Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde karşı tarafın avukatı lehine her iki tarafın müteselsil olarak ödenmesinden sorumlu olacağı avukatlık ücreti kapsamına avukat ile iş sahibi arasında yapılan avukatlık ücret sözleşmesine göre avukata ödenmesi gereken akdi vekâlet ücretinin dâhil olmadığı-
Davacı avukatın, haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, vekalet ücretinin ödetilmesi isteği ile açtığı davada, davalının şirket ortağı olarak mahkemece tacir olduğu kabul edilse bile, davacı avukat tacir olmadığı gibi, avukatlık hizmetinin ticari iş olarak kabulünün mümkün olmadığı ve davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği-
Ara karar verilmek üzere "gereği düşünüldü" denildiğinde ayağa kalkmaması nedeniyle yaşanan usul tartışmasından sonra salonun mübaşir vasıtasıyla boşaltıldığını, oturmaması için sadece davacı masası tarafında olan sandalyelerin salonun başka tarafına alındığını, mevzuata göre ara karar yazdırılırken tarafların ayağa kalkmasının gerekmediğini, hakimin yargılama faaliyeti esnasında kişisel ve keyfi davrandığını ve avukatların duruşma salonundan çıkarılamayacağından şahsına ve avukatlık mesleğine karşı onur kırıcı davranışta bulunduğu iddiası ile hakim aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddi gerektiği-
Taraflar arasında, davaların görüldüğü sırada da devam eden bir hukuki danışmanlık sözleşmesinin mevcut olması ve özellikle bu sözleşmedeki "...müvekkilin dava ve takip işleri, danışmanlık hizmetine dahil değildir. Bu işlere ait ücretler, dava ve takip konularının içeriklerine göre taraflarca değerlendirilecek, karşılıklı mutabık kalınması halinde, ayrıca ücretlendirilecektir..." şeklindeki özel düzenleme karşısında, davacı ve davalı arasında hiçbir yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığının kabul edilemeyeceği- Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini, “danışmanlık hizmeti” ile “dava ve işler” şeklinde, birbirinden bağımsız olarak değerlendirmenin isabetsiz olduğu- Davalar yönünden vekalet ilişkisinin, taraflar arasındaki “danışmanlık hizmeti” konusundaki ilk ve esas sözleşmede yer verilen özel bir düzenleme sonucunda gerçekleştiği açık olup “Hizmet Hukuk Müşavirliği” olarak adlandırılan, hizmet ve vekalet sözleşmelerinin unsurlarını kapsayan, karma nitelikteki bu tip danışmanlık sözleşmelerinin, Avukatlık Kanunu’nun 164/4. maddesinde öngörülen sınırlandırmalardan bağımsız olarak geçerli olarak kabul edildiği ve bu konudaki ihtilafların da, tarafların serbest iradeleri ile düzenledikleri ve geçerli olan bu sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği- Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi bütün olarak değerlendirip, dava konusu uyuşmazlığın da, sözleşmedeki özel düzenleme esas alınarak çözümlenmesi gerektiği- Tahkim davalarını takip edip sonuçlandıran davacı avukatın, vekalet ücretine hak kazandığı ancak gerek danışmanlık sözleşmesinin gerekse bu sözleşmedeki özel düzenlemenin gereğini yerine getirmeyen, davalı müvekkiline ücret konusunda bilgi ve hesap verip, olası bir mutabakat sağlamayan davacının, edimlerini ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmasının, kendi lehine sonuçlar doğurması kabul edilemeyeceğinden, mahkemece, söz konusu tahkim davalarında, davacı avukatın, davalıya sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarf etmiş olduğu emek ve mesaisine karşılık, hak ve nesafete göre alması gereken vekalet ücreti tespit edilip, tespit edilecek bu miktar üzerinden hüküm kurulması gerektiği-
Gerçek ve tüzel kişilerin, davada ya kendileri bizzat bulunmak ya da temsilcileri veya baroya kayıtlı avukatlar aracılığıyla kendilerini temsil ettirebilecekleri, davacının vekaletname aldığı kişinin oğlunu davada temsil edemeyeceği-
Savunma sırasında –mahkemedeki duruşmalarda veya TBMM’deki konuşmalarda– yapılan açıklamaların, sarfedilen sözlerin «savunma amacıyla ve savunma sınır içerisinde kaldığı ölçüde» hukuka uygun sayılacağı ve «kişilik haklarını zedelediği» ileri sürülerek manevi tazminata hükmedilemeyeceği–