Sıra cetveline yönelik şikayetlerde, iflas sıra cetvelinde bir malın aynından doğan vergi alacaklarının öncelikle ödenmesine karar verilmesi gerekeceği-
Davalının alacağının tapu kaydına konulan haciz ile sabit olduğu, bu kaydın iptal edildiğine dair herhangi bir mahkeme kararı sunulmadığı ve sıra cetvelinin de 5510 s. K. mad. 93 uyarınca göre on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan düzenlendiği anlaşıldığından, sıra cetveline itiraz davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Satış talebinin herhangi bir sebeple reddinin haczi düşürmeyeceği-
Davalı tarafın, takip borçlusu kardeşi ... alacaklı olduğunu ve bu nedenle takibe konu senetlerin tanzim edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine, ... adına kayıtlı bulunan taşınmaz hissesini pay temliki suretiyle devraldığını, ancak diğer bir kardeşinin açtığı tapu iptal ve tescil davası sonucunda pay temlikinin iptal edildiğini ve kardeşler arasındaki husumetin ceza kovuşturmasına da konu olduğunu savunmuş ise de, söz konusu tapu iptal ve tescil davası ile icra takibine konu senedin bir ilgisinin bulunmadığı, davalının, ceza yargılamasında, "...babadan kalma tarlamız vardı, diğer kardeşim ... hissesini satın aldım..." şeklindeki beyanı ile işbu davadaki savunmasının örtüşmediği; anılan davaların ve davalı tarafından gösterilen diğer delillerin alacağın varlığını ve gerçekliğini ispatlamaya yeterli olmadığı- Öte yandan, davalının icra takip tarihi, davacıların icra takip tarihlerinden önce ise de; davacılar ... ve ...'un alacağının 18.12.2007 tarihli banka kredi sözleşmesine, davacı ...'nun alacağının ise 01.12.2009 tarihli kooperatif borç senedine dayalı bulunduğunun anlaşıldığı; temel borç ilişkisinin kurulduğu bu tarihler itibariyle davacıların, davalıya karşı muvazaa iddiasında bulunabileceği; bu durumda, mahkemece, davalının, alacağının dayanağı olan senedin gerçek bir borç ilişkisine dayalı olarak düzenlendiğini kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Sıra cetveline itriaz davasında, "tapuda satışa konu edilen 3 taşınmazla ilgili resmi senette yazılı bedel ile bunlara karşılık verildiği öne sürülen bono bedeli arasında fahiş fark olduğu" gerekçesiyle ortada muvazaalı bir işlemin olduğu kabul edilmiş ise de, tapuda gösterilen bedelin genellikle gerçek bedel olmadığı, ilgili taşınmazın emlak beyan değerinin dikkate alındığı, keza 2005 yılında 3 taşınmaz bedelinin tapuda gösterilen bedel olduğunun kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğu dikkate alınarak bu hususun başlı başına muvazaaya delil ve gerekçe olamayacağı-
Şikayete konu sıra cetvelinin 1. sırasında yer alan şikayet olunanın  haczinin ilk haciz olduğu, satış tarihinden önce bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerine haciz koyduğundan şikayetçilerin, 6183 s. K. mad.  21/1. maddesi uyarınca ilk hacze iştirak hakkı bulunduğu-
Her amme idaresi, diğer bir amme idaresi tarafından yapılan hacizlere, amme alacağı bu haciz tarihinden önce tahakkuk etmiş olmak şartiyle, haczedilen mallardan herhangi biri paraya çevrilinceye kadar iştirak edebileceği ve hacze iştirak halinde, hacizli malın bedelinden ilk önce haczi yapan dairenin alacağı tahsil olunacağı (6183 s. K. mad .69)- Vergi Dairesi'nin hacizleri şikayetçinin haczinden önce olduğundan, öncelikle ödenmesi gerektiği-
Hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu- Dava dilekçesindeki anlatım, talep sonucu ve davacının duruşmalardaki davanın konusuyla ilgili yaptığı açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde davanın, TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemlerin iptali ve alacağın tahsiline ilişkin olduğunun kabulü ile davacının, icra takip dosyası üzerinden borçluya karşı icra takibi başlatması olmasına ve bu takip neticesinde hacze konu malları alacağına mahsuben satın almış olması karşısında bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerektiği- TBK. mad. 19 uyarınca muvazaaya dayalı açılan eda davası niteliğindeki davada, önceden verilen ve kesinleşmediği anlaşılan diğer asliye hukuk mahkemesi dosyasında "davacının davayı açmakta hukuki yararının olmadığı" gerekçesiyle verilen red kararının da eldeki dava için bağlayıcı nitelik taşımadığı-
Şikayetçi tarafından başlatılan takipte borçlu sadece şirketlerden biri olup bu şirketin borcundan dolayı hakedişi yönünden haciz konulmuş olup (borçlu şirketin diğer şirketle adi ortaklık oluşturduğundan) bu haciz BK'nın 637/son maddesine göre usulüne uygun konulmuş olmadığından geçersiz olduğu- Şikayetçinin başlattığı takip dosyasında hakediş üzerine haciz konulması üzerine adi ortaklık tarafından dilekçe sunularak haciz konulan hakedişin adi ortaklığa ait olduğu bildirildiğine göre bu bildirim istihkak iddiası mahiyetinde olup ,istihkak iddiası istihkak prosedürü çerçevesinde neticelenmeden geçerli bir hacizden sözedilemeyeceğinin gözetilmemesinin de hatalı olduğu-
Mahkemece "şikayetçilerin kesin haciz tarihlerinin 24.12.2013 olduğu, sıra cetvelinde garameten pay ayrılan şikayet olunan bankanın 13.12.2013 tarihli ihtiyati haczinin 31.12.2013 tarihinde kesin hacze dönüştüğü, ancak takibinin İİK'nın 100. maddesindeki belgelere dayanmadığından kesin hacizlere iştirak edemeyeceği" gerekçesiyle "garameten taksim yapılmasının yasaya aykırı olduğuna" ilişkin şikayetlerin kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu-