da 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik uyarınca 05.07.2012’den itibaren geçerli olmak üzere %20 olarak değiştirildiği dikkate alınmadan hüküm kurulmasının isabetsiz olduğunu”,[106]

“İstihkak davası üzerine takibin talikine karar verilmesi ve neticede davanın reddedilmesi halinde alacaklı lehine hükmedilecek olan tazminat oranının %20 olarak değiştirildiğini, (6352 s. K. mad. 19, İİK. mad. 97/XIII)- 02.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren bu değişiklik nedeniyle bu tarihten itibaren tazminat oranının %20 olarak uygulanması gerekeceğini”,[107] [108]

belirtmiştir…

XXXI. Kanun’un 99. maddesinde [109] yapılan değişiklikle;

- Borçlunun elinde haczettiği malları İİK. mad. 88/II uyarınca icra müdürü, ancak «alacaklı kabul ederse (muvafakat ederse) borçluda -yediemin olarak- bırakabilirken, üçüncü kişinin elinde haczettiği -ve üçüncü kişinin üzerinde ‘mülkiyet hakkına dayanarak’ istihkak iddiasında bulunduğu- malları alacaklı, İİK. m. 88/II, 4949 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce, istese de, üçüncü kişiden alamıyor ve üçüncü kişiye «yediemin» olarak bırakıyorken, 4949 sayıl Kanun ile İİK. mad. 88/II, c: 3’ün “üçüncü şahsın elinde bulunan mallar haczedilince, alacaklının muvafakati ve üçüncü şahsın kabulü halinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır” şeklinde değiştirilmesinden sonra, bu malların, malları elinde bulunduran -ve istihkak iddiasında bulunan- üçüncü kişiye yediemin olarak bırakılması ancak “haciz talebinde bulunmuş olan alacaklının muvafakati ile” mümkün olabilir hale gelmişti...

6352 sayılı Kanun ile İİK’nun 88/2. maddesi “... üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü halinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği taktirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.” şeklinde değiştirilmiş, bu değişikliğe paralel olarak, İİK.’nun 99. maddesi de “haczedilen şey borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği taktirde bu mal muhafaza altına alınmaz.” şeklinde değiştirilmiştir.

-“Haczedilen malın üçüncü kişinin elinde bulunması halinde” İİK. mad. 99 uyarınca istihkak davası açılınca, alacaklının hacizli malın satışını talep edip edemeyeceği ve bu talep doğrultusunda icra müdürlüğünce hacizli malın satışının yapılıp yapılamayacağı konusunda Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ile-“istihkak davaları konusunda” verilen kararları temyizen incelediği dönemde-Yargıtay 21. Hukuk Dairesi arasındaki görüş ayrılığına son verilmesi amacıyla maddede değişiklik yapılarak “alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar haczedilen malın satışının yapılamayacağı” konusunda maddeye açıklık getirilmiştir…

-“Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de, bu fıkra hükmünün uygulanacağı” maddede ayrıca öngörülmüştür.

Yüksek mahkeme de;

“Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde, bu malın muhafaza altına alınamayacağını”[110] belirtmiştir.

XXXII. Kanun’un 106. maddesinin birinci fıkrasında[111] yapılan değişiklikle;

Hacizden itibaren taşınır mallarda bir yıl olan “satış isteme süresi” altı aya, taşınmaz mallarda iki yıl olan “satış isteme süresi” de bir yıla indirilmiştir.

Bu suretle icra takibinin daha kısa sürede sonuçlandırılması amaçlanmıştır…

Yüksek mahkeme;

“İcra müdürlüğünden hacizli malın satışının süresinde istenilmesi yeterli olup, diğer satış şartlarının oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerekmediğini-  Altı ay ve bir yıllık sürelerin hesabında hacizden itibaren ilk satış talep tarihinin esas alınması gerektiğini”,[112]

“Sıra cetveliyle ilgili başlatılan haciz ve satış süreleri, başlatıldığı tarihteki yasa hükümlerine tabi olup sonradan yapılan değişikliklerde belirtilen süreler önceki yasa zamanında başlatılmış süreleri etkilemeyeceğini”,[113]

“Taşınırlarda altı ay içinde satışının istenmemesi halinde haczin düşeceğini; yakalama işlemi satış isteme süresini kesmeyeceğinden, İİK'nun 106 ve 110 maddeleri uyarınca haczin düşmemesi için alacaklının yasal sürede satış talep etmesi ve satış avansını yatırmasının zorunlu olduğunu”,[114]

“İİK. mad. 106-110 gereğince 6352 sayılı Kanun değişikliğinden sonra taşınmazlarda satış isteme süresi haciz tarihinden itibaren 1 yıl olduğunu- İcra müdürlüğü kıymet takdiri yapılmamış olması sebebiyle satış talebini reddedemeyeceği, satış istenmiş olması ve satış avansının yatırılmış olması nedeniyle satışın düşmeyeceğini”,[115]

“6352 s. Kanunu'nun 21. maddesinin yürürlük tarihinden (05.03.2013) önce yürürlükte bulunan, İİK. mad. 106/1 uyarınca taşınırlar için öngörülen 1 yıllık satış isteme süresi içerisinde satış talebinde bulunulmadığından haczin düştüğü, aracın trafik kaydına konulan yakalama şerhinin haciz talebi niteliğinde olmadığı, satış tarihi itibariyle şikayet olunanın 26.06.2012 tarihli haczinin ayakta olduğu, bu haczin de şikayetçinin haczinden sonra olduğu gözetilerek, şikayetin kabulü ile sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yakalama şerhinin haciz olarak nitelendirilmesinin hatalı olduğunu”,[116]

“Üçüncü kişinin ‘elindeki’ bir paranın İİK. mad. 89 değil; İİK. mad. 88 uyarınca, haczedilmesi, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerektiğini- Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczinin mümkün olmadığı- Üçüncü şahıstaki para alacağının da, İİK. mad. 110 hükmüne kıyasen, 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişik 106/1. maddesi uyarınca; hacizden itibaren altı aylık süre içerisinde icra dosyasına celbinin istenmesi gerektiği; yoksa haczin düşeceği- Üçüncü kişi banka nezdinde henüz mevcut olmayan bir paranın, İİK'nın 88. maddesine uygun olarak yazılan müzekkereyle haczi mümkün olmadığını”,[117]

“Her ne kadar İİK.’nun 106/1. maddesinde 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, taşınır mallarda satış isteme süresi hacizden itibaren 6 ay olarak değiştirilmiş ise de; bu yeni düzenlemenin 05.07.2012’den itibaren 6 ay sonra yürürlüğe gireceği kararlaştırıldığına göre, takip ve haciz tarihi itibari ile ilgili yasal düzenlemenin eski hali ile yürürlükte olduğunun kabulü gerekeceğini, 1 yıllık satış isteme süresi dolduktan sonra istihkak davası açıldığından, dava tarihi itibari geçerli bir haciz de bulunmadığından, dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini”,[118]

“İcra müdürlüğünden hacizli malın satışının (İİK. mad. 106 uyarınca) süresinde istenilmesi yeterli olup, diğer satış şartlarının oluşup oluşmadığının irdelenmesinin gerekmediğini- İİK. mad. 106 uyarınca taşınırlar için altı ay ve taşınmazlar için uygulanması gereken bir yıllık sürelerin hesabında hacizden itibaren ilk satış talep tarihinin esas alınması gerektiğini- Alacaklı vekiline eksik satış avansını yatırmak üzere tebliğ edilen muhtıra içeriğinde ve buna ilişkin tebligat parçası üzerinde eksik avansın 15 gün içinde yatırılması gerektiği şeklinde bir ihtarat bulunmadığı anlaşıldığından, alacaklı tarafından, haciz tarihinden itibaren İİK'nun 106. maddesinde öngörülen yasal bir yıllık sürede satış talep edilerek satış avansı ve muhtıra ile bildirilen eksik avans dosyaya yatırıldığından, satış talebinin reddine ilişkin icra müdürlüğü kararının iptaline yönelik şikayetin kabulüne karar verilmesi gerektiğini”,[119]

“6352 sayılı Yasa ile getirilen değişikliğinin, takip tarihinden itibaren değil, haciz, satış gibi başlatılan her bir takip işlemi tarihi esas alınarak uygulanacağını- Sıra cetveline ilişkin şikayet olunanın haciz tarihleri itibariyle, değişiklikten önceki İİK hükümlerinin uygulanması gerektiğini- Kıymet takdiri kesinleşmeden satış yapılmamakla birlikte, kıymet takdiri yapılmadan da satış istenebileceğini- Bir yıllık satış isteme süreci içinde taşınmaz başka bir dosyadan satılmış ise; o tarihe kadar satış talebinde bulunmayanın, satış talebinde ya da o satıştan kendi dosyası için yararlanma talebinde bulunmasına gerek kalmaksızın haczinin ayakta olacağını- İİK. mad. 106 uyarınca, bir yıl içinde satış talebinde bulunması ve masrafın yatırması halinde, şikayet olunan alacaklı kendisine Yasa ile yüklenen işlemleri yerine getirdiğinden, haczinin ayakta olduğunun kabulü gerektiğini; icra müdürünün satış isteme talebinin reddi kararına karşı süreli şikayet yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle haczin düştüğü sonucuna varılmasının isabetsiz olacağını”,[120]

“6352 s. Yasa’nın 21. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki İİK’nun 106.maddesinde; alacaklının, haczedilen mal taşınır ise hacizden itibaren bir sene, taşınmaz ise hacizden itibaren iki sene içinde satılmasını isteyebileceğinin öngörüldüğünü, haciz tarihi itibariyle usulüne uygun satış talebi ve satış isteme süreleri dikkate alınarak ihale tarihinde mahcuzlar üzerindeki haczin düşüp düşmediğinin değerlendirilmesi şayet mahcuzlar üzerindeki hacizler İİK’nun 110. maddesi gereği kalkmış ise geçerli bir haciz olmaksızın yapılan ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”,[121]

“Süresinde satış istenmemesi ile yalnız haczin kalkacağı, icra takibinin düşmüş olmayacağını, icra takibinin derdest kalmaya devam edeceğini- İİK. mad. 78/son gereğince; yenileme ve yeniden harç yatırılmasının, takibin düşmesi hali için zorunlu olduğunu-  Şikayet olunanın alacaklı olduğu dosyada süresinde haciz istenmiş olduğundan, icra müdürünün İİK. mad. 78 uyarınca, takibin muameleden kaldırılması işlemi usul ve yasaya aykırı olup, şikayet olunanın bu memur işlemine karşı şikayet yoluna gitmemiş olmasının sonuca etkisi bulunmadığını; salt dosyanın takipsiz bırakılması nedeniyle haczin düştüğü sonucuna varılamayacağını- Bir yıllık satış isteme süreci içinde taşınmaz başka bir dosyadan satılmış ise, o tarihe kadar satış talebinde bulunmayanın, satış talebinde ya da o satıştan kendi dosyası için yararlanma talebinde bulunmasına gerek kalmaksızın haczinin ayakta olacağını- Mahcuzun başka bir dosyadan satışının yapılması halinde; satış tarihinde satış isteme süresinin geçmemiş olması kaydıyla haczin düşmesinden söz edilemeyeceğini- Haciz tarihinden itibaren yasal satış isteme süresi geçirilmiş olmasına rağmen, yapılan istem üzerine her nasılsa hacizli mal satılmış ise, bu satışın diğer alacaklılar yönünden düşen haczi geçerli hale getirmeyeceğini- 11.03.2014 tarihinde satılan taşınmaz ile ilgili şikayet olunanın 20.03.2008 tarihli haczi süresinde satış istenmediğinden düşmüş ise de, 26.03.2013 tarihli haczinin ayakta olduğunu; İİK. mad. geçici 10 kapsamında, başlatılan takip işlemi, 26.03.2013 tarihli haciz işlemi olup, bu işlemin tarihi 6352 sayılı Yasa'nın 21. maddesinin yürürlüğe girdiği 05.01.2013 tarihinden sonra olduğundan, bu takip işlemi hakkında değişiklikten sonraki sürenin uygulanması ve haciz tarihinden itibaren satış isteme süresinin 1 yıl olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, 1 yıla inen satış isteme süresinin 26.03.2014 tarihinde dolmasından önce şikayetçinin süresindeki satış talebi üzerine yapılan 11.03.2014 tarihli satıştan sıra cetvelindeki tek şikayet olunanın yararlanacağı, şikayetçinin 03.07.2013 tarihli haczinin şikayetçi olunanın haczinden sonra olduğunu, buna göre sıra cetvelinin bu taşınmaz yönünden doğru olduğu- Diğer taşınmaz ile ilgili şikayet olunanın 26.03.2013 tarihli haczinden itibaren  -6352 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile değişik- İİK. mad. 106 uyarınca, 1 yıllık satış isteme süresi içinde satış talebinde bulunulmadığını ve bu sürenin dolduğu 26.03.2014 tarihinden sonra şikayetçinin alacaklı oldğu dosyada 08.04.2014 tarihinde taşınmazın satıldığı anlaşıldığından, ve o satıştan yararlanma olanağı da kalmadığından bu taşınmaz üzerindeki şikayet olunanın haczi düşmüş olduğunu”[122]

“Haciz tarihi itibariyle yürürlükte olan -6352 s. K. ile yapılan değişiklikten önceki- İİK. mad. 106 gereğince, taşınırların hacizden itibaren bir yıl, taşınmazların ise iki yıl içinde satılmasının istenebileceğini”,[123]

“İİK. mad. 106/son hükmünde, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce davalı tarafından, taşınmaz üzerine haciz konulup, iki yıl içerisinde satış istendiğinden, sıra cetveline itiraza ilişkin davanın reddi gerektiğini”,[124]

“Satış talebinin (6352 s. Kanun mad. 21 ve 22 ile değişik) İİK. mad. 106 ve 110’da öngörülen süreler içinde olup olmadığının icra müdürü re’sen gözetmesi gerekeceğini, satış isteme sürelerinin geçmesine rağmen, icra müdürünün satış talebini kabul etmesi halinde, bu hususun kamu düzeninden oluşu nedeniyle süresiz şikayete tabi olacağı ve satış isteme süresinin geçmesi nedeniyle haczin kalkmış olmasına rağmen yapılan ihalenin de feshedilmesi gerekeceğini, haciz tarihi itibari ile yürürlükte bulunan İİK’nun değişiklik öncesi 106. maddesine göre menkullerde satış isteme süresinin 1 yıl olduğunu, mahkemece, haciz tarihi ile birlikte, usulüne uygun satış talebi ve satış isteme süreleri dikkate alınarak ihale tarihinde mahcuzlar üzerindeki haczin düşüp düşmediği tespit edildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi ve şayet mahcuzlar üzerindeki hacizler İİK. mad. 110. gereği kalkmış ise geçerli bir haciz olmaksızın yapılan ihalenin feshine karar verilmesi, şayet hacizler devam ediyor ise bu hususun fesih sebebi yapılmaması gerekeceğini”[125]

belirtmiştir...

XXXIII. Kanun’un 110. maddesinde[126] yapılan değişiklikle;

-“İcra müdürü tarafından verilecek karar gereğince gerekli giderin on beş gün içinde depo edilmemesi halinde, haczedilmiş mal üzerindeki haczin kalkacağı” öngörülmüştür. Bu düzenleme isabetli olmamıştır. Bu durumda “haczin kalkacağı”nın değil “satış talebinde bulunulmamış olacağı”nın öngörülmesi daha doğru olurdu…

Yine yapılan değişiklikle “hacizli malın satılması yönündeki talebin bir defa geri alınabileceği” kabul edilmiştir.

-“Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczin kalktığının tespit edilmesi halinde, sicili tutan idare tarafından, haciz şerhinin terkin edileceği ve bu işlemin ilgili icra dairesine bildirileceği” maddeye eklenmiştir.

-“Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklının, o mala yönelik olarak haczin korunması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olacağı” keza yapılan değişiklik sonucunda maddeye eklenmiştir.

Yüksek mahkeme;

 “İcra müdürlüğünce satış avansı ile ilgili bir süre verilmemiş ve alacaklı satış talebinden sonra satış avansı yatırmış ise, satış talep tarihi olarak satış avansının yatırıldığı tarihin kabulünün zorunlu olduğunu- Haciz tarihinden itibaren altı ay olan satış isteme süresi içinde satış avansının yatırılarak satış talebinde bulunulmadığı ve satış avansının altı aylık sürenin geçmesinden sonra yatırıldığı anlaşıldığından, ihale konusu menkuller üzerindeki haczin düşmüş olduğunu”[127] belirtmiştir.

XXXIV. Kanun’un 112. maddesinin birinci fıkrasında[128] yapılan değişiklikle;

Uygulamada taşınır malların -iş yoğunluğu nedeniyle- icra dairelerince satış talebinden sonra bir ay içinde satılamadığı görüldüğü için, yapılan bu değişiklikle, “taşınır malların iki ay içinde satılması” öngörülmüştür…

Kuşkusuz, satışı istenen taşınır malın, satış talebinden iki ay geçtikten sonra satılmış olması, yapılan satışın geçersizliğine (ve satışın feshinin istenmesine) neden olmaz…

XXXV. Kanun’un 114. maddesinin üçüncü fıkrasında[129] yapılan değişiklik ve maddeye eklenen yeni fıkralarla;

-Taşınır satışlarında satış ilanının “elektronik ortamda” da yapılması öngörülmüştür. Böylece “açık artırmaya katılımı artırmak, malın gerçek değerinde satılmasını sağlamak ve satış masraflarını azaltmak” amaçlanmıştır.

-Ayrıca, açık artırmaya katılımı en üst düzeye çıkarmak ve malın gerçek değerinden satılmasını sağlamak amacıyla, “teminat verilmesi şartıyla elektronik ortamda teklif verilerek de artırmaya iştirak edilebileceği” düzenlenmiştir.

Elektronik ortamda teklif verme;

a) Birinci ihalede; ihale tarihinden on gün önce başlayacak ve ihalenin tamamlanacağı önceki gün sonunda sona erecektir.

b) İkinci ihalede ise; birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlayıp, ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erecektir.

İki ihale arasında en az on beş günlük bir süre bulunacaktır.

Elektronik ortamda verilecek teklifler; haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamayacaktır.

Elektronik ortamda teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi gerekecektir. Ancak; satışa çıkarılan taşınır üzerinde alacaklının alacağının haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde bulunması halinde, artırmaya iştirak edenin ayrıca pey akçesi veya teminat göstermesi aranmayacaktır.

Bu söylenenleri şu örnekle şöyle açıklayabiliriz:

Satışa çıkarılan taşınırın birinci ihale tarihinin; 11.01.2017, ikinci ihale tarihinin ise 26.01.2017 olarak belirlendiğini farz edersek; birinci ihale için elektronik ortamda teklif verme süresinin başlangıcı; 01.01.2017 tarihi olacak ve teklif verme süresi 10.01.2017 tarihinde sona erecektir. İkinci ihale için elektronik ortamda tekli verme süresinin başlangıcı; 16.01.2017 tarihi olacak ve teklif verme süresi 25.01.2017 tarihinde sona erecektir…

Bu konuda yüksek mahkeme de; “taşınır satışları hakkında; İİK.’nun 114/4. maddesinin uygulanması gerektiğini; ‘1. arttırmanın tarihinin 06.05.2013’; ‘satışın gerçekleştiği ikinci artırma tarihi olarak 16.05.2013 tarihi’, ‘elektronik ortamda teklif verme için ise 11.05.2013 ile 15.05.2013 tarihleri arasının’ belirlenmesi halinde, taşınır satışlarında elektronik ortamda teklif verme için en az on günlük süre verilmesi hükmüne (İİK. mad. 114/4) aykırı hareket edilmiş olacağını ve bu durumda ihalenin feshine karar verilmesi gerektiğini”[130] belirtmiştir.

Yüksek mahkeme, bu maddenin uygulaması ile olarak;

“6352 s. K. ile değişik İİK. mad. 114/3, son cümlesi gereğince satış ilanının elektronik ortamda yapılıp yapılmadığına ilişkin kayıtların Yargıtaya ulaştırılması gerektiğini”,[131]

“Elektronik ortamda pey sürme için İİK'nun 133. maddesine göre yapılan ihalelerde de elektronik ortamda satış ilanı yapılmasının zorunlu olduğunu- Satış ilanının elektronik ortamda yapılmasının icra müdürlüğünün takdirine bırakılmış bir husus olmadığını”,[132]

“Satış ilanının elektronik ortamda yapılmaması, tek başına ihalenin feshi sebebi olup, ihale tutanağına bu durumun yazılmamasının ise fesih sebebi olmadığını”,[133]

“Satış ilanının elektronik ortamda yapılması ilkesinin kanunun emredici hükmü oluğundan (İİK. mad. 114/3) bu ilkeye uyulmamasının başlı başına ihalenin feshi sebebi olacağı ve mahkemece de re’sen dikkate alınacağını”,[134]

“İhalenin elektronik ortamda yapılmasına ilişkin hükümlerin yer aldığı (6352 s. K. ile değişik) İİK.’nun 114/3, 124/3, 126/4 ve 129/1. maddelerinin 05.07.2012 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girdiğini, satış memurluğunda satış kararının verildiği tarih dikkate alındığında, bu hükümlere uygun şartname, satış ilanı ve ihale yapılmadığından ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”[135]

belirtmiştir.

XXXVI. Kanun’un 115. maddesinde[136] yapılan değişiklikle;

-Kanun’un 114. maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, ihalenin:

“İlanda belirtilen yer, gün ve saatte yapılacağı”,

“Elektronik ortamda verilen en yüksek teklif esas alınarak başlatılacağı”,

“Artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması (ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması) gerekeceği”,[137] [138]

“Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satışın icra memuru tarafından geri bırakılacağı, ikinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebinin düşeceği”

öngörülmüştür…

-6352 sayılı Kanunla İİK.’nun 115. maddesinde değişiklik yapılmadan önceki dönemde; “artırmaya yazılı teklifle girilebilip girilemeyeceği” hakkında yasada bir açıklık bulunmadığından, bu konu gerek doktrinde, gerek uygulamada tartışma ve tereddüt konusu olmuştu. Doktrinde genellikle “artırmaya bu şekilde katılmanın mümkün olması gerektiği” belirtilmekteydi. Yüksek mahkeme de, ihaleye fiilen katılmadan -ihale günü, ihale yerine, ihale saatinde gelmeden- dışarıdan (icra dairesi vasıtasıyla) dilekçe göndererek katılmanın mümkün olduğunu -oyçokluğu ile- önce kabul etmişken, daha sonra -oybirliği ile- bu şekilde satışa katılmayı -kanımızca, hatalı olarak- geçersiz saymıştı. Uygulamada da, özellikle talimat yazarak (istinabe ile) yaptırılan artırmalara, takibin yapıldığı (talimat gönderen, istinabe eden) yerde bulunan alacaklının, yazılı taleple artırmaya katıldığı -örneğin; “satışa çıkarılan mallara, alacağına mahsuben ikinci artırma gününde ...TL’na almaya talip olduğunu” bildirdiği- görülmekteydi.

İİK.’nun 115. maddesi “Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satışa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir” şeklinde yeniden düzenlenmiş olduğundan, yapılan açık artırmalara bundan sonra “elektronik ortamda teklifte bulunularak da” katılmak mümkün olabilecektir…

XXXVII. Kanun’un 116. maddesi -Kanun’un yukarıda açıklanan 115. maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda- 6352 sayılı Kanun’un 105/I. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Kanun’un yeni 115. maddesinde hem birinci artırma ve hem de ikinci artırma düzenlenmiş olduğu için, yürürlükten kaldırılan 116. maddesinde düzenlenen “ikinci artırma”ya ilişkin hükümlerin kaldırılması gerekmiştir…

XXXVIII. Kanun’un 118. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere eklenen yeni cümle[139] ile yapılan değişiklikle;

-Kanun’un 9. maddesinde yapılan değişikliğe paralellik sağlamak amacıyla -hatırlanacağı gibi; yapılan yeni düzenleme ile “icra ve iflas dairelerine yapılacak her türlü nakdi ödemelerin Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek bankalarda icra ve iflas dairesi adına açılacak hesaplara yapılması” kabul edilmiş olduğundan- “icra dairesi dışında tahsil edilen paraların en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk işgünü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere, icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edileceği” öngörülmüştür.

-Maddenin birinci fıkrasının “verilen mühlet içinde müşteri, bedelin hepsini vermezse, icra dairesince mal yeniden artırmaya çıkarılır ve 116 ncı maddenin 2 nci fıkrası tatbik olunur” şeklindeki son cümlesi -İİK.’nun 116’ncı maddesi (6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sırasında yürürlükten kaldırılmış olduğu için)- madde metninden çıkarılmıştır. Yani yürürlükten kaldırılmıştır.

Yapılan değişiklikle; maddenin birinci fıkrasının dördüncü (son) cümlesinin “verilen mühlet içinde müşteri bedelin hepsini vermezse, icra dairesince mal yeniden artırmaya çıkarılır” şeklindeki bölümünün madde metninden çıkarılmış (yürürlükten kaldırılmış) olması isabetli olmamıştır. Çünkü bu maddenin diğer fıkra ve cümlelerinin uygulanabilmesi için -satış bedelinin ödenmemesi üzerine- “ihalenin icra müdürlüğünce feshedilip (kaldırılıp), (taşınır) malın yeniden artırmaya çıkarılması” zorunludur

Maddenin değişiklikten önceki şeklinde; birinci fıkranın dördüncü (son) cümlesinde yer alan -ihale bedelinin alıcı tarafından süresinde ödenmemesi üzerine, malın yeniden artırmaya çıkarılması halinde, ihalenin yapılabilmesi için, teklif edilen bedelin (ileri sürülen peyin), yapılacak yeni artırmada (tamamlayıcı artırmada) ihale bedelinin alıcı tarafından ödenmemesi ister birinci ister ikinci artırmada olsun- “116. maddenin ikinci fıkrasına uygun olması” yani; %40 + paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını (ve varsa; rüçhanlı alacakları) karşılaması gerekiyordu…

Yapılan yeni değişiklikle; “116 ncı maddenin ikinci fıkrasına yapılan atıfla ilgili cümle, madde metninden çıkarılmış (yürürlükten kaldırılmış) olduğu için, bundan sonra İİK.’nun 118 inci maddesi uyarınca yapılacak yeni (tamamlayıcı) artırmalarda, ihalenin yapılabilmesi için; %50 + paraya çevirme ve paylaştırma masraflarının (ve varsa; rüçhanlı alacakların) karşılanması” gerekecektir

XXXIX. Kanun’un 123. maddesinde[140] yapılan değişiklikle;

-Kanun’un 112. maddesinde taşınır satışlarının satış isteme süresi konusunda yapılan yeni düzenleme ile uyum sağlanması amacıyla, taşınmazlarda iki ay olan satış süresi üç ay olarak değiştirilmiştir.

-Kuşkusuz satışı istenen taşınmaz malın, satış talebinden üç ay içinde icra dairesi tarafından açık artırmayla satılmaması yani üç aydan sonra satılmış olması, yapılan satışın geçersizliğine (ve satışın feshinin istenmesine) neden olmaz…

XL. Kanun’un 124. maddesinin üçüncü fıkrasında[141] yapılan değişiklikle;

Kanun’un 115 nci maddesinde yapılan değişikliklere paralellik sağlamak amacıyla;

“Elektronik ortamda teklif verilebilmesi için, satışa konu taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat verilmesi gerektiği”[142] öngörülmüştür. Böylece haczedilen taşınmazın satışının; “daha çok kişiye duyurulması”, “değerinde satılması”, “alıcıların satış mahalline gelmeksizin elektronik ortamda teklif verebilmeleri”, “takibin kısa sürede sonuçlandırılması” amaçlanmıştır.

“İhalenin elektronik ortamda yapılmasına ilişkin değişikliklerin yer aldığı İİK.’nun 114/3, 124/3, 126/4 ve 129/1. maddelerinin 05.07.2012 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girdiğini, satış memurluğunda satış kararının verildiği tarih dikkate alındığında, bu hükümlere uygun şartname, satış ilanı ve ihale yapılmadığından ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”[143]

belirtmiştir.

XLI. Kanun’un 126. maddesinde[144] yapılan değişiklikle;

-Kanun’un 114, 115 ve 124 üncü maddelerinde yapılan değişikliklerle paralellik sağlamak amacıyla;

Satışın açık artırmayla yapılacağı hükme bağlanarak, satış ilanının elektronik ortamda da yapılmasına yönelik düzenleme öngörülmüştür.

Ayrıca, açık artırmada teklif verilebilmesine, elektronik ortamda verilebilecek tekliflerin miktarına, elektronik ortamda teklif vermenin süresine ilişkin ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

Yapılan yeni düzenleme ile; “ihale mahalline gelmeden elektronik ortamda teklif verilebilmesi”, “satış ilanının mümkün olduğunca fazla kişiye ulaştırılabilmesi”, “malın değerinde satılabilmesi” ve “borçlunun mağdur edilmeden icra takibinin kısa sürede sonuçlandırılması” amaçlanmıştır.

- Taşınmazın satışı açık artırma ile yapılacak, birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat önceden ilan edilecektir.

- İlan, birinci ihale tarihinden en az bir ay önce yapılacak, ilan edilen metnin esasa etkili olmayan maddi hatalar nedeniyle tekrarlanması gerektiğinde, ihale tarihi değiştirilmeksizin hata ilanen düzeltilecektir…

- Yapılacak ilana, “satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli nitelikleri, tahmin edilen kıymeti, bulunduğu yer; artırmaya iştirak edeceklerin haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri gerektiği, diğer bilgilerin nereden ve ne suretle öğrenilebileceği” hususları yazılacaktır…

Ayrıca, “ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin taşınmaz üzerindeki haklarını… icra dairesine bildirmeleri gerektiği” yazılacaktır…

-“Açık artırmaya, elektronik ortamda teklif verme yoluyla” başlanacaktır.

Elektronik ortamda teklif verme;

a) Birinci ihalede; ihale tarihinden yirmi gün önce başlayacak ve ihalenin tamamlanacağı önceki gün sonunda sona erecektir.

b) İkinci ihalede ise; birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlayıp ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erecektir.

İki ihale arasında en az yirmi beş günlük bir süre bulunacaktır.

Elektronik ortamda verilecek teklifler, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamayacaktır.

Elektronik ortamda teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi gerekecektir. Ancak; satışa çıkarılan taşınmaz üzerinde alacaklının alacağının haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde bulunması halinde, artırmaya iştirak edenin ayrıca teminat göstermesi gerekmeyecektir.

Bu söylenenleri şu örnekle şöyle gösterebiliriz:

Satışa çıkarılan taşınmazın birinci ihale tarihinin; 31.08.2017, ikinci ihale tarihinin ise 25.09.2017 olarak belirlendiğini farz edersek; birinci ihale için elektronik ortamda teklif verme süresinin başlangıcı 11.08.2017 tarihi olacak ve teklif verme süresi 30.08.2017 tarihinde sona erecektir. İkinci ihale için elektronik ortamda teklif verme süresinin başlangıcı 05.09.2017 tarihi olacak ve teklif verme süresi 24.09.2017 tarihinde sona erecektir…

Yüksek mahkeme de bu konuda, “Birinci arttırmanın 28.08.2014 olarak belirlenmesi üzerine, elektronik ortamda teklif başlangıç tarihinin birinci ihaleden sonraki beşinci gün olan 02.09.2014 tarihinde başladığı ve bu tarihe göre yirmi gün sonrası için de ikinci arttırma gününün 22.09.2014 tarihi olarak belirlendiği görüldüğünden, taşınmaz ihalesinin; İİK. mad. 126/4'e uygun yapılmış olduğunu”[145] belirtmiştir.

-Taşınır satışlarında “artırma hazırlık tedbirleri”ni düzenleyen “Kanun’un 114 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları, taşınmazların satış ilanı hakkında da” uygulanacaktır.

Yüksek mahkeme, bu maddenin uygulaması ile olarak,

“İcra müdürlüğünce ‘alıcının teminatı eksik yatırdığı’ gerekçesiyle re'sen ihaleyi geçersiz kılarak 2. sırada en yüksek pey sürene ihale yapıldığına ilişkin karar verme yetkisinin olmadığını; ihaleye iştirak için gerekli olan teminatı eksik yatıran kişinin ihaleye kabul edilerek taşınmazın ihale edilmesi usulsüz olduğunu”,[146]

“İhale teminat bedelinin ihaleden öncesinde yatırılması kanunen zorunlu olduğundan (İİK. mad. 126/3); mahkemece ‘ihaleyi yapan satış memuru tanık olarak dinlenilerek, teminatın ihale saatinden önce nakit olarak verilip verilmediği ve buna göre teminatın ihaleden önce yatırılıp yatırılmadığı, bu hususta tutanak düzenlenip düzenlenmediği’ sorularak ihalenin feshi konusunda karar verilmesi gerektiğini”,[147]

“Elektronik ortamda belirtilen ilan başlangıç tarihi ile ilk ihale günü arasında sürenin, elektronik ortamda teklif vermek isteyenler için yasada öngörülen 20 günlük süreden az olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu-  Elektronik ortamda ilanı düzenleyen emredici hükümlere aykırı ilan ile ilk artıma usulsüz yapılmış olduğundan, ona sıkıya sıkıya bağlı ikinci artırmanın da usulsüz hale geleceğini”,[148]

“Satış ilanının elektronik ortamda yapıldığına dair uyap çıktılarının icra dosyası kapsamında bulunduğu, şikayete konu taşınmaza ilişkin olarak, elektronik ortamda teklif verilmediği görülmekte olup, bu durumda,  ihale tutanağının başında elektronik ortamda teklif verilmediğinin yazılmaması ihalenin feshi nedeni olmadığını”,[149]

“Satış kararında, birinci ve ikinci ihale tarihleri arasındaki sürenin kanunun aradığı koşullara uygun belirlenmediği, satış ilanı ve şartnamede elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususların düzenlenmediği ve satış ilanının da elektronik ortamda yapılmadığı görüldüğünden ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”,[150]

“Birinci arttırmanın 28.08.2014'de belirlenmesi üzerine, elektronik ortamda teklif başlangıç tarihinin birinci ihaleden sonraki beşinci gün olan 02.09.2014 tarihinde başladığı ve bu tarihe göre yirmi gün sonrası için de ikinci arttırma gününün 22.09.2014 tarihi olarak belirlendiği görüldüğünden, ihalenin İİK. mad. 126/4'e uygun yapılmış olduğunu”,

“İhalenin elektronik ortamda yapılmasına ilişkin değişikliklerin yer aldığı İİK.’nun 114/3, 124/3, 126/4 ve 129/1. maddelerinin 05.07.2012 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girdiğini, satış memurluğunda satış kararının verildiği tarih dikkate alındığında, bu hükümlere uygun şartname, satış ilanı ve ihale yapılmadığından ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”,[151]

√ “Satış kararı tarihi itibariyle uygulanması gereken İİK.’nun -6352 sayılı yasa ile değişik- 126. maddesini dikkate alınmaksızın satış kararı vermiş ve söz konusu maddeye aykırı şekilde ihaleyi gerçekleştirmiş olduğundan, kamu düzenine ilişkin ve mahkemece re’sen gözetilecek bu husus sebebiyle ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”[152]

belirtmiştir.

XLII. Kanun’un 127. maddesinde[153] yapılan değişiklikle;

Satış ilanının tebliğinde, satışa konu taşınmaz üzerinde hak sahibi olan ilgililerin adreslerinin tapuda kayıtlı olmaması durumunda, 6099 sayılı Kanun’la 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nda yapılan değişikliğe paralel olarak, “varsa adres kayıt sistemindeki adreslerin tebligat adresleri olarak kabul edileceği” hükme bağlanmış ve “bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılamayacağı, gazete veya elektronik ortamda yapılan satış ilanlarının tebligat yerine geçeceği” öngörülmüştür.

Yüksek mahkeme;

“ İhalenin feshi istemiyle açılan davada, "tapudaki ilgili" sıfatına sahip olan şikayetçinin, tapu sicilinde adresinin olup olmadığı tespit edilip İİK. mad. 127 uyarınca satış ilânının usulünce tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesi gerektiğini”,[154]

“İhalenin feshi talebine konu takip işlemlerine 6352 s. K.’nun ilgili hükmünün yürürlüğünden önce başlandığından, olaya değişiklikten önceki İİK.’nun 127. maddesinin uygulanması gerekeceğini, İİK.’nun değişiklikten önceki 127. maddesi hükmüne göre ise; satış ilanının, gayrimenkulün tapu siciline kayıtlı bulunan alakadarların tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ edileceğini, adresin tapuda kayıtlı olmaması halinde ayrıca adres tahkiki yapılmayacağını ve bu durumda gazetedeki satış ilanının tebligat yerine geçeceğini”,[155]

“Borçlu aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte örnek 6 icra emrinin borçluya tebliğ edilmesi amacıyla ... adresine gönderilen tebligatın 05.07.2011 tarihinde tespit edilen adres olan ... adresine sevk edildiğini, belirtilen tebligatın 06.07.2011 tarihinde muhatabın adreste tanınmadığı gerekçesi ile iade edildiği, yine ... adresine çıkartılan ödeme emri tebligatının da usulüne uygun olarak 05.07.2011 tarihinde muhatabın adreste tanınmadığı gerekçesi ile iade edildiğini, İstanbul Ticaret Odası Başkanlığının 30.09.2011 tarihli yazısı ile borçlu şirketin adresinin ... olarak bildirilmesi üzerine, ödeme emrinin bildirilen bu adreste 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre 02.12.2011 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, satış ilanının da aynı adrese Tebligat Kanunu’nun 35.maddesine göre 13.03.2013 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiğini, bu sebeple, ihalenin feshi isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekeceğini”,[156]

“Şikayetçi şirketin bilinen adresi ipotek akit tablosunda belirtilen adresi farklı olmasına rağmen; başta icra emri olmak üzere diğer bütün tebligatların borçlu şirketle ilgisi bulunmayan bir adrese çıkarılması ve bila tebliğ iade edilmesi üzerine aynı adrese TK.’nun 35. maddesine göre tebligat yapılmasının yasaya aykırı olduğunu, satış ilanına ilişkin tebligatının tebliğ edildiği tarihte İİK. mad. 127’de -6352 s. K. mad. 30 ile- yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesine ve borçlu şirketin adresi Ticaret Sicilinde yer almasına rağmen, oradan sorularak bildirilecek adrese TK. mad. 35/4. gereğince tebligat çıkarılması gerekirken, satış ilanının borçlu ile ilgisi bulunmayan adrese tebliğe çıkarılmasının yasaya aykırı olduğunu”,[157]

“İİK. mad. 127’de -6352 s. Yasa’nın 30. maddesi ile- yapılan değişiklik gereğince; tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ yapılacağını, adresin tapuda kayıtlı bulunmaması halinde, varsa adres kayıt sistemindeki adreslerinin tebligat adresleri olarak kabul edileceğini, bunların dışında adres araştırması yapılamayacağını, gazetede yapılan satış ilanının tebligat yerine geçeceğinin belirtildiğini, bu hükmüm 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe gireceğini (6352 s. K. mad. 106-a), 6352 s. K. mad. 38. ile eklenen İİK. mad. Geçici gereğince de, 6352 sayılı Yasa’nın ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlanan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edileceğinin düzenlendiğini”[158]

belirtmiştir ...

XLIII. Kanun’un 129. maddesinde[159] yapılan değişiklikle;

-Taşınır satışları bakımından getirilen yeni satış usulünün, taşınmazlar bakımından da uygulanması amacıyla Kanun’un 129. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Böylece “açık artırmaya katılımı en üst düzeye çıkarmak”, “malın gerçek değerinde satılmasını sağlamak” ve “satış masraflarının azaltılması” amaçlanmıştır. Ayrıca “elektronik ortamda teklif verilerek de artırmaya iştirak edilebileceği” öngörülmüştür.

-Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirtilen yer, gün, ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılacaktır.

Taşınmaz üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilecektir. Ancak, artırma bedelinin, malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse, bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekecektir.[160] [161]

Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış, icra memuru tarafından geri bırakılacaktır.

İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse, satış talebi düşecektir.

Yüksek mahkeme;

“İİK'nun 129. maddesinin, 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten sonraki hükmüne göre; artırma bedelinin, malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerektiği”,[162]

“Satış kararı tarihi itibariyle; İİK'nun 129. maddesinin, 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten sonraki hükmünün uygulanması gerektiğini- Birden fazla taşınmazın aynı ilanla satışa çıkarılması halinde, toplam paraya çevirme giderinden satışı yapılan her taşınmaza isabet eden miktar oranlama suretiyle tespit edilerek, ayrıca müstakil harcamalar var ise bedele eklenerek, oluşacak sonuca göre satışın, İİK'nun 129. maddesindeki koşullara uygun şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin belirlenmesi gerektiğini”,[163]

“İhalenin elektronik ortamda yapılmasına ilişkin değişikliklerin yer aldığı İİK.’nun 114/3, 124/3, 126/4 ve 129/1. maddelerinin 05.07.2012 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girdiğini, satış memurluğunca satış kararının verildiği tarih dikkate alındığında, bu hükümlere uygun şartname, satış ilanı ve ihale yapılmadığından ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”,[164]

“Satış memurluğunca; -6352 s. K. ile değişik İİK’nun 129. maddesinin yürürlüğe girdiği tarih olan- 05.01.2013 tarihinden sonra satış kararının verildiği anlaşıldığından, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması koşulunun uygulanmasının yerinde olduğunu”,[165]

“Satış kararının alındığı 09.05.2013 tarihinde yürürlükte olan İİK.nun 129/1. maddesine göre, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bunlardan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesinin zorunlu olduğunu”[166]

belirtmiştir.

XLIV. Kanun’un 136. maddesinde[167] yapılan değişiklikle;

-Maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde TTK’nun 1383. maddesinin birinci fıkrasında yer alan temel kural tekrar edilmiş ve “bayrağına bakılmaksızın sicile kayıtlı bütün gemilerin İİK’nun taşınmazların satışına ilişkin hükümlerine tabi olacağı” vurgulanmıştır.

Yeni düzenlemede; İİK’nun 23. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinden “gemi ipoteği” ibaresi çıkarılmış olduğundan, bu maddenin -yani 136. maddenin- birinci fıkrasının ikinci cümlesine de bu doğrultuda bir ekleme yapılmıştır.

-Maddenin önceki başlığı “Gemiler hakkında” iken “Taşınmazların satışına ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması” olarak değiştirilmiştir.

Yüksek mahkeme de; “Sicile kayıtlı gemilerin satışının, İİK'nun taşınmaz satışına ilişkin hükümlerine göre yapılacağını (TTK. mad. 1383; İİK. mad. 136)- İİK. mad. 136 uyarınca, tapu sicilinden gemi sicili anlaşılacağı için tapu sicilindeki ilgili kavramından da gemi sicilindeki ilgililerin anlaşılması gerektiğini- Gemi sicilindeki ilgililerin, lehine şerh verilenler olduğunu- Gemi sicilinde şikayetçi lehine ihtiyati haciz şerhi mevcut ise de; bu haczin mahkeme kararı ile kaldırıldığı ileri sürülmüş olduğundan, ihale tarihi itibariyle ihtiyati haczin geçerliliğini sürdürüp sürdürmediği, TTK'nun 1376 ve İİK'nun 264. maddeleri birlikte değerlendirilmek suretiyle belirlenip buna göre şikayetçinin ihalenin feshini isteyebilecek kişilerden olup olmadığı değerlendirildikten sonra, şikayetin esası hakkında karar verilmesi gerektiğini”[168] belirtmiştir.

XLV. Kanun’un 144. maddesinde yapılan değişiklikle;

Maddenin “gemi siciline kayıtlı olan bir gemiyi paraya çeviren icra dairesi, onun üzerindeki ipotek ve intifa haklarına ait kayıtların sicilden terkin ve nakillerini de yaptırır” şeklindeki beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılarak yeni kabul edilen İİK.’nun 144/a maddesine - “üçüncü fıkra” olarak- konulmuştur.

XLVI. Kanun’a eklenen yeni 144/a maddesi ile[169];

-“Paranın paylaştırılması”na ilişkin hükümlerin (İİK. 138-144) “gemiler hakkında” nasıl uygulanacağını göstermek üzere yeni 144/a maddesinin kabul edilmesi uygun görülmüştür. Bu düzenleme uyarınca “paranın paylaştırılması”na ilişkin İİK.’nun 138-144. maddelerindeki hükümler, “bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın” bütün gemilerin satışı halinde uygulanacaktır. Ancak, sıra cetveli bakımından, TTK.’nun 1389-1397. maddelerinde gemiler için özel hükümler kabul edilmiş olduğundan, bu hükümlerin saklı tutulması gerekmiştir.

-Konu bütünlüğü sebebiyle, İİK.’nun 144 üncü maddesinin (6763 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin (j) bendi uyarınca eklenmiş) beşinci fıkrası hükmünün, bu maddeden -yukarıda İİK.’nun 144. maddesinde yapılan değişikliğe ilişkin açıklamamızda belirtildiği şekilde- çıkartılıp yeni 144/a maddesinin ikinci fıkrasına alınması uygun görülmüştür.

-“Yabancı sicile kayıtlı gemiler” bakımından, TTK.’nun 1366 ncı maddesinin dördüncü fıkrası ve 1384 üncü maddesi hükümlerine uygun olarak, “bu gemileri paraya çeviren icra dairesinin, sicile kayıtlı ipotek ve intifa haklarına ait kayıtların terkin veya nakillerinin yapılması için geminin bayrağını taşıdığı devletin en yakın Konsolosluğu’na bildirimde bulunması” öngörülmüştür.

XLVII. Kanun’un 150/e. maddesinde[170] yapılan değişiklikle;

Ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren taşınır rehinlerinde bir yıl olan “satış isteme süresi” altı aya, taşınmaz rehinlerinde ise iki yıl olan “satış isteme süresi” bir yıla indirilmiştir.

Yüksek mahkeme;

“Borçluya icra emrinin tebliğ edildiği tarihten itibaren, alacaklının, 1 yıllık yasal süre içinde -masrafını da yatırmak suretiyle- satış talebinde bulunmadığı anlaşıldığından, takibin düşmüş olacağını ve satışın yapılmasının mümkün olmadığını”,[171]

“ Takip tarihi itibari ile uygulanması gereken İİK’nun 150/e maddesinin 6352 s. K. ile değişiklik yapılmasından önceki hükmüne göre; alacaklının, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren nihayet bir sene içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren nihayet iki sene içinde isteyebileceğini”,[172]

“Takibe 17.07.2012 tarihinde başlandığından, uyuşmazlığa, 6352 s. K ile yapılan değişiklikten önceki 150/e maddesinin uygulanması gerektiği ve bun-a göre alacaklı, taşınmaz rehnin satışını, ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren iki sene içinde isteyebileceğinden, alacaklının 20.11.2013 tarihinde satış istemesi ve icra emrinin tebliğ tarihi (26.07.2012) nazara alındığında öngörülen -iki yıllık- sürenin geçmemiş olduğu, ‘süresinde satış istenmemesi sebebiyle takibin düşürülmesine’ dair icra müdürlüğü işleminin iptali gerekeceğini”,[173]

“6352 s. K. ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edileceği öngörülmüş olduğunu, İİK’nun 150/e maddesinin uygulanmasında esas alınacak sürenin başlangıcı ödeme (icra) emrinin tebliğ tarihi olup, icra dosyasında ödeme emri tebliğ tarihine göre uygulanması gerekli (önceki) yasa hükümlerine göre 1 yıl içinde satış istendiğinden icra müdürünün takibin düşürülmesine ilişkin işleminin isabetsiz olduğunu”,[174]

“05.10.2011’de başlayan taşınır (gemi) rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takipte 07.10.2011’de ödeme emrinin tebliğ edildiği ve alacaklı vekilinin bu tarihe göre bir yıl içinde (16.03.2012 de) satış talep ettiği anlaşıldığından, takibin düşmeyeceğini”[175]

belirtmiştir.

XLVIII. Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle;

Maddenin “Türk Ticaret Kanunu’nun gemi ipoteği hakkındaki 930 ve 931. maddeleri mahfuzdur” şeklindeki üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

XLIX. Kanuna eklenen yeni 153/a maddesi ile[176];

-İİK.’nda gemilere ilişkin çok sayıda açık kurala yer verilmiş olmasına rağmen, “Beşinci Bâp”ta düzenlenen “rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe” ilişkin hükümlerde bu yönde bir açıklık sadece 153 üncü maddenin üçüncü fıkrasında, ipotek alacaklısının temerrüdü bakımından bulunmaktadır. Bu sebeple 6103 sayılı Kanunla, İİK.’na 153/a maddesinin eklenmesi kabul edilerek, “rehnin paraya çevrilmesine ilişkin hükümlerin, TTK.’nda gösterilen genel kurallar doğrultusunda nasıl uygulanacağı” açıklığa kavuşturulmuştur.

-Yeni 153/a maddesinin birinci fıkrası, TTK.’nun 1380 inci maddesinde yer alan kuralı, İİK. bakımından tekrar etmektedir. Buna göre; “hapis hakkının ve gemi alacaklısına tanınan rehin hakkının paraya çevrilmesi”nde, taşınır rehninin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler işletilecektir; çünkü, bu rehin hakları sicile tescil edilmeyen kanunî rehin hakları niteliğindedir. Sicile kayıtlı olmayan bir gemi üzerinde sözleşme ile kurulan taşınır rehninin paraya çevrilmesinde de aynı hükümler uygulama alanı bulacaktır; çünkü, TTK.’nun 936 ncı maddesi uyarınca gemiler “taşınır” hükmündedir ve Kanun’un 44 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca değiştirilen İİK.’nun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesine göre; gemilere “taşınır” hükümleri uygulanacaktır; dolayısıyla gemi üzerinde taşınır rehni de, İİK.’nun 145 ve devamındaki madde hükümlerine göre paraya çevrilecektir.

-Yeni 153/a maddesinin ikinci fıkrası, TTK.’nun 1381 inci maddesinde yer verilen ilkeyi tekrarlamaktadır. Buna göre; İİK.’nun 148 ilâ 150/d maddeleri, gemi ipoteklerinin paraya çevrilmesinde uygulama alanı bulacaktır. TTK.’nun 1013 üncü maddesi uyarınca tescil edilebilecek kanunî ipotekler, sonuçta “gemi ipoteği” niteliğinde olduğundan, hükümde, kanundan ve sözleşmeden doğan bütün gemi ipoteklerini anlatmak üzere kısaca “gemi ipoteğinin paraya çevrilmesi” ibaresi kullanılmıştır. İİK.’nun 136 ncı maddesi, sadece “taşınmazların paraya çevrilmesi” ne ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması bakımından bir kural getirdiğinden, aynı kuralın İİK.’nun 148 ve devamındaki maddelerde düzenlenen “ipoteğin paraya çevrilmesi” ne ilişkin hükümlerin uygulanması bakımından tekrar edilmesi uygun görülmüştür.

-Fıkranın üçüncü cümlesinde, İİK.’nun 148 inci maddesinde, yetkili icra dairesi bakımından yer alan kuralın yerine ve sadece “iki yerdeki icra dairesinin yetkisi” kabul edilmiştir. Buna göre, birinci seçenek, TTK.’nun 1364 üncü maddesi uyarınca “ihtiyatî haciz kararını uygulamış olan icra dairesi”dir; sadece” Türkiye’de sicile kayıtlı gemiler” bakımından gündeme gelen ikinci seçenek ise, “geminin sicile kayıtlı olduğu yer icra dairesi”dir. Dolayısıyla, İİK.’nun 34 üncü maddesi, “gemi ipoteklerinin paraya çevrilmesi”nde uygulanmayacaktır.

-Yeni 153/a maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi, “İİK.’nun 150/e ilâ 153 üncü maddelerinde düzenlenen ‘rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe’ ilişkin müşterek hükümlerin, kural olarak, gemiler üzerindeki rehin haklarının paraya çevrilmesinde de uygulanacağını”[177] öngörmektedir. Ancak hükmün ikinci cümlesinde, dört bent hâlinde istisnalara yer verilmiştir: Birinci bentte yer verilen istisna uyarınca; İİK.’nun 150/e maddesinde öngörülen satış isteme süreleri üç aya indirilmiştir; böylece gemilerin satışına ilişkin işlemlerin kısa sürede başlatılması, gemilerin değer kaybına ve limanların gereksiz işgaline engel olunması amaçlanmıştır. İkinci bentte, İİK.’nun uygulamada sorunlara sebep olan 150/h maddesinin uygulanması gemiler bakımından önlenmiş ve bu hükmün yerine “TTK.’nun 1377 nci maddesinde kabul edilen genel ilkelerin işletileceği” açıklanmıştır. Üçüncü bentte, “sıra cetveli bakımından yine TTK.’nun 1389 ilâ 1397 nci maddelerinin uygulanacağı”nın bildirilmesi uygun görülmüştür. Nihayet, dördüncü bentte, İİK.’nun 153 üncü maddesine 6763 sayılı Kanun’un 42 nci maddesinin (k) bendi uyarınca eklenen üçüncü fıkra, atıflar düzeltilerek alınmıştır.

Yüksek mahkeme “İİK. mad. 150/e-1'de öngörülen sürenin, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için 3 ay olduğunu; alacaklı tarafından 3 aylık yasal süre içerisinde satış talebinde bulunulmadığı ve icra dairesinde yapılmayan protokolün satış isteme süresini kesmeyeceği dikkate alınarak "takibin düştüğüne" karar verilmesi gerektiğini”[178] belirtmiştir.

L. Kanun’un 168. maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde[179] yapılan değişiklikle;

-Kambiyo senetleri hakkındaki özel takip usullerinde “ödeme emri”ne yazılması gereken hususları düzenleyen bu maddede, Kanun’un “ilamsız takiplerde takip talebi”ni düzenleyen 58 inci ve “ödeme emri”ni düzenleyen 60 ıncı maddelerinde yapılan değişikliklerle paralellik sağlanmıştır.

Bu suretle, borçluya gönderilecek “örnek 10: ödeme emri”nde;

1- “Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması gereken kayıtlar”,

2- “Borcun ve takip masraflarının on gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabı ödenmesi ihtarı”,

yazılacaktır…

Yüksek mahkeme,

“6352 s. yasanın 33. maddesi ile İİK.nun 168. maddesinde yapılan değişiklik -aynı kanunun 38. maddesi ile- İİK.na eklenen geçici 10. maddesi uyarınca, 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe gireceğinden, bu tarihten önce tebliğ edilen ödeme emirlerinde “banka hesap numarasının yer alması”na dair hükmün uygulama imkanının olmadığını”[180]

belirtmiştir...

- Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca belirtelim ki; “ilamsız takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 60. maddesinde -ve “kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna ilişkin ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 168. maddesinde ve “kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 171. maddesinde de;- “Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı”na açıklık getirmek amacıyla; “ödeme emri”nde, 7 gün (10 gün), (5 gün) içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı”nın da bildirilmesi zorunluluğuna ilişkin değişikliğe paralel bir değişikliğin, İİK. mad. 32’de de yapılması maalesef unutulmuştur. Aynı unutma nedeniyle İİK.’nun 146., 149., 149/b., 155. ve 269. maddelerinde de, İİK.’nun 60., 168., 171. maddelerinde yapılmış değişikliğe paralel bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu yasal boşluğun en kısa zamanda -bu maddelerde de aynı doğrultuda değişiklik yapılarak- giderilmesi gerekecektir…

LI. Kanun’un 169/a maddesinin altıncı fıkrasının birinci cümlesinde[181] yapılan değişiklikle;

Kanun’un diğer maddelerinde -yani; 67.,68.,68/a., 69., 72., 89., 97. ve 170. maddelerinde- olduğu gibi, bu maddede yer alan yüzde kırk icra inkar tazminatı oranı, günümüzün değişen ekonomik koşulları çerçevesinde yüksek bulunarak, bu oran yüzde yirmi olarak belirlenmiştir.[182]

Yüksek mahkeme;

“İİK. mad. 169/a-6 uyarınca, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklının, kötü niyetli kabul edileceğini- 17.07.2003 gün ve 4949 sayılı Kanun’un 46. maddesi ile yapılan değişiklikten önce hem alacaklı hem de borçlu için tatbiki gereken tazminat oranının ‘yüzde kırk’ iken, bu yasa değişikliğinden sonra alacaklı için oranın ‘yüzde yirmi’ye düşürülmesine rağmen borçlu için ‘yüzde kırk’ olarak aynen bırakılmış olduğu ve daha sonra 02/07/2012 gün ve 6352 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle; borçlu için de bu oranın ‘yüzde yirmi’ olarak alacaklıyla eşitlenmiş olduğunu- Alacaklı (davalı) tarafından borçlu (davacı) aleyhine yapılan takibe konu bonoda tahrifat yapıldığı bilirkişi raporuyla belirlendiğinden; takipte kötüniyetli olduğu anlaşılan alacaklının, fazladan talep ettiği asıl alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminatla sorumlu tutulması gerektiğini”,[183]

“6352 s. K. ile İİK. 169/a-6’da yer alan tazminat oranında yapılan değişikliğin 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olduğunu, takip tarihi itibariyle bu değişiklik yürürlükte olmadığından ve icra mahkemesince takibin geçici olarak durdurulmasına da karar verilmiş olup sonuçta bu itiraz reddedildiğinden alacaklı tarafın isteği doğrultusunda alacağın yüzde -yirmisi yerine- kırkından aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesi gerektiğini”,[184]

“6352 s. K. ile yapılan değişiklikten önce de, İİK. mad. 169/a’da, ‘borçlu’ lehine hükmedilecek tazminat oranının ‘takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere’ şeklinde belirlendiği, icra mahkemesince gerekçe gösterilmeden bu oran aşılarak alacaklının %40 oranında tazminata mahkum edilmesinin isabetsiz olduğunu”[185]

belirtmiştir.

LII. Kanun’un 170. maddesinin üçüncü fıkrasında[186] yapılan değişiklikle;

Kanun’un diğer maddelerinde -yani; 67., 68., 68/a., 69., 72., 89., 97. ve 169/a. maddelerinde- olduğu gibi, bu maddede yer alan yüzde kırk icra inkar tazminatı oranı, günümüzün değişen ekonomik koşulları çerçevesinde yüksek bulunarak, bu oran yüzde yirmi olarak belirlenmiştir.

LIII. Kanun’un 171. maddesinin ikinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde[187] yapılan değişikliklerle;

-Kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplerde “ödeme emri”ne yazılması gereken hususları düzenleyen bu maddede, Kanun’un “ilamsız takiplerde takip talebi”ni düzenleyen 58 inci ve “ödeme emri”ni düzenleyen 60 ıncı maddelerinde yapılan değişikliklerle paralellik sağlanmıştır.

Bu suretle; borçluya gönderilecek “örnek:12 ödeme emri”nde;

1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,

2. Borcun ve takip masraflarının beş gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarı,

yazılacaktır…

- Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca belirtelim ki; ilamsız takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 60. maddesinde -ve “kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna ilişkin ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 168. maddesinde ve “kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 171. maddesinde de; “Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı” na açıklık getirmek amacıyla; “ödeme emri”nde, 7 gün (10 gün), (5 gün) içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı”nın da bildirilmesi zorunluluğuna ilişkin değişikliğe paralel bir değişikliğin, İİK. mad. 32’de de yapılması maalesef unutulmuştur. Aynı unutma nedeniyle İİK.’nun 146., 149., 149/b., 155. ve 269. maddelerinde de, İİK.’nun 60.,168., 171. maddelerinde yapılmış değişikliğe paralel bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu yasal boşluğun en kısa zamanda -bu maddelerde de aynı doğrultuda değişiklik yapılarak- giderilmesi gerekecektir…

LIV. Kanun’un 179. maddesinde[188] [189] yapılan değişiklikle;

“Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflâsı” şeklindeki madde başlığı 15.7.2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanunun 1. maddesiyle “Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflası ve iflasın ertelenmesi” şeklinde değiştirilmiştir.

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflasına dair hükümler İcra ve İflas Kanununda, borçlunun başvurusu üzerine ve doğrudan (önceden takip yapılmasına gerek olmaksızın) iflasa ilişkin kısımda düzenlenmiş ve 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun değişikliği ile bugünkü halini almıştır.

Maddenin iflasa ilişkin birinci fıkrasındaki ilke ile başvuruyu yapacak organ ve kişilere ilişkin belirleme korunmuş, ancak mevcut düzenlemedeki “borçların aktiften fazla olması” kuralı gerek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376 ncı maddesinin üçüncü fıkrasıyla paralellik ve gerek işletme biliminin ilkelerine uygunluk sağlanması bakımından “borca batıklık” şeklinde yeniden kaleme alınmaktadır.

Türk Ticaret Kanununun 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi ile değişik 376 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartılması öngörülmüş ve bu bilançodan varlıkların ve alacakların, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde yönetim kurulunca şirketin iflasının isteneceği düzenlenmiştir. Her ne kadar metinde tek bilançodan söz edilmiş ise de, esasen farklı kriterlere göre iki ayrı bilanço çıkartılması gerektiği görülmektedir. İki bilanço düzenlenmesine ve borca batıklığın buna göre belirlenmesine ilişkin bu kuralın, işletme ve hukuk alanlarında farklı yorumlara tâbi tutulduğu; (farklı sonuçlar vereceği mutlak olan) bu iki bilançodan hangisine göre borca batıklığın tespit edileceği konusunda tereddütlerin oluştuğu gözetilerek madde metninde bilançoların işlevlerinin ayrı ayrı belirtilmesinin uygun olacağı kabul edilmektedir. Buna göre borca batıklığın ve dolayısıyla doğrudan iflas halinin belirlenmesinde esas alınacak bilanço “aktiflerin muhtemel satış fiyatları” üzerinden düzenlenen ara bilanço olacaktır. Zira borca batık durumda olan her borçlunun iflas istemesi zorunlu ise de iflasın ertelenmesini istemesi ekonomik ve kanuni bir zorunluluk değildir.

Muhasebe tekniğine göre varlıklarla birlikte alacaklar da aktif kalemler arasında yer alsa da 179 uncu madde kapsamında düzenlenecek borca batıklık bilânçolarında bütün alacakların muhtemel satış değerlerinin tespitine gerek bulunmamaktadır. Borca batıklık zaten borçların neredeyse tamamının muaccel olduğunu göstermekte ve bunların vadeye dayalı bir iskontoya tabi tutulmasını gereksiz kılmaktadır. Öte yandan şüpheli ve değersiz alacaklar bakımında tahsilat imkanları da göz önünde tutulmak suretiyle gerçekçi tahminlere dayalı bir değerleme yapılması şarttır. Özellikle bir kısım borçların uzun vadeli olması, zaten nakit akışı ve ödemeler dengesi bakımından çoğu zaman olumlu karşılanmakta ve iyileştirme projesinde yer almaktadır.

Mevcut metindeki “borçların aktiflen fazla olması” kavramı da özellikle amortismanlar gibi aslında parasal bir değer ifade etmeyen ve hatta negatif karakterli olduğu halde bilançoda “aktif’ olarak gösterilen hesap kalemlerinin, iflasın ertelenmesi başvurularında ve mahkeme aşamasındaki incelemelerde yarattığı sorunlar ve ortaya çıkan farklı uygulamalar dikkate alınarak terk edilmekte; bunun yerine hukuki ve işletmesel bir kavram olarak “borca batıklık” kavramı tercih edilmektedir.

İflas erteleme başvurusu ve ertelemenin şartlarına ilişkin hükümler gerek bu kurumun zaman içinde gösterdiği gelişme gerekse ekonominin gerekleri ve işletme dinamikleri düşünülerek detaylı olarak yeniden düzenlenmektedir.

Buna göre iyileştirme projesinin, özellikle Türk Ticaret Kanununun 377 nci maddesinin birinci fıkrasında açıkça düzenlenen ve Yargıtay uygulaması ile istikrar kazanan “yeni nakit kaynak konulması dâhil nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri” göstermesi hususu, ikinci fırkadaki düzenlemeyle yasal bir zorunluluk haline getirilmektedir.

Mevcut 179/a maddesinin birinci fıkrasında, başvuru üzerine hâkimin başkaca bir araştırma yapmaksızın, istem sahibi şirket ya da kooperatif lehine bir takım tedbirler alabilmesi kabul edilmiştir. Uygulamada borca batık ve iyileşme ümidi zayıf olan şirketlerin iflasın ertelenmesi başvurusunda bulundukları ve hak etmedikleri halde erteleme tedbirlerinden bir süre yararlandıkları, bunun da alacaklılara zaman kaybettirdiği yönündeki yakınmalar dikkate alınarak iyileşme projesinde erteleme sürecinde işletme giderlerinin ve çalışma sermayesinin nasıl karşılanacağının gösterilmesi şartı getirilmektedir. Yine uygulamada iflasın ertelenmesini talep eden bazı şirket ve kooperatiflerin genel işletme ve temel üretim giderlerini dahi karşılayamadıkları; bu bağlamda kira, elektrik, su ve doğalgaz gibi borç ve girdi kalemlerini ödemesiz bıraktıkları ve hatta aldıkları ihtiyati tedbirlerle bu kaynakların kesilmesini engelledikleri görüldüğünden, işletme giderlerinin karşılanması iyileştirme projesi bakımından olmazsa olmaz unsur olarak kabul edilmektedir.

Borca batıklığı gösteren bilançodan farklı olarak iyileştirme projesi, maddenin üçüncü fıkrasındaki düzenlemeyle, “işletmenin devamlılığı” esasına göre düzenlenmiş bilanço (TTK.m.376) ile ilişkilendirilmektedir. İşletme uygulamalarında çok defa işletmenin devamlılığı esaslı bilançolarda varlıkların muhtemel satış değerlerinin üzerinde bir faydalanma değeri olduğu, işletmenin sona ermesinin aksine, devamlılığı değerlendirildiğinde mal varlığının artı bir değer ifade ettiği kabul edilmektedir. Diğer taraftan işletmenin devamlılığı esasına göre düzenlenmiş bilanço, muhtemel satış değerlerine göre düzenlenmiş ara bilanço bakımından bir denetleme, değerlendirme ve teminat fonksiyonu taşımaktadır.

Yapılan düzenleme, iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren belgelerin sunulması gerekliliğini düzenlemekte ve özellikle mevcut borçların tutarları ile ödeme sürelerini gösteren listenin, alacaklıların adreslerini gösteren listenin, faaliyet gösterilen sektörün özelliklerine göre ham madde, yarı mamul ve mamul madde stoklarının miktar, tutar ve bekleme sürelerine ilişkin listenin, vergi dairesine sunulmuş en son bilanço ve gelir tablosunun ve şirket veya kooperatifin ticaret sicili tasdiknamesinin mahkemeye sunulmasını zorunlu tutmaktadır.

İflasın ertelenmesi kurumu borçlu sermaye şirketi veya kooperatifin mali darboğazı aşması ve ekonomi içindeki üretken konumunu koruması amacına yönelikse de, tartışmasız en büyük etkisini alacaklıların haklarına yönelik alanda göstermektedir. Bu nedenle erteleme isteyen borçlunun mevcut borçlarının tutarlarını ve bunların ödeme takvimini, erteleme talebi ile birlikte sunması istenmektedir. Esasen alacaklıların adreslerini gösteren listenin sunulması Kanunun 178 inci maddesinin de amir hükmü olup, erteleme talebi bakımından bu gereklilik tekrar vurgulanmaktadır. İşletme uygulamasında özellikle gerçeği yansıtmayan fakat mali mevzuata da aykırılığından söz edilemeyen bir kısım bilanço kalemlerinin, borca batıklığın tespitinde etkili olduğu ve art niyetli bazı şirket yönetimlerinin bu yolla gerçek olmayan borca batıklık oranları oluşturarak tedbirler aldığı iflasın ertelenmesi konusundaki deneyimlerle tespit edildiğinden, özellikle sektörel bazda stokların ve bunların bekleme süreleri ile tutarlarının da belirtilmesi bir zorunluluk olarak getirilmektedir. Elbette fıkrada sayılan bu liste ve belgeler, taleple birlikte sunulması zorunlu liste ve belgeler olup iyileştirme projesinin ciddiliğini ve inandırıcılığını gösteren diğer belgelerin de proje ekinde sunulması gerekecektir.

Dördüncü fıkrada yapılan düzenlemeyle iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olduğuna dair zorunlu belgelerin ispat vasıtası olması yanında, mahkemeye sunulma zamanı belirlenmekte ve bu belge ve listelerin erteleme talebi ile birlikte sunulmaması, talebin ispatlanamamış sayılması sonucunu doğurmaktadır. Belirtilen iste ve belgelerin borçlu şirket tarafından iflas erteleme talebiyle birlikte sunulmaması halinde şirket veya kooperatifin mağduriyetinin önlenebilmesi amacıyla, mahkemece ilgiliye iki haftalık kesin süre verileceği ve bu süre içinde eksikliklerin tamamlanabileceği hükme bağlanmaktadır. Değişiklikle uygulamada, bu liste ve belgelerin geç, hatta çoğu zaman bilirkişi incelemesinden sonra sunulmak suretiyle yeniden bilirkişi incelemesi istenmesi ve böylece yargılama sürecinin ve bu bağlamda tedbir uygulamasının uzatılmasının, bir başka ifadeyle usul muamelerinin art niyetli olarak kullanılmasının önüne geçilmek istenmektedir. Dördüncü fıkra uyarınca iflas erteleme talebinin ispatlanamamış sayıldığı hallerde derhal iflas kararı verilemeyeceği, iflas kararı verilebilmesi için, şirket veya kooperatifinin borca batık olduğunun tespit edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sırasında iflasın ertelenmesi ile fevkalade hallerde mühlet kurumlan arasında, Kanunun 329/a maddesi ile bir bağlantı sağlanmış ve bu iki müesseseden birinden yararlanan borçlu için, diğerine başvuru bakımından bir yıllık engel getirilmiş idi. 179 uncu maddenin ikinci fıkrası ile bu bağlantı, birden çok iflasın ertelenmesi talebi ile de sağlanmakta ve böylelikle borçlunun, aslında bir lütuf (atıfet) olan bu kurumu istismar etmesinin önüne geçilmek istenmektedir.”

Hemen belirtelim ki; 6728 sayılı Kanunun 09.08.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce, 31.07.2016 tarihli ve 28787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmıştır. Söz konusu KHK’nın “İflas erteleme” kenar başlıklı 4. maddesi; “Olağanüstü halin devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamaz; bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümle, 21.07.2016 tarihinden itibaren ülke genelinde ilan edilen olağanüstü halin devamı süresince FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olabilecek sermaye şirketleri ve kooperatiflerin iflasın ertelenmesi hükümlerinden ve bu kapsamdaki hukuki korumadan yararlanmalarının önüne geçilebilmesi amaçlanmıştır.

Bu kapsamda, olağanüstü hal ilanından sonra yapılan iflasın ertelenmesi taleplerinin, mahkemelerce 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesi uyarınca reddedilmesi öngörülmüştür. Bu hüküm, aynı zamanda olağanüstü halin ilanından önce yapılmış olan iflasın ertelenmesi talepleri hakkında, olağanüstü hal süresince nihai kararın verilemeyeceğine de amirdir.[190]

Hükümetçe; önce 90 gün olarak öngörülen olağanüstü hal bilahare 90 gün daha uzatılmış olduğundan bu süre içerisinde sermaye şirketleri ve kooperatifler tarafından ‘iflasın ertelenmesi’ talebinde bulunulamayacak ve bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilecektir.

Eğer olağanüstü hal hükümetçe tekrar uzatılırsa, uzatılacak yeni süre içinde de mahkemelerden iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamayacaktır…[191]

LV. Kanun’un 179/a. maddesi, önce 6103 sayılı Kanun ile, daha sonra da 6728 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenmiştir.[192] 

6103 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle;[193]

-Bir taraftan TTK.’nun 376 ve 377 nci maddelerinin getirdiği sisteme uyum sağlanabilmesi, diğer taraftan iflâsın ertelenmesine ilişkin mevcut hükmün uygulamada ortaya çıkardığı bazı sorunlara çözüm getirebilmek amacıyla, İİK.’nun 179/a maddesi yeniden düzenlenmiştir.

Düzenlemenin en önemli yeniliği, iflâsın ertelenmesi istemi üzerine, kayyımın tensip tutanağı ile atanmasının ve görevlerinin belirlenmesinin zorunlu hâle getirilmiş olmasıdır. Böylece, istemle birlikte şirketlerde ve kooperatiflerde yönetim kurulunun prosedür süresince alacaklıların ve diğer menfaat sahiplerinin zararına hareket etmeleri önlenmiş olacaktır. Bu husus, uygulamada büyük şikayetlere sebep olmuştur. Değişiklikten önce; (maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde) kayyım, erteleme kararı verilirse, bu kararla birlikte atanıyordu… İkinci yenilik, iyileştirme projesinin uygulanmasının ve iyileştirmenin sonuç verip vermeyeceğinin mahkemece izlenmesidir. Bu izlemenin pratik önemi; mahkemenin “iyileştirmenin mümkün olamayacağı” kanaatine varması hâlinde, erteleme kararını kaldırmasıdır. Bu suretle hem projenin sonuç alacak şekilde uygulanması teşvik edilmek hem de bir defa ertelenen iflâsın, alınan sonuçlar ne olursa olsun, sürenin bitimine kadar hükmî ifa doğurmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Madde, bunun dışında çeşitli koruma ve şeffaflık hükümlerini içermektedir.

Yüksek mahkeme;

“İflasın ertelenmesi davasının kamu düzenini ilgilendirmesi karşısında; HMK. mad. 325 uyarınca iflas avansının temini ile gerekli ilanların bu şekilde yapılması gerektiğini”,[194]

“İflas erteleme yargılamasına ilişkin -6103 sayılı Kanun ile değişik- 179/a maddesinin 1. ve 2. fıkralarının derhal uygulanması gerektiğini- Mahkemece, İİK'nın 179/a maddesi hükmüne aykırı olarak iflas erteleme talebi ile kayyımın atanmasına ilişkin karar ile (tensip tutanağında yer almayan) kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırlarının da 166. maddenin 2. fıkrasındaki usul ile ilan ve ayrıca ticaret siciline tescil ettirilmesi gerektiğini- İflasın ertelenmesine ya da uzatılmasına ilişkin karar şekli anlamda kesinleşmeden erteleme süresinin bir kez daha uzatılmasına karar verilemeyeceğini”,[195]

“Mahkemece, iflas erteleme talebi ile ilgili ilanlar yapılmış ve kayyım atanmış ise de, kayyım atanmasına ilişkin karar ile kayyımın mahkemece belirlenmiş görevi ve yetkilerinin ve bunların sınırlarının ilanı ve ticaret siciline tescili ile erteleme talebinin ticaret siciline tescili gerekirken, bu hususlar yerine getirilmeksizin karar verilmesinin isabetsiz olacağını”[196]

belirtmiştir.

6103 s. K. ile yapılan bu değişiklikten sonra, 15.07.2016 T. ve 6728 s. Kanun’un 2. maddesiyle İİK.’nun 179/a. maddesi “Erteleme yargılaması” başlığını alarak tekrar değiştirilmiştir.[197]

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“179/a maddesinin 14/1/2011 tarihli ve 6103 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ile değişik birinci fıkrası ilke olarak korunmakla birlikte, özellikle kayyımın taşıması gereken nitelikler ve kayyıma yüklenen görevler ile sorumluluklar açıklanmakta, böylece uygulamada ortaya çıkan belirsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır. Düzenlemeye göre kayyım gerek yönetim gerek denetim amacıyla atansın, envanter işlemlerini başlatacak ve kontrolü altında yürütecektir. İşletme doktrinindeki terminolojiye uygun olarak kayyım, envanter işlemlerinin aralıklarla denetimi ile değil, sürekli biçimde kontrolü ile görevlendirilmektedir.

Maddenin ikinci fıkrasındaki ilan, kapsamı genişletilmek suretiyle korunmaktadır. İlanla Kanunun 173 üncü maddesinin ikinci fıkrasında “müdahale veya itiraz” olarak düzenlenen yargılamaya iştirak yolu, kıyasen, iflas erteleme talepleri için de kabul edilmektedir. 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra da alacaklıların yargılamaya katılmaları ve bu bağlamda delil sunmaları, itiraz ve beyanda bulunmaları ve hatta verilen kararı temyiz etmeleri imkânları benimsenerek bunun yasal dayanağa kavuşturulması yanında, art niyetli ve yargılamayı sürüncemede bırakacak şekilde uygulanmasının da Önüne geçilmek istenmekte ve bu nedenle itiraz, süreye tâbi tutulmaktadır. İletişim kanallarının gelişmiş, yaygın ve hızlı olduğu günümüzde alacaklıların, iflas erteleme başvurusundan kolaylıkla haberdar olduğu ve yasal yollara başvurduğu bilinmektedir. İtiraz sadece “iflas erteleme şartlarının bulunmadığı” ve “talebin reddinin istenebileceği” hallerle sınırlı tutulmaktadır. Ertelemeyi destekleyen alacaklıların borçlu ile her zaman borç yapılandırması veya sırada sona geçme anlaşması (TTK.m.376/son), gibi yollara gidebileceği; hatta şirket ya da kooperatife ayni ya da nakdi destek olabileceği, borçlarını teminatlandırabileceği düşünüldüğünde, bunları her zaman şirket ya da kooperatif yönetimi ve özellikle kayyım kanalıyla projeye ve mahkemeye yansıtabileceği kabul edilmektedir.

İkinci fıkrada yapılan düzenlemeyle iflas erteleme talebi, kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırlarının tescil edilmek üzere ticaret sicil müdürlüğüne bildirileceği ve Kanunun 166 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerindeki usule göre ilan edileceği hükme bağlanmaktadır.

179/a maddesinin üçüncü fıkrası, daha önce Kanunda normatif düzenlemesi bulunmayan fakat mahkemelerce uygulanan ve sonrasında 6103 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ile norma dönüştürülen tedbir kurumuna açıklık getirme amacını taşımaktadır. Maddeyle getirilen üç önemli değişiklik bulunmaktadır. Bunlardan ilki yargılama aşamasında verilecek tedbirlerin neler olduğunun açıklanmasıdır. Uygulamada çoğu kez farklı tedbirlerin verildiği, alacaklılar ile borçlular arasında farklılık yaratıldığı ve nihai hükümle verilenden daha fazlasının yargılama aşamasında tedbirle verildiği tecrübe edildiğinden, tedbirlerin netleştirilmesinde fayda görülmektedir. İkinci önemli değişiklik yargılama aşamasında verilen tedbirlerin toplam erteleme süresinden sayılmasına ilişkin düzenlemedir. Yargıtay’ın bu konudaki kararları bir istikrar kazanmamıştır. Yargılama sürecindeki gereksiz uzamalar ve birçok somut olayda özellikle erteleme kararlarının bozulması sonrasında erteleme süresinin yasal beş yıllık süreyi aştığı, sekiz-on yıl gibi sürelere ulaştığı yönündeki yakınmalar sıklıkla dile getirilir olmuştur. Düzenlemeyle bir yandan borçluya erteleme projesinin başarılı olabilmesi için net bir süre verilmekte, öte yandan da alacaklının katlanması gereken süre belirginleştirilmektedir. Üçüncü yenilik ihtiyati tedbir kararları ile ihtiyati haciz kararlarının uygulanmayacağının hükme bağlanmasıdır. Özellikle ihtiyati haciz uygulamalarının da tıpkı kesin hacizler gibi durdurulmasının sağlanması önemli görülmektedir. Yargıtay uygulaması ile bir kısım öğretinin benimsediği “ihtiyati haczin bir takip muamelesi olmadığı” düşüncesinden hareketle, hakkında iflas ertelemesi tedbirleri verilmiş borçlular aleyhine ihtiyati haciz uygulanarak ertelemenin amacına aykırı davranılması suretiyle borçlunun durumunun kötüleştirildiği ve ıslahın zorlaştırıldığı görüldüğünden, bu yönde bir düzenleme yapılması gerekli görülmektedir.

Dördüncü fıkrayla iflas erteleme yargılaması sırasında tedbir talebinin reddi veya bu talebin kabulü halinde aynı mahkemeye yapılacak itiraz üzerine verilecek kararlara karşı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 inci ve devamı maddeleri uyarınca istinaf yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmaktadır.

Beşinci fıkra uyarınca kayyım, mahkemece uygun görülecek sürelerde şirket veya kooperatifin faaliyetleri hakkında rapor düzenlemek konusunda da görevlendirilmektedir. Raporda bulunması gereken hususların kanunda tek tek yazılması mümkün olmamakla beraber, sermaye artırımı ödemelerinin gerçekliği ve bunların kullanım yerlerinin raporda yer alması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Uygulamada küçük tutarların sermaye ödemesi adı altında bankaya yatırıldığı, aynı paranın kısa bir süre sonra çekilerek tekrar aynı ad altında yatırılmak suretiyle art niyetli davranışlara tevessül edildiği gözlemlendiğinden artırıldığı belirtilen sermayenin kullanım yerinin de raporda yer alması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Talepte bulunan şirket ya da kooperatifin faaliyet gösterdiği sektörün özellikleri de dikkate alınarak dönemler itibarıyla üretim miktarı, ham madde dengesi, üretim için kullanılan enerji miktarı gibi önemli verilerin kayyımın raporunda karşılaştırmalı olarak gösterilmesi de gerekmektedir.

Altıncı fıkrada mahkemenin gerektiğinde kayyımın görevine son verebileceği ve görevine son verilen ya da istifa eden kayyımın yerine yenisini seçebileceğine ilişkin düzenleme yer almaktadır. Mahkemece atanan kayyımların mahkemenin bağlı bulunduğu adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığına bildirilmesi ve bir kişinin aynı anda en fazla üç dosyada kayyım olarak atanabilmesi öngörülmektedir. Böylece bir yandan kayyımların görevlerini yeterli zaman ayırmak suretiyle sağlıklı bir şekilde yürütebilmeleri amaçlanırken diğer yandan uygulamada bir kayyımın aynı anda yürüttüğü iş sayısı sebebiyle meydana gelen duraksama ve şikayetlerin önlenmesi hedeflenmektedir. Adalet komisyonları nezdinde, mahkemelerce görevlendirilen kayyımlara ilişkin özel bir sicil tutulacaktır. Kayyımın aldığı dosya sayısının denetimi, adalet komisyonlarından sorulmak suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Kayyımın sorumluluğu hakkında ise Kanunun 227 nci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarına atıf yapılmaktadır. Buna göre kayyım kusurundan ileri gelen zarardan sorumlu tutulacaktır ve Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılacaktır.

Yedinci fıkrada mahkemenin yargılama sırasında dinleyebileceği kişiler belirlenmektedir. Şirket veya kooperatifin mali durumu, projenin açıklanması ve uygulanmasına ilişkin gelişmeler ile ertelemeye layık olma unsuru bakımından beyanları alınmak üzere yetkililerin dinlenmesi konusunda hakime kanuni bir dayanak oluşturulmaktadır.

179/a maddesinin sekizinci fıkrası erteleme yargılaması sırasında en çok bir kere revize iyileştirme projesi verilebileceği hususunu düzenlemektedir. Uygulamada anlamlı sayılmayacak nitelikte değişiklikler içeren yeni (gözden geçirilmiş=iyileştirilmiş=revize) projelerin sunulduğu; mahkemenin her seferinde bunların değerlendirilmesi için bilirkişi görüşüne başvurduğu ve bu suretle yargılama sürecinin uzatıldığı gözlemlendiğinden, bu yolun kısıtlanması amaçlanmaktadır. Düzenlemeyle özellikle bilirkişi raporunda gösterilen olumsuzlukların bir sefere mahsus olarak verilecek revize iyileştirme projesiyle giderilmesi imkanı, borçludan esirgenmemiştir. Esasen ilave sermaye artırımı, sırada sona geçme ve borç yapılandırma sözleşmeleri, alacaklıların alacaklarından feragatleri gibi önemli iyileşme unsurları, her aşamada kayyım tarafından mahkemeye yansıtabilecektir. Bu nedenle getirilen düzenlemenin borçlu aleyhine olmadığı, bilakis yargılamayı hızlandırma amacına hizmet ettiği kabul edilmektedir.

Dokuzuncu fıkrayla iflasın ertelenmesi taleplerinin öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu fıkra, hem ilk derece mahkemeleri, hem de bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay da bu tür davaların görülmesine ilişkin ilkeyi ortaya koymaktadır.

Maddenin son fıkrasında iflas erteleme yargılaması sonucunda mahkeme tarafından verilebilecek kararlar düzenlenmektedir. Buna göre mahkemenin, projeyi ciddî ve inandırıcı bulması ve şirket veya kooperatifi iflas ertelemeye layık görmesi halinde iflâsın ertelenmesine; şirket veya kooperatifin borca batık olmadığım tespit etmesi durumunda iflas erteleme talebi ile iflas davasının reddine; aksi takdirde şirketin veya kooperatifin iflasına karar vereceği hükme bağlanmaktadır.

Bu düzenlemeyle, iflasın ertelenmesinin borca batıklık ve iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olması yönündeki iki temel unsuruna, üçüncü bir temel unsur olarak “borçlunun iflas ertelemeye layık olması” unsuru ilave edilmektedir. Borçlunun iflas ertelemeye layık olması 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralının özel bir uygulama şekli olup, bu unsura öğretide ve az sayıdaki Yargıtay kararında değinilmiştir. Bu ilkenin art niyetli erteleme taleplerinin önüne geçmekte ciddi bir fayda sağlayacağı ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla yönlendirileceği ve kapsamının belirlenebileceği düşünülmektedir. İflas ertelemenin borçlu için bir hak olmayıp bir lütuf (atıfet) düzenlemesi olduğu yönündeki ilke dikkate alındığında, borçlunun mali anlamda iyi bir proje sunması yanında objektif ve sübjektif iyiniyetini de ortaya koyması beklenmektedir. Örnek olarak sahte ya da çifte ticari kayıtlar tutan, mal kaçıran, borçlarını saklayan, çok sık adres değiştirerek alacaklılarından kaçan ve mahkemenin yetkisine etki etmeye çalışan, ard arda birden çok kez iflasın ertelenmesi ve konkordato yoluna giden borçluların ertelemeye layık olmadıkları kabul edilebilecektir.

Yine uygulamada sıkça karşılaşılan, art arda merkez değişikliği yapmak suretiyle yetkili mahkemenin talep sahibi şirket veya kooperatif tarafından belirlenmesi noktasında özellikle alacaklılar bakımından ortaya çıkan sorunun giderilmesi hususu yargısal içtihatlara bırakılmakta ve bu hususta iflas ertelemeye layık olma unsuru mahkemeler tarafından başvurulabilecek önemli bir kıstas olarak görülmektedir. Bu nedenle 2004 sayılı Kanunun 154 üncü maddedeki ilke korunmaktadır.”

Hemen belirtelim ki; 6728 sayılı Kanunun 09.08.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce, 31.07.2016 tarihli ve 28787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmıştır. Söz konusu KHK’nın “İflas erteleme” kenar başlıklı 4. maddesi; “Olağanüstü halin devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamaz; bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümle, 21.07.2016 tarihinden itibaren ülke genelinde ilan edilen olağanüstü halin devamı süresince FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olabilecek sermaye şirketleri ve kooperatiflerin iflasın ertelenmesi hükümlerinden ve bu kapsamdaki hukuki korumadan yararlanmalarının önüne geçilebilmesi amaçlanmıştır.

Bu kapsamda, olağanüstü hal ilanından sonra yapılan iflasın ertelenmesi taleplerinin, mahkemelerce 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesi uyarınca reddedilmesi öngörülmüştür. Bu hüküm, aynı zamanda olağanüstü halin ilanından önce yapılmış olan iflasın ertelenmesi talepleri hakkında, olağanüstü hal süresince nihai kararın verilemeyeceğine de amirdir.[198]

Hükümetçe; önce 90 gün olarak öngörülen olağanüstü hal bilahare 90 gün daha uzatılmış olduğundan bu süre içerisinde sermaye şirketleri ve kooperatifler tarafından ‘iflasın ertelenmesi’ talebinde bulunulamayacak ve bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilecektir.

Eğer olağanüstü hal hükümetçe tekrar uzatılırsa, uzatılacak yeni süre içinde de mahkemelerden iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamayacaktır…[199]

LVI. Kanun’un 179/b. maddesinde[200] [201] yapılan değişiklikle;

“Erteleme kararının etkileri” şeklindeki madde başlığı 15.7.2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanunun 1. maddesiyle “Erteleme kararı ve sonuçları” şeklinde değiştirilmiştir.

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“179/b maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında öngörülen düzenlemeler korunmakla birlikte erteleme tedbirlerinin ihtiyati tedbir kararları ile ihtiyati haciz kararlarının infazını da kapsadığı, bir diğer deyişle erteleme halinde ihtiyati tedbir kararları ile ihtiyati haciz kararlarının da uygulanmayacağı tasrih edilmektedir.

Dördüncü fıkrada erteleme süresinin bir yıl olduğuna ilişkin ilke korunmakta; bu sürenin mahkemece uygun görülmesi halinde bir yıl daha uzatılabileceği hükme bağlanmaktadır. Mevcut düzenlemeye göre dört yıl olarak uygulanması gereken fakat yargı sürecindeki sorunlar nedeniyle çoğu kez daha uzun sürelere yayılan uzatma dönemi bir yıl ile sınırlandırılmaktadır. İstatistiki verilerden, erteleme süresinin uzun tutulduğu durumlarda şirket ve kooperatiflerin büyük çoğunlukla iflas halinden kurtulamadığının ve bu dönemde borçların artıp mal varlığının azaldığının görüldüğü; iflas kararı sonrasında masa mevcudunun erteleme yargılaması başındaki duruma göre eridiğinin ve alacaklıların daha kötü duruma düştüklerinin gözlemlendiği dikkate alınarak uzatma sürelerinin kısaltılması yoluna gidilmektedir. Yargıtay uygulaması istikrar kazanmış olmakla birlikte erteleme ve uzatma kararları kesinleşmeden, yeniden uzatma istendiği ve karara bağlandığı; önceki kararın Yargıtayca bozulması üzerine borçlu ve alacaklıların hukuki durumlarının ve özellikle tedbirlerin hukuki durumlarının belirsiz bir hal aldığı görüldüğünden, bu sorunun giderilmesi için bekletici sorun kurumu Kanuna alınmaktadır. 179/a maddesindeki gerekçelerle uzatma yargılaması sırasında da en çok bir kez revize proje sunulabilmesi yönünde düzenleme yapılmaktadır.

Beşinci fıkra yargılama aşamasındaki kayyımın görevine devam edebileceği ya da erteleme kararından sonraki dönem için mahkemece yeni kayyım atanabileceği hususunu düzenlemektedir. Mali uygulama ve işletme gerekleri çerçevesinde üçer aylık rapor düzenlenmesi gerekli olup bu raporda özellikle şirket veya kooperatifin proje kapsamında iyileşme gösterip göstermediği belirtilmelidir. Eğer erteleme kararının verildiği ve kayyımın atandığı tarih üçer aylık dönem dışındaysa, işletme gerekleri çerçevesinde kayyımın kist dönem için rapor hazırlaması gerekir. Olağanüstü gelişmelerin rapor edilmesi de kayyıma görev olarak verilmektedir. Bu gelişmeler projenin gerçekleşmesini sağlayacak ciddi sermaye artışı ve sair yeni kaynak sağlanması gibi olumlu gelişmeler olabileceği gibi borçlunun iflas ertelemeye layık olması şartını zedeleyecek olumsuz gelişmeler de olabilir.

Maddenin altıncı ve yedinci fıkralarıyla, erteleme süresi dolmadan ve erteleme süresi sonunda mahkeme tarafından verilebilecek karar türleri düzenlenmektedir. Buna göre erteleme süresi sonunda, kayyımın verdiği raporlardan veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporundan, borca batıklığın devam ettiğini tespit eden mahkeme, şirketin veya kooperatifin iflasına karar verecektir. Erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporundan, şirketin veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflâsına; şirket veya kooperatifin bu aşamada borca batıklığının ortadan kalktığı sonucuna varırsa, erteleme talebi ile iflas davasının reddine karar verecektir.

Maddenin son fıkrasıyla, iflas erteleme talebi üzerine mahkemece verilen nihai kararların hüküm fıkralarının tescil edilmek üzere ticaret sicili müdürlüğüne bildirileceği ve 166 ncı maddenin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde öngörülen usulle ilan ettirileceği hükme bağlanmaktadır. Bildirim ve ilana ilişkin bu son fıkra hükmü, hem 179/a maddesinin onuncu fıkrası uyarınca verilen hem de 179/b maddesinin altı ve yedinci fıkraları uyarınca verilen nihai kararlar hakkında uygulanacaktır. Kanım, 179/b maddesinin dördüncü fıkrasında, iflas erteleme ve uzatma süresini “erteleme süresi” olarak nitelediğinden hem ilk iflas erteleme talebi üzerine verilecek kararların hem de uzatma talebi sonucunda verilecek kararın aynı bildirim ve ilan usulüne tabi tutulmaları doğaldır.”

6728 sayılı Kanunun 09.08.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce, 31.07.2016 tarihli ve 28787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmış olduğundan, “Olağanüstü halin devamı süresince” uygulanacak iflasın ertelenmesi hükümleri hakkında yukarıda İİK.’nun 179. maddesinde yapılan açıklamalara bakınız.

LVII. Kanun’a 179/c olarak eklenen yeni madde, [202] [203] “Kanun yolları” başlığını taşımaktadır.

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“Maddeyle, iflas eteleme talebi üzerine mahkemece verilecek nihai kararlara karşı gidilebilecek kanun yolları düzenlenmektedir.

179/a maddesinin son fıkrasında iflas erteleme talebi üzerine verilecek nihai kararlar; 179/b maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında ise erteleme süresi dolmadan veya erteleme süresi sonunda verilecek nihai kararlar açıkça düzenlenmiştir.  Bu kararla ilgili ilan usulü de179/b maddesinin son fıkrasında hüküm altına alınmıştır.

Birinci fıkrasıyla iflas erteleme talebi üzerine mahkemece verilen nihai kararlara karşı borçlu şirket veya kooperatif ya da erteleme talep eden alacaklının kararın tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabileceği hükme bağlanmaktadır. Diğer ilgililerin ise kararın ilanından itibaren on gün içinde istinaf kanun yoluna başvurması imkanı olduğu vurgulanmaktadır. Aynı fıkrada bölge adliye mahkemesi tarafında verilen kararlara karşı da aynı esaslar uyarınca, yani borçlu şirket veya kooperatif ya da erteleme talep den alacaklı yönünden kararın tebliğinden diğer ilgililer yönünden ise kararın ilanında itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olduğuna ilişkin hüküm sevkedilmektedir.

İkinci fıkrayla ise, bölge adliye mahkemesince iflasın ertelenmesi kararının kaldırılması veya bölge adliye mahkemesi tarafından verilen iflasın ertelenmesi kararının Yargıtay tarafından bozulması halinde, borçlunun malvarlığı üzerindeki tedbirlerin 179/a maddesinin üçüncü fıkrasındaki kısıtlama saklı kalmak kaydıyla devam edeceği hükme bağlanmaktadır. Daha sonra iflas erteleme talebini inceleyen mahkemenin davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye veya kaldırmaya yetkili olduğu vurgulanmaktadır.”

6728 sayılı Kanunun 09.08.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce, 31.07.2016 tarihli ve 28787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlanmış olduğundan, “Olağanüstü halin devamı süresince” uygulanacak iflasın ertelenmesi hükümleri hakkında yukarıda İİK.’nun 179. maddesinde yapılan açıklamalara bakınız.

LVIII. Kanun’un 206. maddesine eklenen yeni fıkra[204] ile;

Gemilerin cebrî icra yoluyla satışında sıra cetvelinin, “TTK’nun 1389 ilâ 1397 nci maddelerine göre düzenlenmesi” öngörülmüştür. Bu kuralın, uygulamada açıklık sağlamak üzere, İİK.’nda da vurgulanması uygun bulunmuştur. Bu sebeple yeni düzenlenen 144/a maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde ve 153/a maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü bendinde, “TTK.’nun sıra cetveline ilişkin hükümleri” açıkça saklı tutulmuştur. Bu ilkeye uygun olarak, İİK.’nun 206 ncı maddesine 4949 sayılı Kanun’la eklenen “son fıkradan sonra gelmek üzere” yeni bir fıkra eklenmesi uygun bulunmuştur. Bu fıkrada da “TTK.’nun sıra cetveline ilişkin hükümleri” saklı tutulmaktadır. Bu ekleme yapılınca, 206 ncı maddenin üçüncü fıkrasına 6763 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin (p) bendi uyarınca eklenen ikinci cümlesine gerek kalmadığından, anılan cümle hükmü metinden çıkarılmıştır.

LIX. Kanun’un 243. maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle;

Taşınır satışlarında; daha önce bu maddenin ikinci fıkrasında “İİK.’nun 116. maddesinin, İİK.’nun 242. maddesi ile birlikte uygulanacağı” belirtilmişken, yapılan değişiklik sonucunda İİK.’nun 116. maddesi, -6352 sayılı kanunun 105. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan- 243. maddede 116. maddeye yapılan atıf hükümsüz hale gelmiştir.

Bundan sonra taşınır satışlarında sadece İİK.’nun 242. maddesi kıyasen tatbik olunacaktır.

LX. Kanun’un 257. maddesinde[205] yapılan değişiklikle;

-İİK.’nun 257 nci maddesinin “Gemi alacaklıları, donatanın yalnız mahdut ayni surette mesul olduğu hallerde, ancak mesuliyete mevzu teşkil eden mal ve haklara ihtiyati haciz koydurabilirler. Donatanın aynı zamanda şahsen mesul olduğu haller bundan müstesnadır. Şu kadar ki, donatanın şahsi mesuliyeti bir miktar ile mahdut ise gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer mallarını haczettirebilirler.” şeklindeki dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

-Aynı şekilde İİK.’nun 257. maddesinin “Yük alacaklıları hakkında da yukarki fıkra hükmü kıyas yoliyle tatbik olunur.” şeklindeki beşinci fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır.

Yeni TTK.’nun 1350-1400 üncü maddelerinin oluşturduğu “8. KISIM” da, deniz takip hukukunun temel esasları düzenlenmiştir. Bu kısımda; “gemilerin ihtiyati haczi (TTK m.1352-1376), gemi rehninin paraya çevrilmesi (TTK. m. 1377-1381), gemilerin haczi” (TTK. m. 1382), “gemilerin paraya çevrilmesi”(TTK. m.1383-1388), “sıra cetveli” (TTK. m. 1389-1397), “ilamlı icra” (TTK. m.1399) ve “ilamsız icra” (TTK.m.1400), yani “gemilerin cebri icra işlemlerine ne şekilde konu olacağı” hakkında özel hükümler sevk edilmiştir. Dolayısıyla deniz hukukunun bir alt dalı olan deniz takip hukuku açısından bu kısım hükümleri “özel hüküm” niteliğinde olacak ve öncelikli olarak uygulanacaktır. Bu kısımda hüküm bulunmayan hallerde ise genel icra hukuku hükümleri (İİK) uygulama alanı bulacaktır (TTK m. 1351).[206]

LXI. Kanun’un 287. maddesinin 8. fıkrası,[207] yapılan değişiklikle yeniden düzenlenmiştir. [208]

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde ise şu açıklamalara yer verilmiştir:

“Bugün konkordato kurumunun işlememesinin nedenlerinden birinin ve en önemlisinin asliye ticaret mahkemesi nezdindeki tasdik aşamasının 3+2 aylık mühletten sonraya sarkması olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda, 3+2 aylık konkordato mühletinin bitmesiyle birlikte, İcra ve İflas Kanununun 287 nci maddesinin son fıkrası nedeniyle borçlu hakkında İcra ve iflas takiplerinin durdurulması ve yeni takip başlatılamaması halinin sona erdiği ve belli bir zamanı gerektiren tasdik yargılaması sırasında borçlunun tamamen korumasız kaldığı, dolayısıyla konkordato kurumunun borçlular için bütün cazibesini yitirdiği dile getirilmektedir.

Aslında Kanunun 287 inci maddesinin son fıkrasındaki yasak, Kanunumuza daha önce, 1988 yılında 3494 sayılı Kanunla girmiş ve buna gerekçe olarak da uygulamada (o zaman 2+2 ay olan) konkordato mühleti geçtiği halde, tasdik aşamasında, genel hükümlerden hareketle, ihtiyati tedbir yoluyla borçluya karşı yapılmış olan takiplerin durdurulması ve böylece duran bu takiplerin bazen yıllarca başlatılamaması gibi sonuçların ortaya çıkması gösterilmiştir.

4949 sayılı Kanuna ilişkin tasarının çalışmaları sırasında kurgulanan konkordato mühletinin 1 yıl + 6 ay olduğu dikkate alınarak, bu süre zarfında tasdik işlemi de dahil bütün işlemlerin sona ereceği, daha doğrusu sona ermesi gerektiği, 18 aylık bütün bu süre zarfında borçlunun icra ve iflas takiplerine karşı koruma altında olduğu, asliye ticaret mahkemesindeki tasdik aşamasının 18 aylık bu konkordato mühletinin ötesine sarkması durumunda tedbir yoluyla takiplerin devam etmesinin ve yeni takip başlatılmasının yasaklanamaması gerektiği, alacaklıların 18 aydan daha uzun bir süre icra takibi yapmadan bekletilmesinin doğru olmadığı, bu sürenin tasdik aşamasının da tamamlanması için fazlasıyla yeterli olduğu düşünülerek, 18 aylık konkordato mühletinin bitiminden sonraki dönem için tedbir yoluyla takiplerin durdurulmasına veya yeni takip yapılamamasına karar verilememesine ilişkin kuralın muhafaza edilmesinin asıl şimdi gerekli olduğu sonucuna varılarak Kanunun 287 nci maddesinin son fıkrasının yürürlükte kalması kararlaştırılmıştır.

Fakat Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmeler sırasında konkordato mühleti (tasarıda kurgulanan 1 yıl + 6 aydan) 3+2 aya indirilmiş, ancak bu değişiklik yapılırken 287 nci maddenin son fıkrasının madde metninden çıkarılması ve tasdik makamına tedbir yoluyla icra takiplerini durdurma ve yeni takip yapılmasına engel olabilme imkanı tanınmamıştır. Böylece 3+2 aylık konkordato mühleti içinde tasdik de dahil bütün prosedürün tamamlanması uygulamada asla mümkün olmadığından, borçlunun asliye ticaret mahkemesindeki tasdik aşamasında tamamen korumasız kalmasının yolu açılmıştır ki bu da konkordato kurumunun bütün cazibesini yitirmesine ve borçluların konkordato yolunu hiç düşünmeyerek iflasın ertelenmesi kurumuna yığılmasına neden olmuştur.

Öte yandan Kanunun 179 ve devamı maddelerinde yapılması öngörülen değişiklikle iflasın ertelenmesi kurumunun sıkı şekilde disiplin altına alınması nedeniyle, borçluların, bir alternatif olarak, konkordato kurumundan yararlanmalarının teşvik edilmesinin uygun olacağı düşünülerek 287 nci maddenin son fıkrası değiştirilmek suretiyle tasdik makamına, mühletten sonra, tedbir yoluyla icra ve iflas takiplerini durdurma ve yeni takip yapılmasını yasaklama yetkisi verilmektedir. Buna göre düzenlemeyle, uygulamada mutlaka 3+2 aylık konkordato mühletinden sonraya sarkan tasdik aşamasında, tasdik mahkemesinin, takip yasağı getirmek suretiyle, borçluyu bu aşamada dahi koruma altına alabilmesi ve böylece konkordato kurumunun cazip hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Aksi takdirde konkordato yine işlemez ve misyonunu yerine getiremez halde kalmaya mahkum olacaktır.”

LXII. Kanun’un 288. maddesinde yapılan değişiklikle;

Kanun’un 288. maddesinin birinci fıkrasının “bu şerh, Türk Ticaret Kanunu’nun 879. maddesindeki şerhin hukuki neticesini meydana getirir.” şeklindeki dördüncü cümlesi, madde metninden çıkarılmıştır. Madde metninden çıkarılan bu cümle, İİK.’nun yeniden düzenlenen 23. maddesinde “…bu kanun uyarınca gemi siciline verilecek şerhler -yürürlükten kalkmış bulunan TTK’nun 879. maddesinin yeni kanunda yerini almış bulunan- TTK’nun 977 nci maddesi hükmüne tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

LXIII. İİK.’nda yapılan bir değişiklik olmasa da, 2577 s. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda -6352 s. Kanun’un 58. maddesiyle- yapılan değişikliğe de değinmekte yarar görüyoruz…

2577 sayılı İYUK’nun 28. maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

“2. Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”

“6. Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez.”

Yüksek mahkeme;

“Alacaklı ‘2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi gereğince karar tarihinden sonra kuruma ödeme yapılması için müracaatta bulunduğunu; ancak idarenin birtakım evrakların eksik olduğunu ileri sürerek ödeme yapmaktan imtina ettiğini; müracaatının üzerinden 30 günlük yasal sürenin geçmesi üzerine icra takibi başlattığını’ ileri sürmüş olduğundan; mahkemece duruşma açılıp taraf delilleri toplanarak sonuca gidilmesi gerektiğini”,[209]

“2577 s. K. mad. 28/2 gereğince, alacaklının icra takibine başlamadan önce, idareye başvuru yapması gerektiğinden, mahkemece, takibin ‘vekalet ücreti’ ve ‘yargılama gideri’ne yönelik kısmı yönünden iptaline karar verilmek yerine şikayetin tümden kabulüne karar verilmesi gerekeceğini”,[210]

“Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup; fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceğinden (HMK. mad. 26/1), şikayetçi borçlu vekilinin ilama aykırı icra emrinin iptalini talep etmesi halinde, mahkemece ‘davalı alacaklı tarafından davacıya banka hesap numarası yazılı olarak bildirilmeden icra takibi başlatıldığı anlaşıldığından, takip yapma hakkı doğmadığından bahisle icra emrinin iptaline’ karar verilmiş olmasının isabetsiz olacağını”,[211]

“Alacaklı vekilinin vergi mahkemesi ilamında hükmedilen vekalet ücretinin tahsili amacıyla idareye ödeme için müracaat etmesine karşın, otuz günlük ödeme süresi beklenmeden takibe geçilmesi halinde, mahkemece, 2577 s. K. mad. 28/2’ye aykırı takibin iptaline karar verilmesi gerekeceğini”,[212]

“Konusu belli bir miktar para olan ilâmlar (ve her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri) için, alacaklı vekilinin borçlu idareye yazılı olarak bildireceği banka hesabına ödeme yapılacağının düzenlendiğini ve öngörülen yazılı bildirim yapılıp ve belli süre beklenilmeden doğrudan genel hükümlere göre takip yapılmasının usul ve yasaya aykırı olacağını, ancak İYUK. mad 28/2’de (6352 s. Kanun mad. 58 ile) öngörülen bu değişikliğin adli yargı mahkemeleri tarafından verilen ilamların infazında uygulanma olanağı bulunmadığını”,[213]

“İdarenin, ‘2577 s. K. mad. 28/2’ye aykırı olarak kendilerine ödeme için bir başvuru yapılmadan takibin başlatılması sebebiyle takibin iptali gerektiği’ne yönelik şikayetinin icra emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde yapılması gerektiğini; 2577 s. K. mad. 27/2 gereğince, takipten önce idareye yazılı şekilde banka hesap numarasını bildirilerek başvurulması gerektiği, takibe geçilmeden önce serbest meslek makbuzunun idareye ibrazının gerekmediğini”,[214]

√ “2577 s. K. mad. 27/2 gereğince, takipten önce idareye yazılı şekilde banka hesap numarasını bildirilerek başvurulması gerektiği, takibe geçilmeden önce serbest meslek makbuzunun idareye ibrazının gerekmediğini”,[215]

“Konusu belli bir miktar para olan ilâmlar (ve her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri) için, alacaklı vekilinin borçlu idareye yazılı olarak bildireceği banka hesabına ödeme yapılacağını ve öngörülen yazılı bildirim yapılıp belli süre beklenilmeden doğrudan genel hükümlere göre idare aleyhine takip yapılmasının usul ve yasaya aykırı olacağını, ancak İYUK. mad 28/2’de (6352 s. Kanun mad. 58 ile) öngörülen bu değişikliğin adli yargı mahkemeleri tarafından verilen ilamların infazında uygulanma olanağı bulunmadığını, alacağa ilişkin ilamların takibe konulabilmesi için kesinleşmesinin gerekmediğini”,[216]

“Hüküm fıkrası alacaklı lehine, belli bir miktarın tahsiline dair eda hükmünü içermeyen ilamın vekalet ücreti ya da yargılama gideri de talep etmediği için, 2577 s. Kanun’un 28/2. maddesinde belirtilen takip öncesi idareye başvuru prosedürü uygulanmadan ilamsız takip yapabileceğini, söz konusu fıkrada belirtilen uygulamanın idari yargının sadece edayı içeren ilamlarına ilişkin bir düzenleme olduğunu”,[217]

“Şikayete konu takip, 6352 s. Yasa’nın 58. maddesinin yürürlük tarihinden sonra başlatıldığından, icra takibi başlatılmadan önce idareye başvuru zorunluluğunun doğmuş olduğunu, alacaklının şikayetçi-borçlulardan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yaptığı başvurunun icra takibi başlatıldıktan sonra gerçekleştirilmesi halinde de, 2577 s. Yasa’nın değiştirilen 28/2. maddesindeki “idareye başvuru” koşulunun yerine getirildiğinden söz edilemeyeceğini”,[218]

“Alacaklı tarafından borçlu idare aleyhine fatura alacağına dayalı olarak ‘genel haciz yolu ile ilamsız takip’ yapılmış olduğundan, 2577 s. Kanun’un 28. maddesinin -6352 sayılı Yasa ile değişik- 2. fıkrası hükmü uyarınca, takibin iptaline karar verilemeyeceğini”[219]

belirtmiştir…

LXIV. Kanun’un geçici 9. maddesinde;

“İİK. mad. 9/II gereği ödeme yapılabilmesi için, ilgilisi tarafından, anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 05.01.2013’den itibaren altı ay içinde banka hesap numarasının bildirilmesi” öngörülmüştür.

LXV. Kanun’un geçici 10. maddesinde;

-“Bu Kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edileceği” öngörülmüştür.

Kabul edilen bu hükümle; “eski takip” (Kanun’un yürürlük tarihinden önceki; yani 05.07.2012 tarihinden önceki takipler) ve “yeni takip” (Kanun’un yürürlük tarihinden sonraki; yani 05.07.2012 tarihinden sonraki takipler) ayrımı yapılmaksızın, eski takiplerde de başlatılmış olan takip işlemleri hakkında değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilecek, buna karşın eski takiplerde Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten (yani 05.07.2012 tarihinden) sonra yapılacak takip işlemleri hakkında, değişiklikten sonraki (yeni) hükümler uygulanacaktır.

Bilindiği gibi “icra takip işlemleri”, doktrinde; «icra organları tarafından borçluya karşı yapılan ve cebri icranın alacaklı yararına ilerlemesini sağlayacak nitelikte olan işlemler» şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımlamadan anlaşıldığı gibi, icra takip işleminin öğeleri (unsurları) şunlar olmaktadır:

a) İcra takip işlemi, icra organları (icra dairesi, icra mahkemesi ve genel mahkemeler) tarafından yapılmış olmalıdır. Bu nedenle, alacaklı, borçlu ve üçüncü kişiler tarafından yapılan işlemler, «icra takip işlemi» değildir.

b) Bu işlemler, borçluya karşı yapılmış olmalıdır.

c) Alacaklıyı amacına yaklaştırıcı nitelikte sonuç doğurmalıdır.

Yukarıda belirtilen nitelikleri taşıyan şu işlemler, «icra takip işlemi» sayılmaktadır: “Tebliğler (ödeme ve icra emri tebliği, 103 davet kâğıdı tebliğleri, tahliye emri tebliğleri), haciz işlemleri, paraya çevirme işlemleri, borçluya süre (mehil) verme, depo kararı, itirazın kaldırılması. Buna karşın; “tahliye”nin icra takip işlemi sayılıp sayılmayacağı doktrinde tartışmalıdır. Kanımızca, tahliyeyi, “icra takip işlemi” sayan görüş daha isabetlidir.

Fakat, şu işlemler “icra takip işlemi” sayılmamaktadır: Alacaklının, takip talebinde bulunması, haciz ve satış isteminde bulunması, itirazın kaldırılmasını istemesi, üçüncü kişilerin istihkak iddiasında bulunmaları, icra dairelerinin alacaklının bu taleplerini alması, paraların paylaştırılması, borçlunun mal beyanında bulunması, borçlunun ödeme emrine itirazda bulunması, borçlunun bu beyanlarının icra dairesi görevlilerince tutanağa geçirilmesi, yasanın öngördüğü durumlarda, ilgili kişiye talebi üzerine ya da doğrudan doğruya belge, makbuz, ilmühaber, örnek verilmesi ya da bir belgenin onaylanması (İİK. mad. 8/II, 60/III, 62/IV, 64, 78/III, 104/II, 144/III, 176 a/I, II, 176 b/II), takiple ilgili sonucu olmayan ve yapılmaları bir takip işleminin geçerlik koşulu niteliğinde dahi bulunmayan ihtarlar, ihbarlar, bildirimler (İİK. mad. 86/I, 94/I, 104/III, 146, 276/II, 36/I, 96/I, 97/XIV, 118/I, 128/I, 130, 133, 269 c/III.)

Alacaklının mahkemeden alıp icra dairesine uygulattığı «ihtiyati haciz kararı» icra takip işlemi sayılır mı? Yargıtay bunu icra takip işlemi saymamaktadır. Doktrinde ise durum tartışmalıdır.

Kanımızca, mahkemeden alınan ihtiyatî haciz kararının borçlu hakkında uygulanmasında, az önce belirtilen «icra takip işlemleri»nin tüm öğeleri (unsurları) bulunduğundan, bunun icra takip işlemi olduğunda kuşkuya düşmemek gerekir.

Takip dosyasında yapılmış veya yapılacak olan işlemin niteliğine göre yani; bu işlemin takip işlemi sayılıp sayılmamasına göre bu işlem hakkında yeni Kanun’un mu yoksa eski (önceki) Kanun’un mu uygulanması gerekeceğinin saptanması gerekecektir.

- İcra ve İflas Kanunu değişikliğinin ne zaman yürürlüğe gireceğini yukarıda açıklanmaya çalışıldığı şekilde düzenlemiş olan geçici 10. madde isabetli ve kolay uygulanabilir” bir çözüm getirmemiştir…

Halbuki 538 sayılı Kanunun (R.G. 06.03.1965) geçici 1. maddesinde “bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, takip hangi safhada ise, bu safhanın tamamlanmasına kadar eski Kanun hükümleri uygulanır” denilmiş, geçici 2. maddesinde ise “icra takibinin birinci, ikinci ve üçüncü safhaları” düzenlenmişti…

3222 sayılı Kanunun (R.G. 15.06.1985) geçici maddesinin (a) bendindeKanunun değiştirilen maddelerinin, Kanunun yürürlüğünden sonra yapılacak takipler hakkında uygulanacağı” belirtilmişti…

6352 sayılı Kanunun tercih ettiği yeni bir kavram olan “takip işlemi” sözcüklerinin içeriği, hem doktrinde ve hem de Yargıtay içtihatlarında çok tartışmalı, üzerinde görüş birliğine varılmamış olduğundan, geçici 10. maddenin isabetli bir hüküm olduğu söylenemez… Bu konuda; “Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak takip ve açılacak davalar hakkında yeni Kanunun uygulanacağı”nın öngörülmesi çok pratik bir çözüm olurdu…

Yüksek mahkeme;

“Talepte bulunan tarafın bununla ilgili masrafları peşin olarak vereceğini (İİK. mad. 59)- 6352 s. Yasa ile yapılan değişikliklerin, takip tarihinden itibaren değil, haciz, satış gibi başlatılan her bir takip işlemi tarihi esas alınarak uygulanacağını-  Tedbir kararında açıkça, "cebri icra yoluyla satılamaz" şeklinde bir açıklık yok ise, bu tedbir kararının taşınmazın cebri icra yoluyla satışını önlemeyeceğini-  Taşınmaz üzerindeki satış ve devri önleyici şerhin, İİK'nın 106. maddesindeki hak düşürücü sürelerin işlemesini engeller nitelikte olmadığını, şikayetçinin, şerhin konulduğu tarihe kadar satış isteyebileceği gibi, şerhin konulmasından sonra tedbirin kalkması ihtimaline binaen haczinin düşmemesi için İİK. mad. 106'daki sürelerde satış talebinde bulunması ve haczinin düşmemesini sağladıktan sonra kamulaştırma bedelinin, satış talebi mahiyetinde kendi dosyasına gönderilmesinin talep edilmesinin mümkün olduğunu- Şikayetçinin haczinin düştüğünden, sıra cetveline itirazda bulunmakta hukuki yararının bulunmadığı ve bu sebeple HMK. mad. 114/1-h ve 115/2 uyarınca sıra cetveline yönelik şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerektiğini”,[220]

“6352 s. Kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edileceğini- 6352 sayılı Yasa değişikliğinin, takip tarihinden itibaren değil, haciz, satış gibi başlatılan her bir takip işlemi tarihi esas alınarak uygulanacağını”,[221]

“Süresinde satış istenmemesi ile yalnız haczin kalkacağı, icra takibinin düşmüş olmayacağını, icra takibinin derdest kalmaya devam edeceğini- İİK. mad. 78/son gereğince; yenileme ve yeniden harç yatırılmasının, takibin düşmesi hali için zorunlu olduğunu-  Şikayet olunanın alacaklı olduğu dosyada süresinde haciz istenmiş olduğundan, icra müdürünün İİK. mad. 78 uyarınca, takibin muameleden kaldırılması işlemi usul ve yasaya aykırı olup, şikayet olunanın bu memur işlemine karşı şikayet yoluna gitmemiş olmasının sonuca etkisi bulunmadığını; salt dosyanın takipsiz bırakılması nedeniyle haczin düştüğü sonucuna varılamayacağını- Bir yıllık satış isteme süreci içinde taşınmaz başka bir dosyadan satılmış ise, o tarihe kadar satış talebinde bulunmayanın, satış talebinde ya da o satıştan kendi dosyası için yararlanma talebinde bulunmasına gerek kalmaksızın haczinin ayakta olacağını- Mahcuzun başka bir dosyadan satışının yapılması halinde; satış tarihinde satış isteme süresinin geçmemiş olması kaydıyla haczin düşmesinden söz edilemeyeceğini- Haciz tarihinden itibaren yasal satış isteme süresi geçirilmiş olmasına rağmen, yapılan istem üzerine her nasılsa hacizli mal satılmış ise, bu satışın diğer alacaklılar yönünden düşen haczi geçerli hale getirmeyeceğini- 11.03.2014 tarihinde satılan taşınmaz ile ilgili şikayet olunanın 20.03.2008 tarihli haczi süresinde satış istenmediğinden düşmüş ise de, 26.03.2013 tarihli haczinin ayakta olduğunu; İİK. mad. geçici 10 kapsamında, başlatılan takip işlemi, 26.03.2013 tarihli haciz işlemi olup, bu işlemin tarihi 6352 sayılı Yasa'nın 21. maddesinin yürürlüğe girdiği 05.01.2013 tarihinden sonra olduğundan, bu takip işlemi hakkında değişiklikten sonraki sürenin uygulanması ve haciz tarihinden itibaren satış isteme süresinin 1 yıl olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, 1 yıla inen satış isteme süresinin 26.03.2014 tarihinde dolmasından önce şikayetçinin süresindeki satış talebi üzerine yapılan 11.03.2014 tarihli satıştan sıra cetvelindeki tek şikayet olunanın yararlanacağı, şikayetçinin 03.07.2013 tarihli haczinin şikayetçi olunanın haczinden sonra olduğunu, buna göre sıra cetvelinin bu taşınmaz yönünden doğru olduğu- Diğer taşınmaz ile ilgili şikayet olunanın 26.03.2013 tarihli haczinden itibaren  -6352 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile değişik- İİK. mad. 106 uyarınca, 1 yıllık satış isteme süresi içinde satış talebinde bulunulmadığını ve bu sürenin dolduğu 26.03.2014 tarihinden sonra şikayetçinin alacaklı olduğu dosyada 08.04.2014 tarihinde taşınmazın satıldığı anlaşıldığından, ve o satıştan yararlanma olanağı da kalmadığından bu taşınmaz üzerindeki şikayet olunanın haczi düşmüş olduğunu”,[222]

“6352 s. K. mad. 21 ile değişik İİK. mad. 106 uyarınca, alacaklı haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren 6 ay, taşınmaz ise hacizden itibaren 1 yıl içinde satılmasını istenebileceğini, İİK. mad. geçici 10 uyarınca, başlatılan bir takipte takibin sona ermesine kadarki tüm işlemler değil, yalnız 05/07/2012 ve 05/01/2013'ten önce yapılan işlemlerin 6352 sayılı Kanundan önceki hükümlere tabi olacağını- Haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içerisinde satış istenmemiş olması araç üzerindeki haczin düştüğünü”,[223]

“Haciz tarihi 04.05.2012 olduğundan, 6352 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki İİK'nın satış talebine ilişkin hükümlerinin uygulanacağını ve haciz tarihinden itibaren 2 yıllık satış isteme süresine tabi olacağını, sıra cetveline esas satılan taşınmazın satış tarihi olan 17.02.2014 tarihi itibariyle şikayetçinin satışa konu taşınmaz üzerinde geçerli ve devam eden bir haczi mevcut olduğunu”,[224]

“6352 s. K.  mad. 21 ile taşınırlarda satış isteme süresinin 1 yıldan 6 aya düşürüldüğünü, anılan yasanın 38. maddesiyle İİK'ya eklenen geçici 10. maddesinde de bu kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilir hükmüne yer verildiğini, burada bahsi geçen takip işleminin başlı başına icra takip talebi olmayıp, haciz, satış talebi gibi alacaklı işlemlerinin kastedildiğini”,[225]

“6352 s. K. ile değiştirilen İİK. mad. 126 ve 129’un yeni şeklinin 05.01.2013 tarihinde yürürlüğe girdiği, satış kararı tarihi itibariyle yürürlükte olan -6352 s. K. ile değişik- İİK. mad. 126 ve 129’a aykırı olarak yapılan ihalenin mahkemece re’sen feshedilmesi gerekeceğini”,[226]

“İhalenin elektronik ortamda yapılmasına ilişkin değişikliklerin yer aldığı İİK.’nun 114/3, 124/3, 126/4 ve 129/1. maddelerinin 05.07.2012 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girdiğini, satış memurluğunda satış kararının verildiği tarih dikkate alındığında, bu hükümlere uygun şartname, satış ilanı ve ihale yapılmadığından ihalenin feshine karar verilmesi gerekeceğini”,[227]

“Satış memurluğunca; -6352 s. K. ile değişik İİK’nun 129. maddesinin yürürlüğe girdiği tarih olan- 05.01.2013 tarihinden sonra satış kararının verildiği anlaşıldığından, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması koşulunun uygulanmasının yerinde olduğunu”[228]

belirtmiştir.

Bilindiği gibi, itirazın iptali davalarına yönelik temyiz talepleri Yargıtay’ın farklı dairelerince incelenmektedir. Bu konuda 6. HD., 13. HD., 15. HD., 19. HD. ve 23. HD. “itirazın iptali davasında; İİK 67/2’deki %40 ibaresi, 02.07.2012 tarihinde ve 6352 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile %20 şeklinde değiştirildiğinden, ancak 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği -05.07.2012 tarihinden sonra- yapılan icra takipleri üzerine açılacak itirazın iptali davalarında, icra inkar tazminatının asgari %20 olarak uygulanacağını, bu tarihten önce yapılan takipler üzerine açılan itirazın iptali davalarında ise %40 olan tazminat oranının uygulanması gerekeceğini- 6352 s. Kanunun geçici 10. maddesinde yer alan ‘takip işlemleri’ ibaresinden takip talebinin anlaşılması gerekeceğini”[229] belirtmişken, Yargıtay 7. HD. ise aksi görüşte olup “inkar tazminatını %20’ye indiren hükmün yayımlandığı tarihten itibaren derhal uygulanması gerektiğini”[230] ifade etmiştir.

LXVI. Kanun’un geçici 11. maddesinde;

-“Adalet Bakanlığı’nın, 88 inci maddenin beşinci fıkrası gereğince hukuki ve teknik her türlü altyapıyı anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde tamamlayacağı, lisanslı yediemin depoları faaliyete geçinceye kadar o yerdeki mevcut depo ve garajlarda muhafaza işlemlerine, mevcut yönetmelik ve ücret tarifeleri çerçevesinde devam olunacağı”,

-“Mevcut depo ve garajlarda muhafaza edilen ancak hukuken muhafazasına gerek kalmayan malların, anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde teslim alınması için icra müdürü tarafından ilgilisine resen bildirim yapılacağı, ilgilisine tebligat yapılamazsa veya verilen süre içinde mal geri alınmazsa, üç ay içinde, 88 inci maddenin altıncı fıkrası hükmü uyarınca satış işlemi yapılacağı”,

-“Ancak, satış yapılamazsa Adalet Bakanlığı tarafından görevlendirilecek icra müdürünün başkanlığında kaymakamlık, belediye, ilgili yer baro başkanlığı ve ticaret odası tarafından bildirilecek birer kişinin katılımıyla oluşturulacak değer tespit komisyonu tarafından tespit edilecek değer üzerinden, yedieminin alacağına mahsup için malın mülkiyeti yediemine devredilebileceği; komisyon, ekonomik bir değerinin kalmadığına karar verirse mal bir tutanakla imha edileceği”,

-“Satılan veya mülkiyeti devredilen malın bedelinden, muhafaza ve diğer giderler mahsup edildikten sonra varsa artan miktarın talep halinde ilgilisine ödeneceği”

öngörülmüştür…

LXVII. Kanun’a eklenen geçici 12. madde[231]; 6728 sayılı Kanun ile İİK.’na eklenen ve değiştirilen hükümlerin yürürlüğüne ilişkindir.

6728 s. Kanun ile yapılan değişiklik ile ilgili olarak madde gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“İcra ve İflas Kanununa eklenen geçici maddeyle, 2004 sayılı Kanunun bu Kanunla değişik hükümlerinin, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan iflas erteleme talepleri hakkında uygulanması hükme bağlanmaktadır. Bu kapsamda iflasın ertelenmesine ilişkin 179, 179/a ve 179/b maddeleri ile konkordatoya ilişkin 287 inci maddenin bu Kanunla değiştirilen hükümleri ile Kanuna eklenen 179/c maddesi hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan iflas erteleme talepleri hakkında uygulanacaktır.

Öte yandan, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce verilmiş iflasın ertelenmesi kararlarına dayanılarak yapılan uzatma talepleri hakkında verilecek kararlar da, iflasın ertelenmesi talebi hakkında verilmiş karara ilişkin kanun yoluna tabi olacaktır.

Yine kayyımların görevlendirileceği dosya sayısının üçle sınırlandırılmış olması karşısında uygulamanın ne şekilde yürütüleceğine ilişkin geçici madde hükmü sevk edilmektedir.” 

LXVIII. Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca belirtelim ki; ilamsız takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 60. maddesinde -ve “kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna ilişkin ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 168. maddesinde ve “kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takiplere mahsus ödeme emri” hakkındaki İİK.’nun 171. maddesinde de; “Borcun ve masrafların yatırılacağı banka hesabı” na açıklık getirmek amacıyla;”ödeme emri”nde, 7 gün (10 gün), (5 gün) içinde borcun ve masrafların yatırılacağı “icra dairesine ait banka hesabı” nın da bildirilmesi zorunluluğuna ilişkin değişikliğe paralel bir değişikliğin, İİK. mad. 32’de de yapılması maalesef unutulmuştur. Aynı unutma nedeniyle İİK.’nun 146., 149., 149/b., 155. ve 269. maddelerinde de, İİK.’nun 60.,168., 171. maddelerinde yapılmış değişikliğe paralel bir değişikliğe yer verilmemiştir. Bu yasal boşluğun en kısa zamanda -bu maddelerde de aynı doğrultuda değişiklik yapılarak- giderilmesi gerekecektir…

LXIX. 6352 sayılı Kanun’un 106. maddesi, bu kanun ile yapılmış olan değişiklikleri “ne zamandan itibaren uygulanacağı”nı -yani hangi takipler hakkında 2004 sayılı İİK.’nun uygulanmasına devam edileceğini, hangi takipler hakkında ise 6352 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerin uygulanacağını- belirtmektedir.

Yapılan düzenlemeye göre;

a) 3 üncü, 4 üncü, 9 uncu, 10 uncu, 17 nci, 21 inci, 23 üncü ila 33 üncü maddeleri ile 36 ncı ve 37 nci maddeleri, 18 inci maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin yedinci fıkrası, 38 inci maddesiyle 2004 sayılı Kanuna eklenen geçici 9 uncu ve geçici 11 inci maddeleri ile 105 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi yayımı tarihinden altı ay sonra[232],

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girmiştir.

 


[1] “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun” (3. Yargı Reformu Paketi)

[2] “Türk Ticaret Kanunu Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun”

[3]Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”

[4] 6728 s. K. ile İİK’nun iflasın ertelenmesi hükümlerinde yapılan değişikliklerin olağanüstü hal süresinde iflasın ertelenmesi kararı verilmesini engelleyen KHK hükümleri ile birlikte değerlendirilmesi gerekir (Bknz: 31.07.2016 T. ve 28787 s. Resmi Gazete; 669 s. KHK). (Ayrıntılı açıklama için bknz: www.e-uyar.com - 15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR)

[5] “İcra daireleri

Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur.

Her icra dairesinde Adalet Bakanlığı tarafından atanacak bir icra müdürü, yeteri kadar icra müdür yardımcısı, icra kâtibi ile adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından görevlendirilecek mübaşir ve hizmetli bulunur.

İcra müdür ve icra müdür yardımcıları, Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığı tarafından yapılacak sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. İcra kâtipleri arasından Adalet Bakanlığı tarafından yaptırılacak yazılı sınav ve Adalet Bakanlığı tarafından yapılacak sözlü sınav sonucuna göre de icra müdür veya icra müdür yardımcılığı kadrolarına atama yapılabilir.

İcra kâtipliğine ilk defa atanacaklar, kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılacak merkezî sınavda başarılı olanlar arasından Adalet Bakanlığının bu konuda yetki vereceği adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları tarafından yapılacak uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre; unvan değişikliği suretiyle atanacaklar ise uygulama ve sözlü sınav sonucuna göre atanırlar. Unvan değişikliği suretiyle icra kâtipliğine atanacaklar tahsis edilen kadronun yüzde ellisini geçemez.

İcra müdür ve icra müdür yardımcıları ile icra kâtiplerinin, yazılı sınav, sözlü sınav, görevlendirme, nakil, unvan değişikliği, görevde yükselme ve diğer hususları yönetmelikle düzenlenir.

İcra dairelerinde, gerektiğinde, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından zabıt kâtibi, mübaşir ve hizmetli görevlendirilir.

İcra müdürü, icra müdür yardımcısı veya icra kâtibinin herhangi bir nedenden dolayı yokluğu halinde görev ve yetkileri, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu tarafından görevlendirilecek yazı işleri müdürü veya zabıt kâtibi tarafından yerine getirilir.

Adalet Bakanlığı, icra dairelerini bir arada bulundurmaya ve aynı icra mahkemesine bağlamaya yetkilidir.”

[6] “İcra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır”

[7] “Elektronik işlemler

İcra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra ve iflas iş ve işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılır; her türlü veri, bilgi, belge ve karar, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır.

Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler senet hükmündedir. Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı ispat gücünü haizdir. Güvenli elektronik imza, kanunlarda güvenli elektronik imza ile yapılamayacağı açıkça belirtilmiş olan işlemler dışında, elle atılan imza yerine kullanılabilir. Güvenli elektronik imzayla oluşturulan belge ve kararlarda, kanunlarda birden fazla nüshanın düzenlenmesi ve mühürleme işlemini öngören hükümler uygulanmaz.

Zorunlu nedenlerden dolayı fiziki olarak düzenlenen belge veya kararlar, yetkili kişilerce güvenli elektronik imzayla imzalanarak Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine aktarılır ve gerektiğinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları, gönderen icra ve iflas dairesinde saklanır, ayrıca fiziki olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır.

Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hâllerde, icra müdürü veya görevlendirdiği personel tarafından belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, imzalanır ve mühürlenir.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.

Elektronik işlemlerin Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla yapılmasına dair usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”

[8] Bknz: 8. HD. 29.09.2016 T. 15742/12717; 8. HD 25.09.2014 T. 23719/17086 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[9] Bknz: 12. HD. 08.06.2016 T. 12319/16224 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[10] Bknz: 8. HD. 23.09.2013 T. 15110/12889 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[11] Bknz: 12. HD. 16.06.2016 T. 16582/17164 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[12] Bknz: 12. HD. 03.05.2016 T. 564/13040 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[13] “Paranın ödenmesi ve değerli eşyanın muhafazası İcra ve iflâs dairelerine yapılacak her türlü nakdî ödeme, Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek bankalarda icra ve iflas dairesi adına açılan hesaba yapılır. Haciz sırasında, borçlu veya üçüncü kişiler tarafından yapılan ödeme nedeniyle tahsil edilen paralar, en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilir.

İcra ve iflâs dairelerince yapılması gereken her türlü nakdî ödeme, ilgilisinin gösterdiği banka hesabına aktarılmak üzere, icra müdürü tarafından resen bankaya verilecek talimat gereği yapılır. Talimat, paranın icra ve iflas dairesi hesabına yatırılmasını takip eden en geç üç iş günü sonuna kadar verilir.

İcra ve iflas daireleri aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında, zorunlu hâllerde ise kiralanacak banka kasalarında muhafaza ederler.”

[14] Bknz: 12. HD. 24.02.2014 T. 2585/4951 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[15] İİK’nun 13/a. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…diğer örneğinin ise en geç o ayın sonunda Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

[16] “İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılırlar ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.”

[17] Bknz: 12. HD. 09.11.2015 T. 28314/27262 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[18] Bknz: 8. HD. 03.06.2013 T. 2498/8346 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[19] Bknz: 12. HD. 08.04.2013 T. 9210/13192; 18.02.2013 T. 29192/4577; 18.02.2013 T. 29191/4576 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[20] Bu Kanunun uygulanmasında;

1. “İpotek” tabiri ipotekleri, ipotekli borç senetlerini, irat senetlerini, eski hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş taşınmaz rehinlerini, taşınmaz mükellefiyetlerini, bazı taşınmazlar üzerindeki hususî imtiyazları ve taşınmaz eklenti üzerine rehin muamelelerini,

2. “Taşınır rehni” tabiri, teslime bağlı rehinleri, Türk Medenî Kanununun 940 ıncı maddesinde öngörülen rehinleri, ticarî işletme rehnini, hapis hakkını, alacak ve sair haklar üzerindeki rehinleri,

3. Sadece “Rehin” tabiri, “ipotek” ve “taşınır rehni” tabirlerine giren bütün taşınır ve taşınmaz rehinlerini,

ihtiva eder.

Açıkça öngörülen istisnalar dışında, bayrağına ve bir sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler hakkında bu Kanunun taşınırlara ilişkin hükümleri uygulanır. Bu Kanun uyarınca gemi siciline verilecek şerhler, Türk Ticaret Kanununun 977 nci maddesi hükmüne tâbidir.”

[21] Bknz: 12. HD. 27.01.2015 T. 30355/1982; 27.05.2014 T. 12177/15019 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[22] SEVEN, V. “6102 s. TTK. 5. Kitap, Deniz Ticareti” (Konferans Notları, 19.06.2012, İzmir)

[23] Bknz: 12. HD. 12.04.2016 T. 29947/10721; 11.05.2015 T. 10534/13153 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[24] Bknz: 12. HD. 07.04.2016 T. 32671/10375  12. HD. 05.03.2015 T. 30010/4840 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[25] Bknz: 12. HD. 10.03.2016 T. 29688/7064 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[26] Bknz: 12. HD. 01.10.2015 T. 17615/22730 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[27] Bknz: 12. HD. 27.01.2015 T. 30355/1982 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[28] Bknz: 12. HD. 21.10.2014 T. 22212/24509 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[29] Bknz: 12. HD. 27.05.2014 T. 12177/15019 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[30] Bknz: 12. HD. 19.12.2013 T. 32995/40653 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[31] “Bir taşınmazın tahliye ve teslimine dair olan ilam, icra dairesine verilince icra müdürü 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde hükmolunan şeyin teslimini emreder.

Borçlu taşınmazı işgal etmekte iken bu emri tutmazsa, ilamın hükmü zorla icra olunur.

Alacaklıya teslim olunan taşınmaza haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu ayrıca hükme hacet kalmadan zorla çıkarılır.

Taşınmazın içinde bulunup da ilamda dahil olmayan eşya çıkarılarak borçluya teslim ve hazır değilse vekiline veya ailesi halkından veyahut müstahdemlerinden reşit bir kimseye tevdi olunur. Bunlardan da kimse bulunmazsa mezkûr eşya masrafı ileride borçluya ödetilmek üzere peşin olarak alacaklıdan alınıp emin bir yerde veya alacaklının yedinde hıfzettirilir ve icra dairesince hemen yapılacak tebligat üzerine borçlu eşyanın bulunduğu mahalde ise beş ve değil ise otuz gün içinde eşyayı almaktan veya masrafı ödemekten imtina eder yahut lüzum görülürse icra müdürü icra mahkemesinin kararıyla bunları satıp tutarından masrafı ifa eder. Fazla kalırsa borçlunun adına, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte nitelikleri belirlenen bankalardan birine yatırılır.”

[32] “Taşınmaz davalarında hükümlerin tapu sicil dairesine tebliği

Taşınmaz davalarında davacının lehine hüküm verildiği takdirde mahkeme davacının talebine hacet kalmaksızın hükmün tefhimi ile beraber hulasasını tapu sicili dairesine bildirir. İlgili daire bu ciheti hükmolunan taşınmazın kaydına şerh verir. Bu şerh, Türk Medeni Kanununun 1010 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmüne tâbidir.

Taşınmaz davası üzerine verilen karar ileride davacının aleyhine kesinleşirse mahkeme, derhal bu hükmün hulasasını da tapu sicili dairesine bildirir.”

[33] Hükmün tapu sicili dairesine bildirilmesinden sonraki tebeddüllerin icra muamelelerine tesiri olmaz. Hükümde gösterilen şey kimin elinde ise ondan alınıp alacaklıya teslim olunur.

Şu kadar ki, o yerde bulunan üçüncü şahıs bu malı borçludan teslim almış olmayıp onu doğrudan doğruya işgal etmekte bulunduğunu bildiren bir tapu sicili kaydı gösterirse mahkemeye müracaatla dava açması için kendisine yedi gün mühlet verilir. Bu müddet içinde dava açılırsa icra geri bırakılır.”

[34] “İrtifak haklarına mütedair ilamlar

Bir irtifak hakkının kaldırılmasına yahut böyle bir hakkın tahmiline mütedair ilam icra dairesine verilince icra müdürü 24 üncü maddede yazılı şekilde yedi günlük bir icra emri gönderir. Borçlu muhalefet ederse ilamın hükmü zorla icra olunur.”

[35] “Gemilere ve bunlarla ilgili aynî haklara ilişkin ilamların icrası

Bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemilere ve bunlarla ilgili aynî haklara ilişkin kararlar, kesinleşmedikçe icra edilemez.

Sicile kayıtlı Türk gemilerine ve bunlarla ilgili aynî haklara ilişkin davalarda davacının lehine hüküm verilirse, mahkeme, davacının istemine gerek kalmaksızın, hükmün tefhimi ile birlikte özetini gemi sicili müdürlüğüne bildirir. Hüküm, gemi siciline şerh edilir. Davada verilen karar ileride davacının aleyhine kesinleşirse, mahkeme, bu hükmün özetini de gemi sicili müdürlüğüne derhal bildirir. Sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün yabancı bayraklı gemiler bakımından mahkeme, bu fıkrada öngörülen bildirimleri, geminin bayrağını taşıdığı devletin en yakın konsolosluğuna yapar. Hükmün gemi siciline şerh edilmesinden sonra geminin zilyetliğini elde eden kişi aleyhine yeni bir ilâm alınmasına gerek olmadan, üçüncü fıkraya göre işlem yapılır.

Bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bir geminin tahliye ve teslimine ilişkin ilâm, icra dairesine verilince icra müdürü, bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde o geminin teslimini emreder. İcra emrinde; alacaklı ve borçlunun ve varsa temsilcilerinin adları ve soyadları ile yerleşim yerleri, hükmü veren mahkemenin ismi ile tahliye ve teslimine hükmolunan geminin kimliği, ilâmın tarih ve numarası ve icra mahkemesinden veya istinaf ya da temyiz yahut iadei muhakeme yoluyla görülmekte olduğu mahkemeden icranın geri bırakılması hakkında bir karar getirilmedikçe cebrî icraya devam olunacağı yazılır.

Borçlu, gemiye zilyet olduğu hâlde bu emri yerine getirmezse, ilâmın hükmü zorla tenfiz olunur. Borçlu geminin zilyedi değilse, alacaklı aşağıda yazılı seçimlik haklardan birini kullanabilir:

1. Alacaklı, geminin ilâmda yazılı değerinin alınmasını isteyebilir. Borçlu bu değeri ödemezse ayrıca icra emri tebliğine gerek kalmaksızın, söz konusu değer kendisinden haciz yoluyla tahsil olunur. Geminin değeri, ilâmda yazılı olmadığı ve taraflar bu değer üzerinde anlaşamadıkları takdirde, icra müdürü tarafından seçilecek bilirkişi heyetine tespit ettirilir. Bilirkişi heyeti geminin kıymet takdiri sırasındaki değerini esas alır.

2. Alacaklı, gemiye zilyet olan üçüncü kişiye karşı borçlunun sahip olduğu hakları kullanabilir. Şu kadar ki, üçüncü kişi, davadan sonra ve hükümden önce gemi siciline tescil edilmiş bir sözleşmeye dayanarak gemiye zilyet ise (1) numaralı bent hükmü uygulanır.

Alacaklıya teslim olunan gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu veya üçüncü kişi, ayrıca hükme gerek kalmadan zorla çıkarılır.

Gemide bulunup da ilâma dahil olmayan eşya, çıkarılarak borçluya teslim ve bu kişi hazır değilse vekiline tevdi olunur. Bunlardan hiçbiri bulunmazsa mezkûr eşya, masrafı ileride borçluya ödetilmek üzere peşin olarak alacaklıdan alınıp emin bir yerde veya alacaklının yedinde hıfzettirilir ve icra dairesince hemen yapılacak tebligat üzerine borçlu eşyanın bulunduğu mahalde ise beş, değil ise otuz gün içinde eşyayı almaktan veya masrafı ödemekten kaçınırsa yahut gerek görülürse, icra müdürü, icra mahkemesinin kararıyla bunları satıp tutarından masrafı öder; fazlası kalırsa borçlunun adına, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte nitelikleri belirlenen bankalardan birine yatırır.

Sicile kayıtlı Türk gemileri üzerinde ipotek veya intifa hakkının kurulmasına veya kaldırılmasına ilişkin ilâm, icra dairesine verilince, icra müdürü, üçüncü fıkrada yazılı şekilde yedi günlük bir icra emri gönderir. Borçlu emri yerine getirmezse, ilâmın hükmü zorla icra olunur.

Gemiye ilişkin bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ve önceki fıkra hükümlerine girmeyen ilâmların icrası hakkında 30 uncu madde uygulanır.”

[36] “Yabancı devlet aleyhine başlatılan ilamlı icra takiplerine ilişkin icra emrinde uluslararası antlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borçlu devlete ait olan mallar hakkında cebri icra yapılabileceği hususu ayrıca ihtar edilir.”

[37] “Yabancı devlet aleyhine ilamsız takip yoluna başvurulamaz.”

[38] “Takip talebi icra dairesine yazılı veya sözlü olarak ya da elektronik ortamda yapılır.”

“1. Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı; alacaklı veya vekili adına ödemenin yapılacağı banka adı ile hesap bilgileri; varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası; şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye’de göstereceği yerleşim yeri (Yerleşim yeri gösteremezse icra dairesinin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır.);

2. Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;

Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yerleri;”

[39] Bknz: 8. HD. 14.04.2015 T. 9719/8360 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[40] “İcra müdürü takip talebinin bu Kanunda öngörülen şartları içerdiğine karar verirse ödeme emri düzenler. Talebin kabul edilmemesi halinde verilen karar tutanağa yazılır.”

“1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, 58 inci maddeye göre takip talebine yazılması lazım gelen kayıtları,

2. Borcun ve masrafların yedi gün içinde icra dairesine ait ödeme emrinde yazılı olan banka hesabına ödenmesi, borç, teminat verilmesi mükellefiyeti ise teminatın bu süre içinde gösterilmesi ihtarını,”

[41] Bknz: 12. HD. 11.05.2016 T. 2078/13872 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[42] Bknz: 8. HD. 11.05.2016 T. 2857/8659; 11.05.2016 T. 2852/8655 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[43] Bknz: 8. HD. 14.04.2015 T. 9719/8360 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[44] Bknz: 12. HD. 29.05.2014 T. 12409/15413 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[45] “...ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere

...............................

Bu kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı vb tazminatların tespitinden takip talebi veya davadaki talep esas alınır.”

[46] Bknz: 6. HD. 22.02.2016 T. 8974/1174; 15.10.2014 T. 9986/11102; 14.10.2014 T. 780/11006; 03.04.2013 T. 3234/5948; 30.01.2013 T. 17676/1276; 13. HD. 04.10.2016 T. 17522/17679; 05.03.2013 T. 4374/5267; 25.12.2012 T. 23000/29708; 15. HD. 22.01.2013 T. 7988/242; 18. HD. 26.02.2013 T. 899/2540; 20.06.2016 T. 4081/9870; 18.02.2016 T. 22816/2702; 14.01.2013 T. 14796/71; 28.01.2013 T. 14522/1075; 21.01.2013 T. 11505/595; 19. HD. 11.02.2016 T. 7501/2083; 25.11.2014 T. 11833/16910; 10.11.2014 T. 11529/15955; 23.09.2014 T. 10657/13978; 07.02.2013 T. 16613/2336; 21.03.2013 T. 275/5030; 20.02.2013 T. 18116/3252; 23. HD. 18.03.2015 T. 10771/1698; 29.05.2014 T. 556/4151; 14.01.2014 T. 7135/90; 24.12.2013 T. 7404/8318; 23.01.2013 T. 6149/307; 25.02.2013 T. 6914/1070; 3. HD. 23.06.2016 T. 8799/9909 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[47] Bknz: 7. HD. 01.03.2016 T. 5672/4966; 16.04.2013 T. 7559/6795; 26.03.2013 T. 8445/4642; 28.02.2013 T. 5471/1852; 14.02.2013 T. 6207/1074; 12.02.2013 T. 6567/916; 12.02.2013 T. 5881/884; 11.02.2013 T. 6630/845; 29.01.2013 T. 7453/560; 28.01.2013 T. 5022/501; 24.01.2013 T. 5793/437; 21.01.2013 T. 5882/247 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[48] Bknz: HGK 29.04.2015 T. 2013/2006/1277

[49] “…diğer tarafın talebi üzerine yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere…”

[50] Bknz: 12. HD. 14.01.2015 T. 33728/597; 10.09.2014 T. 15972/20885; 10.09.2014 T. 16106/20881; 17.02.2014 T. 1908/4123; 23.09.2013 T. 21078/29551; 01.07.2013 T. 16907/24570 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[51] Bknz: 6. HD. 21.12.2015 T. 8557/11308 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[52] Bknz: 12. HD. 24.03.2015 T. 31398/7162 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[53] Bknz: 12. HD. 06.06.2013 T. 17122/21105 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[54] “…diğer tarafın talebi üzerine yüzde yirmiden aşağı olmamak üzere…”

[55] “…dava veya hükmolunan şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere…”

[56] “…bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez…”

“…takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz…”

[57] Bknz: 9. HD. 10.06.2014 T. 25673/18760; 19. HD. 20.10.2014 T. 18367/15403; 14.04.2014 T. 4771/7170; 10.02.2014 T. 364/2639; 21.03.2013 T. 275/5030; 28.02.2013 T. 16548/3783; Aksi yönde bknz: 7. HD. 15.01.2014 T. 17248/352 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[58] Bknz: HGK. 13.03.2015 T. 19-1708/1025

[59] “2. Ekonomik faaliyeti, sermayesinden ziyade bedenî çalışmasına dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü eşya,

3. Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya; aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri,”

“12. Borçlunun haline münasip evi,”

[60] “13. Öğrenci bursları.”

[61] “Birinci fıkranın (2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.

İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir.”

[62] Bknz: 12. HD. 22.12.2015 T. 22357/32430 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[63] Bknz: 12. HD. 02.11.2015 T. 14802/26441 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[64] Bknz: 12. HD. 06.11.2014 T. 19945/26304 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[65] Bknz: 8. HD. 16.01.2014 T. 13430/541 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[66] Bknz: 12. HD. 26.11.2015 T. 17818/29528 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[67] Bknz: 12. HD. 24.03.2016 T. 30939/8773 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[68] Bknz: 12. HD. 12.05.2014 T. 12010/13937 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[69] Bknz: 12. HD. 30.09.2013 T. 21756/30524 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[70] Bknz: 12. HD. 10.03.2014 T. 4289/6671 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[71] Bknz: 12. HD. 26.03.2013 T. 27279/11536 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[72] Bknz: 12. HD. 26.03.2013 T. 1925/11377 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[73] Bknz: 12. HD. 04.04.2013 T. 3365/12821 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[74] Bknz: 12. HD. 22.04.2013 T. 6290/17702 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[75] Bknz: 12. HD. 18.04.2013 T. 5663/15056 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[76] 12. HD. 24.02.2016 T. 30213/5105; 12. HD. 21.12.2015 T. 22723/32326 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[77] Bknz: 12. HD. 28.01.2014 T. 36000/2228; 30.05.2013 T. 11614/20163; 09.04.2013 T. 4320/13536 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[78] Bknz: 8. HD. 06.11.2014 T. 1577/20364

[79] Bknz: 8. HD. 17.09.2013 T. 7160/12364 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[80] Bknz: 12. HD. 11.04.2016 T. 33638/10658 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[81] Bknz: 12. HD. 02.05.2016 T. 3184/12815; 11.04.2016 T. 33638/10658 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[82] Bknz: 12. HD. 05.05.2015 T. 2435/12546 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[83] Bknz: 12. HD. 26.04.2016 T. 9418/12308 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[84] Bknz: 12. HD. 24.03.2016 T. 29501/8795 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[85] Bknz: 8. HD. 24.09.2014 T. 18392/17075; 12. HD. 01.12.2014 T. 21822/28871; 18.09.2014 T. 17362/21796; 29.05.2014 T. 12051/15403; 17.04.2014 T. 8756/11347; 10.09.2013 T. 18259/28020; 28.05.2013 T. 10605/19613 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[86] Bknz: 12. HD. 24.09.2013 T. 20354/29924 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[87] Bknz: 12. HD. 30.04.2014 T. 10268/12843 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[88] Bknz: 12. HD. 12.03.2013 T. 31464/8968 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[89] Bknz: 12. HD. 18.04.2013 T. 5663/15056 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[90] Bknz: 12. HD. 12.03.2013 T. 33251/8924; 07.03.2013 T. 30971/7899; 12.02.2013 T. 28045/3913 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[91] Bknz: 12. HD. 19.09.2013 T. 19462/29173; 05.03.2013 T. 32238/7390; 12.03.2013 T. 33118/8963 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[92] Bknz: 12. HD. 12.03.2013 T. 30309/8969 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[93] Bknz: 12. HD. 18.04.2013 T. 5663/15056 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[94] Bknz: 12. HD. 15.04.2013 T. 5621/14186 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[95] “Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder.

Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü hâlinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği takdirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşma hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yabancı devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı veya hükümet üyelerini taşıyan ulaşım araçları, bu kişiler Türkiye’de bulundukları sürece, muhafaza altına alınamaz ve yediemine bırakılamaz.

İcra dairesi üçüncü bir şahsa rehnedilmiş olan malları da muhafaza altına alabilir. Ticari işletme rehni kapsamındaki taşınırlar ise icra dairesince satılmalarına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınabilir. Bu mallar paraya çevrilmediği takdirde geri verilir.

Haczedilen mallar, Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edilir. Yetki verilen gerçek veya tüzel kişiler, bu yetkilerini Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilirler. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda işletme belgesi Adalet Bakanlığı tarafından verilir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığının lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenlenir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek tarifeyle belirlenir.

İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine haczedilen malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri almasını ilgililere resen bildirir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü, icra mahkemesinin kararı ile taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satar. Elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenir. Artan miktar 9 uncu madde hükmüne göre muhafaza olunur. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar tetkik mercii tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür.

İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur.”

[96] “İİK. mad. 363 uyarınca, mahcuz menkullerin muhafaza-teslimine yönelik icra mahkemesi kararlarının temyiz olunamayacağı” (12. HD. 01.06.2016 T. 2239/15459 vb. “(Kaynak: www.e-uyar.com”) öngörüldüğünden, bu konuda Yüksek mahkeme içtihadına rastlamak güçtür.  Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle yürürlüğe girmiş olan maddenin yeni şekline göre ise, “hacizli taşınır malların MUHAFAZA ŞEKLİNE” ilişkin icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiştir.

 

[97] “…üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkum edilir…”

......................................

“Haciz ihbarnamesi, borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür.”

[98] Bknz: 12. HD. 01.04.2014 T. 7094/9463 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[99] “…icra dairesi tarafından tapu siciline bildirilir.

.................................Bu hususlar da tapu siciline bildirilir.

[100] .............................

.................................

“kiralanan taşınmaz veya gemilerdeki hapis hakkına tabi…....”

[101] “…istifası geciken miktarın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere…”

[102] Bknz: 8. HD. 17.10.2014 T. 17646/18619; 26.06.2014 T. 12766/13609; 13.06.2014 T. 14513/12398; 12.06.2014 T. 9758/12296; 16.01.2014 T. 22801/501 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[103] Bknz: 8. HD. 22.05.2014 T. 12808/10353 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[104] Bknz: 8. HD. 11.04.2016 T. 5595/6528; 21.05.2014 T. 10882/10023; 25.04.2014 T. 14258/8211 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[105] Bknz: 8. HD. 17.04.2014 T. 6476/7367 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[106] Bknz: 8. HD. 15.05.2014 T. 8672/9785 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[107] Bknz: 8. HD. 20.05.2013 T. 3871/7523 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[108] 02.07.2012 tarih ve 6352 s. Kanun, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığından, (6352 s. Kanun m. 106/b gereğince) İİK. mad. 97’de yer alan “tazminat oranını” %20 olarak değiştiren maddenin yürürlük tarihinin de 05.07.2012 olarak kabul edilmesi gerektiği kanısındayız.

[109]Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır.”

[110] Bknz: 8. HD. 10.07.2014 T. 17196/14712 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[111]“Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir.”

[112] Bknz: 12. HD. 14.04.2016 T. 3971/11105 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[113] Bknz: 23. HD. 22.02.2016 T. 2015/9175/951 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[114] Bknz: 12. HD. 01.12.2016 T. 6780/24709 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[115] Bknz: 12.HD.23.12.2015 T. 21913/32637 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[116] Bknz: 23. HD. 30.12.2015 T. 5587/8621 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[117] Bknz: 23. HD. 15.12.2015 T. 3533/8157 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[118] Bknz: 8. HD.16.01.2014 T. 11046/504 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[119] Bknz: 12. HD. 03.05.2016 T. 2474/12961 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[120] Bknz: 23. HD. 08.03.2016 T. 4595/1418 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[121] Bknz: 12. HD. 30.05.2013 T. 12447/20115 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[122] Bknz: 23. HD. 09.11.2015 T. 5584/7135 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[123] Bknz: 12. HD. 27.09.2016 T. 19938/19928; 12. HD. 24.10.2013 T. 28441/33395 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[124] Bknz: 23. HD. 26.06.2015 T. 8039/4983 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[125] Bknz: 12. HD. 25.04.2013 T. 9332/15579 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[126] Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider on beş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir.

Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir.”

Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur.

[127] Bknz: 12. HD. 27.09.2016 T. 19938/19928 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[128] “Taşınır mallar satış talebinden nihayet iki ay” içinde satılır.

[129] “Satış ilanı elektronik ortamda da yapılır.”

“Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden on gün önce başlar, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer; ikinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlar, en az on gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda verilecek teklifler haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamaz; teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur.

Satışa çıkarılan taşınır üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yukarıdaki fıkrada yazılı oranda ise artırmaya iştiraki halinde ayrıca pey akçesi ve teminat aranmaz.”

[130] Bknz: 12. HD. 27.02.2014 T. 1070/5530 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[131] Bknz: 12. HD. 15.06.2016 T. 18090/17080; 02.06.2016 T. 8623/15635;
18.04.2016 T. 33458/11358 vb. (Kaynak: www.e-uyar.com)

[132] Bknz: 12. HD. 27.10.2016 T. 17738/22517 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[133] Bknz: 12. HD. 16.06.2016 T. 14946/17150 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[134] Bknz: 12. HD. 06.11.2014 T. 28208/26294; 01.11.2014 T. 28205/26293 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[135] Bknz: 12. HD. 09.06.2014 T. 15153/16676 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[136]“İhalenin yapılması:

Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Satışa çıkarılan mal üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir.

Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır.

İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer.”

[137] Bknz: 12. HD. 17.06.2014 T. 13711/17706 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[138] Burada, kastedilen «menkul malın tahmin edilen değerinin % 50’si veya satış isteyen alacaklının alacağına rüçhanı olan alacaklı(lar) varsa, bu alacakların toplamından hangisi fazla ise» ileri sürülen peyin bu bedele ulaşması gerektiğidir. Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 115- Açıklamalar

[139] “…mühlet verebilir. Daire dışında tahsil edilen paralar en geç tahsilatın yapıldığı günü takip eden ilk iş günü çalışma saati sonuna kadar banka hesabına yatırılmak üzere, icra veya mahkeme kasalarında muhafaza edilir. Satılan mal…”

[140] “Taşınmazlar, satış talebinden nihayet üç ay içinde…”

[141]“Şartnameye, artırmaya iştirak edeceklerin taşınmazın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri, elektronik ortamda teklif vererek artırmaya katılacakların teminat göstermeleri gerektiği ve elektronik ortamda teklif vermeye ilişkin hususlar yazılır.”

[142] 12. HD. 19.09.2016 T. 16346/19069; 21.06.2016 T. 15324/17376 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[143] Bknz: 12. HD. 09.06.2014 T. 15153; K: 16676; 05.03.2014 T. 4414/6261; 27.10.2016 T. 17738/22517 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[144] “Artırma ilanı, artırma hazırlıkları ve ilgililere ihtar

Satış, açık artırma ile yapılır. Birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat önceden ilan edilir.

İlan, birinci ihale tarihinden en az bir ay önce yapılır. İlan edilen metnin esasa müessir olmayan maddi hatalar nedeniyle tekrarlanması gerektiğinde, ihale tarihi değiştirilmeksizin hata ilanen düzeltilir. Ancak bu düzeltme ilanının tarihi ile ihale tarihi arasında yedi günden az zaman kalmış ise daha önce ilan edilen günden yedi iş günü sonrası için tespit edilecek günde satış yapılacağı düzeltme ilanında belirtilir. Bu düzeltme ilanı ilgililere ayrıca tebliğ edilmez.

Yapılacak ilana, satılacak şeyin cinsi, mahiyeti, önemli vasıfları, tahmin edilen kıymeti, bulunduğu yer; birinci ve ikinci ihalenin yapılacağı yer, gün ve saat; artırmaya iştirak edeceklerin haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde pey akçesi veya milli bir bankanın teminat mektubunu tevdi etmeleri gerektiği; diğer bilgilerin nereden ve ne suretle öğrenilebileceği hususları yazılır. Ayrıca, ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin taşınmaz üzerindeki haklarını, hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını evrakı müsbiteleri ile onbeş gün içinde icra dairesine bildirmeleri gerektiği yazılır; aksi halde, hakları tapu siciliyle sabit olmadıkça, satış bedelinin paylaşmasından hariç kalacakları da ilave edilir. Bu ihtar irtifak hakkı sahiplerine de yapılır.

Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda teklif verme, birinci ihale tarihinden yirmi gün önce başlar, ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer; ikinci ihalede ise elektronik ortamda teklif verme birinci ihaleden sonraki beşinci gün başlar, en az yirmi gün sonrası için belirlenecek ikinci ihalenin tamamlanacağı günden önceki gün sonunda sona erer. Elektronik ortamda verilecek teklifler haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisinden az olamaz; teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur.

Satışa çıkarılan taşınmaz üzerinde hakkı olan alacaklının alacağı yukarıdaki fıkrada yazılı oranda ise artırmaya iştiraki halinde ayrıca pey akçesi ve teminat aranmaz.

114 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları taşınmazın satış ilanı hakkında da uygulanır.”

[145] Bknz: 12. HD. 03.03.2015 T. 1523/4536 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[146] Bknz: 12. HD. 21.06.2016 T. 15324/17376 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[147] Bknz: 12. HD. 24.05.2016 T. 11002/14523 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[148] Bknz: 12. HD. 10.12.2015 T. 29032/31145 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[149] Bknz: 12. HD. 03.07.2015 T. 15040/19027 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[150] Bknz: 12. HD. 14.05.2015 T. 7164/13798 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[151] Bknz: 12. HD. 09.06.2014 T. 15153/16676; 05.03.2014 T. 4414/6261 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[152] Bknz: 12. HD. 29.01.2014 T. 36089/2262 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[153]İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir.Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetede veya elektronik ortamda yapılan satış ilanı tebligat yerine geçer.”

[154] Bknz: 12. HD. 31.05.2016 T. 11089/15338 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[155] Bknz: 12. HD. 04.11.2013 T. 29153/34524 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[156] Bknz: 12. HD. 30.10.2013 T. 26223/33712 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[157] Bknz: 12. HD. 10.09.2013 T. 19163/27773 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[158] Bknz: 12. HD. 29.04.2013 T. 11042/16273 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[159] Birinci ve ikinci ihale icra memuru tarafından, ilanda belirlenen yer, gün ve saatte, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif üzerinden başlatılır. Taşınmaz üç defa bağırıldıktan sonra, elektronik ortamda verilen en yüksek teklif de değerlendirilerek, en çok artırana ihale edilir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen bedelinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan diğer alacaklar o malla temin edilmişse bu suretle rüçhanı olan alacakların mecmuundan fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını aşması gerekir,

Birinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı miktara ulaşılmazsa satış icra memuru tarafından geri bırakılır.

İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya bu maddede yazılı şartlar gerçekleşmezse satış talebi düşer.”

[160] Bknz: 12. HD. 27.01.2015 T. 33533/1964; 09.05.2014 10842/13854; 10.04.2014 T. 7488/10513 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[161] Burada, kastedilen «taşınmazın tahmin edilen değerinin % 50’si veya satış isteyen alacaklının alacağına rüçhanı olan alacaklı(lar) varsa, bu alacakların toplamından hangisi fazla ise» ileri sürülen peyin bu bedele ulaşması gerektiğidir. Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 129 - Açıklamalar

[162] Bknz: 12. HD. 02.06.2016 T. 8733/15655 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[163] Bknz: 12. HD. 24.12.2015 T. 30336/32815 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[164] Bknz: 12. HD. 09.06.2014 T. 15153; K: 16676; 05.03.2014 T. 4414/6261 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[165] Bknz: 12. HD. 21.04.2014 T. 8821/11663 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[166] Bknz: 12. HD. 28.01.2014 T. 35830/2129 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[167] “Taşınmazların satışına ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması

Taşınmaz malların satışına ilişkin hükümler, bayrağı dikkate alınmaksızın gemi siciline kayıtlı bütün gemiler hakkında da uygulanır. Bu hükümlerde geçen “tapu sicili” terimi gemi sicilini, “ipotek” terimi gemi ipoteklerini ve “irtifak hakkı” terimi sicile kayıtlı gemiler üzerindeki intifa hakkını ifade eder.”

[168] Bknz: 12. HD. 01.10.2015 T. 17615/22730

[169] “ Paranın paylaştırılmasına ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması

Paranın paylaştırılmasına ilişkin hükümler, gemilerin satışı hâlinde de uygulanır. Şu kadar ki, 140 ıncı madde uyarınca yapılacak sıra cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın, bütün gemiler hakkında Türk Ticaret Kanununun 1389 ilâ 1397 nci maddesi hükümlerine tâbidir.

Türk gemi siciline kayıtlı olan gemiyi paraya çeviren icra dairesi, sicile kayıtlı ipotek ve intifa haklarına ait kayıtların terkin veya nakillerini yaptırır; yabancı sicile kayıtlı gemilerde, bu işlemin yapılması için geminin bayrağını taşıdığı devletin en yakın konsolosluğuna bildirimde bulunur.”

[170]Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren bir yıl içinde isteyebilir.”

[171] Bknz: 12. HD. 26.09.2016 T. 23542/19795; 12. HD. 20.09.2016 T. 3725/19172 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[172] Bknz: 12. HD. 26.01.2015 T. 27408/1719; 06.05.2014 T. 10992/13266 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[173] Bknz: 12. HD. 16.04.2014 T. 8633/11131 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[174] Bknz: 8. HD. 20.05.2014 T. 10591/9961 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[175] Bknz: 8. HD. 20.01.2014 T. 12941/652 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[176] “Rehnin paraya çevrilmesine ilişkin hükümlerin gemilere uygulanması

Taşınır rehninin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bir gemi üzerindeki hapis hakkı ile gemi alacağının verdiği rehin hakkının paraya çevrilmesinde de uygulanır.

İpoteğin paraya çevrilmesine ilişkin hükümler, gemi ipoteğinin paraya çevrilmesine de uygulanır. Bu hükümlerde geçen ‘taşınmaz’ terimi Türkiye’de veya yurt dışında sicile kayıtlı olan gemileri; ‘tapu sicili’ terimi gemi sicilini ve ‘ipotek’ terimi gemi ipoteklerini anlatır. Gemi ipoteklerinin paraya çevrilmesinde, geminin ihtiyaten haczedildiği veya geminin sicile kayıtlı olduğu yer icra dairesi yetkilidir.

Taşınır rehninin ve ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin müşterek hükümler, gemiler üzerindeki rehin haklarının paraya çevrilmesine de uygulanır; şu kadar ki, bu Kanunun:

1. 150/e maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süre, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için üç aydır.

2. 150/h maddesinin yerine Türk Ticaret Kanununun 1377 nci maddesi uygulanır.

3. 151 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yapılacak sıra cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için Türk Ticaret Kanununun 1389 ilâ 1397 nci maddesi hükümlerine göre düzenlenir.

4. 153 üncü maddesinin yerine Türk Ticaret Kanununun 1052 ve 1053 üncü maddeleri uygulanır.”

[177] Bknz: 12. HD. 27.01.2015 T. 30355/1982 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[178] Bknz: 12. HD. 09.11.2015 T. 23112/27335 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[179] “1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,

2. Borcun ve takip masraflarının on gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarı,”

[180] Bknz: 12. HD. 06.05.2013 T. 8672/17261 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[181] “…borçlu, diğer tarafın isteği üzerine takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir.”

[182] Bknz: 12. HD. 06.11.2014 T. 19080/26415; 25.03.2014 T. 5764/8519 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[183] Bknz: HGK. 15.05.2015 T. 2270/1351 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[184] Bknz: 12. HD. 18.03.2014 T. 4811/7722 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[185] Bknz: 12. HD. 11.02.2014 T. 35819/3323 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[186] “…borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere…”

[187] “1. Alacaklının veya vekilinin banka hesap numarası hariç olmak üzere, takip talebine yazılması lazım gelen kayıtlar,

2. Borcun ve takip masraflarının beş gün içinde ödeme emrinde yazılı olan icra dairesine ait banka hesabına ödenmesi ihtarı,”

[188] Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir. Şu kadar ki, idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler ya da alacaklılardan biri, şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini son bir yıldan uzun süre ile şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilir.

İyileştirme projesinde, yeni nakit kaynak konulması dâhil nesnel ve gerçek kaynaklar ve önlemler ile erteleme süresince tüm işletme giderlerinin ve çalışma sermayesinin nasıl karşılanacağı gösterilir.

Mevcut borçların ödeme süre ve tutarlarını, alacaklıların adreslerini, faaliyet gösterilen sektörün özelliklerine göre stoklar ile bunların bekleme sürelerini ve tutarlarını gösteren listeler, vergi dairesine sunulmuş en son bilanço ve gelir tablosu, şirket veya kooperatifin ticaret sicili tasdiknamesi ile iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren diğer bilgi ve belgelerin, işletmenin devamlılığı esasına göre düzenlenmiş ara bilançoyla birlikte mahkemeye sunulması zorunludur.

Üçüncü fıkrada belirtilen liste ve belgelerin iflasın ertelenmesi talebiyle birlikte sunulmaması veya mahkemece verilecek iki haftalık kesin süre içinde tamamlanmaması hâlinde iflasın ertelenmesi talebi ispatlanamamış sayılır ve borca batık olduğunun anlaşılması hâlinde talep sahibi şirketin veya kooperatifin iflasına karar verilir.

Daha önce iflasın ertelenmesinden yararlanmış bir sermaye şirketi veya kooperatif, duruma göre uzatma dâhil erteleme süresinin bitiminden itibaren bir yıl geçmedikçe iflasın ertelenmesi talebinde bulunamaz.”

[189] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com -15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR

[190] Bknz: Ad. Bak. Huk. İş. Gn. Müd.’nün 22.08.2016 tarih ve 73640249-045.02[02]-87-2016-E.379/1261 sayılı Genelgesi.

[191] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com -15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR

[192] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com -15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR

[193] “Mahkeme, iflâsın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaylanması için derhal bir kayyım atar; ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alır.

Kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırları ve iflâsın ertelenmesine ilişkin talep 166 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usul ile mahkeme tarafından ilân ve ticaret siciline tescil ettirilir. Mahkeme bu arada erteleme talebini karara bağlar.

İflâs ertelenmişse kayyım her üç ayda bir şirketin projeye uygun olarak iyileştirme gösterip göstermediğini mahkemeye rapor eder, mahkeme bu rapor üzerine veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporuna göre, erteleme istemini değerlendirir ve iyileştirmenin mümkün olamayacağı kanaatine varırsa erteleme kararını kaldırır.”

[194] Bknz: 23. HD. 16.06.2016 T. 8804/3700 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[195] Bknz: 23. HD. 21.04.2016 T. 1327/2564 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[196] Bknz: 23. HD. 27.04.2016 T. 1741/2683; 22.10.2014 T. 8612/6525; 21.10.2014 T. 2502/6502; 16.10.2014 T. 365/6363; 20.05.2014 T. 3784/3888; 25.03.2014 T. 8782/2288; 26.02.2014 T. 9385/1369; 29.11.2013 T. 6120/7585 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[197] “Mahkeme, iflasın ertelenmesi talebinde bulunulması üzerine, yönetim organının yerine geçmesi ya da yönetim organı kararlarını veya işlemlerinin bir kısmını veya tamamını onaylaması ve ayrıca envanter işlemlerini başlatarak kontrolü altında yürütmesi için, derhal, görevinin gerektirdiği mesleki ve teknik yeterliliğe sahip, yeterli sayıda kayyım atar.

İflasın ertelenmesi talebi, kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırları tescil edilmek üzere ticaret sicili müdürlüğüne bildirilir ve 166 ncı maddenin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde öngörülen usulle ilan ettirilir. Bu ilanda alacaklıların iflasın ertelenmesi talebinin ilanından itibaren iki haftalık kesin süre içinde itiraz ederek iflasın ertelenmesi şartlarının bulunmadığını ileri sürebilecekleri ve mahkemeden talebin reddini isteyebilecekleri belirtilir.

Mahkeme ayrıca şirketin veya kooperatifin malvarlığının korunması ve faaliyetlerinin yürütülmesi için gerekli olan tedbirleri alır; 179/b maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri saklı kalmak ve toplam iflasın ertelenmesi süresinden sayılmak kaydıyla, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere şirket veya kooperatif aleyhine takip yapılmasını yasaklayabilir veya evvelce başlatılmış takipleri durdurabilir. Bu süre içinde ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları uygulanmaz; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.

İflasın ertelenmesi yargılaması sırasında tedbir talebinin reddi veya bu talebin kabulü hâlinde aynı mahkemeye yapılacak itiraz üzerine verilecek kararlara karşı 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 inci ve devamı maddeleri uyarınca istinaf yoluna başvurulabilir.

Kayyım, mahkemece uygun görülecek sürelerde, sermaye artırımı ödemelerinin gerçekliği ve bunların kullanım yerlerini de gösterecek şekilde şirket veya kooperatifin faaliyetleri hakkında rapor verir.

Mahkeme gerektiğinde kayyımın görevine son verebilir ve görevine son verilen ya da istifa eden kayyımın yerine yenisini seçer. Mahkemece atanan kayyımlar, özel sicilinde kaydedilmek üzere mahkemenin bağlı bulunduğu adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığına bildirilir. Bir kişi aynı anda en fazla üç dosyada kayyım olarak atanabilir. Kayyımın sorumlulukları hakkında 227 nci maddenin dördüncü ve beşinci fıkrası hükümleri uygulanır.

Mahkeme, gerekli görürse idare ve temsille vazifelendirilmiş kimseleri ve alacaklıları dinleyebilir.

Şirket veya kooperatif, erteleme yargılaması sırasında ancak bir defaya mahsus olmak üzere revize iyileştirme projesi verebilir.

İflasın ertelenmesi talepleri öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılır.

Mahkeme, projeyi ciddi ve inandırıcı bulur ve şirket veya kooperatifi iflasın ertelenmesine layık görürse iflasın ertelenmesine; şirket veya kooperatifin borca batık olmadığını tespit ederse erteleme talebi ile iflas davasının reddine; aksi takdirde şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir.”

[198] Bknz: Ad. Bak. Huk. İş. Gn. Müd.’nün 22.08.2016 tarih ve 73640249-045.02[02]-87-2016-E.379/1261 sayılı Genelgesi.

[199] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com -15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR

[200]“Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyati tedbir ile ihtiyati haciz kararları uygulanmaz; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.

Erteleme sırasında taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. Bu durumda erteleme süresince işleyecek olup mevcut rehinle karşılanamayacak faizler teminatlandırılmak zorundadır.

206 ncı maddenin birinci sırasında yazılı alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabilir.

Erteleme süresi azami bir yıldır. Bu süre mahkemece uygun görülmesi hâlinde bir yıl daha uzatılabilir. Uzatma talebi hakkında karar verilebilmesi için erteleme kararının kesinleşmesi bekletici sorun yapılır. Uzatma yargılaması sırasında ancak bir defa revize iyileştirme projesi verilebilir.

İflasın ertelenmesine karar veren mahkeme 179/a maddesi uyarınca atanan kayyımın görevine devam etmesine karar verebileceği gibi aynı niteliklere sahip yeni kayyım da atayabilir. Kayyım, takvim yılının her üç aylık dönem sonu itibarıyla şirketin projeye uygun olarak iyileşme gösterip göstermediğini mahkemeye rapor eder. Kayyım ayrıca şirketteki olağanüstü gelişmeleri mahkemeye derhal rapor etmekle yükümlüdür.

Erteleme süresi sonunda, kayyımın verdiği raporlardan veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporundan borca batıklığın devam ettiğini tespit eden mahkeme, şirketin veya kooperatifin iflasına karar verir.

Erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporundan şirketin veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflasına; şirket veya kooperatifin bu aşamada borca batıklığının ortadan kalktığı sonucuna varırsa, erteleme talebi ile iflas davasının reddine karar verir.

İflasın ertelenmesi talebi üzerine mahkemece verilen nihai kararların hüküm fıkraları tescil edilmek üzere ticaret sicili müdürlüğüne bildirilir ve 166 ncı maddenin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde öngörülen usulle ilan ettirilir.”

[201] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com -15.07.2016 tarihli 6728 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- AÇIKLAMALAR

[202]“İflasın ertelenmesi talebi üzerine mahkemece verilen nihai kararlara karşı borçlu şirket veya kooperatif ya da erteleme talep eden alacaklı tarafından kararın tebliğinden; diğer ilgililer tarafından ise kararın ilanından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlara karşı da aynı esaslar dâhilinde on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Bölge adliye mahkemesince iflasın ertelenmesi kararının kaldırılması veya bölge adliye mahkemesi tarafından verilen iflasın ertelenmesi kararının Yargıtay tarafından bozulması hâlinde, borçlunun malvarlığı üzerindeki tedbirler devam eder. Mahkeme davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye veya kaldırmaya yetkilidir.”

[203] Ayrıntılı bilgi için bknz: www.e-uyar.com - İİK. mad. 179/c-Açıklamalar

[204] “Gemilerin paraya çevrilmesi halinde yapılacak sıra cetveli, bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemiler için Türk Ticaret Kanunu’nun 1389 ila 1397 nci maddeleri hükümlerine göre düzenlenir.”

[205] Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklar ile diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyatî haciz istenebilir:

1. Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;

2. Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;

Bu suretle ihtiyatî haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.

[206] SEVEN, V. a.g konferans s: 49

[207] “Konkordatonun tasdiki yargılaması mühlet içinde bitirilememişse asliye ticaret mahkemesi, komiserin gerekçeli raporunu da dikkate alarak, mühletin bitiminden sonraki dönem için geçerli olmak üzere borçluya karşı evvelce başlatılmış olan takiplerin durdurulmasına veya borçluya karşı yeni takip yapılmamasına karar verebilir.”

[208] Ayrıntılı açıklama için bknz: www.e-uyar.com - İİK. mad 287 - Açıklamalar

[209] Bknz: 8. HD. 22.03.2016 T. 3339/5234 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[210] Bknz: 8. HD. 18.09.2014 T. 23746/16376 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[211] Bknz: 8. HD. 30.09.2014 T. 19440/17555 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[212] Bknz: 8. HD. 16.06.2014 T. 20474/12593 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[213] Bknz: 8. HD. 16.06.2016 T. 4952/10621; 27.05.2014 T. 11030/10840; 03.10.2013 T. 8500/14217; 26.09.2013 T. 8155/13511; 24.09.2013 T. 8193/13214; 23.09.2013 T. 16378/12890; 02.04.2013 T. 3111/4823; 07.03.2013 T. 14686/2853; 25.02.2013 T. 14740/2217; 18.02.2013 T. 14194/1659; 14.01.2013 T. 12758/128; 28.12.2012 T. 12455/13378; 28.12.2012 T. 13897/997 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[214] Bknz: 8. HD. 25.03.2014 T. 17045/5223 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[215] Bknz: 8. HD. 21.01.2014 T. 13929/742 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[216] Bknz: 8. HD. 26.09.2013 T. 8237/13579 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[217] Bknz: 12. HD. 21.03.2013 T. 1514/10512 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[218] Bknz: 8. HD. 17.02.2014 T. 15867/2496; 30.04.2013 T. 3101/6347 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[219] Bknz: 12. HD. 09.05.2013 T. 5201/17794 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[220] Bknz: 23. HD. 07.03.2016 T. 9674/1360 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[221] Bknz: 23. HD. 11.01.2016 T. 5394/21 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[222] Bknz: 23. HD. 09.11.2015 T. 5584/7135 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[223] Bknz: 23. HD. 22.06.2015 T. 10358/4764 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[224] Bknz: 23. HD. 15.06.2015 T. 9306/4561 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[225] Bknz: 23. HD. 20.02.2015 T. 3595/1053 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[226] Bknz: 12. HD. 26.06.2014 T. 11608/18767 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[227] Bknz: 12. HD. 09.06.2014 T. 15153/16676; 05.03.2014 T. 4414/6261 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[228] Bknz: 12. HD. 21.04.2014 T. 8821/11663 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[229] Bknz: 06. HD. 03.04.2013 T. 3234/5948; 30.01.2013 T. 17676/1276; 13. HD. 04.10.2016 T. 17522/17679; 05.03.2013 T. 4374/5267; 25.12.2012 T. 23000/29708; 15. HD. 22.01.2013 T. 7988/242; 18. HD. 26.02.2013 T. 899/2540; 20.06.2016 T. 4081/9870; 18.02.2016 T. 22816/2702; 14.01.2013 T. 14796/71; 28.01.2013 T. 14522/1075; 21.01.2013 T. 11505/595; 19. HD. 11.02.2016 T. 7501/2083; 25.11.2014 T. 11833/16910; 10.11.2014 T. 11529/15955; 23.09.2014 T. 10657/13978; 07.02.2013 T. 16613/2336; 21.03.2013 T. 275/5030; 20.02.2013 T. 18116/3252; 23. HD. 18.03.2015 T. 10771/1698; 29.05.2014 T. 556/4151; 14.01.2014 T. 7135/90; 24.12.2013 T. 7404/8318; 23.01.2013 T. 6149/307; 25.02.2013 T. 6914/1070; 3. HD. 23.06.2016 T. 8799/9909 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[230] Bknz: 7. HD. 01.03.2016 T. 5672/4966; 16.04.2013 T. 7559/6795; 26.03.2013 T. 8445/4642; 28.02.2013 T. 5471/1852; 14.02.2013 T. 6207/1074; 12.02.2013 T. 6567/916; 12.02.2013 T. 5881/884; 11.02.2013 T. 6630/845; 29.01.2013 T. 7453/560; 28.01.2013 T. 5022/501; 24.01.2013 T. 5793/437; 21.01.2013 T. 5882/247 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[231] “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla değiştirilen hükümler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan iflasın ertelenmesi talepleri hakkında uygulanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilmiş iflasın ertelenmesi kararına dayanılarak yapılan uzatma talebi hakkında verilecek karar da iflasın ertelenmesi talebi hakkında verilmiş karara ilişkin kanun yoluna tabidir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte derdest olan dosyalarda kayyım olarak atanan kişiler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on gün içinde, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlıklarına bildirilir. Üçten fazla dosyada görevi devam eden kayyımlara yeni görev verilmez.”

[232] Bknz: 12. HD. 06.11.2014 T. 28208/26294; 01.11.2014 T. 28205/26293; 09.06.2014 T. 15153/16676; 21.04.2014 T. 8821/11663 (Kaynak: www.e-uyar.com)