Dava, TMK'nın 713/2. fıkrasında yer alan; “ … maliki 20 yıl önce ölmüş …” hukuki sebebine dayalı olarak TMK'nın 713/1-2. fıkraları gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davası olup, dava konusu 110 parsel sayılı taşınmazda iptal ve davacılar adına tesciline karar verilmesi istenilen 8/36 pay tapu sicilinde ''F. mirasçıları'' adına kayıtlı olup, bu tapu kaydının F. adlı kişiye ait olduğu kabul edilemeyeceği, tapu kaydının mirasçıları adına olduğu kabul edilmesi gerekeceği, tapu kaydında mirasçıların adının gösterilmemiş olması da bu sonucu değiştirmeyeceği, adı geçen mirasçılar davanın açılmasından önce mirasçılık belgesiyle intikali sağladıklarına göre, tapu maliki sayılan mirasçılar sağdır ve paylarının TMK'nın 713/2 maddesi gereğince ölüm hukuki sebebine dayalı olarak zilyetlikle ve kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle kazanılmasının da söz konusu olamayacağı-
İhalenin iptali ile sicilin hukuki dayanaktan yoksun kalacağı ve TMK'nun 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceğinin sabit olduğu, öyleyse, davalı adına tesis edilmiş olan sicil kaydının ihalenin feshiyle yolsuz tescil durumuna düştüğü gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken; 5335 sayılı Yasa'nın 32/1. maddesinin iptal edilmesi ve iptal kararının geriye yürümemesi gerekçe gösterilerek davanın reddinin isabetsiz olduğu-
Mirasbırakanın mal kaçırma amacı ile hareket etmediği dolayısı ile temlikin muvazaalı olmadığı-
Lehine ipotek tesis edilen davalının hakkının, kadastral parseldeki mülkiyet hakkına dayalı olduğu ve imar uygulamasıyla oluşturulan imar parselinin, dayanak idari işlemin iptaliyle sicil kaydının yolsuz hale gelmesi nedeniyle, davalının, kadastral parselin ihyası suretiyle mülkiyet hakkına kavuşacağı, böylesi bir durumda da, kadastral parseldeki mülkiyet hakkına dayalı olarak imar parselinde tesis edilen kanuni ipoteğin, ancak kaydın eski hale getirilmesi (kadastral parselin ihyası) durumunda terkin edilebileceği-
Dava konusu taşınmazların intikal ve satış işlemlerine dayanak herhangi bir başvuru, işlem belgesi, resmi akit ve dayanak belge bulunmadığı, dayanak olarak gösterilen işlemlerin ise başka taşınmazlara ilişkin olduğu saptandığına göre 18.02.1994 tarih ve 11, 11.04.1994 tarih ve 12 yevmiye numaralı işlemlerin dayanak gösterildiği tüm intikal ve satış işlemlerinin yolsuz tescil niteliğinde olduğu-
Mahkemenin dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekeceği- Medeni Usul Hukuku'na göre ancak davada taraf olan kişiler hakkında hüküm kurulabileceği, bu nedenle Mahkeme tarafından davada taraf durumunu almış kişiler yönünden olumlu olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, davanın tarafı olmadığı, taraf durumunu almadığı anlaşılan kişi lehine yazıl hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
TMK'nun 713/2. fıkrasında yer alan üç halden biri olan “…ölmüş…” ibaresi , “Anayasa Mahkemesi'nin 17.03.2011 tarih ve 2009/... Esas, 2011/... Karar sayılı kararıyla iptal edilmişse de, Dairenin sapma göstermeyen uygulamalarında, Anayasa Mahkemesi'nce yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararın verildiği 17.02.2011 tarihine kadar hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun kabul edilmesi gerekeceği, kanun maddesinde yazılı her üç neden ispat koşulları nedeniyle ayrı davaların konusu olduğu, bu nedenle öncelikle, Mahkemece davacı vekiline önel verilerek davasını TMK'nun 713/2. maddesinde bulunan hukuki sebeplerden hangisine dayandırdığının açıklattırılması (HMK m.31) ve dayanılan dava sebebine göre taraf teşkilinin sağlanabilmesi için kayıt maliklerine ait veraset belgesinin temin edilmesi, dava konusu taşınmaza ilişkin tapu kaydının tüm geldi ve gittilerinin Yerel Tapu Müdürlüğü’nden, burada bulunmaması halinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığı’ndan getirtilerek dosya arasına konulması, taraf delillerinin toplanması, bundan sonra oluşacak duruma göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararına göre geçersiz sözleşmelerde, akdin geçersizliği sebebiyle her iki taraf verdiğini geri alabileceği, davacı; TMK'nun 995. maddesi uyarınca satış bedeli ödeninceye kadar hapis hakkına sahip olup, bu satış bedeli ödeninceye kadar aynı zamanda taşınmazdan yararlanabileceği, satıcı geçerli bir sözleşme yapmadığı takdirde aldığı satış bedelini geri vermeye mecbur olduğu, bu nedenle alıcı, satıcının ferağ vermesini ister, ferağ verme yönündeki ümidi kesildiği tarihte, verdiği parayı isteme hakkı doğacağı, işte satış parasının geri verilmesi davalarında zamanaşımının başlangıcı bu ümidin kesildiği veya satışın yapılmasının imkan dahilinden çıktığı ya da tapuda devir yapma olanağının ortadan kalktığı tarih olduğu-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu - Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığından, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu - Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuz olup, semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği- Başka taşınmazları da olan miras bırakanın, dava konusu taşınmazların temlikinde gerçek irade ve amacının mirastan mal kaçırma olmadığı, davalının kendisi ve eşi ile ilgilenmesi, maddi ve manevi destekte bulunmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği -
Muvazaa nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları sonucunda, verilen kararların 'yenilik doğurucu' değil, 'açıklayıcı' nitelik taşıdığı, bu suretle oluşan kararlara konu işlemlerin yapıldıkları tarihten itibaren butlanla malul olup yapılmamış sayılacağı ve iptal hükmünün geriye etkili olarak sonuç doğuracağı-